Gördüm ki, tatil konusunda hem fikir değiliz. Ne yapalım, her konuda benimle aynı görüşü paylaşmak zorunda değilsiniz. Bakalım bu yazının sonunda tatille ilgili paralel bir düşünce yakalamak mümkün olacak mı?
Bir varmış bir yokmuş. Bir Türk tatil yapmaya karar vermiş.
Meraklısına not:
Türkler ya hep tatil yaparlar ya da hiç yapmazlar. Tuhaf bir canlı türüdür bunlar: ”Ya siesta ya ölüm.“ Arayı bulanları tanıdım. Ama ne kadar doğru söylediklerinden hiçbir zaman emin olamadım. Arayı bulduğunu söyleyenlerin çoğunun biraz dönek olduğunu gördüm. Önceleri öldüresiye çalışmış olup, ecel kapıyı tıklatmaya başlayınca hayatın tadını çıkartmaya karar verirler. Sonra da sağda solda nutuk atıp, ne kadar erdiklerini anlatırlar.
Çok az insan tanıdım, doğuştan kararınca çalışıp, kararınca eğlenen ve kararında yaşamaya kararlı olan… Siesta’cılar çalışmayı, cehennemlikler de eğlenmeyi bilmezler.
Cır Cır’cılar ile Vır Vır’cılar
Öyküye dönecek olursak bizim cehennemlik, ülkede tatil günleri kontrolsüz uzadığı ve bir siyasi rant olarak kullanıldığı, 10 gün yarı açık cezaevinde yaşayacağına, bayramı evde değil tatilde geçirmeye karar vermiş.
Biliyorsunuz, gelişmiş ekonomilerde yaşayan gelişmiş insanlar tatillerini neredeyse bir yıl öncesinden planlarlar.
Bizde böyle bir durum söz konusu olamaz. Neden diyecek olursanız, bizim için bir yıl bir ömür demek; kim öle kim kala. İkincisi bizim hayatı planlamak gibi bir planımız yoktur. Geldiği gibi gider. Siesta’cılar ateş böceği gibidir. Sürekli cır cır ederler. Cehennemlikler de karınca gibi… Sürekli vır vır ederler.
Meraklısına not:
Ben ateşböceği ile karınca hikayesini hiçbir zaman sevmemişimdir. Yıllar sonra, çocuğuma da okutmadım. Kimse üzerine alınmasın. Bu hikayenin başkahramanı benim. Gülün diye yazıyorum, bilin.
Kavradığınız gibi Siestacı değil, cehennemliklerdenim. Ben de bir zamanlar tatillere gider, güler eğlenirdim ama nedense hayat beni aldı götürdü, ben farkına varmadan olmuşum bir cehennemlik, ağlayanım yok.
İyiyim, Çok Eğleniyorum
Çalışmak hem de çok çalışmak bizde bir de marifettir. Böyle biline. Örneğin ben “Nasılsın?” diye soranlara “Teşekkür ederim iyiyim, çok çalışıyorum” türü bir şeyi rahatlıkla söylerim. “İyiyim teşekkür ederim, çok eğleniyorum” dediğimi son yıllarda pek hatırlamıyorum. Desem, zaten insanlar bana garip bakar. Ne olacak… Formatlı hayatlar.
Sonuç olarak, son anda, aynen bir Türk gibi, kimseyi hayal kırıklığına uğratmadan, bayram başlamadan bir hafta önce tatil kararı alıp, nereye gidileceğine ve nasıl gidileceğine kadar bir sürü önemli işlem için bir hafta ayırdım. Herkesin hayret dolu bakışları altında, uçak rezervasyonu yapmaya kalkınca, çevremdekileri güldürdüm.
İnatçıyımdır ama… Eşi dostu aradım. Zar zor karar vermişim zaten tatile gitmeye, geri mi döneceğim bu saatten sonra…
Uğraşma dediler. Tüm uçaklar doluymuş ve açılmayacakmış. Nasıl yani? Diyorum. İşiniz olsa bir yere gidemeyeceksiniz. Türkiye bayram tatilinde. Turlar bütün uçakları aylar öncesinden kapamışlar.
Ne yapacağım peki şimdi? ‘Nereye gideceksen turla git’ dediler. Açarsın gazeteyi gidilecek yer ararsın kendine. Aile tatili bu… Bir de çocuk var, her yer olmaz, her yerde yenmez, her yerde eğlenilmez. Avrupa olsun dedik. Neresi var… Çocuğa da ders gibi bir deneyim olsun. Türküz ya, bir taşla birden fazla kuş vurmak gerek.
Bunca yer dolaştım nedense yolum hiç Portekiz’e düşmedi. Bir taş da kendim için vurayım dedim. Portekiz için eş dosttan bilgi aldım. Aman dediler yalnızca Porto ve Lizbon al. Fatima turu yaparlar çok sıkılırsın gitme…
Adını güzel İstanbul Boğazı’ndan almış bir acentamıza başvurduk. Büyük bir şirketler grubuna bağlı olduğu için onu seçtik. Güvenli olsun, hizmeti iyi olsun diye… Biz tatilimizi 4-5 gün planlamak istiyoruz. Onlarla gitmek ve dönmek istiyoruz. Turla başka işimiz olmayacak. Bir de otel ve vize işi var tabii… Yapmışken neden bu kolaylıktan yararlanmayacaksın. Ama böyle olmuyor turla gidince, turcu oluyorsun.
Tur Cahili Olmak
Olay İstanbul’da başladı. Tüm formaliteler tamamlandı, gideceğimiz güne kadar rahatız. Son anda seyahat ayarlamışım daha ne isterim. Fakat belliydi bu kadar kolay olmamalıydı. Telefon geldi, biz 4/5 günü 6/7 gün yapmak istiyoruz ne dersiniz? Tur cahiliyiz ya, “Olur” dedik. Meğer bu hep olurmuş. Ne bileyim. Dolduramazlarsa, birleştirirlermiş. Zararı yok nasılsa memlekette bayram var. Ama dönüş günümle ilgili çok hassasım. Son gün dönmek istemiyorum, zaten kendimce o gün için planlarım var. Ertesi gün çocuğun okulu var. Benim işim var. Biz ailecek son günümüzü stres içinde geçirmeyelim diye karar verdik. Seçeneklerin bize uyanını tercih ettik. Ne yanılgı!!!!!
Bayramda bir yere gidemiyorsun, gitsen dönemiyorsun. Turla gidip, turla birlikte olmasan da bir şekilde transferlerinde ve bir yerlerde tura ait bir şeylerle karşılaşıyorsun. En azından ilk gün seni bir şehir turuna çıkarıyorlar. Bence bu güzel bir şey. Oryantasyon programı gibi.
Turların gidilen ülkeyi tanımayan, bu ülkeye daha önce hiç gitmemiş, bu ülkenin dilini konuşamayan rehberler çalıştırdığını bilmezdim. Yani kariyer diye tutturmuş gidiyorum. Ne kadar da yanılıyorum. Herkes işini iyi bilecek, uzman olacak deyip duruyorum. Size bunca eziyet ettiğim için özür diliyorum.
Herkes Her Şey Olabilir
Artık fikrimi değiştirdim. Canınız mı sıkıldı, siz de rehber olabilirsiniz. İşsiz misiniz, rehberlik yapabilirsiniz. Dil bilmenize, ülke tanımanıza gerek yok. Bizim rehberimiz free-lance çalışan türdenmiş. Bayramda seyranda çok talep olunca değişik acentelerle çalışırmış. Şöyle dedi; “Valla aslında bir yere gitmeye niyetim yoktu. Yapacak işim de yoktu. Davet ettiler. Bana da yalnızca şunu ve bunu yapacaksın dediler. Sonra ortaya bir de bu çıktı. Ama pasaportu vermiş bulundum artık geri dönmeyeyim dedim. Ben bu ülkeye bundan 7 yıl önce bir kere gelmiştim. Pek bilmiyorum, tanımıyorum.”
Bir diğeri de şöyle dedi; “Merak etmeyin dersimi çalışarak geliyorum, akşamları gideceğimiz yerleri okuyorum.“
Her Türk rehberin yanına bir de yerel rehber koymuşlar onlar anlatıyor… Ya İngilizce ya da Fransızca konuşuluyor… Bizimkiler Türkçe’ye tercüme ediyor. Eğer yakınlarındaysanız, tercümelerin Yaradana Sığınmaca olduğunu görüyorsunuz…
Biz Porto’dan Lizbon’a geldiğimizde artık tatilimizi de yarılamıştık. Burada rehberimiz bize sürpriz yaptı; “Aslında söylemeyecektim ama ben sır saklayamam.”” Böyle başlayınca, merak ediyorsunuz: “Ayy ne olur saklama…” Sanırım Cumartesi dönemiyoruz. Pazar gecesi döneceğiz. Sabaha karşı İstanbul’da olacağız.”” Neden… Nasıl yani… Niye…
O zaman yüzünde mistik bir hava belirdi, bilgiç bir edayla… “Güvenlik nedeniyle” diye fısıldadı. Nedenmiş o? Son bombalamalar nedeniyle böyle uygun görülmüş. Afgan uçakları bile inip kalkıyor, biz niye gidemeyelim ve gelemeyelim… Önce kendi kendime, ”Görüyor musun” dedim, “Üçüncü dünya ülkesiyiz işte. Ne yazık. “ Sonra, “Kendine gel Yaprak saçmalama” dedim. “Bu işte başka bir şey var.“
Onca kişinin arasında bir tek ben, acentenin bu açıklamayı yazılı geçmesi gerektiğini, bundan ısrarcı olduğumu söyleyip, ilk antipatiyi kazandım. ‘Tamam’ dedi ama belli ki yapmayacak. Anladım ya, bu yazıyı mutlaka istiyorum diye tutturdum. Baktı ki pabuç pahalı, ‘Tamam getirteceğim’ dedi. Rehber bana sinir oldu. Daha sonra benimle hiç konuşmadı.
O gece odanın kapısında bir zarf vardı. İçinde de bir not. İstediğim gibi antetli kağıtta. Bir tek kelime “terör” bir tek kelime “güvenlik” geçmiyor. Anlamsız iki cümle; “…böyle olmak zorunda olduğu için böyle olmuştur…” yazıyor.
Türk’ün Aklını Seveyim
Türk’ün aklını seveyim ben. Yaratıcıyız. Bulunduğun durumu kurtar, içinde bulunduğun her durumu kullan. İstanbul bombalanmış, herkes tedirgin ve üzgün ya… Duyguları bolca sömür. Sonra da televizyonlara çıkıp, neden bizi böyle algılıyorlar, acaba biz kime ne yaptık diye sızlan. Sen önce kendine saygılı ol. Kendine yalan söyleme. Başını dik tut.
Merak etmeyin bu kadar kolay bırakmadım peşlerini. Saatlerce İstanbul’la konuşma… Önce efendim şöyle böyle diye başlayan konuşma, sonra “Allah Aşkına… Kusura bakmayın… Çaresiziz, ne olur…” diye yalvarırcasına noktalanıyor.
Bu arada unutamadığım ve unutmayacağım bir yaklaşım da şu oldu; rehber sır saklayamıyor ya… İfşaatte bulunduktan sonraki cümlesi şu, “Merak etmeyin ekstra günün parasını biz karşılıyoruz.” Bendensin diyor yani… Bedava sirke baldan tatlıdır ya…
Allah razı olsun demek lazım değil mi. Türküz ya ne olacak fena mı bir gün fazla, üstelik otel masrafları turdan…
İtiraz ettim, çabaladım durdum, ama sonuç değişmedi. Herkes dilediğini yapıyor. Bu nasıl iş anlamıyorum. Sabaha karşı 2:30 – 3:00 arası Atatürk Havalimanındaydık. Sanki tüm İstanbul oradaydı. Bu kadar çok kavga eden insan görmedim. Aynı anda sağındaki solundaki ve yetmezmiş gibi ön ve arkasındakiyle didişen insanlar. Uzayan sıralar, gerilen sinirler… Daha sonra öğrendim ki, turlarda klasik bir uygulamaymış bu. Dolduramadın, birleştir.
Yapanın yanına yaptığı kar kalır. Türkün aklına tatile çıkmak gelmiş… Bu masalda burada bitmiş.
Meraklısına not:
- Türkiye ekonomisinin üretim bandında en kuvvetli yanı hizmetler sektörü. Türkiye’deki istihdamın sektörlere göre dağılımına baktığımızda, hizmetler sektöründe % 41’lik bir istihdam oranına sahip olduğumuzu görüyoruz. Geleceğin hangi sektörlerde olup olmadığına ilişkin projeksiyonlar ise hizmet sektörünü gösteriyor. Tüm gelişmiş ekonomiler, ağır sanayiyi bir kenara bırakıp katma değeri daha yüksek olan hizmetlere kayıyor. Ama bunu dostlar alışverişte görsün diye yapmıyor. Hizmet sektörü çok kritik, müşteri gidince bir daha geri gelmiyor. Müşteri İlişkileri Yönetimi Konferansları düzenleyenlerin, bunlara katılanların uygulamalarını da konuşmalarındaki tonlarına çekmeleri gerekiyor.
- Bir başka küçük notum daha var, bu tatile çıktığıma memnunum. Çünkü gördüm ki, Türk insanı pek çok kurumu çoktan sollamış. Biz bir tek siyaseti ve siyasal kurumları geride bıraktığımızı sanıyorduk ama diğerlerini de çok gerilerde bırakmışız. Yakında, aynen siyasette sahnesindeki pek çok aktör gibi ekonomideki bazı aktörler de tasfiye olacaklar.