Anne, benim dilimi öğrenmek ister misin?

Telefonunuza ne kadar bağlısınız? Bağımlı mısınız, diye sormalıydım. Bilgisayarınızın başında günde kaç saat oturuyorsunuz? Mesajlarınıza bakmadan geçirebildiğiniz 1-2 saatiniz var mı? Sabah gözünüzü açar açmaz yaptığınız ilk iş ne? 

 

Ya çocuklarınız?… Biraz olsun sussun diye ellerine telefon verilen minikler, yemek yesin diye annesi yerine ipad karşısında oturan çocuklara ne demeli…

 

Çevrelerini umursamadan telefonda yaşayan gençler, yemeğe telefonuyla çıkan çiftler… Uzatmama gerek var mı?

 

Dijital Denge, bu söyleşinin konusu, deyim yerindeyse her eve lazım! Türkiye’de 1 milyon kişinin teknoloji bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. Boşanmaların yüzde 30’unun sebebi sosyal medya kıskançlığı. Yeni fiziki hastalıklarımız var, ekrana 45 derece açıyla bakmaktan boynumuzun arkasında yumru, gözlerimizde ise sürekli yakın okuma yaptığımız için ekran miyopisi bulunuyor.

 

Eğer hayat bir açık büfeyse; sanal açık büfe, gerçeğinden daha zengin. O nedenle her gün her saniye aklımızı çeliyor. Bedenlerimiz obez, ruh halimiz sıska, çocuklarımız bizlere hasret, biz onlara!

 

Tuğba Şengül başarılı bir iş kadını ve tutkulu bir sosyal vatandaş. Çoğumuz yalnızca tek bir şapkayla tek bir rolle hayatımıza başlayıp öyle devam etmekle meşgulüz. Bazılarımız, hayattan biraz daha fazlasını talep ediyor. Anne şapkasını profesyonel işiyle buluşturduğunda toplumsal kaygıları öne çıkan vatandaş kimliği fırlamış Şengül’ün içinden. Pek de iyi olmuş, çünkü aşağıda okuyacaklarınız hepimize ders olsun. Şapkalarını birbiriyle karıştırmak istemediğini ben söyleşi süresince çok iyi anladım, Türkiye’nin önde gelen teknoloji perakende firmalarından Şengüller’in aileden gelen yöneticisi. Şengüller dijital küresel markalara ev sahipliği yapıyor. 

 

Bu videoyu izlerken detoks kelimesini sıkça duyacaksınız. Ama detoks yapmak dijital kiloları atmamıza yardımcı olmuyor. Alışkanlık için fazlası gerekiyor. Yine de esprili olsun diye kalori hesabı yapmanızı önerebiliriz. Dijital bağımlılığa öyle ya da böyle son vermek gerek. Nasılına dair ipuçlarını bu söyleşide bulacağınızı umut ediyorum.

 

Yaprak Özer: Dijital Denge dernek olarak faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu, neler yapar?

Tuğba Şengül: Ben uzun yıllardır iletişim sektöründe çalışıyorum. Yakından takip ediyorum insanların bu dijital dünya ile olan ilişkilerini. Bir iletişimciyim ancak iki çocuğu da dijital dünyada doğmuş bir anneyim. Dolayısıyla anne olduktan sonra gerçekten farkındalığım çok daha farklı bir yere geldi. İnsanın hayatında böyle dönemeçler vardır ya bazen bir gazete başlığı okursunuz şaşırırsınız. İşte bazen bir liderin sürükleyici hikayesi size bir ampul yakabilir. Bende de saf bir çocuğun sorusu açıkçası.

 

Yaprak Özer: Ne sordu?

Tuğba Şengül: Oğlum 8 yaşındayken -şu anda 12 yaşında-  “Anne ben tek başıma bakkala gidebilir miyim?” dedi.  Şu anda modern çağın ebeveynleri için bu çok kritik bir soru çünkü hepimiz bir helikopter ebeveynlik diyoruz buna. Hatta drone ebeveynlik diye de çeviriyorlar

“Ne diyorsun sen?… Bakkala gidemezsin tek başına. Başına ne gelir kim bilir… Biri seni takip eder, belki bir şey olur…” 

“Gidemeyecek miyim?” dedi “Evet” dedim. 

“O zaman ben odama gidip internete gireceğim. Çünkü orada çok daha özgürüm. Kimse bana karışmıyor” dedi. Bunu duyduktan sonra kendime aynen şöyle dedim: “Evet bu çocuk internete giriyor oyunlarda çağ açıp kapatıyor kahraman oluyor, savaş kahramanı oluyor. Herkes onu alkışlıyor, çok rahat ‘level’ atlıyor. Gerçek hayatta ‘level’ atlamak örneğin birinci sınıftan ikinci sınıfa geçmesi için 12 ay gerekiyor. Burada 15 dakikada ikinci level’a atlıyor ve herkes alkışlıyor onu, başarılısın diyor

 

Yaprak Özer: Ve bakkala gidemiyor. 

Tuğba Şengül: Evet. Rutin hayatta bakkala gidemiyor. Niye gerçek hayatı seçsin ki, bu kadar özgür dünya varken. İşte burada benim bir şey yapmam dedim lazım ve orada durdum. Bir çözüm arayışı içine girdim. Etrafıma baktım gerçekten bu elektronik gürültüde çok kaybolmuş insan var. Dijital Açık Büfe çok geniş. Eskiden annelerimiz ya da sizler yetiştirirken çocuklarınızı bir televizyon vardı o da duvarda asılıydı. Şu anda telefon var, tablet var ve nereye götüreceğiz belli değil. 

 

Yaprak Özer: Doğru ben de öyle yaşıyorum. Dijital detoks magazinel mi geldi, neden detoks demek istemediniz de denge dediniz. Neden denge?

Tuğba Şengül: Detoks dediğiniz gibi çok popüler ama çok kısıtlı kalıyor. Şunu öneriyorlar mesela hafta sonları wifi’nin çekmediği ortamlara, telefonunuzu elinizden alan ortamlara gidin ama bunlar inanın o anlık çözümler. Cumartesi ve pazar gidiyorsunuz ancak pazartesi yine çocuğunuzla birlikte otururken telefon elinizden düşmüyor. İş yerindeyken yine aynı şekilde, dolayısıyla denge kavramı burada çok çok önemli. Nasıl hayatımızda işte sağlıklı besleniyoruz, dengeli beslenebiliyorsak dengeli de dijitalleşebiliriz diye düşünüyorum. 

 

Yaprak Özer: Nasıl olacak, nasıl yakalayacağız? Detoksla bütün gün çim suyu… bilmem ne suyu iç 2 günde 2 kilo ver gibi bir şey. Ama dikkat edilmezse hemen aynı şeye geri dönülüyor. Siz bir davranış değişikliği arzu ediyorsunuz değil mi? 

Tuğba Şengül: Evet. Dediğiniz gibi tutum davranış değişikliği ve bunu rutin olarak hayatlarına koymaları aslında. Yani 16 yy’da yaşamış çok önemli bir bilim adamı “her şey zehirdir önemli olan dozudur”, diyor. Yani bir kutu ilacı yutarsanız gerçekten hayata veda edersiniz. Gün boyunca portakal suyu içerseniz karaciğerinizi yağlandırırsınız, gün boyunca 50 kez Facebook’a Twitter’a bakarsanız gerçekten zihninizi tüketirsiniz, ruhsal fiziksel bedenen çökersiniz ve yalnızlaşmaya başlarsınız. Nasıl uyarlayabiliriz, kalori hesabı dijitalde de işe yarayabiliyor. 

 

Yaprak Özer: Öyle mi aa ne güzel. Nasıl? 

Tuğba Şengül: Evet şöyle bir şey yapabiliriz en azından küçük bir ipucu vereyim. 50 kez Facebook’a bakacağınıza kendinize ben bu kez 4 kez Facebook’a bakacağım deyin. Maillerimi 2 saatte bir kontrol edeceğim, WhatsApp mesajlarıma saat 22.00’dan sonra bakmayacağım. Bunlar ufak ufak sizi alıştıracak rutine oturacak.

 

Yaprak Özer: Peki siz ne yapıyorsunuz?

Tuğba Şengül: Ben bu döneme çocuklarım için “copy paste” dönemi diyorum. Çocuklar benden ne görüyorsa onu gerçekten gerçek hayatlarına yapıştırıyorlar. Elimden geldiğince ve mümkün olduğunca onların yanında telefona bakmamaya çalışıyorum. Ama iş kadınısınız tabii ki ilgilenmek durumundasınız. Kritik olan şu; çocukla ilgilendiğiniz zamanı gasp etmemesi lazım. 

 

Yaprak Özer: Ne yapıyorsunuz kenara mı bırakıyorsunuz?

Tuğba Şengül: Eve geldiğimde hemen bir kenara bırakıyorum onu, onlarla bir 15 dakikalık rutin sohbet. Okul sohbeti işte canlarını ne sıktı, ne mutlu etti onları o gün. Teknolojisiz bölgelerimiz var bizim evimizde. Evet bu çok önemli. Geldiklerinde işte bir kavanozumuz var oraya telefon konuluyor bir 10 dakika aile sohbeti. Akşam yemekleri kesinlikle orada o tabağın yanında o ekran ışıldamayacak. Televizyon açılmayacak hani biz sadece bu dijital detoksu ya da dengeyi konuştuğumuzda sadece telefondan ya da sosyal medyalardan söz etmiyoruz, aslına bakarsanız televizyon da ciddi bir tehdit.

 

Yaprak Özer: Hem nasıl bir tehdit. Çünkü Türk halkının önemli zaman geçirme aracı televizyon. Bu böyle saatler sürüyor. Diziler ondan sonra türlü türlü abuk sabuk senaryolar. Kendi içinde sandığımız şeyler.

Tuğba Şengül: Evet gerçek sandığımız şeyler.

 

Yaprak Özer: Evet. Bir de mesela AVM’ler en fazla zaman geçirdiğimiz yerler dolayısıyla hep aslında zehir, fazlası zehir yani.  

Tuğba Şengül: Evet mesela televizyon da pasif içicilik gibi. Arka planda televizyonun açık olması da çocukta aynı etkiyi bırakıyor. Yani evde 2 saat televizyon açıksa çocuğun kelime dağarcığı 6 bin kelime üzerine oluşuyor. Gün boyunca televizyon açıksa 500 kelimeye kadar düşüyor, düşünebiliyor musunuz… konuşma yeteneği çok azalıyor. 

 

Yaprak Özer: Çocuklarda direnç oldu mu? Anne detoks ve dengeden bahsedince çocuklar nasıl adapte oldular?

Tuğba Şengül: Anne biz bu dünyada doğduk. Sen bizim dilimizi öğrenmek zorundasın dediler. Çok haklılar gerçekten dikkat edin bu kuşak ilk defa geçmiş kuşağa göre çok daha bilgili. Yani benim oğlum benden şu anda daha çok şey biliyor internet teknolojileri konusunda. 

 

Yaprak Özer: Doğru bizim birkaç dakikada bulduğumuza o bir tuşla ulaşabiliyor aslında.

Tuğba Şengül: Şu “multi tasking” bir anda birkaç görevi yapmak… bizim çağımıza “dijital göçmen” diyorlar. Dijital içine doğmamış sonradan adapte olmaya çalışanlar, yapamıyoruz bir yandan araba kullanırken bir yandan mesaj yazamıyoruz. Ama çocukların gerçekten birden çok işi aynı anda yapma kabiliyetleri becerileri var. Bunu biz reddedemeyiz, ben zaten kesinlikle reddetmiyorum farkına odaklanalım istiyorum. Bizim faydamıza ne var. Ne içerik tüketiyoruz, gerçekten o çok önemli. Bana çocukların ekranda kaç saat kalmasını önerirsiniz diye çok soran oluyor. 

 

Yaprak Özer: Evet ne öneriyorsunuz?

Tuğba Şengül: Burada süre çok önemli değil açıkçası.

 

Yaprak Özer: Ne yaptığı önemli.

Tuğba Şengül: Aynen öyle. 

 

Yaprak Özer: Peki onu kontrol edebiliyor musunuz? Sanki dikizliyormuş, güvenmiyormuş gibi dengeyi nasıl tutuyorsunuz?

 

Tuğba Şengül: Burada uzmanlar özellikle çalıştığımız pedagoglar onlara bir diktatör havasında ya da ben bilirim, ben yaparım şeklinde yasaklar korkular, engellemeler koyarak bu ilişkiyi sürdürmeyin diyorlar. Oturun sanki ondan öğreniyormuşsunuz gibi ilerleyin.

 

Yaprak Özer: Bence bu çocuklar buna kanmazlar.

Tuğba Şengül: Tabii biliyor musunuz ben çok denedim. 0-10 yaş içinde siz bu davranış biçimini onlara aşılarsanız, ikna ederseniz ondan sonra sorun olmuyor ama 13’ünden sonra buna başlarsanız sizi dinlemiyorlar. 

 

Yaprak Özer: Şunun altını çizelim herhalde denge demek bir işi yönetebilmek demek değil mi? Siz, “kesin” demiyorsunuz. Reddetmek mümkün değil zaten. 

Tuğba Şengül: Söz konusu bile olamaz. Geri kalırız toplumun gerisinde kalırız. Şu anda çocuklar geleceğin mesleklerinin yaklaşık yüzde 45’ini bilmiyorlar, ne iş yapacaklarını bilmiyorlar. Dolayısıyla eğer önlerine bu engeli koyarsanız, gerçekten gelişimlerine ket vurmuş olursunuz. Amaç faydalı bir şekilde kullanmalarını sağlamak. 

 

Yaprak Özer: Dernek olarak ebeveyn eğitimleri veriyorsunuz, dijital farkındalık atölyeleri yapıyorsunuz ve kurum eğitimleri veriyorsunuz. Nedir kurumların yaklaşımı biraz onu bana anlatabilir misiniz? 

Tuğba Şengül: Yani iş kaybı… Çalışanlarımızın mutlu çalışıp çalışmadığı ve performanslarını gösterebilme durumu. İşten çıkıyoruz evimize gidiyoruz yöneticilerimiz direktörlerimiz bize özel mesajla ulaşabiliyorlar, iş özel hayat dengesi tamamen şaşmış durumda. Gece 03.00’te kalkıp mail atabiliyoruz. Ee bu bizi ne yapıyor zihnen, fiziken çökertiyor. Gece kalktığımızda mavi ekrana bakıp mesaja cevap verdiğimizde tekrar uykuya dalmamız yaklaşık bir 45 dakikamızı alıyor. Mavi ekran bizi tetikte tutan bir şey. Karanlık olması lazım ortamın. Uykusuz kaldığı için ertesi günü verimsiz geçiren çalışanların bir şirkette yıllık maliyetleri İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre 2 bin 280 dolar. Almanya’dan bir otomotiv firması örneğin, tatile gittiğinde çalışanlara mail atmanız yasak diyor müşterilerine. Bunu mail atıyor çünkü onların daha verimli çalışabilmesi için haftalık dinlenme ihtiyaçları var. Bir kanun haline getirmişler ve gerçekten bir hafta sonra döndüğünde çalışan çok verimli, mutlu, huzurlu çalışıyor. 

 

Yaprak Özer: Biz ise arada kalmış bir kültürüz. Tuhaf olarak evrilmişiz. Her an her yerde varız. Ya çok eğleniyoruz ya çok çalışıyoruz. 

Tuğba Şengül: İkisinin arası yok dengesi yok. Biliyor musunuz teknolojisiz toplantılar düzenlenmeye başlandı şu anda. Toplantı salonlarına mobil cihazlarınızla girmeyin diye uyarıldığınız toplantılar. Microsoft’un araştırmasına göre 23 dakika sürüyor tekrar o konuya odaklanabilmemiz. Düşünebiliyor musunuz 23 dakika zihinsel sözlü iletişim kesildi. Yani siz konuşuyorsunuz ben o sırada WhatsApp’ıma bakıyorum. Sizden kopuyorum size cevap veremiyorum, sözlü iletişim ve beyin fırtınalarında yaratıcı fikirlerin artması bekleniyor. Eğer telefonlarımızı kapatırsak yüzde 15-20 civarında verimlilik performansı da artıyor.

 

Yaprak Özer: Şimdi derneği kurdunuz. Nasıl bir süreç var önünüzde neler yapıyorsunuz?

Tuğba Şengül: Evet dernekleşmemiz yeni oldu ama bizim hayata geçişimiz yaklaşık 2.5 yıldır sosyal girişim olarak varız. Önümüzdeki dönemde farkındalık konuşmalarımıza, eğitimlerimize devam edeceğiz, dijital çağda çocuk yetiştirme üzerine atölyelerimiz devam edecek. Kurumlarla iş birlikteliklerimiz var. Engelli insanlara nasıl fayda katabilirim, teknolojiyi onlarla nasıl buluşturur, doğru kullanımını nasıl sağlarız çalışmaları yapacağız. 

 

Yaprak Özer: Harikulade. Peki yaşlanan nüfus için çalışma planlarınız var mı?

Tuğba Şengül: Daha farklı bir bakış açısı… sonraki hedeflerimizde mutlaka var. Aslında çocuklarla yaşlı kesimi bir araya getirmeyi düşünmüştük ama bu daha sonraki hedef kitlemiz içindi. Fikir verdiniz bize.

 

Yaprak Özer: İpuçlarıyla sonlayalım ne önerirsiniz?

Tuğba Şengül: Bir dediğim gibi ne içerik tükettiğiniz çok önemli. Üretici olun tüketici olmayın. Faydasına odaklanarak bunu yapmaya çalışın. İki teknolojisiz saatler çok önemli hani kendi ilişkinizde eşiniz sevgilinizle otururken de… Boşanmaların yaklaşık yüzde 30’luk sebebi sosyal medya kıskançlıkları. 

 

Yaprak Özer: Ciddi misiniz? 

Tuğba Şengül: Evet. Terapistler aile terapistleri dijital detoks öneriyorlar.  

Özellikle çocukların yatmadan bir saat önce dijitalle ilişiğini kesmeleri gerekiyor. Çocuklara sorumluluk üstlenmeyi öğretmeliyiz. Dikkat edin çok sorumluluk vermeyip her şeyi kendimiz çözmeye çalışıyoruz, ödevini yetiştirmeye çalışıyoruz, çantasını taşıyoruz ilerleyen yaşlarda özellikle 15-16 yaşlarında anlam arayışına giriyor çocuklar. En önemli anlam arayışı da bağlanmak. Yakınına bağlanmak, yakınına bağlanmayınca teknolojiye bağlanmaya çalışıyor. Türkiye’de şu anda 1 milyon kişi teknoloji bağımlısı. 1 milyon çocuk. 

 

Yaprak Özer: Teknoloji bağımlısı deyince nasıl çocuklar gözümün önüne gelmeli?

Tuğba Şengül: Şöyle düşünün gündelik hayatını devam ettiremiyor. Okuldan eve gelip hemen başlıyor, yemeğini yememeye başlıyor, uyku kalitesi azalmış durumda… yalan söylemeye başlıyor. Odalarda tek başına yalnızlık başlıyor. Zorbalık davranışını yapmaya başlıyorlar. Yabancı online ortamlarda tanımadığı insanlarla konuşuyor, kişisel bilgilerini paylaşıyor ve verdiği o kişisel bilgiler ne yazık ki kötü niyetli kişiler tarafından kullanılıyor. 

 

Yaprak Özer: Bir de fiziki hastalıklara kadar ilerleyen türü var.

Tuğba Şengül: Aynen. Kas eklem hastalıkları çıktı. Ekrana sürekli 45 derecelik bir açıyla baktıkları için boynunda yamukluk bir çıkıntı oluyor. 20 20 kuralı var. 20 dakika da bir 20 saniye ekrandan gözünüzü uzaklaştırın ve 20 santim uzağa bakmaya çalışın çünkü tablet miyopu diye bir hastalık çıktı. Artık yakını görmekten yakına odaklanamıyoruz. Dolayısıyla gözlerimizi de dinlendirelim. Son olarak da spor spor spor! Ben onu çok önemsiyorum. Dikkat edin ekran başında insanlar hareket etmeyi unuttu. Çünkü normalde spor yaptığınızda otomatikman endorfin hormonu salgılanıyor ama ekran başında sosyal medyada her “like” aldığımızda ya da işte takipçi sayısı arttığında endorfin hormonunuz yükseliyor, o yüzden spor yapmaya ihtiyaç duymuyorsunuz. Ama fabrika ayarlarımızda hareket etmek gerek. 

 

Söyleşiyi youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir