“”İşsizlik””, ne sıkıcı ne çirkin bir kelime… Benden uzak dursun da ne olursa olsun. Genel yaklaşım bu. Dünya değişirken doğal olarak işsizlik de değişiyor. Yapısı ve beklentileri farklılaşıyor. İşsizlik işe gitmeme ve kazanç elde edememe, dolayısıyla fakirleşme halinin ötesinde değerler de ifade ediyor. İşsizlik küresel bir olgu. Vasıflı ve eğitimli işsizlerin bulundukları coğrafyaya göre rekabet avantajları mevcut. Biz yıllardır birlikte yaşadığımız işsizliği bir türlü tanımak istemedik. Bugün başımızdaki işsizlik belasıyla da yüzleşmeye niyetimiz yok.
Şu dönemde insan kaynakları konusunda yazı yazmak demek, çaresiz olarak işsizlik konusunu baş tacı etmek demek. Ne yazık ki ülkemizde istihdam konusunda durum parlak değil. Korkarım aynı zamanda da sıkıcı. Sanırım üzerinde durulmaması da bu yüzden. Ne günlük politik tartışmalarda, ne de uzun vadeli stratejilerde yer alıyor. Şu ölümlü dünyada canım… İşsizlikle birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Sanki bilmezmişiz gibi. Aslında yıllardır birlikte yaşıyoruz. Ama birbirimizi pek tanımıyoruz. Biz onun hakkında, açlığa, sefalete yol açması dışında bir şey bilmiyoruz. Ve başkasının başına gelmesi için dua ediyoruz. Durumu, kadere boyun eğerek normal karşılamaya çalışıyoruz. İşsizlik olgusuna daha gerçekçi, daha araştırmacı, daha sorgulayıcı yaklaşmalıyız. Ünlü yönetim bilimci Gary Hamel içinde yaşadığımız dönemi tarif ederken, “”Değişim değişti”” diyor. Anlatmak istediği, değişim artık eskisi gibi tek bir çizgi üzerinde ilerlemiyor, ya da aynı istikamete doğru gitmiyor. Tam tersine değişim, kesik, kıvrık, yuvarlak, düz, inişli çıkışlı bir çizgi. Değişim bayağı değişik! Değişimden payını alan olgulardan biri de işsizlik. İşsizliğin yapısı, coğrafyası, milliyeti değişti. İşsizlik ne hafife alınabilecek bir toplumsal olgu, ne gereğinden fazla ciddiye alınacak bireysel bir durum. Ama üzerinde ciddiyetle çalışmayı gerektiren, ev ödevi yapmak zorunda bırakan bir konu başlığı. Türkiye’deki durumun parlak olmadığını biliyoruz bilmesine de, dışarıda durum nasıl? Madem çoğumuzun kafasında yurt dışı çanları çalıyor, etrafta bir tur atmak, fena mı olur? Ekonomik gelişmesini tamamlayan, ya da ekonomik olarak çok daha gelişmiş ülkelere baktığımızda, pek çok konuda olduğu gibi, işsizlik konusuna daha soğukkanlı, planlı ve programlı yaklaştıklarını görebiliyoruz.
ABD İŞSİZLİK REKOR DÜZEYDE
Forbes dergisinin yayınladığı bir araştırmanın sonuçlarına göre 6 Ağustos tarihi itibariyle Amerikan şirketleri, Temmuz ayı içinde toplam 205,975 kişiyi işten çıkardı. Bu bir rekor olarak adlandırılıyor. Araştırmayı yapan Challenger, Gray& Christmas adlı şirket konuyla ilgili istatistikleri 1993 yılından bu yana tutuyor. Geride bıraktığımız Temmuz ayında işten çıkarılanların sayısı geçtiğimiz yıl Temmuz ayında işten çıkarılanların sayısının üç katı. Rakamlar aldatmasın. Yukarıda sözünü ettiğim araştırma yayınlandığı sıralarda Amerikan Çalışma Bakanlığı tarafından açıklanan veriler, temmuz ayında ülkedeki işsizlik oranının geçtiğimiz yıllara göre aynı seviyede kaldığını gösteriyordu. ABD’de işsizlik yüzde 4.5′lerde seyrediyor. Bu şu anlama geliyor, bir yandan bazı iş kolları kapanırken, bu ülkede, aynı anda başka yerlerde yeni iş olanakları yaratılabiliyor. Bir ekonominin sağlıklı olup olmadığını gösteren en önemli gösterge belki de bu işte. Evet, işsizlik değişti. Onu yeniden tanımlamak gerekiyor. Örneğin işsizlik küresel. İşsizlik ekonomisi de denebilir. İşsizlik iyi takip edilmesi gereken bir tür salgın hastalık. Bir coğrafyada bir sektörde başlayan olgu, er ya da geç diğerlerine de atlıyor. Ya da tam tersi bir durum… Yeni istihdam olanaklarının yaratılması başka coğrafyalarda da hissedilebiliyor. O nedenle genel trendler ve küresel ekonomiyi iyi izlemek ve doğru analizler yapmak gerekiyor. Daralan sektörlerden uzak durmak, gelecekte açılması öngörülen sektörlerde kendimizi konumlandırmalıyız. Dünyanın öbür ucunda meydana gelen bir ekonomik istikrarsızlık bizi etkilemez diye düşünmek yerine, etkilerini tahmin etmeye başlamakta fayda var.
TELEKOM DÜŞÜŞTE
Küresel anlamda bakıldığında telekomünikasyon sektörü ciddi bir daralma içinde. Amerika’da temmuz ayı içinde işsiz kalan 45 bin kişinin, bu sektörde çalışmakta olduğu belirtiliyor. Aralarında, Lucent Technologies, Alcatel, Motorola, Ericsson, Philips ve Siemens gibi Türkiye’de faaliyet gösteren firmaların bulunduğu dokuz telekom devinin bu yıl içinde 10 bin işçi çıkardıkları tahmin ediliyor. İşin kötü tarafı son zamanlarda bu sektörde yeni iş alanları da gelişmiyor. Telekom sektörünün önemli bir özelliği var. Oyuncuları küresel. Küresel oyuncu işten çıkarırken küresel etki yaratıyorlar. ABD’de borsada yaşanan önemli bir düşüş, Türkiye ya da Tayvan’da alınan kararları da etkileyebiliyor. İşten çıkarmaların en yoğun yaşandığı coğrafya Uzak Doğu aslında. Japonya’da bu yıl içinde bir milyon kişi işini kaybetti. Bu ülkede işsizlik yüzde 4.9 ile son iki ay üst üste rekor kırdı. Diğer tarafta Tayvan son yirmi yılın en zor günlerini yaşıyor.
DEVE KUŞU MİSALİ
Bana ne bunlardan demeyin olmaz mı? Türkiye, işsizliği yeni öğreniyor. (Öğreniyor mu dersiniz?) Ülkemiz geleceğini başka coğrafyalarda arayan kaliteli insanlarla dolu. Ancak yakın zamana kadar hatta halen bu kazanın yalnızca bizim başımıza gelen bir acı olduğunu düşünüyoruz. Perdeleri o kadar sıkı kapatıyoruz ki… Dışarıdan görünmesin, dışarıyı görmeyelim diye. Başkalarının ne yaptıklarından da haberimiz yok.
Ben biraz kafayı kaldırmayı öneriyorum. Dışarıda ciddi anlamda bir rekabet var. Kendi ülkesi dışındaki iş olanaklarından yararlanmaya çalışan bir birinden farklı milletten insan dolaşıyor. Eğitim ve yetenek durumları hiç de hafife alınacak gibi değil. İşsizliğin de kendine özgü bir dünyası var. Tayvanlı ya da Japon ülkesinde iş bulamayınca, başka yerlere yöneliyor. Bilgisayar sektöründe meydana gelen daralma Hintli yazılımcı fazlası yaratıyor. Rus mühendisler yok paraya çalışmaya razı oldukları için fiyat kırabiliyor
AVRUPA GÖÇ ALIYOR
Ünlü araştırma şirketi IDC’nin verdiği bilgilere göre 2003 yılına kadar Avrupa’da bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe 7.4 milyon kişiye yeni iş yaratılmış olacak. Araştırma 2000-2003 yılları arasında 2.1 milyon kişinin yeni iş stratejileri kurarak yeni iş olanakları yaratmış olacağını söylüyor. Avrupa ekonomik açıdan ABD’nin gerisinde gözükse de, bilişim alanında aradaki farkı kapamak için elinden geleni yapıyor. Avrupa kıtasında yer alan tüm ülkelerin aynı düzeyde bilişim alt yapısı olduğunu söylemek mümkün değil. Araştırmalar halen kıtanın neredeyse tamamında insan gücü açığı olduğunu gösteriyor. Aynı araştırmalar bu açığın 2003 yılında giderek hafiflemiş olacağını öngörüyor ve bazı ülkelerin konuyla ilgili olarak diğerlerinin gerisinde yer aldığını ifade ediyor. Bu ülkelerden biri yarışa geç başlayan Almanya. Almanya bilişim alanında en fazla insana ihtiyaç duyan ülke. Avrupa’nın en güçlü ekonomisi, 2003 yılına kadar 353 bin 900 yetenekli bilgi teknolojileri uzmanına, 368 bin 700 e-business ve call center uzmanına ihtiyaç duyuyor. Fransa’da durum Almanya’dan farklı. Dev Fransız şirketleri bilişime Alman firmalarından daha önce yatırım yapmaya başladı. Özellikle pazarlama ve satış ağı Fransa’da bilişimin nimetlerinden yararlanmasını bildi. Ama yola erken çıkmaları, bu ülkede de bilişim iletişim uzmanlarına olan ihtiyacı doyurmadı. İngiltere hizmet ve finans sektörlerinde gelişmiş bir ekonomiye sahip. Bu nedenle bir yandan bilişimle daha erken tanışma fırsatı yakalarken diğer yandan sektörlerin büyüme hızı nedeniyle bilişim alanında kaliteli insan ihtiyacının sürmesi bekleniyor. İngiliz hükümeti konuyla ilgili acil önlemlerini almış gibi gözüküyor. İngiltere ilk olarak mevzuatında yaptığı yeni düzenlemeler sayesinde yurtdışından insan gücü ithal etmeyi kolaylaştırdı. Bir yandan nitelikli bilişim uzmanlarını çekerken diğer yandan büyük bilişim şirketleriyle omuz omuza vererek çok sayıda sertifika programı devreye sokuldu. Diğer ülkelerden de söz etmek mümkün, ancak, örneğin İtalya ve İspanya gibi güneydeki Avrupa ülkelerinin bu konudaki ihtiyaçları görece olarak sınırlı. Kuzey Avrupa ülkeleri ise özellikle teknoloji ve telekomünikasyon sektörlerinde çok daha ilerideler. Avrupa’nın en önemli avantajı, Avrupa Birliği Komisyonunun insan kaynakları konusunda somut adımlar atması. Yalnızca AB üyesi ülkelerin alması gereken önlemleri belirlemekle yetinmeyen ve bunlar için bir takvim yaratmanın ötesine geçen komisyon, insan gücü yetiştirmek için önemli projeleri de devreye soktu. Üniversitelerle iş dünyasının el ele verdiği eğitim projeleri önemli bir işlev görüyor. Avrupalı hükümetlerin insan kaynaklarını geliştirmek ve yetiştirmek adına aldıkları kararlar yalnızca eğitimden geçmiyor. Sanayinin beklediği taze kan için hükümetler yeni göç politikaları da benimsedi. Pek çok Avrupa ülkesi yetenekli eleman için vatandaşlık ya da çalışma izni vermek üzere kolay yollar geliştirdi.
Örneğin Almanya 20 bin bilişimciye kapılarını açacağını açıkladı. Almanya, bilişim alanında çalışacak yabancılara yeşil kart uygulamasını geçtiğimiz yılın Ağustos ayında başlattı. Avrupa dışından gelecek teknik insan gücünün rahatlıkla beş yıl süreyle çalışabileceği olanakları yarattı. İngiliz hükümeti bilişim sektöründe çalışabilecek uzmanların bu ülkeye rahatlıkla girip çıkmasını sağlamak için vize kolaylığı getirdiğini duyurdu. Hollanda hükümeti ülkede çalışmak isteyen yabancılara vergi kolaylıkları sunuyor.
Bu ülkelerin çekmek istedikleri insan gücü coğrafya açısından bakıldığında önemli ölçüde Hindistan’da yer alıyor. Ancak Avrupalıların Ortadoğu kökenli, Doğu Avrupalı ve Afrikalılara da sıcak baktıkları belirtiliyor. 2000 yılı itibariyle Hindistan’da 340 bin yazılım mühendisi bulunduğu biliniyor. Her yıl bu sayıya 80 bin kişi ilave oluyor. Hintlilerin peşinde olanların sayısı da ülkedeki yazılımcı sayısına paralel olarak artış gösteriyor. Avrupalılar Hintlileri çekmek üzere değişik kampanyalar hazırlıyorlar. Ama Avrupalı hükümetlerin hiç biri insan kaynakları sorununu salt göçle çözemeyeceğinin de farkında. Bu yüzden farklı alanlarda eğitim almış işgücünü yeniden eğitimden geçirip istihdam yaratmak istediği alanlara kaydırıyor.
TÜRKİYE NE YAPIYOR
İşsizlik içinde kıvranan binlerce kişi yeni iş olanaklarından habersiz. Olanak mı var diyeceksiniz. Yukarıda örnek verdiğim ülkelerin çoğunda insan kaynaklarına ilişkin genel politikalar ve stratejiler devlet politikası olarak algılanıyor. Anlayacağınız pek hafife alınmıyor. “”Bir gün öyle bir gün böyle”” denmiyor. İnsan ihtiyacı ve fazlası ulusal projeksiyonla belirleniyor. Türkiye hala bilişim konusunda ne istediğini bilmiyor. Ne olacağına karar veremiyor. Ama yanı başımızdaki Birleşik Arap Emirlikleri, özellikle Dubai, petrol gelirlerinin giderek daralması yüzünden yıllar öncesinden bilişim sektörüne yatırım yapmaya başladı. Değişik vergi avantajları, ulaşım ve lojistik kolaylığı sağlamayı ihmal etmedi. Ortadoğu’da önemli bir bilişim durağı haline gelmeyi başardı. Türkiye, yıllar öncesinden bu konuda öncülüğü alması gerektiği üzerine konuşmaya başladı. Hala konuşuyor. Sanırım daha uzun yıllar konuşacak. Türkiye’de konuşan konuşana aslında. Devlet konuşuyor, kılını kıpırdatmadan duruyor. Bekliyor ne bekliyorsa… Özel sektör mü? Onlar da konuşuyor. Onlar vasıflı çalışan bulamamaktan yakınıyor. “”Yok diyorlar, yetişmiyor…”” Üniversitelerden mezun olanlar işe vasıflı insan arayanları bulamamaktan şikayetçi. “”Biz buradayız”” diyorlar ama onları duyan ya da gören yok. Üniversitelere gelince. Pek çoğu doğrusu ne diyeceğini bilemiyor. Onlar da devletin kendilerini sıkmasından sıkıştırmasından, ellerini kollarını bağlamasından şikayetçi. Konuşmadan eyleme geçen yok mu? Ne yalan söyleyeyim, pek yok. Sayıları az sesleri duyulmuyor. Bakın Eylül başında bilişim zirvesi düzenleniyor. Herkes konuşacak göreceksiniz. Çünkü konuşmayanı dövüyorlar sanki. Sonuç? Yok, ne gerek var!
BİZDE VASIFSIZ İŞÇİ GÖZDE
Ülkemizde istihdam yapısıyla ilgili son bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Hani derler ya “”Alem gidiyor aya, biz gidiyoruz yaya… “” Türkiye’de ekonomik kriz eğitim düzeyi yüksek olanı vurmaya devam ediyor. Haziran ayında işe yerleştirilenlerin yüzde 91.3′ü vasıfsız işçi niteliğini taşırken, işe yerleştirilenlerin yüzde 78′ini ilkokul mezunları oluşturuyor. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü’nün haziran ayı verilerine göre işe yerleştirilen 132 bin 705 işçinin yüzde 91′ini vasıfsız işçiler oluşturuyor. Haziran itibarıyla 694 bin 719 olan kayıtlı işsizlerin yüzde 76′sı ise vasıflı işçi niteliğini taşıyor. İşe yerleştirilen vasıflı işçilerin başında tarım ve büro çalışanları yer alıyor. İş bulmayı uman işsizler ordusu içinde 9 bin 722 mühendis, mimarın yanı sıra, 940 hekim-veteriner hekim ve 405 eczacı, eczacı yardımcısı, beslenme uzmanının bulunması da dikkat çekiyor. İşe yerleştirilenlerin eğitim durumlarına bakıldığında ise ilkokul mezunlarının daha şanslı olduğu görülüyor. İşe yerleşen ilkokul mezunu yüzde 78.87 olarak gerçekleşiyor. Kurum kayıtlarında işsiz olarak görünenlerde yüzde 29.81 ile en büyük kesimi lise mezunları oluşturuyor. Üniversite mezunlarının işe yerleşme oranı yüzde 1.5′te kaldı. İşe yerleştirilenlerin yüzde 63′ü 25-29 yaşları arasında yer alırken, 65 ve üstü yaş grubundan da iş bulabilmek için başvuranların 1761 kişinin iş bekleyişi sürüyor.
YEDİ AYDA 738 BİN İŞSİZ
Türk-İş’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarına dayanarak hazırladığı istatistiklere göre, ekonomik krizlerle geçen 2001′in ilk yedi ayında, tamamına yakını özel sektörde çalışan 738 bin 948 kişi işsiz kaldı. ‘Kayıtdışı’ çalışırken işsiz kalanlar dikkate alındığında bu sayının sektörlere göre 2-3 katı ile çarpılması gerektiğine işaret edilirken, krizin işsiz bıraktığı çalışan sayısı 2 milyona yaklaşıyor. Kriz en çok 149 bin 987 kişi ile inşaat, 134 bin 864 kişi ile ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar sektörünü vurdu. İşsiz sayısının gizli işsizlerle yedi ayda 4 milyona yükseldiği tahmin ediliyor.