Rivayet o ki, yıllardan 2013, aylardan Haziran! ODTÜ’de final dönemi. Günlerden bir gün… Ve o gün kimya sınavı var. Saatinde hoca ve öğrenciler amfiye giriyor. Klasik öğrenci şikayeti: “Günlerdir direnişteyiz, yorgunuz! Öteleyelim hocam n’olur…”
Hoca, dinliyor, sınavı ertelemeyeceğini söylüyor… Önceden hazırladığı sınav sorularını dağıtmaya başlayınca moraller önce taban, sonra tavan yapıyor…
Kağıtta tek soru var: Biber gazının etkisini azaltmak için, magnezyum ve kalsiyum hidroksit karışımı nasıl kullanılmalıdır?
a. Hidrojen seviyesi azaltılmalıdır
b. Hidrojen seviyesi artırılmalıdır
c. Magnezyum seviyesi artırılmalıdır
d. Kalsiyum seviyesi artırılmalıdır
e. Bize her yer Taksim, her yer direniş
Not: Doğru yanıtı verenlere Cuma günü saat 9:00’da telafi sınavı yapılacaktır.
Bu anekdot bir şehir efsanesi olabilir… Olmayabilir de… Bunun gibi o kadar çok yaratıcı olay, durum, performans oldu ki… Gezi, sanatta, yaratıcılıkta, susmakta, konuşmakta, durmakta, paylaşmakta, iyi günde-kötü günde efsane oldu.
Gezi’ye çıkanlar ve Gezi’ye çakanları bir kenara bırakacak olursak, Gezi, bir iletişim sınavıydı, bazıları geçti, çokları kaldı!
Gezi pek çok yönüyle incelenecek. Gezi’den herkesin, hepimizin çıkaracağı dersler var.
Bir iletişimci olarak iletişim dersi çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle sizinle ilginç bir araştırmayı paylaşmak istiyorum: “Gezi bir iletişim dersi”. Gezi’nin içeriğini ve iletişimin DNA’sını çıkarmayı hedefleyen araştırmayı “İndeks İçerik İletişim” ekibi hazırladı. İndeks mecra bağımsız içerik üretimi ve yönetimi hizmeti veren bir iletişim kurumu.
Çalışma, olayların başladığı 27 Mayıs 2013 gecesinden sonra yaşanan gelişmeleri 1 aylık perspektifte (27 Mayıs-26 Haziran) iletişim ve içerik açısından adım adım inceliyor. Bu araştırma notu, yazılı ve görsel basın ile sosyal medyadan toplanan verileri değerlendiriyor, birçok anket ve araştırmaya yer veriyor.
Bir akademik çalışma değil, buna karşılık amacı öncelikle bilgi üretenleri çalışma yapmaya özendirmek. Bu araştırma, içerik ve sunum teknikleri açısından Gezi’nin yaratıcılığına yakışır özeni gösteriyor.
Özetle Gezi Parkı’nda yaşananların, iletişim dünyasının kodlarını değiştirdiğini söylüyor. Sosyal medya iletişimi, entegre iletişim, dijital iletişim, elektronik iletişim, marka iletişimi, kaybeden iletişim, itibar iletişimi, cebini dolduran iletişim, şuursuz iletişim, siyasi iletişim, siyaset yapan iletişim… Katma değerli iletişim, sabun köpüğü iletişim, magazin iletişim, ideolojik iletişim, taraf iletişim, mesafeli iletişim gibi gerek platform gerekse konsept olarak iletişimin farklı pencerelerini aralayıp, okurun sorgulamasını istiyor.
Kısa bir alıntı yapmama izin verin: “…Gençler ile siyaset, halkla yöneticiler, medya ve markalar arasında geçen bu iletişim karmaşasının anlamlı bir bütün olarak değerlendirilebilmesi için her kesime görev düşüyor. Özellikle görevleri bilimsel araştırma yaparak veriye dayalı bilgi oluşturmak olan akademik çevrenin bilgi toplumu yaratmak üzere bir adım öne çıkması gerektiği görüldü. Gezi, bilginin güven tazelediği bir platform oldu. Görüldü ki, konuşmak/yazmak iletişim kurmanın koşulsuz malzemesi değil. Konuşup dinlenmeyen, okunsa da algılanmayan, isim olsa da itibar üretmeyen, makam olsa da güven vermeyen kişi ve kurumların iletişim ve içeriklerine bir kez daha bakmaları gerekiyor… Her kesimden genç sokağa çıktı, Gezi oldu! Şimdi her kesimden bilgi emektarının öne çıkma zamanı. Daha fazla konuşmaya gerek yok, çalışıp ortaya bilgi koyalım, içerik konuşsun.”
“İletişim” de “İçerik” de bunu hak etmiyor. Küllerimizden yeniden doğmanın zamanı. İletişim ve içerik başkalarına emanet edilemeyecek kadar değerli, kritik alanlar. Herkes işini yapacak, işini yapanlar mesleğini yapacak.