Girişi “Adaletin bu mu dünya tablosu”yla yapmak istiyorum. İsmi diğer insanlık halleri. Dünyadaki 85 ailenin serveti, nüfusun yarısının sahip olduğu gelirden daha fazla. Bizim halimiz dünya halinden farksız, çoğunluktan daha kötü. Yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfusta 162 ülke arasında 117’inciyiz. Gelir dağılım dengesinde 145 ülkede 61’inci sıradayız. En zengin yüzde 20’lik nüfusun ortalama geliri en fakirlerin ortalama gelirinden 7.6 kat daha fazla. Uzar gider böyle… Ne yazmaya yerim, ne okumaya nefesiniz yeter. Karne görüldüğü üzere kötü.
Yeni yılın ilk günlerinde “Daha Fazla İnsan” (Act Human) başlıklı bir konferans düzenleniyor. Tema insan! “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens” adlı uluslararası “bestseller” yazarı Prof. Yuval Noah Harari Türkiye’ye geliyor.
Harari, insanlık tarihini çalışan bir akademisyen. Bildiğim kadarıyla “İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” adlı açık bir ders veriyor. Dersine onbinlerce kişi katılıyor. Diğer konuşmacı The Economist dergisinin eki 1843’ün Genel Yayın Yönetmeni Emma Duncan. Günümüzün en keskin kalemlerinden dünya ekonomisi üzerine önemli düşünürlerden biri olarak kabul ediliyor. Diğer konuşmacılarla birlikte insanlık hallerimizi masaya yatıracaklar.
Düzenleyen Vural Çakır. 25 yıl araştırma sektöründe kilit rol üstlenen bir girişimci patron ve profesyonel. Araştırma firması Zet’in, sonra Zet Nielsen’ın kuruluşunda yer aldı. Yıllar sonra KMG’u (Knowledge Management Group) ve Ipsos KMG ortaklığını kurdu. Profesyonel hayatında “Mesleki olarak daha fazla yapacağım ya da yapmak istediğim bir şey yok” diyerek kendisini işsiz bıraktı. Sonra da “Şimdi ben ne yapacağım” diye düşünmeye başladı… Kendisini şöyle tanımlıyor; “Sosyal değilim, hatta asosyalim, ama seçtiğim konu yüzde yüz sosyal. Artık hayatının yüzde 70’ini, 10 ay önce resmen hayata geçen İnsani Gelişme Vakfı (İNGEV) alıyor. Başka ülkelerde bir benzeri yok.
Çakır’a “Neden” diye sordum; “İnsani gelişme konularında öğrenciliğimde de aktiftim. Kar amaçlı olmadan çalışsam daha mutlu olurum diye düşündüm. Bencilce bir davranış kendini mutlu etme durumu” diye yanıt verdi. Sözlerini şöyle sürdürdü; “İNGEV, ekonomik-siyasi-ticari hayatın yönlendirilmesinde insani gelişme üzerinden ilerleyen bir vakıf olsun istedim. Birleşmiş Milletler’in 17 adet kalkınma hedefi var. Ben bunların ekonomik, demokratik hayatta kavram olarak yerleşmesini önemsiyorum; istihdam, eğitim, gelir dağılımının iyileştirilmesini önemsiyorum… İnsan lehine atılan adımlar demokratik hayatı geliştiriyor.
Dayanamayıp, “Size mi kaldı? diye sorsam” dedim… Samimiyetle: “Ben de bazen neden bu işle uğraşıyorum diye düşünüyorum. Sonra, tam da “hepimizin bana göre” diyeceği bir işle uğraştığıma kanaat getiriyorum… Hepimizin sorumluluğu.”
Alışık olmadığımız bu çabanızı anlamak için ısrar etmek istiyorum: “Bu işi yapmak için zengin olmak ön koşul mudur, varlıklı olmak mı gerekir?” diye sordum; “Ne petrol ne telekom işindeyim. Zengin olmaya gerek yok. Ben ilk ateşi yaktım” dedi. Söyleşimizin devamı şöyle ilerledi:
Sürdürülebilir olacak mı? Bu tür girişimlerin önündeki temel sorun zenginlik!
Sürdürülebilirlik kavramını çabuk köhneleştirdik. Hatta artık ne olduğunu bile unuttuk. Vakıf işinin sürdürülebilir olması gerek. Burada önemli olan, yarattığı projelerle bağımsızlığını oluşturmak. Projeler geliştirecek. 25 Ocak’ta düzenleyeceğimiz Daha Fazla İnsan/Act Human Konferansı bu araçlardan biri. Vakfın herkesten bağımsız, kendi iktidarına sahip olması önemli.
Daha Fazla İnsan’da amaç nedir? Geniş bir kavram, neresinden tutsanız elinizde kalacak hissi yaratıyor.
Yoksullukla mücadele, gelir dağılımının iyileştirilmesi ve eğitimli işsizlik ana konsantrasyon alanlarımız. Vurgumuz, özel sektörü bu alanlara çekmek ve daha fazla konuşturmak. Yöntem olarak da sözcülük yapmak, sosyal politika önerisi geliştirmek… Konferansta bu yıl ilk kez en büyük 150 ilçeyi kapsayan İnsani Gelişme Endeksi açıklayacağız. Mikro yönetimleri, insani gelişmeyi referans alma konusunda takdir ve teşvik etmek amaçlı bir çalışma.
Neden bu başlıklar?
Özel sektör dönüşüm arefesinde. Kurumsal şirket anlayışının yeni kuşaklarda etkili olmadığını görüyoruz. “Corporate” kelimesi daha iyi anlatıyor vurgulamak istediğimi. Corporate dünya, ‘80-‘90 doğumlular için çok çekiciydi. Ünilever, Nestle gibi firmalara girmek için can atarlardı. Yeni kuşak gençler için artık cazip değil. Şirketlerin talent/yetenek programları, gelen kuşakların yapısına cevap vermiyor. Gelecekte ciddi transformasyon geçirmek zorundalar. Corporate yapının içeriğinin sosyalleşmesi gerekiyor.
Neden Sapiens? (Sapiens: Geçmişten Geleceğe – İnsanın Evrimi ve 21. Yüzyılda İnsani Gelişme)
Dikkat çekmek için. Geçtiğimiz yıl entelektüel hayatta en fazla tartışılan kitap oldu ya da belki de daha etkin bir kitap olmadı. Türkiye’de gündeme getirmek istedik. İkinci bir nedeni ise “insan” kelimesini unuttuk. “Tüketici” diye bir kavram geliştirdik. Çok aşağılayıcı bir şey aslında. 2000’lerden sonra da “…ya bunlar insanmış aslında…” demeye; “…meğer hepimiz insanmışız…” diye düşünmeye başladık. Her ne iş yaparsak yapalım, insanı anlamak çok önemli hale geldi. Sapiens’deki arka plan, insanı daha geniş bir perspektifte anlamamıza yardımcı olacak.
Netice itibarıyla insanı, tüketici kılığına sokanlar da, sizin de bir parçası olduğunuz araştırma-anket firmaları değil mi, ruhunuzu mu temizliyorsunuz?
Olabilir. Demek ki, 25 yıl ara vermişim, şimdi insan olarak hayatıma geri dönüyorum. Aslında araştırmacılık, diğer birçok meslekle kıyaslandığında toplumsal faydası olan bir iştir.
İnsanlığımızı ne zaman unuttuk?
Sistem, özellikle 1960’lardan sonra “tüketici” tanımını, “insan”ın yerine geçirdi. Her birimizi asıl varlık nedeni tüketmek olan bireyler olarak yorumladı. Mutluluğu da, tüketmenin derecesine ve kalitesine bağladı. Özellikle marka tüketimi ile mutlu olma halini bire bir eşleştirdik. Pazarlama bunun ideolojisini oluşturdu. Galiba bu da, Sapiens evrim sürecinin kaçınılmaz bir aşamasına denk düşüyordu.
İnsan olduğumuzu hatırlayabilir miyiz?
Artık yeni bir aşamanın ipuçlarını her tarafta duyuyoruz. En güçlüsü de “tüketici” olarak adlandırılmaktan “insan” olarak adlandırılmaya geçişin sembolik değeri. Bu bütün dünyada tartışılan bir konu. Bizzat pazarlama teorisi içinde de aynı yaklaşım gelişiyor. Bildiğimiz birçok şeyin sona erdiğini haber veriyor.
Dünya savaş alanı. İş dünyası, siyaset, sosyal hayat acımasız. Özetle vahşiyiz… İnsan olma hallerimizi yeniden içselleştirebilir miyiz?
İnsanı konuşmamız ve diğer konuşmalarımızın üstüne yerleştirmemiz lazım. İster pazarlama, ister siyaset olsun ideolojilerin üstüne insanın iyi olma halini yerleştirirsek, küresel ölçekte yaklaşmakta olan tehlikeli ve yıkıcı dalgaları bertaraf edebiliriz.
Sektörü bırakma kararı verirken “insan-tüketici” analojisi ne kadar etkili oldu?
Araştırma da, diğer her şey gibi parçası olduğumuz ticaret sisteminin bir halkası. Bence profesyonel yapıldığında en değerli parçalarından biri. Benim de mesleğim. Son yıllarda Ipsos’da ve başka platformlarda bakış açısını tüketiciden insana kaydırma konusunda birçok gelişme oldu. Tabii tek başına sistemi değiştirmek mümkün değil.
Sormadan geçemeyeceğim, anket /araştırma şirketlerinin son olarak ABD’de ve sıklıkla Türkiye’de seçmen davranışlarını öngöremeyen başarısızlıklarını ilişkilendirebilir miyim?
Özellikle siyasi araştırmalarda ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde yaygın yanlış öngörüler yapılmasının altında iki temel konu var; istatistik bilimi 21. yüzyıla gelemedi. 20. yüzyılda varolan veri toplama ve örnekleme sistemleri, değişen yaşam koşulları ve dijitalleşme ile tamamen değişti. Diğeri ise yine aynı nedenlerle insan tutumları ve davranışları arasında önemli farklılıklar ve hatta çelişkiler oluştu. Buradaki eksiklikler aslında seçim tahminlerini doğru tutturan için şans, tutturamayan için şansızlık oluyor. İkisi için de bilimsel bir anlamı yok.
İnsanlık hallerimizi bir kez daha hatırlatarak nokta koymak isterim: Türkiye insani gelişmişlik seviyesinde 72’nci. Gençlerin yüzde 19,9’u işsiz! 15-24 yaş gençlerin (öğrenciler hariç) yüzde 27,2’si çalışmıyor; toplam çalışanların yüzde 34,6’sı kayıtdışı. Genç işsizliğinde 146 ülke arasında 70’inci sıradayız. Eğitimli işsizlik oranı yüzde 20’lerde. 208 ülke arasında işsizlikteki yerimiz 119.