Geleceğin eğitimi ile eğitimin geleceği aynı noktada buluşuyor mu?
Kızım büyüdü, üniversiteye hazırlanmaya başladı, üstelik hedef yurt dışı, ben yeniden üniversiteli oldum. Yalnızca Türkiye’de yüksek öğrenimle ilgili bilgilerimi tazelemek zorunda değilim, “Doğru yolda mıyız?” sorusunun yanıtını verebilmek adına dünyayı öğrenmem gerekiyor! Ve ne çok şey öğreniyorum, bir bilseniz… Müthiş bir sektörün içine girdim. Çoktan, kendi üniversite ve eğitim hayatım ile bugünü kıyaslamaktan vazgeçtim. Çünkü, son derece klişe, kimseye faydası dokunmayan hoş ve boş, yoğunlukla nostaljik bir zaman kaybı olarak tarihe geçebilirdi!..
Anlayacağınız, eksiklerimi kısa zamanda keşfettim ve yola devam ettim. Özetle; biz değişiyoruz, sistem değişiyor, dünya değişiyor, ekonomi değişiyor, üniversiteler değişiyor ve hepsi birbirinden etkileniyor. Üniversite seçmekle, üniversite için ister ÖSS ister SAT ve türevlerine hazırlanmakla bitmiyor. Bu arada bu iş için deyim yerindeyse sıkı bir bütçe ayırmak gerekiyor ve yol boyunca havlu atmayı kafadan silmeniz şart gözüküyor.
“Yüksek Öğrenim” ülkelerin refah seviyelerini belirleyen temel taşlardan biri. Büyük otoyollar, büyük projeler, büyük AVM’ler, büyük kanallar… Hiçbirisi eğitim sisteminden daha büyük değil. Pıtrak gibi çoğalan “dört duvar bol reklam” üniversitelerden, büyük eğitim projesi olarak söz etmediğimi söylememe gerek yok. Eğitimi ticari kazanç olarak gören işadamlarının üniversite projelerini kesinlikle desteklemiyorum. Buralara giren gençlere ve ailelerine yazık ettiklerini düşünüyorum. Kısa dönemli bu çabaları Türkiye’nin gayrimenkul sektöründeki düşük zeka gerektiren kısa vadeli çabalarına eş değer buluyorum. Ve çocuklarınızı bu üniversitelere yazdırmadan önce, üniversite sahiplerini bir Google’layın diye uyarıyorum. Ne iş yapıyorlar bakın, parayı nereden kazanıyorlar, parayı nerede kullanıyorlar… Yetmez, bir konu daha var, mutlaka bakın; bu eğitim patronlarının kendi eğitimi ne?
Eğitim yalnızca Türkiye’nin değil, herkesin sorunu. Toplumların en büyük gelecek projesi. Dünya üzerinde yarını yakalamayı hedeflediğini söyleyen ülkeler arasında ise en fazla bizim sorunumuz! Çünkü, bol keseden atıyor ve dökülüyoruz. Üniversiteye giren öğrencimiz de, üniversiteden çıkan öğrencimiz de vasat! Ama, yarın vasatların değil!
Ufuk açmak için biraz sağdan soldan örnek vereyim mi?… The Economist dergisinden aldığım bir bilgiye göre bu yıl 3.5 milyon Amerikalı ve 5 milyon Avrupalının mezun olması bekleniyor. Onlarda da temel sorunlar şöyle: artan maliyetler, talepte değişiklik ve teknolojik gelişme. Bu 3 sıradan madde şuna eşit: değişen düzen içinde klasik eğitimin yanıt veremediği alanlar ile bu eğitime ulaşamama sorunu!
İlginç bir çalışma örneği vereyim… 2008 yılında Kanada’da uygulanmaya başlayan “Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders”. Eğitim sektörünü temelden sarsması bekleniyor. “Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders” 3 ana sponsor tarafından yönetiliyor: Harvard Üniversitesi ve MIT tarafından yönetilen edX, Stanford Üniversitesi’nin ortağı Coursera ve Udacity.
“Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders” ile hedeflenen temel unsurlar öğrenimi yer ve zaman farklarından bağımsızlaştırarak eskisinden daha fazla insanın yüksek eğitim almasını sağlamak, derslerin hazırlanmasında kullanılan araç gereçlerin başka derslerde de kolayca yeniden kullanılabilecek olmasıyla, eğitime hız kazandırmak, maliyeti düşürmek ve derslerin çevrimiçi olarak yürütülmesiyle öğrencilerin her adımının neredeyse her tıklamasının kaydedilebilmesi. Sistemin akademik hayata kattığı esneklik sayesinde ABD’de dijital eğitim yaşı 31.
Geleneksel üniversitelere rakip olarak gösterilen “Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders”, tabir caizse üst düzey üniversitelerden çok, orta seviyede eğitim veren üniversitelerin zor duruma düşmesine, vasatların iflasına yol açabilir deniyor. Birçok üniversite ve iş sahibi “Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders”i eski eğitim sisteminin yenileştirilmesi olarak değil, eski sisteme yardımcı bir ek ders olarak görüyor. Özellikle geleneksel üniversitelerin sosyal sermayeye verdiği önem göz önünde bulundurulursa “Dijital bir eğitim sistemi öğrencilerin sosyal kapasitesini ve interaktif çalışma fırsatlarını nasıl karşılayabilir?” sorusunun yanıt bulmuyor.
“Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders” konusuna getirilen ılımlı yorumlardan bir tanesi üniversite eğitiminin aynı anda dijital ve geleneksel özellik göstereceği bir platform oluşturmak. Öğrencilerin ilk sene dijital eğitim görmesi üzerine ikinci ve üçüncü yıllarını geleneksel eğitimle devam ettirmeleri, son yılı part-time çalışırken, eğitimlerini dijital bir platform üzerinden tamamlamaları öneriliyor.
Böyle bir sistem var mı? Yaygın değil ama var! ABD’de Minerva Üniversitesi. Online eğitimi hayata geçirmiş, 20 öğrenciyi okula kabul ederek bu öğrencilere hazırlık sınıfını San Francisco’da okuyup, kalan üniversite eğitim yıllarını ABD dışında online yürütme şansı sunmuş.
Online eğitim alan öğrencilerin dijital eğitim konusundaki endişeleri, dijital derslerin geleneksel derslerle denkliği ve nihayetinde gerekli kredi!… MIT, sistemi ciddi düşünen eğitim kurumlarından biri. İlginç bir not daha, şimdilik
online eğitimi kullananların yüzde 70’inin diploma sahibi olduğu görülüyor.
“Ne var bunda? Biz de hemen geçelim.” demekle olmuyor. Online eğitimin geleneksel eğitim ile rekabet edebilmesi için akademik ekibinin geliştirilmesi, yaz aylarında öğrencilere ekstra kredi alabilecekleri bir platform oluşturulması gerekiyor. Mevcut durumda online eğitime katılan bireylerin yalnızca yüzde 10’unun eğitimi tamamlaması, çoğu bireyin aslında istikrarlı bir şekilde bu eğitimde yer almadığını gösteriyor.
Üniversiteler iletişim ve düşünce sirkülasyonun geliştiği ortamlar. Bu nedenle bireylerin interaktif bir çalışma ortamında bulunması önem taşıyor. “Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders”in yumuşak karnı “eğitmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci” arasındaki kaliteli ve hızlı düşünce alışverişi.
Bilmediğiniz şeylerden söz etmediğimi biliyorum. Dikkat çekmek istediğim konu her şey değişiyor, doğaldır ki, eğitim de değişiyor. Biz daha “geleneksel eğitimi” oturtamadan, sözü edilen yeni anlayışa geçebilir miyiz? Endişelerim var.