Türkiye’nin Sessiz Devi Aksoyların “Başarı Hikayesi”

Başarı Hikayeleri Bloomberg’deki yeni programımın ismi. Bundan sonra sizi Cumartesi sabahları ağırlamak istiyorum. Saat 10.15 gibi ekranda Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen başarılı isim ve projeleriyle buluşturmak istiyorum.

Programın ilk konukları, Türkiye’nin sessiz devi Aksoy’lar oldu. Baba oğul Aksoylar gerçekten de pek konuşan, çok ön plana çıkan isimler değiller. Buna karşılık Türkiye’nin en stratejik kurumunu idare ediyor denebilirler: Petkim. Hemen her sektöre hammadde girişi sağlayan Petkim bir dev. Aksoy Holding inşaat turizm ve enerji alanlarında faaliyet gösteriyor. İnşaat ve turizmi stratejik sektör olarak görmüyorlar. Hedef enerjide büyümek. Aksoylar enerjide büyük ortaklıklarla ilerliyorlar. Röportajda uzun uzun anlattıklarını göreceksiniz.

Bu röportajın benim açımdan ilginç özelliklerinden biri baba oğulun sevgiyle aralarındaki farkı dile getirmeleriydi. Hedef ortak, yöntemlerde zaman zaman ayrıldıkları söylenebilir, ama sakin ve sessizce gerekli olan her yerde olumlu adımlarla kendi bildiklerini söylemekten geri durmadan ilerleyen bir çalışma arkadaşlığı gördüm.

 

Erdal Aksoy Turcas Petrol Yönetim Kurulu Başkanı ve Petkim Yönetim Kurulu Başkanı Vekili. Batu Aksoy, Turcas Petrol CEO’su ve Petkim Yönetim Kurulu Üyesi.

Sizin de keyifle okuyacağınızı umut ettiğim söyleşiyi paylaşıyorum

 

Yaprak Özer: Batu Bey ise Turkuaz Petrol CEO’su ve Petkim yönetim kurulu üyesisiniz. En genç CEO’lardan biri olmalısınız? Doğru mu?

Batu Aksoy: Doğrudur… Olabilir.

Yaprak Özer: Sorabilir miyim kaç yaşındasınız?

Batu Aksoy: Sorabilirsiniz. 34 yaşındayım.

Yaprak Özer: Erdal Bey en genç CEO’nun babasısınız. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

Erdal Aksoy: Çok mutlu. Gururlu. Yani şükrediyorum, şanslıyım, şans meselesi.

Yaprak Özer: Yurtdışına gitmiş Batu Bey, okulu bitirmiş ama, orada kalmasına razı gelmemişsiniz. Bir yıl kalabilmiş. Siz mi çağırdınız?

Erdal Aksoy: Evet, kendisi de geldi zaten. Ailenin yapısında var o.

Yaprak Özer: Hakikaten siz mi karar verdiniz dönmeye yoksa hani…

Batu Aksoy: Beraber karar verdik. Türkiye’de o zamanlarda bu enerji sektöründe serbestleşme çalışmaları 1999-2000 yılların da yeni başlıyordu. Nitekim 2011 yılında yeni elektrik piyasası kanunu ve doğalgaz piyasası kanunu çıktı. Tam da benim okulu bitirdiğim döneme denk  geliyordu. Bir sene biraz çalıştım Amerika’da. Ondan sonra bu gelişmelerin başından beri içinde olup, parçası olmak hedefim vardı. Babamla da o zaman konuştuk. Hemen geldim, askerliği yapıp, işlere daldım. Beraber verdik kararı.

Yaprak Özer: Tam zamanıdır momentumu yakalamak gerek diye mi düşündünüz?

Batu Aksoy: Evet, bu sayede sektörde daha bir bilgi sahibi olabildim.

Yaprak Özer: İlk adım atan herhalde her zaman daha avantajlı oluyor. Erdal Bey, size sormak lazım, belli alanlara ilk adım atıyor olmak, büyük bir gücü de getiriyor değil mi?

Erdal Aksoy: Doğru tabi, bunun çok büyük bir avantajı var. Tabi o ilk adımı doğru atmışsanız, doğru kendini geliştirebilmişseniz, bizde bu anlayışla… İsterseniz anladığım kadarıyla biraz tarihsel girmek istiyorsunuz.

Yaprak Özer: Evet, tabi çok isterim. Çünkü siz çok konuşan bir iş adamı değilsiniz.

Erdal Aksoy: Doğru, doğru. Şimdi aslında ailenin yapısı da dedelerimden bir müteşebbis ruhu var. Benim dedelerim o zaman Karadeniz’den kalkmışlar, o günün ticaret merkezi olan Batum’a yerleşmişler. O zaman Batum 1800’lerin sonlarında belki de bu bölgenin en büyük ticaret merkezlerinden birisiydi. Sonra babam, çoluğumu çocuğumu daha iyi bir yerde yetiştireyim diye İstanbul’a bizim büyümemizi, tahsil almamızı istedi… Babamın verdiği en önemli kararlardan birisi odur. Eğitim almamız, o eğitimimiz için bizi çok teşvik ettiler. Bizde bunun karşılığını vermeye çalıştık. Hani aile yapısı olarak hepimiz çalışmak mecburiyetinde hissettik. Yapımızda da o vardı, çalıştık. Nitekim de o çalışmaların neticesi iyi bir noktaya geldi. Ben kendim aslında elektronik mühendisiyim. Eğitimimi filan tamamladıktan sonra bende aynı şekilde Batu gibi yurtdışından döndüm. Babam da; şu işlerden ben çıksam da, çocuklar el atsa diye bekliyormuş. Bizde de öyle oldu. Birden bire Batu gibi bende yurtdışımdan gelir gelmez kendimi işlerin içinde buldum. Ve ondan sonrada tabi farklı bir istikamet verdim. Yani babalarımızın bize verdiği, kazandırdığı formasyonu dünya standartlarında o yöne doğru nasıl değerlendirebiliriz düşüncesiyle bir vizyon çizdim.

Yaprak Özer: Eğitiminiz, elektrik elektronik mi? Elektronik mi?

Erdal Aksoy: Aslında elektronik.

Yaprak Özer: Batu Bey sizin de öyle değil mi?

Batu Aksoy: Benim de öyle evet.

Yaprak Özer: Erdal Bey, bu da mı sizin parmağınızın olduğu bir alan?

Erdal Aksoy: Ben tam tersi, Batu ya ‘Aman, benim tesirim altında kalma çok zor bir tahsildir. Yapma.’ dememe rağmen ‘Hayır, kendim karar verdim yapacağım.’dedi. Ve o öyle yaptı.

Yaprak Özer: Peki, arada şunu sorsam, siz mühendislik yaptınız mı? Yoksa patron mu oldunuz?

Erdal Aksoy: Maalesef, maalesef. Bizim yaptığımız, yani bizim mezun olduğumuz yıllarda, elektroniğin Türkiye’de bir alanı yoktu. Ancak o verilen formasyon benim hayat boyu belki de en çok istifade ettiğim, şükrettiğim bir formasyondu. Matematiksel formasyon…

Yaprak Özer: Başarının biraz da sırrı bu mudur aslında, mühendis olmak mıdır?

Erdal Aksoy: Şimdi mühendisleri yanlış anlıyorlar yani, mühendislerle başka sektörleri veya başka meslekleri karıştırmak istemiyorum. Ama ben mühendisliğimden memnunum, ben matematiksel yapımdan memnunum… İyi kullanıyorum ve hep kullanıyorum, hayat boyu kullanıyorum. İşte o zaman enerjiyi seçtik. Enerjide de öyle bir vizyon çizdi ki…

Yaprak Özer: Ne gördünüz enerjide? Hemen onu sormak isterim.

Erdal Aksoy: Enerji öyle bir şey ki o zamanlar… O günün imkanlarıyla başlayabildiğimiz bir noktadan başlayabilmek ve uluslar arası işlere açılabilmek… Dikkat ederseniz Turkuaz şuan da Türkiye’de bütün dünyanın en büyük enerjideki oyuncularıyla ortaklık yapmış ender şirketlerden birisi. Yani daha başından beri dünyanın en büyük petrolü ve bugün de hala bu ortaklığımız ediyor.

Yaprak Özer: Kaç ortaklığınız var?

Erdal Aksoy: Şimdi efendim, mesela ilk Turkuaz’ın başlangıcında BP, Shell, Mobil o zaman vardı. Ataş rafinesi hissedarlığı vardı. Bu bugün terminale dönmüş olarak hala bu ortaklık, mobilin çekilip yerini BP’ye bırakmasıyla devam etmektedir. Ondan sonra Turkuaz Castol Türk petrol birleşmesinden olmuştur. Conical ortaklığımız oldu ki çok ciddi bir…Conical yine kendi kararlarıyla bölgeden çıkmak istedi. Shellle birleştik. Türkiye’de Shell Turcası kurduk. Bugün Türkiye’de bütün Shell istasyonları bizim ortaklığımız altında.

Yaprak Özer: Enerjide yapınız bir yanda Shell ve orada ki akaryakıt istasyonları, öbür tarafta Azeri ortaklığınız SOCAR ile Petkim, Türkiye’nin en büyük tesislerinden biri  ve stratejik bir şirket. Onun dışında hemen ilave edecek olursam Alman ortaklığınız var.

Batu Aksoy: RWE firmasıyla beraber dünyadaki 800 megawattlık bir enerji üretim tesisi yaptırımına giriştik ve bu tesisin inşaatı şu anda %70 oranında bitti. İnşallah 2012 yılının ikinci yarısında devreye alacağız.

Yaprak Özer: Enerji sizin gözbebeğiniz, ama turizmde de inşaatta da varsınız.

Erdal Aksoy: Turizmde varız onu kıymetli bir varlık olarak Conrad Oteli İstanbul’da onu bir aile varlığı olarak düşünüyoruz. Ve en iyi şekilde turizmi bulunduğumuz noktada temsil etmeye çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Yani orada böyle büyük bir büyüme çabası içersinde değilsiniz?

Erdal Aksoy: Açıkçası değiliz. Conrad en mükemmel servisi vermek istiyoruz. Condrad’yumun içinde kendimizi gidilebilecek noktaya kadar götürmeyi düşünüyoruz. Ama turizm de farklı yatırımlarımız yok. İnşaatta da öyle inşaat daha çok benim abim, kardeşim vasıtasıyla götürülen bir işti. Ama yurtdışında da bazı müşterek çalışmalarımız var. Başka konsorsiyumlarla beraber ama bütün ağırlığımız enerjide.

Yaprak Özer: Neden oğlunuzu hemen enerjiye doğru yönlendirdiniz diye soracaktım, ama zaten şuan da onun cevabını verdiniz.

Erdal Aksoy: Ben sadece oğlumu vermedim kızımı da verdim. Çünkü şöyle… Enteresan… Bu üniversiteyi her ikisinin de bitirdiği yıllarda, ben ikisinden de şanslıyım. Her ikisi de Allah hayırlısıyla…

Yaprak Özer: Kızınız ne iş yapıyor grupta?

Erdal Aksoy: Kızımla beraber o özellikle, proje geliştirmenin başında. Ve mali işlere bakıyor.

Yaprak Özer: Emin ellerde mali işler. Çok önemli.

Erdal Aksoy: Çok emin ellerde ama daha çok proje geliştirme, o da çok önemli …

Yaprak Özer: O da mı yurtdışında okudu?

Erdal Aksoy: Evet, o Koç Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Berklee’ye gitti. Berklee’den zorla getirdim onu, çok başarılı bir şeydi. O zaman da Conical ile çok yeniydi; Türkiye için doğalgaz hatlarının çekilmesi, Türkmen gazının Türkiye’ye getirilmesi. Bu hususta bir ortaklıklar yapmıştık. O projenin başlangıç noktasında girmesini istedim. Ve geldi girdi kızım, yani bütün o boru hat projelerinin geliştirilmesiyle ilgili Conical ile 10 yıla yakın çalışmalar yaptı, projeler geliştirdi.

Yaprak Özer: İyi evlatlar ama değil mi?

Erdal Aksoy: Çok, çok şanslıyım zaten, öyle olmasa gelişemeyiz. Ben de gelemem bu kadar işe, onların potansiyeline güvenmesem bu kadar yükün altına…

Yaprak Özer: Daha çok gençsiniz.

Erdal Aksoy: Genç değilim.

Yaprak Özer: Hep merak edilir gerçekten, baba bırakabilir mi? Baba bırakır mı?

Batu Aksoy: Sanmıyorum yani, babamın jenerasyon da öyle bırakmaca bir jenerasyon değil. Zaten olmamasında fayda var. Hem onlar için faydası var, hem de şirketler için faydası var. Tabii ki onlar, onların minimum dahil olduğu şekilde de sistemin yürüdüğünü görmek önemli. Fakat kurucu ortakların, şirket… Türkiye de patron şirketlerinde mutlaka her zaman ve her zaman şirkete faydası var. Dolayısıyla yeniliğe açık olmak, yeniliklere açık olmak, yeni görüşlere değer vermek önemli. Benim babam bunlara çok değer veriyordu. Dolayısıyla…

Yaprak Özer: Anlaşabiliyor musunuz?

Batu Aksoy: Bizim bir sıkıntımız yok. Evet anlaşabiliyoruz.

Yaprak Özer: Her konuda?

Batu Aksoy: Her konuda anlaşıyoruz, ara sıra tabi ki fikir ayrılığı olan konular oluyor. Ama bir şekilde…

Yaprak Özer: Nedir o konular? Somut bir şeyleri söylemenizi beklemiyorum ama…

Batu Aksoy: Yatırım kararları, mesela Erdal Bey benden daha agresif olduğunu söyleyebilirim. Ben daha yapısal gitmeye çalışırım, o içgüdüsel de gidebiliyor ama genelde her zaman da haklı çıkar.

Yaprak Özer: Koku aldığı mı söylenir? Yani hep böyle bir…

Batu Aksoy: Evet, bence o tecrübenin verdiği koku alabilme kabiliyeti kesinlikle var. Allah onları başımızdan eksik etmesin tabii ki, ilk jenerasyonları… Dolayısıyla bizim hiçbir sıkıntımız yok. Her zaman onların varlığı şirketlere kuvvet destek çalışanlara da destek ve güç veriyor.

Yaprak Özer: Şöyle bir soru sorayım… Bir karar anındasınız, Erdal Bey kokuyu almış. Siz diyorsunuz ki ‘’Temkinli gitmemiz lazım’’. Son kararı kim veriyor?

Batu Aksoy: Erdal Bey veriyor.

Erdal Aksoy: Bunun tesirinde kalıyorum, sadece bütün yönetimlerde… Evet, çocuklar iyi bir sistemden geldiler kurumsal yapı… Bizim büyük şansımız benim çocuklara verdiğim erken fırsat onun için… Mesela kızım ağlayarak geldi üniversitesi Berklee’i bırakarak. Tamam üniversitede çok şey öğrenebilirsiniz ama iş hayatında tatbikat çok önemlidir. Çünkü benim yabancı ortaklarım dünyanın en ileri gelen kurumsal yapılarıydı. Onların içinde gelişmelerini istedim. Ve nitekim de böyle oldu. Başlangıçta sıkıntı çektiler ve sonrada onun menfaatini gördüler. Yani çocukların her ikisi de dünyanın en uzman kişileriyle, en ciddi projelerde, en ciddi seviyelerde çalıştılar. Yani mesela bugün finansta hepimiz yerine göre zaten mühendislikten sonra finans eğitimi almak mecburiyetindeydik, bu işin altından kalkabilmek için. Biz bir bankacı kadar finansı biliriz, biz bir muhasebeci kadar muhasebeyi biliriz, biz bir mühendis kadar da mühendislik yapısını biliriz.

Yaprak Özer: Böyle midir? Çok zor bir hayat ama… Şimdiki jenerasyonda böyle mi? Bu sizin zamanınızdaki bir şey mi?

Erdal Aksoy: Şöyle, mesela kızım derdi ki biz üniversitede case study’ler falan yapardık. “Ben bunları acaba hayatta uygulama imkanı bulabilecek miyim?’’diye kendi kendime sorardım. Bizim şirketlerde buldu çünkü bütün bizim ortaklarımız uluslararası yapılarda olduğu için, hakikaten bizim her yatırımımız bir case study’di onlar için.

Yaprak Özer: Ama o zaman siz işlerin çok içindesiniz.

Erdal Aksoy: İçindeyim evet, biraz… Evet içindeyim.

Yaprak Özer: Evet, bir itiraf…

Erdal Aksoy: Evet içindeyim, çünkü evet biraz o şeyde çok çalışarak, çok okuyarak.

Yaprak Özer: Ve çıkmazsınız da çıkamazsınız.

Erdal Aksoy: Hayır, çıkışa, çıkarım. Çocuklar çok iyi yetiştiler kurumsal yapı, kadrolarımız çok iyi. Bir aile yapısı var bütün şirketlerin içinde. Bir dayanışma var. Bir, o çok önemli karşılıklı güven ve herkesin kendini o ailenin bir parçası… Ben ona, benim evimde olsun, işyerimde olsun hayatımda en önem verdiğim hadise o noktada huzurun olmasıdır. Yani bana düşen görev huzurlu bir ortam yaratmaktır. Buna çok gayret ederim.

Yaprak Özer: Şunu sorabilir miyim; sizde aile anayasası var mı?

Erdal Aksoy: Şöyle, kızım bu işlerle ilgili bütün çalışmalara katıldı. Biz kendi içimizde bir aile anayasası yapmadık. Ama genelde dünyada ki uygulamaları takip ettik, okuduk. O çerçevede onlardan istifade etmeye çalışıyoruz.

Yaprak Özer: Aslında ikinci jenerasyonda çok büyük bir sorun yok ama üçüncü girdiğinde herhalde o zaman bilmiyorum… Ne diyorsunuz?

Batu Aksoy: Şu anda onun için erken diyebilirim. Çünkü biraz şirketlerin, aile anayasasına geçen şirketlerin de büyümede çok ileri bir noktada olduklarını da görebiliyorsunuz, yani büyümelerinin önemli bir kısmını tamamladıklarını görebiliyorsunuz. Dolayısıyla mutlaka bence de yapılması gerekiyor. Aile anayasaları şirketlerin sürdürülebilmeleri ve yeni jenerasyonla beraber devamlılıklarını teminat altına almak açısından, ama biraz daha bunu belli atılımların daha tepe noktalarına geldiğiniz zaman gerçekleştirdikten sonra gündeme almak, şirketin bu atılım esnasında dinamizmini kaybetmemesi açısından da faydalı olabilir.

Yaprak Özer: Peki, dinamizm aslında sizi başarılı kılan unsurlardan bir tanesi mi?

Batu Aksoy: Bence, Türkleri başarılı kılan unsurlardan bir tanesi dinamizm diyebilirim.

Yaprak Özer: Nedir dinamizm? Hızlı karar almak mı?

Batu Aksoy: Hızlı karar almak diyebiliriz, pratik düşünebilmek diyebiliriz. Bunu bir tarafta da çok aşırı pratik olalım derken de metotları elden bırakmamakta gerekiyor. Veya yapısal düşünce tarzını… Dolayısıyla bu ikisinin optimum birleşimini elde etmek diye düşünüyorum. Ama Türklerde bence pratik düşünme ve hızlı karar alma yapısal düşünmeden daha ileri geliyor.

Yaprak Özer: Küresel ekonomide uymak zorunda olduğumuz da pek çok kural var. Hala o dinamizm, pratik olma hali, başka türlü düşünmek gibi başarıyı hedeflemek bizde hala olan şeyler mi sizce?

Batu Aksoy: Bence olan şeyler, bence kesinlikle var.

Erdal Aksoy: Misalini vereyim, bakın biz bugün dünyanın en büyük şirketleriyle ortaklıklar yapıyoruz. Mesela bir Shell’i ele alalım. Ben Shell’le yaptığım ortaklıkta, onlar dünyanın en büyük dev yapısı, hatta o devliğin tabi ki dünyanın en ileri teknolojisi, en güçlü teknolojinin sahibi oldukları içinde en iyi hizmeti verme imkanları olan, tüketiciye yansıyan ancak bizim müteşebbis, onların ağırlığı bizim müteşebbisliğimiz ve hızlı karar vermemiz, onlarla birlikte sinerji etmeye çalışıyoruz ve oradan bir sinerji yaratıyor. Mesela bugün, dünya Shell’in başkanı söylemişti. Türkiye’deki uygulama, dünyada ki ilk uygulama. Bu çapta böyle bir uygulama yok. Şimdi bundan o kadar memnunlar ki aynı uygulamaları diğer ülkelerde de yapmak istiyorlar. Gördüler ki bir müteşebbis ruhla, bir büyük kurumsal bir yapının birleşmesi ne kadar güzel sinerjiler yaratabiliyor.

Yaprak Özer: Bu arada Petkim’de sizin yaptığınızı, yani 40 yılı görebildiğinizi okudum. Ne kadar öngörü yapabiliyorsunuz?

Erdal Aksoy: Şimdi bakın, ben bundan 30 sene evvel, 30 yıllık planlar yapıyordum. Yani hedefler koyuyordum. Tabi bunda Türkiye’nin gidişiyle paralel olacak…

Yaprak Özer: Nasıl yapıyordunuz 30 yıllık hedef Türkiye’de?

Erdal Aksoy: Hatta çocuklarım üniversiteden döndükleri zaman biraz babalarıyla şey yaptılar. Annelerine sitem ettiler. ‘Biz babam gibi 30 yıllık plan yapmayız, biz daha kısa vadede’ diye. İşte ama bizim enerji ve petrol işinde biz bir proje için en az 10 sene gelişim sahası var. Büyük bir sabırla o projeyi takip etmeniz gerekir. Aksi takdirde büyük projeler kolay, kısa zaman içinde oluşmuyor.

Yaprak Özer: Türkiye gibi hem siyasi, hem ekonomi istikrarın iniş ve çıkışlı olduğu bir ülkede…

Erdal Aksoy: Cümleyi şöyle kurmak istiyordum. Orta vadeli kısa vadeli projelerimizi mükemmel götürürken, yani onları sağlıklı götürürken diğer taraftan muhakkak 30-40 yıllık planlar yapmanız gerekirdi. Benim şirketimde 20-25 yıl evvel konuştuğumuz hadiseler, programlarımızı şimdi görüyoruz, hatta şeyimizin önünde geçiyoruz.

Yaprak Özer: Vizyon dedikleri şey bu aslında…

Erdal Aksoy: Aksi takdirde, ‘Ben 3 senede, 5 senede bir şey yapayım’ derseniz, hiçbir şey yapamazsınız. Muhakkak uzun vadeli düşünmeniz gerekir.

Yaprak Özer: Şimdi güncel bir konuya geçmek istiyorum aslında; kriz! Bu krizin her ne kadar bizi teğet bile geçmeyeceği ifade edilse de sizin sektörleriniz de durum nedir? Korkuyor muyuz?

Erdal Aksoy: Hayır, korkmuyoruz. Zaten korku en büyük tehlike. Bir şeyden korkarsanız onu o haliyle kötü haliyle kabul etmiş olursunuz, korkmayacaksınız. Ona karşı yapılması gereken neyse onu yapacaksınız.

Yaprak Özer: Kaç kriz geçirdiniz siz bu güne kadar?

Erdal Aksoy: Hayatım boyunca krizdeydim.

Yaprak Özer: Onun için korkmuyorsunuz.

Erdal Aksoy: Hiç korkmuyorum. Zaten çocuklarıma vermek istediğim en önemli hadise o. Kriz bir durumdur o duruma göre oturacaksınız, kriz bir durumdur o duruma göre oturacaksınız bir envanter çıkaracaksınız, durum tespiti yapacaksınız. Durum tespitinde yapılması gerekenlere yöneleceksiniz. Dün yaptıklarınız farklı olabilirdi bir saat evvel düşünceniz farklı olabilirdi. Kriz anına göre yeni bir durum tespitiyle hemen esnek bir şekilde…

Yaprak Özer: Ağzınızdan dökülürken bunlar kolaymış gibi görünüyor.

Erdal Aksoy: Başka çaremiz yok. Mücadeleyi bıraktığınız anda işiniz bitmiştir. Kriz sizi yenmiştir. Kriz, kriz olmuştur.  Halbuki her krizin içinde bir fırsat vardır. Durum tespiti dediğim hadise odur. Krizler bir durumdur. Şimdi o duruma göre yapmanız gerekenler nelerdir? İşte onu yaparsanız, krizin içindeki fırsatları çıkartırsınız. Türkiye’nin durumu şuna benzer şimdi denizde dalga var, Yunanistan buraya, her tarafta dalga var benim gemime tesiri… Tabiî ki o dalga her gemiyi sallayacaktır. Gemimizin sağlamlığına bağlı, limanına bağlı, rotasına kaptanına bağlı, geminizin kaptanına bağlı… Dolayısıyla Türkiye bu krizden etkilenecek midir? Evet, etkileyecektir. Ama Türkiye bu krizden ne çıkaracaktır? Eğer iyi idare edebilirse ki edecektir. Çünkü Türkiye bu bilince ve tecrübeye sahiptir. Türkiye bu krizden karlı çıkacaktır. İsterseniz kısaca somut örneği de vereyim; Türkiye bugün dünyadaki ender ülkelerin karşılamakta güçlük çektiği finansal rasyolar da veya da disiplinlerde, bu bütçe disiplininden veya borçlanmalardan dünyanın en verimli ülkeleri seviyesinde başarılı. Türkiye’nin bir açığı vardır; ticari açığı… Mesela ticari açık için bu kriz bir fırsattır.

Yaprak Özer: Siz babanızla aynı fikirde misiniz? Babanız neredeyse diyecek ki; krizleri seviyorum.

Batu Aksoy: Babam gerçekten de sever krizleri.

Yaprak Özer: Bu sizin kaçıncı kriziniz?

Batu Aksoy: Benim üçüncü diyebiliriz. Yani üçle dört arası çünkü esasında babamın en çok hoşuna gidenler şeylerden bir tanesi, 99 yılında Türkiye’ye geldiğim zaman hemen kendimizi krizin içinde bulmuştuk. Hatırlarsınız 99’da krizler olmuştu, bir de 2000’de ciddi bir kriz olmuştu. 2008’i ve bunu da sayarsak dört ediyor. Babamın en sevindiği şeylerden bir tanesi “bu genç yaşınızda”-ben 34 yaşındayım,“3-4 tane kriz gördünüz” diyor, tabi bunlarla insan bir şekilde kendi bağışıklık sistemini veya şirketlerinin bağışıklık sistemlerini daha iyi güçlendirebiliyor çünkü durum tespiti yapıp ona göre aksiyonlarınızı belirleyebiliyorsunuz.

Yaprak Özer: Siz nihai tüketiciye dokunmuyorsunuz.

Batu Aksoy: Şöyle bizim iştiraklerimiz nihai tüketiciye dokunuyor. Shell, Turkuaz iştirakimiz direk nihai tüketiciye dokunuyor. Ama Turkuaz Petrol A.Ş olarak biz bir holding yapısıyız. Dolayısıyla biz nihai tüketiciye dokunmuyoruz. Ama işte diğer üretim noktalarınızda elektrik üretimi olsun, evet sanayiye satış yapıyoruz. Ama direk müşteriye perakende de elektrik satışı yapıyoruz. Dolayısıyla esasında iştiraklerimiz dokunuyor.

Yaprak Özer: Peki, şu dokunan iştiraklerinizden Shell kısmında akaryakıt alma durumunda, dünyanın en pahalı benzinlerinden birini harcıyoruz, daha doğrusu tüketmek durumunda kalıyoruz. Neden?

Batu Aksoy: Türkiye’nin  petrol ve doğal gaz zengini bir ülke olmadığını biliyoruz.  Dolayısıyla Türkiye de bu konuda arama ve yönetimle ilgili çalışmalarda yapılıyor. Fakat bu yeni petrol kanunun çıkması bu konuda faydalı olacaktır ama hali hazırdaki durumda sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın birçok ülkesinde benzer durum var. Tabi ciddi bir vergilendirme var akaryakıt üzerine. Bu devlet açısından da ciddi bir gelir kaynağı oradaki vergilendirme. Dolayısıyla vergileri ortaya çıkarttığınız zaman Türkiye’de esasında akaryakıtın fiyatının çok anormal olmadığını Avrupa’daki fiyatlarla benzer olduğunu göreceksiniz. Orada da esasında tabi bir denge var. Petrolün fiyatı düşüyor, artıyor, dolarla petrol arasında bir koalisyon var. Dolayısıyla bir şekilde dengenin oturacağını, oturduğunu görüyoruz. Tabi son tüketiciye yansımak durumunda kalıyor.

Yaprak Özer: Nükleer enerji… Nükleer enerji ne onunla ne onsuz gibi bir noktadayız. Enerji sektörünün önemli bir oyuncularından biri olarak sizin bakış açınızı öğrenmek isterim.

Erdal Aksoy: Şimdi, nükleer kendini çok geliştirdi. Biz belki şanslıyız bu güne kadar nükleere girmemiş olmamızdan dolayı. Üstün teknolojilerle 10 sene girmiş olsaydık. Yine yeni teknolojileri nispeten yakalamış olacaktık. Fakat bir şanssızlığımız var. Biz her ne kadar nükleerden kaçalım diyoruz ama etrafımız nükleer hurdaları dolu. Evet, en kötü nükleer yapıları oralarda oluşmuş vaziyette. Nükleer bir şart gibi… Yani şöyle şart gibi, düşünün ki siz eğer enerjinizin % 20sini dış şeye bağlı yani onunda ham maddesi dışarıdan gelecek ama nispet olarak çok küçüktür diğerleriyle enerjinizin kaynaklarını çeşitlendirmek mecburiyetindesiniz. Nükleer çok çevrecidir, tertemizdir.

Yaprak Özer: Sonrası çok tehlikeli. Yönetimi aslında, belki bunu ortaya koymak lazım değil mi?

Erdal Aksoy: Çok doğru ancak, dünyada teknolojiler çok hızlı gelişiyor. Mesela Japonya’daki hadise bir şansızlıktır, çok üzücü bir olaydır. Japonya’nın şansızlığı böyle, tarihte çok ağır bedel ödüyorlar. Sonrada o ödedikleri bedeli dünyaya mükemmel bir mükafat olarak oradan çıkardıkları derslerle sunuyorlar. Şimdi Japonya’daki hadise aslında nükleer santralden daha çok basit bir duvar hadisesidir veyahut da suyun jeneratörü çalıştıramama hadisesidir. Ancak şimdi yeni sistemlerde onlara gerek yok. Yani otomatik olarak soğutma sistemi yapılıyor. Oda bir tecrübe kazandırmıştır. Ona göre nükleer bu sefer çok daha farklı bir noktadan alacaklar. Almanya’yı sorarsanız bana şaşırmış bir vaziyetteyim. Eğer Almanya popülist hareket etmiyorsa, ben şaşırıyorum, mesela bu Greenpeace falan bu yeşillere de şaşırıyorum. Eğer bu dünyada temiz enerjiden bahsediyorsak nükleerden daha temizi yok.

Yaprak Özer: Alternatif enerji?

Erdal Aksoy: Alternatif enerji yapın yapacağınız kadar ama yeterli değil. Alternatif enerji dünyanın yükünü taşımaya yetmez. İmkanı yok yetmez

Yaprak Özer: Sizin alternatif enerjiyle ilginiz var mı?

Batu Aksoy: Biz Turkuaz olarak rüzgar enerjisine dayalı yatırım yapmak üzere lisans müracaatlarımız var. Bununla ilgili ihalelere giriyoruz. Bu konuda en azından yatırım çalışmalarımız var. Lisans alma çalışmalarımız var. Bunun paralelinde yine hidroelektrikte de benzer proje geliştirmeleri yapıyoruz. Son olarak da jeotermal, Türkiye’nin jeotermal potansiyelinin ortaya çıkmasıyla beraber bir takım arama ruhsatlarını devraldık. Bunun şu anda mühendislik çalışmaları yapılıyor. Umuyoruz ki pozitif bulgular elde edersek, sondaj çalışmalarına girip arkasından da jeotermale yani yerli ve doğal bir kaynağa dayalı bir üretime geçmeyi planlıyoruz.

Yaprak Özer: Yeni elektrikli ve güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin gelişi sizi rahatsız ediyor mu?

Batu Aksoy: Hoş bakmıyoruz demek doğru olmaz. Enerji şirketlerinin ayakta kalması için değişen enerji formalarına ayak uydurması gerekir. Dolayısıyla eskiden nasıl odun vardı, odundan sonra kömür vardı, kömürden sonra petrol vardı. Petrolden sonra doğal gaz var. Büyük enerji şirketlerinin dikkat edersiniz yüzyılda veya seksen yılda var olan dünya devi en büyük enerji şirketlerinin halen kendilerini değişen durumlara karşı koruyabilip ona ayak uydurduğunu ve buna karşı çözüm yarattığını. Shell’in dünyada çıkan magazinlerdeki gibi ilanlarına bakarsanız 2020 yılındaki istasyonlarında kaç milyon insanın hidrojene dayalı elektrikte arabalara servis yapacağının hesabı veya reklamı var. Demek ki şirketler değişime ayak uydurabiliyor göre yatırım yaparlarsa, ayakta her şeye rağmen kalabiliyorlar.

Turkuaz üzerine baktığımız zamanda Shell, Turkuaz bizim en büyük yatırımımız, amiral gemimiz ciddi yatırımlarımız ve oradan yarattığımız ciddi bir gelir var. Fakat paralelde buradan kazandığımız gelirleri işte başka bir ortak olan dünyanın büyük elektrik şirketi olan RWE firmasıyla 800 megavatlık Türkiye’nin en büyük elektrik santrallerinden birine yatırım yaptık. Dolayısıyla bizde kendimizi çeşitlendirerek işte doğal gaza dayalı bir santralde şimdi demin söylediğim gibi jeotermal olsun, rüzgar olsun yenilenebilir kaynaklı yatırımlar yapıyoruz. Dolayısıyla bir şekilde bizde paylaştırma çeşitlendirme içerisindeyiz.

Yaprak Özer: Başarı herhalde böyle hem çeşitlendirerek, alternatifleri düşünerek, özetle proaktif olarak geliyor olmalı…

Erdal Aksoy: Çalışmadan hiçbir şey olmuyor.

Yaprak Özer: Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Erdal Aksoy: Çalışıyorum, okuyorum çünkü bu şimdiki imkanlarla teknolojiyi kullanıyoruz. Teknolojide neler kullandığımız bütün şirketler arası yazışmalar. Günde belki benden hepsi geçmiyor ama tabi hepsi bana gelmiyor, belli bir süzgeçten geçiyor. En aşağı 100-200 tane mailin gelmesi demek.

Yaprak Özer: Ama mesela Ipad, işte ne bileyim yani böyle akıllı smartphone’lar falan…

Erdal Aksoy: Tabi, devamlı bilgisayar, Blackberry kullanmak mecburiyetinde kalıyorum. Çünkü onunla mobil…

Yaprak Özer: Yani 7/24? Söyleyebilir misiniz günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Erdal Aksoy: 7/24 demeyelim de, uykuya 7 saat ayırırsanız…

Batu Aksoy: Erdal Beyin işkolik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Dolayısıyla rahatlıkla söyleyebiliriz, hiçbir sıkıntı yok.

Yaprak Özer: Peki ya siz?

Batu Aksoy: Ben de çok çalışırım.

Yaprak Özer: Ne kadar?

Batu Aksoy: Sabah 9:00 – 9:15 işteyimdir ben. Çünkü sabah spor yaparım.

Yaprak Özer: İşkolik diyebilir miyiz?

Batu Aksoy: Yok, işkolik demeyelim. Erdal Bey kadar değilim çünkü Erdal Bey’in hobisi de yok.

Yaprak Özer: Kendisine sormak lazım, yok mu hakikaten hobiniz?

Batu Aksoy: Azdır.

Erdal Aksoy: Evet, azdır.

Yaprak Özer: Ama sanıyorum hobiniz, işiniz.

Erdal Aksoy: Hobim işim, birazda resim koleksiyonu. Şimdi tabii torun gelince en büyük hobim torun oldu.

Yaprak Özer: Ne güzel. Sizin hobiniz ne? Adil olalım.

Batu Aksoy: Spor, gerçi spor hobiden sayılmaz da, ben çok spor yapmayı severim, seyahat etmeyi severim. Erdal Bey benim kadar seyahat etmez, tatil açısından konuşuyorum. Ben tatillere çıkarım ama uzun tatillere çıkamam.

Yaprak Özer: Neden?

Batu Aksoy: Çünkü işi bir şekilde bırakamıyoruz. Ama hafta sonları, üç günlüğüne falan…

Yaprak Özer: Çok çalışılarak mı geliniyor?

Batu Aksoy: Çok çalışılarak geliniyor ama tatil yapmayarak demiyorum. Çünkü tatil de yapmak gerekiyor. Hatta uzun tatil yapabilirseniz, uzun tatil de yapmak lazım, iki haftalık tatillerle kafayı boşaltabilmek lazım…

Yaprak Özer: Yaptınız mı bugüne kadar?

Batu Aksoy: İki hafta yapmadım ama bir hafta yaptım.

Yaprak Özer: Bir izin verseniz iki hafta…

Batu Aksoy: Babamdan izin alma gibi bir durum yok.

Yaprak Özer: Evinize gittiğinizde hep bilgisayarınız falan oluyor mu?

Batu Aksoy: Oluyor.

Yaprak Özer: Birileri ulaşıyor size. Kapamıyorsunuz yani?

Batu Aksoy: Hayır, kapayamıyorum.

Yaprak Özer: Mutlu musunuz?

Batu Aksoy: Mutluyum.

Yaprak Özer: Siz mutlu musunuz?

Erdal Aksoy: Evet, huzurlu ortamları yaratmak tüm gayretim. O yüzden şükürler olsun.

Yaprak Özer: Eksik kalan bir şey var mı? Yani böyle yapacaktım, yapmadım. Aklımda böyle işe ve hayata dair, aklınıza kalan bir şeyler var mı?

Erdal Aksoy: Bunun sonu yok. Ancak şunu söyleyeyim. Biz bir nesil Türkiye’nin çok kötü gününü görmüş, sıkıntılarını çekmiş bir nesil olarak Türkiye’yi belki de gelebileceği en iyi noktalarda görüyoruz. Ancak bundan sonrası çok önemli olduğu için, artık adımlar… Bakıyorsunuz ki geçmişte çok geride olan bir ülke, mesela bir Singapur 15 sene evvel yoktu, bugün dünyanın en ileri teknolojilerinden biri haline geldi. Kapasitesini o kadar büyüttü. Türkiye’de çok önemli bir zaman diliminde görüyorum. Zaman diliminde birazda neden çekilmiyorsun, ayrılmıyorsunuz dediğiniz zaman. Bu birikimlerimizin henüz daha değerlendirmesi gerektiği ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla şirketlerimizi zora sokma, çocuklarım haklı. Hem kızım hem Batu oğlum, ikisi de bana karşı direnç gösteriyorlar ben biraz daha fazla projelere girmek istemeyince. Fakat Türkiye’nin projeleri yapması gerekiyor. Ve biz bunu yaparken de dünyanın en istisnai şirketlerine, en doğru şirketlerine en doğru projeleri buluşturmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla hani aile yapısı dediğimiz, aile ana yasası dediğimiz bizim yapılaşmamıza baktığınız zaman o yapıyı görürsünüz. Bizde çok mükemmel bir kurumsal yapı var. Çocuklar ikinci üçüncü beşinci nesil kim gelirse gelsin herkes kendi hakkını alır ama kurumlar müstakil olarak yürüyebilecek şekilde dizayn edilmiş.

 

ERDAL AKSOY KİMDİR?

Türkiye’nin sessiz devinin başında, ülkenin en stratejik kurumlarından birini yönetiyor; Petkim. Hemen her sektöre hammadde girişi sağlayan Petkim bir dev. Aksoy Holding; inşaat, turizm ve enerji alanlarında faaliyet gösteriyor. Hedef, enerjide büyümek. Aksoy, enerjide büyük ortaklıklarla ilerliyor.

 

BATU AKSOY KİMDİR?

Türkiye’nin en genç CEO’larından biri. Babasının izinde, ama daha farklı bir yönetim şekli var. Tatil yapıyor, spora zaman ayırıyor. Ve o koltukta oturmak için çok çalışıyor. Babasının bir gün işi bırakacağına inanmıyor. Kurucu ortakların, her zaman şirkete faydası olduğunu düşünüyor ve ‘Allah onları başımızdan eksik etmesin” diyor. Yeniliğe, yeniliklere açık olmak, yeni görüşlere değer vermenin önemli olduğunu, bu özelliklerin hepsinin de babasında bulunduğuna işaret ediyor.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir