Kriz, gençleri olgunlaştırdı. En bilinçli tüketicimiz ilkokul mezunlarımız. İşsizlerimizin sayısı artıyor. Yolsuzlukta dünya dördüncüsüyüz. Araştırmacı sayımız kıpırdamıyor. KDV oranlarının hiçbiri birbirini tutmuyor. Neredeyse hepimizin bir tür takıntısı var. Sevgiler…
Artık daha az görüyorum kartpostal satanları. Eskiden ne çoktu kartpostal satanlar…
Çoğu birbirinden komikti. Sanatçıların hafif yamuk çok rahatsız ama gülen fotoğrafları, illerin genel görünümleri, çiçekler böcekler…
Artık her şey elektronik. Kartlar da öyle. Türkiye’den manzara kartpostalları arasından bir tane seçemeyince ben de güzel bir derleme yapayım dedim.
Dikkatimi çeken birkaç haberi sizin de dikkatinizi çeksin diye bir araya getirdim. Ortaya Türkiye’nin fotoğrafı çıktı.
Özellikleri son dönemde yayınlanmış olmaları, toplumsal bir öneme sahip olmaları… Benim ilgimi çekmeleri burada not alınmış olmaları için önemli bir kriter.
Biliyorum çoğu zaman eğlenceli şeyler yazmıyorum, yazamıyorum… Çünkü eğlenceli şeyler pek az. Aşağıda okuyacaklarınızın bazıları, bazılarınızı eğlendirebilir… Ben garanti veremem.
Olgun gençlik
Kriz sonrasında tüketici eğilimlerinde büyük değişimler olduğu belirtiliyor.
Araştırma şirketi ProCon GFK tarafından gerçekleştirilen çalışmada, “”Daha meraklı, daha arayıcı”” olduğumuz ortaya çıkmış. Artık daha ucuzunu bulabilmek için hiç çekinmeden birkaç otobüs değiştirerek, en ucuz ürünün satıldığı yeri bulmak üzere yollara düşüyormuşuz.
Kriz sonrasında özellikle çocuk ile genç arasındaki10-14 yaş arası grupta isteklerin azaldığı, daha az talepkar oldukları gözlenmiş…
Kriz ve sonrasında yalnızca orta ve düşük gelir gruplarında değil, üst gelir gruplarında bile tüketici eğilimlerinde büyük değişimler görülüyor. Örneğin, dayanıksız tüketimde büyük marketlerin ürünlerine kayış var. Daha meraklı, daha arayıcı, hiç çekinmeden birkaç otobüs değiştirerek en ucuz ürünün satıldığı yeri bulanların sayısı arttı. Dayanıklı tüketim mallarında ise erteleme kararları yoğunlaştı.
İşçi maliyeti en yüksek ülkeyiz
İşverenlerin ısrarla üzerinde durdukları ve hükümetten düzenleme bekledikleri istihdam üzerindeki yüksek maliyet konusu, işçi örgütlerinin de tepkisine neden oluyor.
Yapılan araştırmalara göre, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında istihdam edilen bir işçinin vergi yükü açısından işverene maliyeti en yüksek olan ülkenin yüzde 43.2 ile Türkiye olduğu belirlendi.
Türk-İş uzmanları, istihdamın önünün açılması için, işverene yüklenen vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin olanaklar ölçüsünde indirilmesi gerektiğine inanıyor.
Türkiye’yi yüzde 41.4 ile İsveç, yüzde 40.2 ile Belçika izliyor. İstihdam vergi yükünün en düşük olduğu ülke ise yüzde 2.8 ile İzlanda.
Türkiye’deki vergi ve prim oranının yüksek olması istihdamın önündeki engellerden biri. Vergi yükü ve mevzuat engelleri nedeniyle Türkiye yabancı sermaye bakımından tercih edilen bir ülke olmadığı gibi ülkedeki sermaye sahiplerinin de artık daha ucuz maliyeti olan yerlere kaçmaya çalıştıkları görülüyor.
Vergi kesme kaçak çalışayım
SSK prim oranlarının yüzde 50 düşürülmesi, prim tavan sınırının kalkması ve işçilerin asgari ücrete kadar olan kazançlarının vergi dışı bırakılması olarak görülüyor.
Gözlemler, asgari ücret vergi dışı kalırsa, işçilerin kendilerinin de kayıt dışında çalışmayı arzu etmeyeceğini gösteriyor.
Mevcut durumda vergi yükü ağır olduğu ve işçinin eline geçen para düştüğü için bizzat işçilerin işverene giderek, “”Beni kaçak çalıştır. Maaşımdan vergi kesme. Elime geçen parayı bileyim.”” önerisinde bulunmaya başladığına dikkat çekiliyor. Ekonomik koşullar geçimi zorlaştırdıkça, işçiler de sosyal güvenceyi hiçe sayıp, işvereni kayıt dışına çıkma noktasında özendirir duruma geldi.
En bilinçli tüketici ilkokul mezunları
Tüketiciyi Koruma Derneği’ne (TÜKODER) bu yılın 11 aylık döneminde yapılan 1091 ürün şikayetinden 458’i ilköğretim okulu mezunlarından geldi.
TÜKODER kayıtlarından derlediği bilgilere göre, bu yılın 11 aylık döneminde derneğe ürün şikayetlerine ilişkin 1091 başvuru yapıldı. Şikayetçilerin 768’ini kadınlar, 323’ünü de erkekler oluştururken, eğitim durumları itibarıyla 458 başvuru ilköğretim okulu mezunu, 305 başvuru lise mezunu, 218 başvuru üniversite mezunu, 110 başvuru da hiç eğitim görmeyen kişilerden geldi.
En çok şikayet Nisan ve Mayıs, en az şikayet ise Ağustos ayında oldu. 953 şikayet kapıdan satışlar için yapıldı. Bunu 94 mağazadan satış, 44 hizmet sektörü şikayetleri izledi. Kapıdan yapılan şikayetler içinde yüzde 13’le ilk sırayı tencere seti alırken, bunu sırasıyla uyku seti, tost makinesi, ütü, mutfak robotu, çatal ve kaşık takımı, düdüklü tencere, fritöz, elektrikli ızgara, pratik süpürge, rondo, elektrik süpürgesi, çaydanlık ve ızgara takip etti.
Şikayete konu oluşturan ürünler arasında da ilk sırayı, yüzde 51’lik oranla cep telefonu aldı. Bunu yüzde 11’le ayakkabı, yüzde 8’le buzdolabı, yüzde 5’lik oranlarla televizyon ve mobilya, yüzde 4’lik oranlarla bilgisayar, bulaşık makinesi, decoder, spor ayakkabısı ve otomobil izledi.
Hepimizin bir takıntısı var
Türkiye’de 50 kişiden biri, “obsesif-kompülsif bozukluk”un etkisiyle takıntılı düşünce ve davranışların pençesine düşüyor.
Bu düşünce ve davranışlar, ciddi zaman kaybına yol açıyor, kişinin çevresiyle ilişkisini zora sokuyor. İnsanlar hayatlarının pek çok döneminde takıntılı davranışlar sergiliyor. Takıntılar aşırı kaygı yaratmaya başlamış, yaşam kalitemizi etkiler hal almışsa o zaman obsesif kompülsif bozukluktan söz ediliyor. İnsanlar, akıllarındaki rahatsız edici düşünceden kurtulup rahatlamak için tekrarlanan davranışlarda bulunuyor.
Takıntıların temeli, ömrün ilk beş yılında atılıyor.
Takıntılarımızın listesi
Türkiye’de takıntılı düşünce ve bunlara bağlı davranış biçimlerinin görülme oranları şöyle:
* Sıradan bir sebeple mikrop kapma korkusu (yüzde 23)
* Patolojik kuşku (yüzde 21)
* Vücudun bazı işlevlerinden tiksinme (yüzde 18)
* Simetri ihtiyacı (yüzde 15)
* Etrafındakilere zarar verme korkusu (yüzde 14)
* Cinsel içerikli düşünceler (yüzde 13)
* Kontrol etme (yüzde 32)
* Yıkama (yüzde 25)
* Sayma (yüzde 18)
* Biriktirme (yüzde 9)
Yolsuzlukta dünya dördüncüsüyüz
Davos’ta, Price Waterhouse Coopers (PWC) tarafından yayımlanan ”Opacity” isimli çalışmada, Türkiye, yolsuzluklar ve yolsuzlukların ülke ekonomisine verdiği zarar bakımından dünya 4’üncüsü oldu.
Ekonomik ve coğrafi özelliklere göre seçilen 35 ülke arasında yapılan değerlendirmede yolsuzlukların en fazla olduğu ülke ise Çin.
Çin’i, Rusya, Endonezya ve Türkiye’nin izlediği endekse göre, şeffaf ve yolsuzlukların en az olduğu ülke Singapur.
Bu listenin üst sıralarında bulunan ve aralarında Türkiye’nin de yer aldığı ülkeler, uluslararası borçlanmalarda fazladan risk maliyeti ödüyor. Çalışmaya göre, devletin gelir kaybı ve kaynak israfı nedeniyle yolsuzluklar, ekonomilerde gizli vergi gibi mali bir yük oluşturuyor. Örneğin sıralamada 4’üncü olan Türkiye, yolsuzluklar nedeniyle yüzde 36 oranında fazladan vergi ödemek durumunda kalıyor. Yani, şeffaflığın ve kurumsal düzenlemelerin geçerli olması dolayısıyla yolsuzluğun yüksek olmaması durumunda, Türkiye gibi ülkeler her yıl yüzde 36 oranında daha az vergi yükü ile karşı karşıya kalacak.
Yolsuzluğun maliyeti 160 milyar dolar
Çalışmaya göre, 1998 ve 1999 yıllarında yolsuzlukların listedeki ülkelere maliyeti 160 milyar dolardan fazla bir rakama ulaştı.
Opacity çalışması, uluslararası yatırımcılar ve ülke yönetiminde bulunanlara, ülkelerin durumları hakkında bilgi alabilmelerine imkan veriyor. Çalışmada, “iş hayatını güvence altına alan yasal düzenlemeler, makro ekonomik politikalar, şirketlerin rapor yapıları, yolsuzluk, hükümet düzenlemeleri” olmak üzere 5 test alanı bulunuyor. Bu testlerin sonuçlarına göre, ülkelerin şeffaflık ve yolsuzluklar açısından nerede olduğu belirleniyor.
KDV komedisi
KDV oranları komediye dönüşmüş durumda. Öyle ki, bazı durumlarda, evin büyüklüğüne bakılıyor ve 1santimetrekaresi için bir milyar lira KDV alınıyor. Ekmekten yüzde 1 KDV alınırken, simit lüks sayılıyor ve yüzde 18 KDV alınıyor. Evde içilen çeşme suyu da, hasta ve yaralılara veriler kan da, viski de yüzde 18 KDV’ye tabi tutuluyor. Verginin adı katma değer ama hiçbir katma değer olmadığı halde hastaneye sağ girip ölü çıkandan, iki kolu sağlam girip tek kolu kesilenden, hatta morga teslim edilen ölüden bile ‘katma değer var’ diye KDV alınıyor.
Fıkra gibi KDV oranları
Dergiler, Türkiye’de bir matbaaya bastırılırsa yüzde 18, yurtdışındaki bir matbaaya bastırılırsa yüzde 1 oranında KDV’ye tabi.
Ekmeğin KDV’si yüzde 1, açlığınızı bastırmak için aldığınız simitin KDV’si ise yüzde 18.
Leblebi, fındık, fıstık ve kabak çekirdeği vatandaşa satılırsa KDV’si yüzde 18, toptan satılırsa yalnızca yüzde 1.
Hasta ve yaralılara verilen kanın KDV’si yüzde 18, viskinin KDV’si de yüzde 18.
Evde içilen içme suyunun KDV’si de yüzde 18, Marlboro sigaranınki de yüzde 18.
Kefenden de yüzde 18 KDV alınıyor, lüks bir mağazadan alınan milyarlık kıyafetten de.
Özel okullar ve kreşlerden yüzde 8 KDV alınırken, dershanelerdeki bilgisayar kursu, yabancı dil kursu, üniversite ve mesleki okullara hazırlık kursundan yüzde 18 KDV alınıyor.
Lokantaların sebze, et, un, pirinç, nohut ve fasulye alışında giriş KDV’si yüzde 1, çıkışı ise yüzde 18 olarak uygulanıyor.
Şeker kamışından elde edilen şeker yüzde 8, şeker pancarından ele edilen şeker ise yüzde 18 KDV’ye tabi.
Paketlenmiş kuru çaydan yüzde 8 KDV alınırken, dökme çaydan da yüzde 18 KDV alınıyor.
İlaçtan da yüzde 18 KDV alınıyor, makyaj malzemesinden de.
Her şeye rağmen büyüyoruz
Sanayi üretimi ve kapasite kullanımındaki olumlu işaretler, büyüme verilerine de yansıdı. Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 7.8 büyürken, dokuz aylık büyüme oranı yüzde 6.2’ye çıktı. Büyüme birinci çeyrekteki yüzde 0.2, ikinci çeyrekteki yüzde 9.4 ve üçüncü çeyrekteki yüzde 7.8’lik sonuçların ardından, 9 aylık ortalamada yüzde 6.2’yi yakaladı.
Bir tek bizim araştırmacı sayımız artmıyor
OECD ülkeleri arasında 2000 yılında istihdam edilen bin kişiye düşen araştırmacı sayısı Finlandiya’da 11.4, Japonya’da 9.7, Almanya’da 6.7 iken, bu sayı Türkiye’de yalnızca 1.1.
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerinden yapılan hesaplamaya göre, OECD ülkelerinde istihdam edilen bin kişiye düşen araştırmacı sayısı Güney Kore’de 5.2, İspanya’da 4.9, Slovakya’da 4.7, Polonya ve Macaristan’da 3.7 oldu. 2000 yılında OECD ülkelerinde istihdam edilen bin kişiye düşen araştırma geliştirme personeli sayısında da lider ülke 23 ile Finlandiya oldu.
İşsizlik üçüncü çeyrekte yüzde 9.9′a çıktı
Ekonomik krizin gelir dağılımı yanında istihdamdaki olumsuz etkileri görülmeye devam ediyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Temmuz – Eylül döneminde işsizlik oranı yüzde 9.9’a yükselirken, 2 milyon 373 bin kişinin işsiz olduğu belirlendi.
DİE’nin Hane halkı İşgücü Anketi 2002 Yılı III. Dönem geçici sonuçlarına göre, yılın üçüncü çeyreğinde işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24 artarak, yüzde 9.9 olarak gerçekleşti. İkinci çeyrekte yüzde 9.6 olan işsizlik oranı 2001 yılında ise yüzde 8.5 olarak gerçekleşmişti.
Temmuz-Eylül döneminde, 24 milyon 64 bin kişilik işgücünün yüzde 90.1’i, 21 milyon 691 bini istihdam edilirken, 2 milyon 373 bini işsiz kaldı. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 47.7 olan istihdam oranı, bu yıl yüzde 46.4’e geriledi. Son dönem işgücüne katılma oranı yüzde 51.5 olurken, toplam istihdam 21.7 milyon oldu.
İşsiz sayısı 466 bin arttı
Geçen yıl, Temmuz-Eylül dönemi itibariyle 45 milyon 820 bin olan sivil nüfusun 23 milyon 782 binini işgücü oluştururken, bunların 21 milyon 875 bini istihdam edilebilmişti.
Geçen yıl 3. dönem itibariyle işgücüne katılma oranı yüzde 51.9 olurken, 1 milyon 907 bin kişinin işsiz olduğu tahmin edilmişti. Verilere göre, geçen yılın üçüncü 3 aylık dönemine göre, bu yıl işsiz sayısı 466 bin arttı.
Diğer taraftan, yılın üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre, eksik istihdam oranında azalma oldu. Geçen yıl üçüncü çeyrekte yüzde 5.7 olan eksik istihdam oranı, bu yıl yüzde 5’e geriledi. Sayısal olarak da 1 milyon 350 binden 1 milyon 199 bine düştü.
Bu dönemde, eğitimli gençlerde eksik istihdam oranı yüzde 4.7’den yüzde 5.7’ye, eğitimli genç işsizlerin oranı da yüzde 28.7’den yüzde 31.1 yükseldi. Temmuz-Eylül döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre, erkeklerde işsizlik oranı yüzde 8.5’ten yüzde 10.1’e, kadınlarda ise yüzde 6.9’dan 9.4’e çıktı.