ABD Başkanı Joe Biden ile ABD eski Başkanı Donald Trump, gelecek dönem Başkan olabilmek ve kalabilmek için CNN ekranında buluştu, konuştu… Onlar susunca dünya konuşmaya başladı, susmak bilmiyor. Bunda bir terslik var değil mi…
Liderlerin performansı öylesine kötüydü ki, asrın en berbat performansı olarak anılacak. Temel soru; “ABD’nin yeni Başkanı kim olacak ve bana ne olacak?” olmasaydı, değil 90 dakika 9 dakikanızı ayırmazsınız.
CNN PİŞMAN MIDIR?
CNN ekranını iki lidere açtı, maksat rating almaktı… Maksadına ulaşmış olmalı, buna karşılık bu fırsatı yarattıkları için ne kadar mutlu oldukları tartışılır. Güvendikleri dağı yıktılar, korkularını ise hortlattılar. Yayından sonra, kötü değil, çok çok kötü performans gösteren Biden’ın az kötü performans gösteren Trump’dan daha iyi bir seçenek olduğunu kanıtlamak için seferber oldular.
MÜNAZARA
Münazara, hepimize orta okul sıralarında, karşındakini anlamak, kendi görüşlerini savunmak ve ortak bir anlayışa veya çözüm yoluna ulaşmak için girişilen sözlü tartışma olduğu anlatılır.
Nezaket sınırları içinde karşındakini saygıyla dinlemeyi ve karşılık olarak konuşmayı öğrenirsin. İletişimin ön koşulu olarak dinlersin ve anlamaya çabalarsın. Sonuca ulaşman beklenir, amaç bir görüşün ağırlık kazanması ya da ortak müşterekte buluşmaktır. İkna etmek ya da ikna olmak ödül sayılır. Münazara yalnızca iletişim sınavı değil, aynı zamanda bilgi sınamasıdır.
CNN’deki münazara Biden ve Trump’ın sınavıysa, onlarla yaşam da yalnızca Amerikan halkının değil, hepimizin sınavı olacak.
MÜNAKAŞA
Tartışma hatta kavga anlamına gelir. Amaç, karşı tarafı dinlemek, anlamak değil kendi görüşünü kabul ettirmek, karşındakini yenmek diye tarif edilebilir. Üslubu serttir, şu sıralar etrafımızda en çok münakaşa görüyoruz. Münazarayı müfredattan çıkardıklarını anlıyorum… varsa yoksa, münakaşa öğretiyorlar… münakaşa yapısı gereği görüş ya da bilgi için mücadele etmek yerine, başarma eylemini birey üzerine odaklayan bir yaklaşım. Kilit kelimeler yendim, yenildim…
MÜSABAKA
Yarışma diyelim. Kuralı, koşulları bulunur… bireysel ya da takım sporu gibi düşünebilirsiniz. Performans kilit kelime olarak karşımıza çıkar. Başarıyı ölçen bir mekanizmadan söz edilir. Müsabaka olunca güç, dayanıklılık konuşulur. Anlaşılacağı üzere fiziki ve tahmin edileceği gibi zeka gerektirir. Malum zeka tek başına bir işe yaradığı görülmemiş cevher olarak bilgiye muhtaçtır. Biden ve Trump müsabakasında, şimdilik Biden kaybetmiş gibi duruyor. Trump da kötüydü ama Biden’ın başarısızlığının boyutları iştahla tartışıldığı için diğerinin bir gömlek daha iyi durması, şovu sürdürüyor… Pandoranın kutusu açıldığında görülecek.
MÜCADELE
Kısaca çaba. Tabii hedefe ulaşmak, sorun çözmek için gösterilen bir çaba. Pek çok alanda hatta akla gelen her alanda mücadele veririz. Başkasına zarar vermediğimiz sürece iyidir, kötü değildir, Trump ve Biden’ın niyeti de mücadelesi o kadar düşüktü ki, saygı uyandıramadı. Çabalayamadılar… Dirençleri yoktu. Yorgundular… Hazırlıkları da iyi değildi, bilgileri de… Her şey vasattı.
MÜBADELE
Mal, hizmet kadar bilgi değiş tokuşunu da simgeliyor. Bizim kültürel ve tarihsel literatürümüzde insan mübadelesi gibi çoğumuzda acı anılar çağrıştıran bir kelime. Bununla birlikte bilgi üzerinden mübadele olarak ısrarla ilerleyecek olursak, içeriğin hedef kitle üzerinde ve içinde yayılmasını ve geliştirilmesini kapsıyor. Bilgi mübadelesi güven, iş birliği gelişimi, veri paylaşımı olarak dikkat çekici etkiye sahip. Trump ve Biden performansında incelemeyi sürdürdüğümüzde, kim izleyenlerin karar verebilecek kadar bilgi edindiğini söyleyebilir? Bilgi aktarmayan içeriğin bir değeri var mı?
90 DAKİKA
Bitse de gitsek duygusu sahnedekilerde olduğu kadar izleyenlere de hakim oldu. Eski Başkan Donald Trump 6 Ocak’ta Kongre binasını basan isyancıları savundu. Seçmenlere bir porno yıldızıyla seks yapmadığına dair güvence vermeye çalıştı. Joe Biden’ın cevaplarda tökezledi. Solgun, yavaş, yorgundu. Fizik ve mental anlamda zayıf göründü; yaşlı durdu. Endişeyi arttırdı. Zaten güçlü olmayan sesi, özellikle münazaranın kritik açılış dakikalarında soğuk algınlığından muzdarip olduğu için kısık ve zayıftı. Sözleri sık sık bulanık ve anlaşılması zordu ve aralarında sadece birkaç yaş olmasına rağmen Trump’tan çok daha yaşlı görünüyordu. Trump, mitinglerinde ve bazı televizyon röportajlarında olduğu kadar dengesiz değildi. Sesi güçlüydü, tavrı sakindi, mesajına sadık kaldı, yalan beyan vermeye doyamadı. Biden’ın kendisine zarar vermesini izledi. Zaten ne anlatacaktı…kimin daha iyi golfçü olduğunu mu, ki uzun uzun anlattı.
İÇERİK ANATOMİSİ
Hikayeler önemli. “Uykucu Joe” ile “Yalancı Donald” yerine yeni bir şey yazamamaları dünya için yazık. Biden, en güçlü konusu olan kürtajı yanlış oynadı, bebeklerin dokuz aylıkken öldürülmesinden yana olmadığını söylemesi çok uzun sürdü, tartışmanın kürtaj bölümü sona erdi; Biden bu konuya bir daha dönemedi. İletişimde tekrar önemlidir, olmadı. Trump, hiçbir anlam ifade etmese bile göçmenliği her şeyin açıklaması olarak kullandı. Yetersizdi. İklim değişikliği, çocuk bakımı, Ukrayna ve bütçe açıkları ile ilgili sorulara cevap vermedi, bunun yerine Biden’ın başarısız bir başkan olduğunu söyleyerek saldırdı.
KONUŞMA
Başlıktaki “M”lerin altında içerik var. İçerik bu durumda “konuşma” olarak vücut buluyor. Hadi gelin birkaç değişik örnek üzerinden aktarayım. İyi konuşma tabii ki etkili kişi, ses, görüntü ve bilgi gerektirir. Arada süsleme sanatına ihtiyaç vardır. Koç Üniversitesi Amerikan üniversitelerinin geleneğine benzer bir çıkış yaptı. 2024 Mezuniyet Töreni’nde Alexis Çipras’ı davet etti. Çipras’ın konuşması yeri göğü inletemedi belki ama izleyenlere güzel bir anı hediye etti. Sanırım Biden-Trump münazarasından daha iyi ve verimliydi.
Konuşmasının sonunda bir anısını anlatan Çipras, “Bir yıl önce, siyasetin ön saflarından ayrılma kararımı kamuoyuna açıkladım. Atina’nın işlek bir caddesinde yürürken genç bir Türk yanıma gelip “pes etmememi söyledi” dedi. Çipras, konuşmasını, “Bir yıl sonra, mezuniyetiniz dolayısıyla sizleri kutlarım: ‘Boyun eğmeyin!’” diye noktaladı. Hoş bir anekdot değil mi?
Bir örnek daha: Emekli tenis şampiyonu Roger Federer Hanover, Dartmouth College’da konuştu. Federer, “Oynadığım 1.526 tekler maçının neredeyse yüzde 80’ini kazandım. O maçlarda puanların yüzde kaçını kazandığımı düşünüyorsunuz?” diye sordu. Kendisi yanıtladı, “Yüzde 54. En üst düzey tenisçiler bile oynadıkları puanların yarısından biraz daha fazlasını kazanıyor. Hayatta hangi oyunu oynarsan oyna, bazen kaybedersin.” Konuşmasının sonunda bir raket kapıp Dartmouth mezunlarına, “Forehand” gösterdi. “Eklemlerinizi biraz ayrı tutun, fazla sıkmayın”, diye nasihat etti. Gülümseyerek “Bu bir metafor değil, iyi bir teknik” diye ekledi.
GAZETECİLİK VE GAZETELER NEDEN VAR?
The New Yorker, The New York Times, The Washington Post münazara sonrası ayıplarını örtmek için Biden’ı tatlı tatlı istifaya çağırdılar. Daha önce neredeydiler, diye sormak gerekmez mi… Bu yayınların Washington’da çok güçlü ekipleri var. Akredite gazetecilere sahipler. Ne oldu? Onlar da “uçaktaki gazeteciler” sendromu mu yaşıyor. İlk kez münazarada mı gördüler Biden’ı? Neden güçlü lider havası yazıp çizdiler… Kaldı ki, uçaktaki akredite gazeteciler sendromu üst düzey demokratlarda da var. Birer ikişer istifaya davet ediyorlar… Onlar da mı ilk kez görüyor Başkanı? Benim gazetecilerim, benim vekillerim… tercümesi şu; “akrediteyim, öyleyse borçluyum”. Meğer “Başkanın tüm adamları” müthiş bir iletişim bariyeri, yankı odaları kurmuşlar ve “Prompter Başkan” yaratmışlar.
YANLIŞ BİLGİ ENDİŞESİ
Araştırmalar çok ilginç verilere işaret ediyor; bireyler tehdit altındayken bilgiyi en uygun şekilde aramıyor. Oysa ideal dünyada, yanlış bilgiden endişe duyanlar, buldukları bilgileri çapraz referanslandırmak için geniş bir kaynak yelpazesi kullanır… tehdit altında olduklarını düşündekilerinde başa çıkmak için kendi tutum ve inançlarıyla örtüşen bilgileri ararlar. Yani yanlış bilgiyle ilgili endişe, siyasi olarak uyumlu medya kaynaklarına yönlendiriyor.
İletişim sorumlu kişiler, sorumlu ekiplerle yapılmalı, biz de iletişimi sorumlu birer birey olarak tüketmeliyiz.