Aslımıza Geri Dönüyoruz

insan gelişimi değişimi

Çoğaldıkça küçülüyoruz, parçalandıkça büyüyoruz, farklılaştıkça güçleniyoruz. Bildiğimiz dünya değişiyor.

19 Nisan 2013 sizin için ne ifade ediyor? “ABD, Boston’da Medya Cadı Avı” desem… Boston Maratonu’nu kana bulayan iki kardeşin yakalanması üzerine düzenlenen operasyon bütünü. Boston’u canlı film platosu olarak kullanan FBI, Amerikan polis teşkilatı ve Amerikan basını, anlık bir Hollywood prodüksiyonu gerçekleştirdi. Ortadoğu coğrafyasında yaşayanlar, hem Batılı hem Doğulu biz İstanbul’da ikamet edenler için her terör olayı yüreğimiz dağlar, tüylerimiz diken diken olur. Çünkü o acıyı misliyle yaşayanlardanız… Ama Boston’daki kovalamaca ve medya takibi neydi? İletişim derslerinde okutulmasını öneriyorum. Kim gazeteci, kim polis… Haber yorumlar… Haber kaynakları… Aktarılan bilgiler… PR çalışması… Algı yönetimi… Üzerinde durulacak bir kaç başlık… Ve gazetecilik etiği, meslek ahlakı, bilgi güvenliği… Bunlar da tartışılmalı!

Tahminim o ki, Boston’daki haber akışı en çok Hollywood’daki yapımcıları kızdırdı. Onlara hiçbir şey kalmadı! Her şeyi günlük medya sildi süpürdü. Kaç kişi CNN’de canlı yayında verilen bu kovalamacayı izledi… Tahminim milyonlar. Ne kadarı etkilendi? Tahminim sanılandan az. Kaç kişi hatırlayacak; patlamada yaralananlar, ölenlerin yakınları… Boston halkı… Avın içinde olanlar… Nasıl hatırlayacaklar. Hepsi değişik hikayelerle! Diğerleri, yani yığınlar? CNN’in verdikleriyle!

1975 yılında, antropologlar yeryüzündeki ilk ailenin izlerine rastladı. Etiyopya Hadar’da bundan 3.2 milyon yıl önce yaşamış 12 kişilik ilk insan grubunun kemikleriyle karşılaşan bilimadamları, tarih sayfasında önemli bir perdeyi aralamış oldu.

Bulgular pek çok konuda, ipuçları sundu. Biliminsanları, insanoğlunun her zaman sosyal bir varlık olduğunu söylüyor bunun için kanıt arıyordu. Tarih boyunca insan gruplar içinde yaşadı. Afrika’da, Asya’da, Amerika kıtasında benzer küçük kolonilere rastlandı. Bugünkü halimize en yakın örnek insan topluluğu yine Etiyopya’da 200 bin yıl önce yaşamış ve kalıntıları bir arada bulunan bir grup insana ait. Anlaşılıyor ki bu grup birlikte avlanmış, bir arada barınmış, korunmuş, paylaşmış. İnsan denilen varlık tek başına olmayı sevmemiş, gruplara karışmış.

Bugünkü psikolojinin bir bölümü insanlığın geçmişine dayanarak geleceğine ışık tutmaya çalışıyor. Evolutionary Psycnology (evrimsel psikiloji) deniyor bu gruba. Bilimadamları insan beynini çalışıyorlar. Her ne kadar beyin denilen organ hala birçok bilinmeyeni barındırıyor olsa da bulgular, araştırmalar, insanoğlunun ilk gününden bugününe bu organda büyük değişiklikler olmadığına işaret ediyor.

Evrimsel psikolojiden yola çıkarak çağımızda yaşanan değişim ve gelişmeler anlamlandırılmaya çalışılıyor. Örneğin teknoloji sayesinde yaşadığımız iletişim çılgınlığı, küreselleşme sayesinde yaşadığımız dünya bir küçük köydür algısı ve evrende bir nokta gibi duran bireyin evrimi geçmişle aydınlatılmaya çalışılıyor. Beni en çok ilgilendiren işim gereği iletişimde yaşanan gelişmeler.

30 Kasım 1999 tarihini sorsam, bir çırpıda anımsayacağınızı sanmam. Dünya Ticaret Örgütü’nün Seattle’da Bakanlar buluşması desem, anımsayanlarınız çıkabilir.  Bakanlar düzeyinde yapılan toplantılar küreselleşme karşıtı gruplar tarafından protesto edilmişti. “Protesto” demek hafife alınmasına neden olmamalı. Büyük eylemlere sahne olan Seattle sokakları tarih yazmıştı.

Protestoya katılan gruplar çeşitli nedenlerle oradaydı, homojen bir yapı göstermediler. Yalnızca protestoda birleştiler. Gösteriler şehrin bir bölgesinde değil, neredeyse her bölgesindeydi. Küçük gruplar, amaçları birbirinden farklı olsa da birbirleriyle haberleşerek, koordinasyon ve eylem bütünlüğü içinde ortalığı ateş topuna çevirmeyi başardılar. Bu eylemler bütününün önemli özelliklerinden biri teknolojiyi ve teknoloji üzerinden düzenli iletişim sağlamayı başarmış olmaları denebilir.

Arap Baharı’nın fitili Tunus’ta ateşlendi. Tunus’ta yaşanan olaylarda sokağa dökülen halkın istekleri, kendisini yakarak olayların sembolü haline gelen üniversiteli işportacının taleplerini paylaşan cinsten mi? Hayattan beklentileri farklı olan bir sürü genç yaşlı, kadın erkek farklı gerekçelerle sokaklara döküldü. Ortak hedefleri devlet başkanını devirmekti, yaptılar. Nasıl örgütlendiler; teknoloji üzerinden iletişim sağladılar. Onları sokaklara döken diğer maddeler üzerinden ilerleyebildiklerini ise bugün Tunus’a baktığımızda söylemek mümkün değil. Niye iletişim kuramıyorlar? Düşünmek gerek!

Dünyanın en ilkel kabilesi Brezilya’da Amazon’da Mucajai nehrinin yakınında yaşıyor. Taş devri kabilesi gibiler diyeceğim, biliminsanlarının tanımlaması tam da böyle. Yanomamo kabilesi. Avlanarak yaşıyorlar. Atalarımız nasıl yaşıyorsa öyle. Kabilenin 3 önemli yaşam anı var: Doğum, ölüm ve kabilenin bölünmesi. İlk ikisi önemli ama üçüncüsü en önemlisi. Yanomamo kabilesi 200 kişiye gelince bölünüyor. Çünkü 200 kişiden büyük kabilenin yaşaması mümkün olmuyor, düzen bozuluyor. Rakam 200’e dayanınca kabile ikiye bölünüyor, ayrı ayrı yaşamlarına devam ediyor. Küçük grupların sırrı.

Dünyaca ünlü İngiliz Antropolog Robin Dunbar insan beyninin kaldırabileceği en uygun network/grup sayısının 147 kişi ya da bilemediniz 150 kişi olduğunu iddia ediyor. Dünya üzerinde farklı coğrafyalarda yaptığı pek çok araştırmanın bulgusu, bu iddiasını kanıtlar nitelikte. İlk insanların farklı coğrafyalarda da ancak bu kadar nüfusla başedebildiğini gösteriyor. Özetle 150 kişilik bir insan grubuyla girdiğimiz ilişkiye sosyal ilişki diyebiliyoruz. Dunbar’ın araştırması hafızamızın taşıyabilecğeği sosyal çevreyi biraz daha araştırıp daha ilginç bulgularla karşımıza çıkıyor. Örneğin 5 kişilik klikler oluşturuyoruz. Ortalamada 12 ile 15 arasında değişen sempatizan gruplarımız var. Kafamızda 35 kişilik büyük grupları özümseyebiliyoruz.

Tarihteki tüm askeri yapılanmalar bölükler, birlikler üzerinden yapılmış.  Orduların rahat hareket etmelerini sağlamış. İş dünyası farklı mı, olur mu hiç? Örneğin fabrikaların ideal çalışma sayısının 150 kişi olduğu biliniyor. Neden diyecek olursanız iletişim en etkili bireyden bireye geçiyor. Böylece bir atanmış otorite olmak zorunda kalmıyor, doğal liderlik işe yarıyor, görev ve fonksiyonlar bağlılıkla yürüktülebiliyor. Özetle çalışması, yönetmesi uygun bir kalabalık…

Sizin facebook ya da linkedin hesabınızdaki kişi sayısı bunun iki, üç, hatta 10 katı olabilir. Gerçekten ilişkide misiniz diye sormanızın zamanıdır. Kaç kişiyi tanıyorsunuz, kaç kişiyi etkiliyorsunuz, kaç kişiyle ortak görüş paylaşıyorsunuz, kaç kişiyle hareket ediyorsunuz?

Diğer yandan bu uçsuz bucaksız denizde, adını sanını duymadığınız gruplar, o güne kadar haberdar olmadığınız sorun ya da fırsatlar bir anda karşınıza çıkıp, dünyanın en önemli sorunsalıymış edasıyla tüm dünyayı kasıp kavurabiliyor.  Bazen harekete geçmek için bir kıvılcım yetebiliyor, bazen bir orman yangını bile yetmiyor.

Neden anlattım bunları? Neden girdim ilk insandan çıktım teknolojiden… İletişim hiç bu kadar keyifli, hiç bu kadar zor, hiç bu kadar karmaşık olmamıştı. Yeni dünyamıza hoş geldiniz.  Yeni dünya değil aslında, aslımıza geri dönüyoruz.

İletişim de böyle bir şey işte.  Küçük gruplarla iğne oyası gibi işleyeceksiniz. Tek tip kimseye uymuyor. Herkese her duruma özel iletişim devri yaşıyoruz. İletişim araçlarını tek bir kereye, tek bir kerede, tek bir mesajla kurgulayanlar; ezberi bozun lütfen.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir