Yılın ilk yazısını sabun köpüğü bir konudan seçeceğimi sananlar aldanıyor.
Yılın ilk yazısında herkesi hoş tutacak bir şeyler yazıp, sizi o derin uykunuzun kollarına terk edip, yılbaşında tükettiğiniz alkolün rehavetine bırakıp huzur içinde birkaç gün daha geçirmenize izin vereceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Biri sanırım beni sizi başınıza bela olayım diye yolladı. Kim acaba?…
Ben rolümü seviyorum.
2003 yılının ilk yazısını yazarken müthiş heyecanlıyım. Kalbim pır pır, içim bir hoş… Yapacak çok şey var. Kumbara boş… Her gün bir madeni para atmak için tonla yer var.
Benim bu yıl boyunca kumbaraya atacağım para birimleri insan cinsinden şöyle; kadınlar, çocuklar, engelliler, Türkler, çalışanlar, işsizler, umutlular ve umutsuzlar, başarı örnekleri, hataları olan insanlar…
İnsana takıntım var benim de… “Obsesif-kompülsif bozukluk” denebilir mi acaba.
Kadınlarla başlıyorum.
Bu yıl Meclis’te 24 kadın vekille temsil ediliyoruz. 2002 Kasım seçim sonuçları böyle oldu. Adana’dan 2, Afyon’dan 1, Ankara’dan 3, Aydın’dan 2, Gaziantep’ten 1, İstanbul’dan 11, İzmir’den 4 kadın…
Bilenleriniz bu rakamları biliyor, bilmeyenlerinize öğretmek istiyorum, bildiğini sanıp unutmuş olanlara hatırlatıyorum.
Gaziantepliler çok mutlu bu yıl. Cumhuriyet tarihinde Meclis’e ilk Gaziantepli kadın milletvekilini soktular. Darısı diğer illerin başına. Ama ne yazık ki, 74 ilin kadınları Meclis’te temsil edilemiyor.
Yeni yılda umarım dua etmiş, dilek tutmuşsunuzdur. Ben de dilek tuttum duamı ettim. Herkesin yeni yıla yeni umutlarla girmiş olması gerekiyor. Bütün dileklerimiz; “Tanrım bana bir araba, bir ev, bir de milli piyangodan para!” olamaz ki… Başka dilekler de tutmalıyız. Dileklerimizin peşinde koşmalıyız. Ben kadınların hırslı dilekler tutmuş olmalarını isterdim.
Ağrı, Aksaray, Ardahan, Artvin, Bartın, Batman, Bayburt, Bingöl, Bolu, Burdur, Denizli, Elazığ, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Karaman, Kırşehir, Kocaeli, Kütahya, Mardin, Nevşehir, Niğde, Rize, Sakarya, Siirt, Sinop, Şirnak, Tunceli, Uşak, Van, Yozgat…
Bu illerimizden yaşayan tüm vatandaşlarımız, özellikle kadınlarımız, umarım çok dua etmiş çok da sıkı dilek tutmuşsunuzdur.
Çünkü 1935 ile 2003 yılları arasında siz Meclis’e hiç kadın vekil göndermediniz. Erkekler bundan memnun musunuz? Kadınlar ya siz…
Kadınlar Meclis’e girse ne olur girmese ne olur. Girmezse bugünkü gibi olur. Girerse olabilecekleri sıralayayım. Örneğin kadınların daha rahat iş bulacağı iş kollarında imkânlar yaratılır. Örneğin çocuk bakımı konusunda daha bilinçli olunur. Doğum yapan kadının izni, erkek kadın mal beyanında demokrasi daha rahat sağlanır. Ülkenin her yerindeki kadınlar hatırlanır. Kadın erkek eşit şartlarda yaşayabilir. Kadınlar daha az acı çekebilir. Çocuklar da…
En düşük oran bizde
İsveç’te meclisin yüzde 45’i kadın. Danimarka, Finlandiya, Norveç, Hollanda meclislerinde kadının temsil düzeyi yüzde 35’in üzerinde. İspanya ve Arjantin’de yüzde 30’lara yakın. İngiltere’de yüzde 18,
Bangladeş’te yüzde 9.1.
Türkiye’de son genel seçimlerde Meclis’teki kadınların oranı yüzde 4.3.
TRT 2′deki Kariyer Dünyası Programı’nda yeni yılın ilk haftasında kadınlar konuk. Mümkünse izleyin sonra tartışalım olmaz mı…
Üç farklı partiden aday olmuş, seçim yenilgisine uğramış üç kadın…
Şöyle bir esprisi de var. Hepsi 13′üncü sıradan aday gösterilmiş. Gerçi bir tanesi önce 9′uncu sıradan aday olmuş. Ama önüne başka adaylar geçince 13’e düşmüş. Seçim öncesi, son anda bir aday daha girmiş araya, 14’e atmışlar… Biz onu da 13’den saydık.
Bu “13” gerçekten uğursuz mu diye de düşünmeden duramadık.
Doğrusunu isterseniz, sözünü edeceğim kadınlar “uğurlu mu uğursuz mu” diye hiç düşünmemişler. 13üncü sıradan aday gösterildiklerinde “seçilir miyiz seçilemez miyiz” diye de düşünmemişler. Üçü de seçilemeyeceğini, seçilemeyecek kadar geride olduğunu bilmesine rağmen, seçilecekmiş gibi çalışmış.
Üçünün de çevresinden “”çekil”” baskıları gelmiş. Üçü de inat etmiş çekilmemiş.
Kadınlardan biri Zeynep Göğüş, gazeteci. Diğeri Seyhan Ekşioğlu hukukçu, üçüncüsü Pınar Nilgün Kutsal yüksek mimar mühendis. “”Siyasette biz de varız”” diyen kadınları temsil ettiler. Hepsini ağırlamak, hepsine ulaşmak mümkün değildi. Hepsinin sorunları ortak olduğu için tüm kadınları kucaklamış kadar olduk.
Aday listelerinde seçilebilecek yerlerden gösterilen kadınların sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Nedense parti iç hiyerarşisi aralarında kadın görmekten hoşlanmıyor. Etekli, makyajlı, güler yüzlü, özenli, farklı düşünen, farklı yaşayan yaratıklardan hoşlanmıyorlar… Temsil şansının bıyıklı bıyıksız, göbekli göbeksiz, saçlı saçsız, ama mutlaka erkeklerde olmasını istiyorlar.
Neredesiniz kadınlar
Göğüş, çevresindekiler için model oluşturmanın önemli olduğuna inanıyor; “O yapmıyor bu yapmıyor, kim yapacak. Birinin kolları sıvaması gerek.””
Seyhan Ekşioğlu, “Birinci sıradaymışım gibi çalıştım” dedi. Pınar Nilgün Kutsal, “Kadınlar burada var demek için ben oradaydım” diye ekledi.
Neden yok kadınlar?
Neden yokuz?
İlgisiz mi yoksa bilgisiz miyiz?
Zeynep Göğüş, “Böyle bir soru sorarsanız, karşınızda beni bulursunuz” diyor. Bunun bir masal olduğunu, bu masalı da çoğunlukla erkeklerin uydurduğunu, uydurduklarına kendilerinin inandığını söylüyor.
Kadınların hevesli olduğunu düşünüyor. Ama onlara geçit verilmediğine inanıyor. Partilerde bir sürü kadın olduğuna dikkat çekiyor ama hepsinin, “bir dahaki seçime” diye diye bekletildiğini, parti örgütlerinin 60’ına gelmiş hevesi kurumuş kadınlarla dolu olduğuna işaret ediyor.
Seyhan Ekşioğlu’na göre partilerde hayat erkeklere göre düzenlenmiş. Kadın ev işleriyle çocukla uğraşırken erkek kahveye gitmiş, kahveden sonra yerini siyasette aramış. Öyle böyle üye olup, yolunda ilerlemeye başlamış. Gençken girilen bir meslek olmuş, kadınlar ise ev ve çocuk sorununu çözdükten sonra girebiliyor çarkın içine. Bu da 40’ı devirmesi anlamına geliyor. Böylece kadınlar hem geç hem yaya kalıyor.
Pınar Nilgün Kutsal, siyasi partilerin neden kadınları aralarına aldıklarına dair bir fikri var; erkeklerin giremeyeceği yerlere kadınları sokmak: “Siyasi partiler kadınları mahalle aralarına, evlere girebilmek için kullanıyor. Kadın kadınla daha iyi konuşur, kapısı çalınan kadın kapısını erkeğe değil kadına açar diye düşünüyor. Alsalar da bir şey değişmiyor hiçbir şekilde aynı dili konuşmuyorlar. Siyasi partilerin yapıları kadınların karara ortak olmasına engel olması için kurulmuş bir yapı var.”
Ayaklarım su topladı
Siyasete talip olan kadınların çoğu seçilemedi. Seçilenler şimdi Mecliste. Kadın vekillerimizin seslerini henüz duyamadık. Dur bakalım kaç gün oldu diyecek olursanız, “günler geçiyor”, demek zorundayım. Biz sıradan vatandaş kadınların, seçilmiş kadınları izlemesi, teşvik etmesi ve sorgulaması gerekiyor.
2003 umutlarımızı başka türlü yeşertmez.
Geride kalan seçilemeyen kadınların bir kısmının küskün olduğunu gördüm. Bir daha bu yarışa girip giremeyecekleri konusunda kararsızlar. Kimi bilenmiş. Daha hırslı. Gelecek seçimlerde Meclis’teyim diyor. Kimi umutsuz bu siyasi parti çarkıyla ben ne yaparsam yapayım sonuç farklı olmayacak kanaatinde…
Haksız da değiller. İlk deneyimler acıklı. Seçim kampanyası sırasında kimi fiziki darbe almış, kiminin ayakları su toplamış, kimi ağlamış, kimi yaralanmış…
Seyhan Ekşioğlu’nun yürümekten ayakları su toplamış; “Hayatımda bu kadar yürümedim, hayatımda bu kadar ayakta kalmadım. Kampanyanın en kritik günlerinde 5 gün hiç uyumadım ve vitaminlerle ayakta durabildim” diyor.
Pınar Nilgün Kutsal’ın anlattıkları da dehşet verici;
“Parti teşkilatları kadınları çalıştırıyor, sabahtan akşama kadar koşturuyor, ama seçim bölgelerinde halka hitap edecekken kadın adayların adlarını bile ağızlarına almıyor. Uyarıyorsunuz, “Ahh öyle mi oldu, hay Allah unutmuşuz bir daha olmaz…” deyip, aynı senaryoyu tekrarlıyorlar.”
Televizyondan izlediğimizde mitinglerin itiş kakış içinde geçtiğini rahatça görebiliyoruz. Ancak mutfakta durum daha da vahim. Kadınlar pek çok alanda fırsat eşitliğini yaşayamıyor ama bu itiş kakışta her şeyi erkeklerle fifty fifty kırışıyor. Başka alanlarda böylesine demokratik bir yaklaşım görülmese de kadınlar tekmeden, yumruktan, itilip kakılmaktan kendilerine düşen payı pek güzel alıyorlar.
Pınar Nilgün Kutsal’ın eşi kendisini seçim meydanlarında izlemeye gelip gittikten sonra şöyle demiş;” Seni bağımsız aday sandım. O kadar korumasız o kadar tek başınaydın ki…”
Meclis’te yok iş de yok
Buraya kadar anlattıklarım madalyonun bir yüzünden kadın görüntüleri. Türkiye’de 15 yaş ve üstü 23 milyon 334 kadın yaşıyor. Bu nüfusun sadece 5 milyon 938 bini istihdam ediliyor. Bu da kadın nüfusunun yüzde 25.5’i ediyor.
Tercüme etmek gerekirse, her dört kadından 3’ü işsiz.
Türkiye’de 11.7 milyon ev kadını var. Ya hiç bir iş yapmıyor, ya da yapıyor ama kayıtsız… Öyle de horlanıyor, böyle de…
Türkiye’de işgücüne dahil olmayan nüfus 16 milyon 831. Bunun yüzde 71.8’i kadın.
Kadınlar evlenince ve doğum yapınca işi bırakıyor. Yapılan bir araştırmaya göre evlilik ve çocuk yüzünden işi bırakan kadınların oranı yüzde 70, bu nedenle işten kovulanların oranı da yüzde 20.
SSK’ya kayıtlı 400 bin kadın ancak var.
Memur olarak çalışan kadınların sayısının 500 bini bile bulmadığı ifade ediliyor.
Ben bu manzarayı sevmiyorum.
Meclis’te yokuz, İş yerinde yokuz, Evde öldüresiye varız.
Ne biçim iş bu…
Böyle bir 2003 istemiyorum.