Tüm zamanımızı, enerjimizi, sinirimizi, paramızı, neredeyse benliğimizi harcadığımız türban konusunun, kısır tartışmanın ötesinde İK açısından ne anlama geldiğini düşündünüz mü? Ayrımcılık deyince ne anlıyorsunuz? Türban dışında ayrımcılık sorunu yaşıyor musunuz? Şirketinizde türbanlı var mı? Başvursa ne olur? B planınız var mı?
Gündemin boş olduğu zamanlarda eğer biraz da magazinel bir yönü varsa İK, gazetelerin birinci sayfasına doğrudan haber olabiliyor. “Evli misin sorusu yasak” başlıklı haberleri anımsayın… “Aganigi” durumları olmasa gazetede tek sütun santim yer almazdı.
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde iş görüşmeleri sırasında başvuruda bulunan kişiye, özel hayatına ilişkin sorular yöneltilemeyeceği hükme bağlandı. Evli misiniz? Evlenmeyi düşünüyor musunuz? Yaşınız kaç? Çocuğunuz var mı? Çocuklarınıza kim bakıyor? Hangi dine mensupsunuz? Herhangi bir sendikaya üye misiniz? Hangi siyasi partiyi destekliyorsunuz? Eşcinsel misiniz?… Bu gibi sorular yasak… İngiltere’de işyerleri ilk kez konuyla ilgili uyarıldı. Diğer AB ülkelerinde de iş başvuru formları yeniden düzenleniyor.
Aslında bizim AB yolculuğumuz sona erdiğine göre korkmaya gerek yok diye düşünebilirsiniz. Ama olur ya hem türban hem AB diye ilginç bir milli politika benimseyecek olursak, ne yapacağız? Bizim formül şu: Türbana özgürlük, diğer tüm ayrımcı öğeler kalabilir!
Bugün tartışmaların sözde gerekçesi “ayırımcılık”. Oysa işyerlerinin çoğunda ayrımcılık kanımıza işlemiş. Türban en kolayı, en görüneni. Ve tabii en popüleri. Oy’a en kolay tahvil edilebilecek olanı. İK’da gerçek ayrımcılık konusunda siyasi partiler bugüne kadar ne yapmış? Bundan sonra gündemi bu konuda tutmayı göze alırlar mı?
İngiltere’de “evli misin” sorusuna karşı ceza-i işlem başladığı sıralarda bizde yabancı ortaklı büyük şirketlerimizden birinin iştirakinde İK sorumlusu karşısındakine şu soruları soruyordu: Kilonuz ne? Boyunuz kaç? Aynı anda bir başka iş başvurusunda adaya “İçki içiyor musun?” sorusu yöneltildi. İyi niyetten mi kötü niyetten mi kanıt yok. Ama siz siz olun yanıtlamayın. Daha farklı zamanlarda daha ileri giden sorular da duydum. Evli misiniz bekar mısınız? Sevgiliniz var mı? Benimle yemeğe çıkar mısınız?
İlanlara bakın 35 yaş üstü ve işsizseniz ölümlerden ölüm beğenin. Bu bir ayrımcılık değil mi? Aynı işe bir erkek bir kadın başvurduğunda ilkinin tercih edilmesine ne demeli? Türkiye’nin önde gelen arama yerleştirme firmalarından biri bazı şirketlerin “sarı saç, yeşil göz, güzel olmak” gibi fiziksel özellikleri örtülü olarak aradıklarını söylediğinde dudaklarım uçukladı.
Türkiye ayrımcılığın en şiddetlisinin yapıldığı ülkelerden biri. Keşke sorunumuz yalnızca türban olsaydı. Milletvekilliği zırhıyla sarhoş olmuş insanlar biraz burunlarını dışarı çıkarıp bakabilseler keşke. Ama hata bizde. Vekilleri doğru bir mülakattan geçirmiş olsaydık, onlardan koltuklarını sorumlulukla doldurmalarını bekleyebilirdik.
8 Kasım 2006 tarihli AB İlerleme Raporu’nda “Ayrımcılık yapmamayı ve eşit muameleyi teşvik etmek için etkili ve bağımsız bir “Eşitlik Kurulu”nun kurulmasına ihtiyaç olduğu Türkiye’ye iletildi. Özellikle ebeveyn izni, eşit ücret, istihdama girişte eşitlik, ispat külfeti ile zorunlu ve mesleki sosyal güvenlik konularında uyumlaştırma çalışmalarına ihtiyaç olduğu belirtildi. Ne yaptınız? Türkiye’de “eşit davranma ilkesi” ve “fırsat eşitliği” türban konusu etrafında mı tartışılacak? Aksini ispat etmek isteyen varsa buyrun sorunlar sizi bekliyor.
Din, dil, cinsiyet, yaş ve renginiz ne olursa olsun, 4857 sayılı İş Kanunu’nu inceleyin. Bir de günlük hayatta yaşadıklarınıza bakın. Sonra Meclis TV’yi açıp izleyin. Ve sağcısından solcusuna orada oturanları seçtiğinizi anımsayın. Bir de şunu düşünün, işyerinizde mülakata alır mıydınız onları? Türbanlı türbansız bizi suistimal ediyorlar. Gerçek sorunları “adım adım” çözmeden gelecek seçimin hesabını yapan bu oportunizme “hayır” diyebilmek için kafamızı, beynimizi aydınlatmamız gerek. Kadın üzerinden yapılan bu çirkin tartışmaya ancak kadınlar dur diyebilir.