2021 iş dünyası trend topic açıklıyorum. Karşınızda yeni nesil Çin Seddi: “Yeşil Mutabakat”!…
Nedir bu afili konu, nasıl tarif edilir? Hemen deniyorum, takiben sözü uzmanına devredeceğim; tadı acı, yapması zor, ama sonu güzel!
Yeşil Mutabakat, Avrupa, ABD ve Çin’le iş yapacak tüccarlar için köprüden önce son çıkış gibi değerlendirebilirsiniz.
Yeşil Mutabakat, yer küreyi rezil ettikten sonra düzeltmek için buluştuğumuz son nokta. AB, ABD gibi gelişmiş coğrafyalara mal, hizmet satışı yapacak şirketlerin karbon nötr olması gerekiyor.
Uzun yıllar Türkiye’yi temsil eden diplomatlarımızdan, uluslararası bürokrat, enerji uzmanı ve uluslararası yönetim danışmanı Mehmet Öğütçü Yeşil Mutabakat konusunun ayrıntılarını ve yaptırımları aktardı. London Energy Club Kurucu Başkanı, Global Resources Partnership Yönetim Kurulu Başkanı olan Öğütçü, Türk firmalarının, yumurta kapıya gelmeden konuyu çözmeleri gerektiğini aksi halde sorunlarla karşılaşacaklarını ifade etti. Büyük Türk şirketlerinin Yeşil Mutabakat’a görece rahat hazırlanabileceklerini ama sorunun küçük ve orta ölçekte kendisini göstereceğini söyledi. Bugünden yarına yapılması kolay olmayan, ver parayı al sertifikayı zihniyetin geçerli olmadığı Yeşil Mutabakat uygulama olarak zihniyet değişikliği gerektiriyor. Bu nedenle uzun, zahmetli ve de pahalı. Güzel haber AB fonlarından yararlanmak mümkün olabilir. İşi ciddiye alabilmeniz için şu kadarını söylememe izin verin, ihraç edeceğiniz makineden cıvataya, Avrupalı turisti ağırlayacağınız otele, yeme içme endüstrisine kadar her yere adeta virüs gibi girmek üzere Yeşil Mutabakat standartları. İspatla yükümlüsünüz karbon nötr üretiminizi ve uluslararası denetçi firmalar derecelendiriyor.
Şu talihin işine bakın ki, bu söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz yer 4000 yıllık antik medeniyet Perge – Antalya. Öğütçü, Perge’den ben İstanbul’dan bir araya geldik. Bence doğanın intikamı söyleşimizde bile kendisini gösterdi.
Söyleşimizi isterseniz youtube kanalımdan da izleyebilirsiniz.
Yaprak Özer: Perge Antalya’dan seslenmek, konu Yeşil Mutabakat olunca ne kadar da anlamlı oldu. Bir yanda insanoğlunun binlerce yıllık varlığı, diğer yandan artık sürdürülemez olan yaşamımız. 4000 yıl öncesinde duruyorsunuz sorumlu yaşama ulaşmakta neden bu kadar zorluk çekiyoruz? Yeşil Mutabakat nedir?
Mehmet Öğütçü: Biraz önce rehberimizden Perge’yle ilgili bir şey dinledim… Eski Roma döneminde salgın hastalıklar ve virüslere karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek için insanlar sabahları zeytinyağı, nar çiçeği ve keçiboynuzunu karıştırıp içerlermiş. Çok şarap içtiklerinden vücudu temizlemek için de etkili bir yöntemmiş… Aslında geleneksel Çin – Hint – Anadolu tıbbında da tavsiye edilen öneriler arasında. Binlerce yıl sonra da biz COVID-19’a karşı mücadelede aynı noktadayız. Bağışıklık sistemini doğadan gelen o binlerce yılın süzülmüş birikimiyle nasıl çözebiliriz? Mesele sadece aşı değil…
“Yeşil” konusunda saplantımız var; yeşil çay içiyoruz, yeşil enerji istiyoruz, yeşil çevre olsun diyoruz, yeşil arabaya biniyoruz. Yeşil üstü yeşil! Son 15-20 yıldır her şeyimizi yeşillendirmeye çalışıyoruz. Buna karşın, gezegendeki dengeler tamamen sarsıldı. İklim değişikliği, karbondioksit emisyonları yüzünden dengelerimiz bozuldu. Son 1-2 yıldır özellikle COVID-19 süreci ekonomileri daraltıp talepleri tahrip ettiği zaman bize yeni iş modelleri için yeni fırsatlar yaratmaya başladı. Avrupa Birliği (AB) Aralık 2019’da “Green Deal” Yeşil Mutabakat diye çevrilen bir paketi ortaya attı.
Bunun arkasından ABD’de de “Green New Deal” dedikleri Yeni Yeşil Mutabakat diye çevrilmiş Amerika’da köhnemiş sanayi ile sektörleri canlı tutmak için milyarlarca dolarlık sübvansiyon yaratmaktansa, 21. yüzyılın teknolojisine, sektör ve ürünlerine, iş dünyası modellerine yatırım yapmayı fırsat ve hedef olarak gördüler.
AB’nin bu çabasının mali portresi yaklaşık 1 trilyon Euro, ABD’nin 7 trilyon USD… 20 Ocak’tan sonra çok büyük bir aksilik çıkmazsa Başkan Trump aramızdan ayrılırken, Joe Biden ve ekibinin iş başına gelmesiyle birlikte Yeşil Yeni Mutabakat’ta da ciddi hamleler bekliyoruz. Hatırlarsınız ABD Trump’ın başkanlık döneminde Paris İklim Sözleşmesi Konvansiyonu’ndan geri çekildi. İklim değişikliğinin bir safsata olduğunu, bilimsel olarak doğru olmadığını ileri sürdü. Ama yaşıyoruz görüyoruz, kışın ortasında şu anda Antalya’da 21 derece. Bu İngiltere’de de farklı değil… İklimler birbirine girmeye başladı.
Sadece ABD ve AB’de değil, Çin’de de aynı şeyi görüyoruz: Yeşil Enerji Devrimi, Çin lideri Xi Jinping’in de saplantısı haline geldi. Çünkü Çin gerçekten de geçmişte ucuz emekle dünyaya ucuz mal ve hizmet ihracatı gerçekleştirdi. Öyle bir saplantı içindeydi ki, 100 milyarlarca dolarlık ihracat yapabildi ama bunun Çin’e çevre açısından maliyeti çok ağır oldu. Çin’in iklim değişikliğini çok fazla önemsediğini zannetmiyorum, onlar için birinci öncelik hava-su-toprak tabanının temizlenmesiydi. Bu anlamda yeni Çin liderliği, çevre teknoloji ve ürünlerine hizmetlerine yatırım yaparsa iklim değişikliği konusundaki küresel sorumluluğunu da üstlenmiş olacağını gördü. Unutmayalım ki, bunu ticarete de dönüştürebileceğiz. Dünyada büyük bir talep olacak bu tür ürünlere, nitekim enerjide gördük. Bugün Çin, güneş enerjisinde, fotovoltaik elektrikte, rüzgarda, hidrojende, jeotermalde, elektrikli araçlarda hiç tartışmasız bir numara! AB ile ABD’nin Ar-Ge yatırımlarını bir araya koyun bunun iki katını Çin yatırıyor. Yapay zekada da sağlamış olduğu ilerlemeyi unutmayalım. Finansman güçlüğü de yok. Çin, Yeşil Enerji Devrimi’nin dünyadaki lideri …
Söyleşimizi youtube kanalımdan da izleyebilirsiniz.
Yaprak Özer: Oysa biz Çin’i yeşili katleden, beton hayatın cenneti olarak sembolleştirdik… Yeni şehirleri kurarken yaptıkları neydi, anımsayalım… sanayi üretimine hiç girmeyeyim…
Mehmet Öğütçü: Doğru…
Yaprak Özer: Radikal dönüşümlerin ucunda ne kadar büyük bir havuç var ki, Çin bu dönüşümü gerçekleştiriyor.
Mehmet Öğütçü: Bence güzel benzetme. Havuç-sopa ilişkisinde havuç çok güçlü olmalı ki, insanları, ülkeleri, şirketleri, hükümetleri bu yola soksun, Yeşil Mutabakat ya da adı her ne olursa… Şöyle bir şey var. Ben yaklaşık 12-13 yıl boyunca OECD’de ve Uluslararası Enerji Ajansı’nda çalıştığım sürede, Çin benim sorumluluk alanıma giren bir ülkeydi. Ekip olarak neredeyse her üç ayda bir gidip Çin hükümetine baskı kurmaya çalışırdık; “Bu iklim değişikliği, çevre kirlenmesi çok önemli bir konu; halkınızı beraberinde dünyayı da olumsuz etkiliyor. Örneğin Japonlar çok etkileniyorlar. Asit yağmurları geliyor üzerlerine…”
Çin, ucuz emek, ucuz yakıt, ucuz iş gücü ve hammaddeyle bir yandan dünya pazarlarını işgal ederken, kendi halkını ve çevresindeki ülkelerin doğasını çok ciddi şekilde tahrip ediyordu. Çinliler temcit pilavı gibi şunu tekrarladılar: “Bu aslında gelişmiş OECD ülkelerinin kapitalist dünyanın Çin’e karşı bir misillemesi… Bizim büyümemizi gelişmemizi istemiyorsunuz. Bu yüzden bizi de bu iklim değişikliği yükümlülükleriyle dizginlemeye çalışıyorsunuz. Siz zamanında tepe tepe kullandınız bu gezegeni. Dünyayı kirlettiniz enerjiyi harcadınız, şimdi bizim sıramız geldi, bizi engellemeye çalışıyorsunuz.”
Çin’in 1990’ların ortasından bu yana gelmiş olduğu aşama göz kamaştırıcı bir başarı…
Çin’in 1990’lı yılların ortasında ileri sürdüğü bu gerekçeler, iklim değişikliği konusunda ayak sürümesinin benzerini, ne yazık ki Türkiye’de yapıyoruz. Türkiye, Paris İklim Değişikliği sözleşmesine imzasını attı ama parlamentosunda onaydan geçirmiyor. İleri sürdüğümüz gerekçeler de Çin’in ileri sürdüğü gerekçelere çok benziyor: “Biz hızla kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Kişi başına karbondioksit emisyonlarımız Batı kadar yüksek değil. Onun için bizi o kategoride görmeyin”.
Gelinen noktada artık bir seçim yok; imzalar mısın imzalamaz mısın diye sorulmayacak. Yeşil Mutabakat’la, AB ve ABD’nin getirdiği kısıtlayıcı yaptırım paketinde kendi firmalarımıza bunu empoze edeceğiz diyor. Bu maliyetler yükselecek demek. Türkiye, Hindistan, Brezilya, Rusya gibi ülkeler uymazlarsa, eşitsiz bir rekabet ortamı doğacak.
Yaprak Özer: Şunu mu anlamalıyım; “böyle bir soru yok” demek, bir firmanın yurt dışıyla ilişki kurması mal ve hizmetini satabilmesi anlamında mutabakatın dışında kalan bir şirketin böyle bir seçeneği olmayacak!
Mehmet Öğütçü: Kesinlikle olmayacak. Doğru yorumladınız bunu. Örneğin Ben Gaziantep’te tekstil üreticisiyim. Ve şimdiye kadar olduğu gibi, Avrupa’nın önde gelen giyim firmalarına mağazalarına ürünlerimi göndereceğim. Önce bana bir sertifika getir diyecek. Fabrikanda yenilenebilir enerjiyle üretilen elektriği mi kullanıyorsun? Karbondioksit oranı nedir? Senin şirketinin karbon ayak izi nedir? Bunları kredi derecelendirme kuruluşları gibi, bağımsız ve tarafsız olduğunu düşündüğümüz kuruluşlar gelip denetleyecekler. Sizin keyfinize göre değil.
Yaprak Özer: Şöyle küçük bir katkı verebilirim. Çok sayıda firmanın sürdürülebilirlik raporu talepleriyle karşılaşıyorum. Sanırsınız bir moda var, herkes sürdürülebilirlik raporu talep ediyor ama henüz ayılmış değiliz. Bunların evrensel standartlarda ille de Batı ille de Doğu değil, evrensel standartlarda ölçülerek raporlanması önemli mi? Geçenlerde bir kredi kuruluşuna başvuracak olan firma alelacele rapor istedi. Maddi kaynağa ulaşması gerekiyormuş, fakat pasaportu yok…
Mehmet Öğütçü: Evet bu söylediğiniz çok önemli… Ürününüzü hizmetinizi ihraç edeceğiniz zaman sağlayacağınız zaman o ülkelere, AB ülkelerine ki, biliyorsunuz ticaretimizin yüzde 60’a yakını orayla, Türkiye’ye gelen yatırımların yarısından fazlası oradan geliyor, aynı şekilde ABD’yle… Bunun ötesinde bir de para konusu var. Bizim memlekette para yok biliyorsunuz. İç tasarruf oranları son derece düşük… Yaptığımız her işte dışarıdan finansman bulmak zorundayız. Enerjide, ulaşımda, yeni fabrikaların kurulmasında, tarımda her yerde dış finansmana ihtiyacımız var. Dış finansman için kapıyı çaldığınızda ister EBRD’ye gidin ister Avrupa Yatırım Bankası’na, ister JP Morgan’a ya da Barkleys Capital’a gidin ya da Çinlilere gidin ABD’ye… nereye giderseniz gidin “Karbon Nötralizasyon” diye yeni bir hedef konuldu. Bazı ülkelerde 2035’e, bazılarında 2050’ye kadar hem enerjide hem imalat sanayinizde ticaretinizde kesinlikle karbon nötralizasyonu sağlamak zorundasınız. Özetle hiç karbon ihtiva etmiyor olması gerekiyor. Kriterleriniz uymuyorsa, unutun siz o kuruluştan para almayı… Bu itibarla, Yeşil Mutabakat konusu çok ciddiye alınması gereken bir şey!
Rekabet imkanlarını, gücünü aşındırdığınız için AB, ABD hatta Çin bir süre sonra sizi pazara almayacak. Himayeci önlemleri, “Çin Seddi” gibi karşınıza çıkaracaklar.
Paraya ihtiyacınız olduğu zaman, finans kuruluşları bu koşulları hep sizin önünüze atacaklar: “Bunu yerine getiriyor musunuz? Bunlarla ilgili bağımsız kuruluşların hazırladığı raporları getirin bize bir görelim” diyecekler.
Yaptırımlar peşi sıra gelecek… Siyasi olarak da sizin üzerinize baskı uygulanacak. Nasıl zamanında ki, hala da var, Avrupa Birliği bize Kopenhag Kriterleri’ni, özgürlükler insan hakları demokrasi konusunda empoze ettiyse, biz de biliyorsunuz “Ankara Kriterleri’yle devam edeceğiz dedik”, tutmadı. Aynı şekilde Yeşil Mutabakat kriterleri de bir bir önümüze getirilecek.
Yaprak Özer: Galiba adı “yeşil” olduğu için çok ciddiye alınmıyor. Hangi tarih itibarıyla Yeşil Çin Seddi Türkiye’nin önüne çekilir?
Mehmet Öğütçü: Bence tarih konusu çok önemli değil, bu bir süreç… Nitekim Avrupa Birliği’nin bu paketi ilk defa Komisyon tarafından Aralık 2019’da gündeme getirildi. Hatırlarsanız, son AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye yaptırımlar konusu Doğu Akdeniz yüzünden gündeme geldi. Toplantıda konu teyit edildi. Bundan sonra ilgili mevzuat çıkacak.
Türkiye; Ukrayna, Rusya, Orta Doğu aynı şekilde… AB üyesi olmayıp AB ile yoğun ticaret ve yatırım ilişkisi içerisindeki ülkeler. Örneğin, Avrupalı turist geldiği otele giriş yaptığında ya da öncesinde tercihini yaparken otelin karbon ayak izini sorgulayacak. Ona göre kalma kararı verecek.
Yumurta kapıya dayanmadan bizim hemen harekete geçmemiz lazım. Aslında Romanya’sı Bulgaristan’ı Çek Cumhuriyeti gibi AB ülkeleri de hazır değil. Hatta belki İtalya, İspanya da. Onlarda da ciddi sıkıntılar olacak. Bir anda hepsinin uyum sağlaması mümkün değil… Biz şimdiden hazırlanmak zorundayız. Türkiye’deki büyük şirketler çok güçlük çekmeden hazırlanabilirler, iç ekiplerini oluştururlar dışarıdan uluslararası danışmanlar, uzmanlar kullanabilirler. Sıkıntı, büyük ölçüde orta ve küçük ölçekli işletmelerde yaşanacak. Hükümetin ciddi bir katkı sağlaması ve yönlendirmesi gerekiyor. Yanı sıra TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD gibi kuruluşların ön ayak olmaları gerekiyor.
Yaprak Özer: Orta-küçük ölçekte bir firmanın Yeşil Mutabakat pasaportuna sahip olabilecekleri süreç ne kadardır?
Mehmet Öğütçü: Burada dönüşüm gerekiyor. Üretim tesislerini kullanan iş gücünün eğitimini sağlaması gerekiyor. Karbondioksit emisyonu yüksek olan teknolojilerden daha düşük karbonlu teknolojilere geçmek gerekiyor. Bu konuda standart kalitenin arttırılması gerekiyor, bilinç düzeyinin yükseltilmesi gerekiyor. Göz boyamayla, bol bol laf üretmekle sözünü etmiş olduğunuz sürdürülebilir kalkınma raporlarıyla çözümlenemez. Temel bir tercih olduğunu bugünden anlamak gerekiyor. COVID-19 süreci nedeniyle bugünden yarına gerçekleştirilmesinin kolay olmayacağını da biliyoruz. ABD’de de kolay olmayacak AB’de de kolay olmayacak. Ama özellikle orta ve küçük ölçekteki şirketler büyüklerle kıyaslandıklarında daha esnek hareket edebilirler. Daha düşük maliyetle daha etkili bir şekilde enerji verimliliğini arttırabilirler ve yenilenebilir enerjiye geçebilirler. Üretim süreçlerini tekrar gözden geçirip yeni bir dönüşüme tabi tutabilirler. AB’nin yaklaşık 550-600 milyar dolarlık bir fon ayırdığını biliyoruz… Bunların bir kısmı üye ülkeler için ama bir kısmı da Türkiye gibi önemli ticaret ortakları için… Buna Dünya Bankası da EBRD de Avrupa Yatırım Bankası da Asya Kalkınma Bankası da fon ayıracak. Önemli iş, neler yapılması gerektiği konusunda bilinçli olmak ve ilk adımları atmak, arkası geliyor zaten…
Yaprak Özer: Yeşil Mutabakat yapmak istiyorum dediğimde neyle başlayacağım? Cümleler kolay, eylem çok zor gibi geldi bana…
Mehmet Öğütçü: İklim değişikliği konusundaki çalışmalar 20-30 yıldır çok yoğun bir şekilde devam ediyor ve geldiğimiz nokta çok tatminkar değil hala… Ama artık bu işin şakasının olmadığı ortaya çıkmış vaziyette… Keyfe keder bir durum değil bu, kafalara yerleştirmemiz gerekiyor.
İkincisi, Yeşil Mutabakat nedir konusunda kafa karışıklığının giderilmesi gerekiyor. Sadece Türkiye’de değil, AB ve ABD’de kafa karışıklığı var. Birinci husus Yeşil Mutabakat nedir? Sizi ne ölçüde etkileyecektir, karbon emisyonlarının azaltılması konusunda ne yapılabilir, bu hangi takvime bağlanabilir? Bunu yapabilmek için nerelerden finansman alabilirsiniz? Hem yerli hem bölgesel hem de uluslararası çapta… Yoğun bir danışmanlık süreci gerektirecek. Hükümete baskı yapmak gerekecek. Türkiye “Ben İklim Değişikliği Sözleşmesi’ni imzaladım ama parlamentodan geçirmiyorum” retoriğini bırakmak zorunda. Konu keyfe keder değil, uzatamazsınız.
Acısı olacaktır. Sıkıntı da yaratacaktır ama er ya da geç yapılacağı için bunu akıllı bir süreçle yönetmek zamana yaymak gerekir. Uluslararası camiada mevcut olan fonları da hem hükümetin hem de firmaların harekete geçirmesi gerekiyor. Dikkat çekmek isterim; Silahlı Kuvvetler’in de aynı şeyi yapması gerekiyor. Dünyada en fazla enerji tüketen kurumların başında ordular gelir.
Bu hususta hükümetin yapacağı, çerçeveyi – stratejik çerçeveyi iyi çizmek ve net sinyalleri vermektir. Bu sohbet erken uyarı sinyalidir…
Oyuncular bu sinyalleri ne kadar erken alırlarsa, o kadar acısız sancısız olur ve rekabet üstünlüğü kazanırlar. Sadece kendi ülkemiz içinde değil, AB ülkeleri içerisinde de birçok firma ve kurum geç kalacağı için ortaya çıkan bu fırsatları değerlendirmekte de gecikebilirler. Onun için eğer ben akıllı bir müteşebbissem, bu konuda ön alırım.
Altını çizmek isterim; ulaşım sektörü de aynı şekilde… Erken hareket eden kazançlı çıkacaktır. Çünkü piyasa kalabalıklaşacak. Konuyu 3-4 yıla yayalım derseniz, finans imkanlarından bugün yararlanacağınız kadar yararlanmanız mümkün değil. Erken kalkan rekabet üstünlüğü sağlamakta avantajlı olacak.