1970’lere kadar tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan Türkiye, çoktandır tarım ürünleri ithal ediyor.
Manzara şu: Topraklarımızı verimsiz kullanıyoruz; toplam işgücünün yüzde 34’ünü tarımda çalıştırıyoruz ama tarımın milli gelirdeki payı yüzde 8; pirinç kriziyle başlayan ve buğdayla devam eden küresel tarım krizinden Türkiye de payına düşeni aldı ama kim bu işten ne kazandı kimse anlamadı; yükselen gıda fiyatlarıyla birlikte dünya gıda çatışmalarına sahne olmaya başladı, ülkemizde açlık nedeniyle çatışma olmasa da mutsuzluk çok; Rusya, başta domates olmak üzere 5 kalem ürünün ithalatını durdurunca ağır darbe aldık; iade mallar yüzünden toptancı halinde işlem gören sebze, meyve fiyatları düştü, yetkililer konuyla ilgisi olmadığını söyledi ama üretici yakınıyor.
Türkiye’de birçok temel üründe rekolte düşüşü yaşandı. Artık tarımda dahi dış açık veren bir ülkeyiz. 2007 yılında tarımda resmi rakamlara göre yüzde 7,3 küçüldük. Bu krizlerle dolu son 40 yılın en büyük üçüncü gerilemesiydi. Dış Ticaret Müsteşarlığı rakamlarına göre, 2007 yılında tarım ürünleri ihracatı 3.7 milyar Dolar’da kalırken, ithalat yüzde 60 artışla 4.6 milyar Dolar olarak gerçekleşti. Bir tarım ülkesi olan Türkiye tarımda dış açık verdi.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, geçen yıl tarımsal üretimde 5 milyar YTL’lik kayıp olduğunu açıkladı. Buğday üretiminin 20 milyon tondan 17,2 milyon tona; arpa üretiminin de 9,5 milyon tondan 7,3 milyon tona düştüğü vurgulandı. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker “İnsanlığı beslemek için üretilen gıda maddeleri artık 4X4 ciplerin ve lüks arabaların depolarını yakıt olarak doldurmak için kullanılıyor. Geçen yıl 100 milyon ton gıda maddesi olarak kullanılması gereken tarımsal ürün bioyakıt üretimde kullanıldı. 100 milyon ton tarım kaç milyon insanın bir yıllık gıda tüketimi olduğu hesaplanmalı” diye demeç verdi.
Fırıncılar Federasyonu düzenlediği basın toplantısında önümüzdeki aylarda ekmek fiyatlarına spekülatif hareketler nedeniyle zam gelebileceğini söyledi.
Türkiye’de tarımın yükünü sırtlayan kadının tarım işgücündeki oranı yüzde 75, dünya tarım işgücünde ise kadın payı yüzde 40. Tarımda çalışan her üç kişiden birisinin çocuk olduğu tahmin ediliyor.
Bütün dünyada Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’a (GDO) yönelik tedbirler alınıyor, Türkiye’de bu konu tartışılmıyor. Patates tohumunu bile ithal ediyoruz. Uzmanlar yurtdışından gelen tohumların gümrüklerden çok rahat geçtiğini, genetikleriyle oynanıp oynanmadığının bilinmediğini, Türkiye’de 300 milyon Dolar’lık tohum pazarının 70 milyon Doları’nın ithal olduğu bilgisini veriyorlar.
Dünya tarımda ne konuşuyor, bizim dışımızda neler oluyor diye bakacak olursak…
Dünya Bankası verilerine göre son üç yılda yüzde 85 artan gıda fiyatları, özellikle, gelirlerinin yüzde 50-80’ini gıdaya ayırmak zorunda olan yoksulları vurdu. Fiyatlardaki artış 290 milyon kişinin hayatını doğrudan etkiledi. Krizle birlikte 100 milyon insan temel besin maddelerini dahi bulamayacak kadar yoksullaştı. Gıda fiyatlarındaki artış aslında 2002’de başladı, 2008 Mart’a gelindiğinde pirinç fiyatları son 19 yılın, buğday fiyatlarıysa son 28 yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Açlık tehdidiyle başta Meksika, Mısır, Tanzanya ve Senegal olmak üzere onlarca ülkede insanlar sokaklara döküldü.
Çokuluslu tarımsal gıda üreticilerinin büyük yatırımlar yaptığı biyoyakıtlar yoğun olarak mısır, şeker pancarı ve palmiye tohumlarından elde ediliyor.
ABD’deki mısır ekili alanların üçte biri biyoyakıt üretimine ayrılmış durumda. İngiliz hükümeti, karbon emisyonlarının azaltılması amacıyla Avrupa Birliği (AB) tarafından belirlenen hedefleri yakalamak için 2010 yılına kadar otomobillerde kullanılan yakıtların yüzde beşinin bitki ve tarım ürünlerinden sağlanmasını planlıyor. AB son zirvesinde 2020 yılına kadar otomobillerde kullanılan yakıtların yüzde 10’nun biyolojik kaynaklardan sağlanmasını kararlaştırdı.
Diğer yandan küresel ısınmayla mücadele için otomobillerde daha fazla oranda biyo-yakıt kullanılması hedefinin yağmur ormanlarına ciddi şekilde zarar verebileceği söyleniyor. Özellikle bazı Güney Amerika ve Asya ülkelerinde biyo-yakıt sektörü hızla gelişiyor. Fakat biyo-yakıt elde etmede kullanılacak şeker kamışı ve mısır gibi tarım ürünlerinin yetiştirilebilmesi için ormanlık alanların yok edilmeye başlandığı öne sürülüyor.
Mısır, şeker kamışı ve soyadan üretilen biyoyakıtların petrol ve kömür gibi fosil yakıtlara kıyasla çevreye çok daha büyük etkisi olabiliyor. Bir araştırmaya göre 26 farklı biyoyakıttan 21’inin ürettiği sera gazlarının, benzine kıyasla yüzde 30’dan daha fazla azaldığı gözlendi. Ancak en az 12 biyoyakıt, çevreye fosil yakıtlardan daha fazla zarar verdi. Bunlar arasında ekonomik açıdan dikkat çeken ABD’deki mısır etanolü, Brezilya’daki şeker kamışından üretilen yakıt da bulunuyor
Yakın zamanda uluslararası yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayınlanan “Bir başka uygunsuz gerçek” (Another Inconvenient Truth) başlıklı rapor, yaklaşık bir yıldır süren gıda krizinin yüzde 30 oranında biyoyakıt üretimine bağlı olduğunu gösteriyor. Gizli olduğu ifade edilen ve İngiliz Guardian gazetesinin ele geçirdiği Dünya Bankası raporu, biyoyakıtların fiyatları yüzde 75 oranında artırdığını ortaya koyuyor. Buna karşılık petrol ve gübre fiyatlarındaki artış, gıda fiyatlarına ancak yüzde 15 oranında etki ediyor.
Evet, manzara böyle… Türkiye’de şükürler olsun bilgi de rakam da bol. Eskisi gibi veri yoksulu değiliz. Ama bu öngörü yoksunu olmadığımız anlamına gelmiyor. Veriyi değerlendirmeyi bilmeyince, bilgi hiçbir işe yaramıyor. Sorunla, kapıya dayandığında yüzleşiyor, olana kadar görmüyor, dokunmayan yılanı seviyor, B planı yapmaktan hoşlanmıyoruz. İşin kötüsü, geleceği öngörememekteki en önemli sorunu geçmişi bilmediğimiz için yaşıyoruz. Geçmiş geçmiştir diyerek tez zamanda hafızayı siliyoruz. Önemsediğimiz konuların çoğu işimize asla yaramıyor, işimize yarayacakları da bir türlü biz önemsemiyoruz.
Doğal kaynaklar gelecek nesiller için bizden daha önemli olacak. Biz geçmiş kuşakların mirası har vurup harman savurmaları nedeniyle sorunlar yaşıyor olabiliriz. Ama şanslıyız bize kalan üç parça bir şey var. Biz geleceğe ne bırakacağız.
Küresel Açlık
Küresel ısınma nedeniyle yaşanan kuraklık da tarım üretiminin dibe vurmasına yol açtı. Düşen üretimle birlikte yükselen fiyatlar dünyada milyonlarca insanı açlık tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. Kuraklık ve kuraklık kaynaklı spekülasyon tarımsal ürünler içinde en fazla buğdayı etkiledi. Kuraklık nedeniyle ayçiçeği üretimi düştü. Soya, kanola, pamuk, palm yağları kıymete bindi. Kuraklık nedeniyle son 10 yıldır üretimi düşen bakliyatta da fiyat artışı yıllık yüzde 20 dolayında. Pirinç ise tamamen kontrolden çıkmış halde. Pirinç fiyatları bir yıl içerisinde yüzde 100 zam gördü. The Food and Agricultural Organization (FAO) araştırmasına göre bu yıl 36 ülkede toplam tam 1,1 milyar kişi gıda yardımına muhtaç olacak. Önlem alınmazsa bu rakamın 2025’e kadar 1.5 milyara, 2050’ye kadar 2 milyara ulaşması bekleniyor.
Gıda savaşları
Düşen üretim ve artan fiyatlar nedeniyle açlıkla yüzleşen 37 ülkede yüz binlerce insan sokaklara döküldü.
* Haiti: Temel gıda maddesi pirincin yüzde 80’ini ithal eden Haiti’de, 50 kiloluk bir pirinç torbasının satış fiyatı son 1 haftada 35 Dolar’dan 70 Dolar’a çıktı. Halk hükümet karşıtı gösteriler için sokağa döküldü. 5 Haitili hayatını kaybetti. Gösteriler nedeniyle Başbakan Jacques Edouard Alexis istifa etmek zorunda kaldı.
* Bangladeş: Pirinç fiyatlarının artışını protesto eden 20 bin tekstil işçisi maaşlarının yükseltilmesi için başkent Daka’da gösteri düzenledi. Gösteriye polis müdahale edince ortalık birden savaş alanına döndü. Göstericiler dükkânlara ve araçlara saldırdı. Birçok araç ateşe verildi.
* Mısır: 76 milyonluk ülkede nüfusun yüzde 40’ı günlük 2 Dolar gelirle yaşam savaşı veriyor. Fakirlik bu denli derinken, son birkaç ayda yemeklik yağ ve pirincin fiyatının iki katına, ekmeğin fiyatının beş katına çıkması sonrası sokağa dökülen halk polisle çatıştı, 11 kişi öldü.
* Pakistan: Tahıl fiyatları artınca halk ambarlara saldırdı. Tahıl ambarlarının güvenliğini sağlamak için ordu alarma geçti.
* Kamerun: Afrika ülkeleri Burkina Faso, Moritanya, Fildişi Sahilleri, Senegal, Etiyopya, gibi ülkelerde son aylarda gıda zamları nedeniyle yapılan gösterilerden çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Yalnızca Kamerun’da üç ayda polisle çatışan 40 kişi öldü.
* Özbekistan: Özbekistan, Yemen, Bolivya ve Endonezya’da gıda fiyatlarının artışını protesto eden on binlerce insan sokağa döküldü.
(Efes Pilsen’in kurumsal yayını Biravo’da yayınlandı.)