Derler ya öğrenmenin yaşı yoktur diye. Ne kadar doğru!…
Bir devlet büyüğünün, bir şirket yöneticisinin ya da bir gazetecinin aldığı hediyeler etik mi değil mi? İşe tanıdığını almak için yapılan torpille mali tablolarda tahrifat yapmak arasında etik açıdan bir fark var mı? Çıkarttığınız yasaları örneğin ülke maliyesini emanet ettiğiniz bir bakana uydurmak etik midir değil midir? Ormanı yakıp sonra yasal yapı yapmak için yasa çıkarmak sizce nedir?
Etik ya da ahlaklı olduğumuzu düşünüyoruz, doğru ya da tarafsız karar aldığımıza inanıyoruz. Buna bilimde “tarafsızlık ilüzyonu” deniyormuş. Onun için maliye bakanı, “Tamam oğlum için yaptırdığım ev kaçak, siz zahmet etmeyin ben yıkarım” dediğinde ya da seçimle geldiği gün ruhsatı olmayan evde oturduğunu gururla herkese açıklayan başbakan geçenlerde “Tamam, artık ruhsatsız evden taşınacağım” dediğinde, “etik olduğunu sanma sendromu” yaşıyorlarmış.
Öğrendim iyi oldu. Yetmezmiş gibi aslında hiçbirimizin etik olmadığını da öğrendim. Artık rahatım. İşi tersten çözdüm.
Yale Üniversitesi psikoloji dalı öğretim görevlisi David Armor’a göre içimizde ahlaklı bir kişi bile yok. Vay canına… Hepimizin içinde gizli ayırımcılık dürtüsü varmış. Kendimize yakın olanları kayırıyor, çıkar çatışmasına giriyor, daha fazlasını hak ettiğimizi düşünüyormuşuz. Adam kanıtlamış…
Bütün bunlar “etik” kelimesi yabancı dilden geçtiği için böyle oluyor! Oturtamadık bir yere! Suç bizde değil, dilde.
Sorun çevrenizdekilere, ırk, dil, din, sosyal grup, yaş ayrımından uzak durduklarını söyleyecekler. Yalanmış. Meğer ayırım yapmak hayatımızın doğal bir parçasıymış. Açıkça yapmasak bile her an gizli ya da örtülü ayrımcılık yapıyormuşuz.
Psikoloji Profesörü Washington Üniversitesi Tony Greenwald 90’ların ortasında gizli/örtülü taraflılığı ölçmek için deneysel bir araç geliştirmiş. Test 1998 yılında 2.5 milyondan fazla kişiye uygulanmış. Sonuç kötü; gizli/örtülü ayırımcılık yaygın.
Rutgers Üniversitesi’nden Psikolog Laurie Rudman ile Lawrance Üniversitesi’nden Peter Glick cinsiyet ayrımcılığı ile personel işe alım kararlarını karşılaştıran bir araştırma yapmışlar. Yöneticilerin alenen adam seçtiği kanıtlanmış. İş mülakatına gittiğinizde kulağınıza küpe olsun. Neresinden bakmak istersiniz? Haksızlığa uğrayan aday tarafından mı, yoksa kaliteyi gözardı ettiği için kuruma verilen zarar tarafından mı…
Hepimiz kendimize benzeyen insanlarla çalışıp, onlara yardım etmek istiyormuşuz. Böylece işler daha hızlı ve rahat ilerliyormuş. Bu kişilere daha fazla iltimas geçiyormuşuz. Bunu kanıtlamak için araştırma yapıp dünya kadar parayı sokağa atmaya gerek yoktu. Biz onlara bunu birbirinden zengin örneklerle aktarabilirdik. Bizim ülkemizde adama göre muamele ve adam kayırmak yaygın, günlük ve sıradan çünkü işler böyle daha hızlı yürüyor…
Başarılı olma hali de etik açıdan sakıncalıymış, çünkü o zaman her şeye, “hakkım” diye bakıyormuşuz. Düşündüm de bu da bize yabancı değil. Harvard Üniversitesi MBA öğrencileri üzerinde test etmişler. Grup üyelerinden, kendileri ve grubun diğer üyelerine yüzde olarak not vermeleri istemişler. Bolca zaman ve paraları var bunların… Akıllara zarar! Notların toplamı yüzde 100 çıkacağına, yüzde 139 çıkmış. Çok ayıp! Buyrun bakalım, burası Harvard!
Aklımın ermediği olayları, itibarı yüksek akademik kuruluşların yaptığı araştırmalar sayesinde daha iyi anlıyorum. Örneğin, devletin resmi rakamlarına göre 30 bin kişiyi öldüren terör örgütünün başını ihtimamla konuk ediyoruz. Avrupalılar da onu doğru yargılanmadığımızı söylüyor. Bizi etik bulmuyorlar. Kardeşi dağdan indi, evlenip çocuk yaptı. Öldürdüğü çocukları unutup, bebeğiyle gazetelere poz verdi. Hayatı yeni anladığını beyan etti. O artık etik.
Geçen hafta sıradan bir olay yaşandı. Bir asteğmen dağda mayına bastı parçalandı. Annesine “Oğlunuz parçalandı, vatan sağ olsun” dediler. Annesi, oğlunun hangi parçasını nereden topladıklarını sorabilmiş midir? Gözüne uyku girmeyen gecelerde çocuğumun parçaları eksik mi düşünür mü dersiniz? Şu teröristler hiç etik değil canım. Mayın döşemişler.
Beni etik davranmadığım için AB’ye almayacaklarmış. Kahroldum yani!…
Kanunlara uyduğumda etik vatandaş mıyım? Pardon kanunlar nerede bitiyor, etik nerede başlıyordu?…
Tüh, ben yine çözememişim…