Hayır yaşamasın… Ne biçim felsefe bu. Bana dokunmasın da gitsin başkasına ne yaparsa yapsın. Aman benim başıma gelmesin de kimin başına gelirse gelsin… Ne demek bütün bunlar. Nasıl söyleriz bunu?
“”Önce kendi ülkemde iş arayacağım, bulamazsam mutlaka gideceğim.””
“”Ben zaten gitmeyi düşünüyorum…””
“”Şansımı yurt dışında deneyeceğim mutlaka.””
“”Gitmek istiyorum ama sonra ülkeme döneceğim””
“”Gidersem, dönüp dönmeyeceğimi bilmiyorum””
Bu sözler, şu anda aklıma gelenler yalnızca… Gelmeyenler de benzer ifadeler… Bir de şöyle diyebilirim; aklıma gelen ama yazmak istemediklerim var. Çünkü moralimi bozuyorlar…
Moralimi bozuyorlar çünkü bu umutsuz sözcükler gençlerin ağzından dökülüyor. Kimi iş bulma macerasına başlamış, kimi ne kadar geç başlasam da moralimi de bir o kadar geç bozsam iyi olur diye düşünüyor…
Evet, iyi bildiniz yine moral bozucu tatsız tuzsuz bir yazı yazmaktayım ve bilin ki ben de çiçek böcek yazmayı hem isterdim hem pek güzel becerirdim.
Kim kimi sevmiş…
Kim kimi neden sevmemiş…
Kimin elin kimin cebindeymiş…
Kim kimin için neler demiş… Ne skandal yaşanıyormuş da haberimiz yokmuş…
Birilerinin özel hayatının en mahrem noktalarını anlatarak reyting toplayabilirim… Yapamadıklarımı yapmış gibi, yapıyormuş gibi yazıp onun bunun ağzının sularını akıtabilirim… Bir de sağa sola saldırıp ağzımdan köpükler saçarak küfürler savurabilirim… Ne kadar çok küfür, o kadar çok okur formülünü çözdüğümü size kanıtlayabilirim…
Biliyorum, şimdi siz de diyeceksiniz ki;
“”Aman sen de ha babam de babam işsizlik yazıyorsun yani… Yok, hangi iş yerinde nasıl bir yönetim varmış; insan kaynakları müdürü ne haldeymiş… Orta kademe eziliyormuş… Yönetim gaddarmış… Türkiye’de işsizlik çok önemli bir tehlikeymiş… Falan filan!””
Hayat böyle de geçmiyor değil mi? Biraz da meloş kültür gerek.
Meloş Kültür İsterim
Affedersiniz yani ama birimizin de yazması gerekiyor ne dersiniz hemen bu ayrıcalığı size emanet edebilirim…
Şimdi size başıma dün gelen küçük bir olaydan söz edeceğim. Adamın biri cep telefonumu çaldırdı, adını şu anda bile hatırlamıyorum çünkü hiç tanışmamışız. X radyoda işsizlik üzerine program yapmaya başlayacakmış hatta program da falanca gün çekiliyormuş acil sponsora ihtiyacı varmış… Ben de bildiğim birkaç sponsor ismi verebilir miymişim? Bu kadarla kalsa yine iyi… Akıl da verdi… Yani mesela işten adam çıkarmayan kuruluş falan varsa, belki onlar reklam olsun diye böyle bir şey düşünebilirmiş
Aklıma hangi kuruluş ya da işadamı geliyormuş… Bildiklerimi hemen o telefon konuşmasında söyleyecekmişim o da koşarak telefon edip onlardan para isteyecekmiş.
Adam bir ya da iki kez beni izlemiş… Herhalde içinden “”İyi yere tezgah açtı biraz da biz sebeplenelim”” diye geçirdi.
Ve tahminen şöyle devam etti; “”İşsizlik mişsizlik; istihdam mistihdam… Çakmıyoruz durumlardan ama memleketin hali ortada, belli ki kimse çakmıyor. Daya gitsin!””
Şimdi siz olsanız ne yaparsınız? Yıllarca size, “”deli mi ne… Amma sıkıcı konuları yazıp çiziyor”” diyenlerin arasında ilgi arttı yaşasın mı dersiniz, yoksa adam karşınızdaysa burnunun üzerine bir tane çakar mısınız? Ya da kendinize güveniyorsanız, kafa mı atarsınız…
İkisini de yapamam. Şehir dışındaydım zaten… Üstelik telefonda kendimi yarışma programlarından birindeymişim gibi hissettim. Tam Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ne doğru ilerliyorum gençlerle işsizlik ve beyin göçü programı yapacağız…
Derin bir nefes al dedim kendi kendime… Bu da geçer.
Ne oluyor bu insanlara kendi işsizliklerinden başka işsizlik tanımamış işsizlik tanımını bile hayatında duymamış istihdam deyince kulaklarını tıkamış bu adamlara ne oluyor böyle? Ben görmeyeli memlekette çalışma ekonomisine gönül verenlerin sayısı mı arttı…
Hayır, işsizliğin rantını yemek isteyen akıllıların sayısı arttı.
Telefondaki ses devam ediyor; “”Biz falancayı da konuk edeceğiz şu kadar bölümlük program… Falancayı da konuk edeceğiz Yaprak Hanım… Falanca hep aynı isim sanırım ikinci bir isim yok dağarcıklarında… Bize bir şirket söyleyin Yaprak Hanım para isteyeceğiz…””
Neyse bırakalım böyle zevzekleri dönelim işimize…
Gidenler Dönmüyor
Yurt dışına öğrenim için gidenlerin yüzde 90′ı Türkiye’ye geri dönmüyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye’den Amerikan vatandaşı olmak için başvuranların sayısı 165 bin kişiydi. Bu yıl bu rakam 1 milyon 700 bin.
Sizi hesap yapmaktan kurtarayım, tam 10 katı.
Tübitak 2001 yılında 21 kişiyi burslu olarak yurtdışına gönderdi, daha önce gönderilen 26 kişi geri dönmedi… Milli Eğitim Bakanlığı 2000-2001 öğrenim yılında 1109 kişiyi burslu olarak çeşitli ülkelere gönderdi… Bu işi her yıl yapıyor ama gidenlerin çoğu geri dönmüyor.
Dünyada 140 milyon kişi doğduğu ülkenin dışında yaşıyor. Elliden fazla ülkede nüfusun yüzde 15′ini göçmenler oluşturuyor.
Amerika’da yüksek lisans öğrenimi gören öğrencilerin bir buçuk milyonu Afrikalı; 1 milyon 200 bini İspanyol ve Güney Amerikalı. Bu ülkedeki Türk öğrencilerin sayısı 50 binden fazla. Ve öğrencilerin yüzde 70′i bu ülkede kalmak istiyor.
Neden Gidiyorlar?
Neden gitmesinler?
Siz olsanız gitmez misiniz?
Türkiye’de kişi başına ARGE harcaması sadece 6 EURO. Almanya’da bu oran kişi başına 283 EURO. Almanya’da işletmelerde çalışanların yüzde 33′ü araştırmacı. Türkiye’de ise ancak her 100 kişiden biri araştırmacı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2001 Ekonomik Yaratıcılık Endeksi Raporu’na göre en yaratıcı ülkeler sırasıyla ABD, Finlandiya, Singapur, İsrail, İngiltere Hong Kong, Almanya, Tayvan, Japonya, Macaristan, Malezya…
Türkiye 32 ülke arasında 16ncı sırada…
Neden gitmesinler sorusunun bir başka yanıtı; iş yok…
Olsa neden gitsinler?
Şartlar daha iyi ya da benzer olsa neden dönmesinler?
Beyin göçünden en fazla zarar gören ülke Hindistan. Birleşmiş Milletler’e göre Hindistan bilişim sektöründe yetişmiş iş gücünün ülke dışında çalışması yüzünden her yıl 2 milyon dolar zarar ediyor. Bu sektörde uzman yetiştirmek için kişi başına 20 bin dolar harcıyor… Sonra da başkaları kullanıyor…
Afrika da benzer durumda… Geçtiğimiz yıl 200 bin uzman ve 30 bin profesör çalışmak için yurtdışına gitti. Afrika bu zararını kapatabilmek için gelişmiş ülkelere yılda 4 milyon dolar ödüyor.
Batılı ülkeler neden beyin göçüne sıcak bakıyor dersiniz?
Avrupa ülkelerinin pek çoğunda nüfus artış hızı düşük… Bazılarında durma noktasında. Kanada, Almanya, Avustralya gibi ülkeler ise bilişim alanında çalışacak elemana gereksinim duyuyor. Bir başka ve çarpıcı neden ise bu ülkeler dışarıdan gelen beyin gücünü daha ucuza çalıştırabiliyor.
Acıklı Ama Gerçek
Kanada’da göçmenler daha çok ucuz işgücü olarak değerlendiriliyor ve düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Bunun Kanada ekonomisine sağladığı kar 55 milyar Kanada doları yani 45 katrilyon Türk Lirası…
Avustralya geçmiş yıllarda 75 binin altında olan göçmen kotasını 2001-2002 döneminde 85 bine yükseltti. Avustralya’nın bu dönemde alacağı kalifiye elemanların 45 bin 500 ü enformasyon teknolojisi, mühendislik ve muhasebe gibi alanlardan oluşacak.
Almanya 10 bin bilgisayarcı ihtiyacını Hindistan gibi ülkelerden karşılayacak.
Amerika 1999 yılında 115 bin vasıflı geçici işçi aldı. Bunun yarısını Hindistan’a ayırdı.
Son 10 yılda Amerikan üniversitelerinde lisans programları yüzde 18 artarken; bilgisayar programları yüzde 37, matematik lisans programları yüzde 24 azaldı.
ABD belli dallarda kendisi öğrenci yetiştirmek yerine, kalkınmakta olan ülkelerde yetişmiş öğrencileri istihdam etmeyi tercih ediyor.
ABD her yıl 500 bine yakın yabancı öğrenciye üniversitelerde eğitim imkanı sağlıyor. Ama ABD’de bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin temelini yabancılar oluşturuyor.
Tersine Göç
Kısa bir dönem içinde yetişmiş eleman açığının sıkıntı yaratacağı ülkelerin başında gelen Almanya tersine beyin göçünü gerçekleştirmek için bu yıl ki bütçesinden 33 milyarlık bir ödenek ayırdı.
Tersine beyin göçünde başarılı politikalar izleyen ülkeler de var. Bunlardan biri İrlanda. İrlanda Kalkınma Ajansı adında bir yapılanma yaratan hükümet, yurt dışına kaçmış İrlandalı beyinleri bir hafiye gibi takip edip buldu. Sonra da onları geri dönmeye ikna etti. Tabii kuru kuruya değil.
Singapur bir başka örnek. Singapur yıllar önce yetişmiş insan gücü eksikliği çekmeye başladı. Yöneticiler soruna çözüm bulmak için her yıl 1000 öğrenciye en iyi okullarda burs imkanı sağlandı ama dönmeleri şartıyla… Son 10 yılda 10 bin beyin yetiştirildiği ve genç beyinlerin kalkınmanın önemli bir noktası olduğuna dikkat çekiliyor.
Aman Dikkat
Türkiye’de işsizlik ve istihdam bakıyorum da rant sağlama aracı olarak kullanılmaya başlanıyor. Buna izin vermeyelim. Ne konuştuğunu, niye konuştuğunu bilmeyen insanlar yerine, ciddi yatırımlar yaparak eğittiğimiz gençlerin göçmelerine izin vermeyelim.
İşsizlik ve istihdam konularının giderek daha fazla tartışılması doğrusunu isterseniz çok ama çok hoşuma gidiyor. Tabii sorumsuzca değil. Yakın zamanda bu tartışmaları ve durum tespitlerini bir kenara koyup artık eyleme geçmek gerek.
Türkiye işsizlikten muzdarip tek ülke değil olmayacak da… Türkiye işsizlikle yeni tanışmadı o nedenle işsizliği ilk defa görüyormuşuz gibi yapmayalım, aymaz aymaz davranmayalım.
Daha da önemlisi bugün sizin işiniz olabilir; eşinizin de çocuklarınızın da… Ama yarın işsizlik olgusunun sizin ya da yakınınızın kapısını çalmayacağını nereden biliyorsunuz…
Unutmayalım ki işsizlik bulaşıcı bir hastalıktır. Sizin kapınızı çalmamış olması, zararının size de dokunmayacağı anlamına gelmez. O yüzden bu benim değil Süheyla’nın sorunu… Benim değil Ahmet’in sorunu demek mümkün değil.
Son Rakamlar
İşsizlikle mücadele konusunda; işsizliği tanımlama konusunda; işsizliği tanıma konusunda tam 20 yıl gerideyiz. Ben demiyorum Türkiye İş Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü söylüyor. Necdet Kenar son yıllarda tanıdığım aydınlık bürokratlardan biri. Tanımlama ve teşhis etme konusunda ve en önemlisi telaffuz etme konusunda hiçbir sorunu yok.
Kamu eksiğimizle yüzleşiyor. Kamu konuşmaya başladı. Şimdi sıra bizde. Sorunumuzla yüzleşelim, sonumuza sahip çıkalım. Bundan sonra kamudan değil kendimizden bir şeyler beklememiz gerektiğine inanalım ve bu şekilde hareket edelim.
Sorun hepimizin sorunu. Türkiye’de resmi kayıtlara göre 4 milyon 300 bin işsiz var. Bunların içinde açık işsiz, eksik işsiz, ümitsiz işsiz, eski işsiz, yeni işsiz dahil… Resmi rakamları ben ikiyle çarpmak gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de çalışabilen kesimin yalnızca yüzde 45′i çalışıyor. İş gücüne katılma oranımız çok ama çok düşük.
Uyan artık Türkiye! Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşamasın.