Türkiye’de çok az kadın geldiği yere, ne anlama geldiğini bilerek geliyor.
Türkiye’de çok az kadın geldiği yere, ne anlama geldiğini bilerek geliyor.
Türkiye’de çok az kadın, belli bir yere geldikten sonra, nereden başladığını anımsıyor.
Türkiye’de çok az sayıda genç kuşak kadın geldiği yerin hakkını veriyor.
Türkiye’de çok kısıtlı sayıda kadın kendinden başka kadını düşünüyor.
Türkiye’de eğitimli ve sosyo ekonomik açıdan yukarılarda olan kadınların çoğu, “bana olmaz” diyerek yaşıyor.
Ben de iddia ediyorum ki, Türkiye’de hemen her kadın, sosyo ekonomik statüsü ne olursa olsun diğer kadınlarla aynı sorunu yaşıyor.
Ve yine iddia ediyorum ki, Türkiye’de hiçbir kadın, kadın nüfusunun çoğunluğu statü ve hak anlamında gelişmiş ülke seviyesine gelene kadar “ben oldum” diyemez.
Yazının giriş tonundan biraz kırgın, biraz kızgın ve bıkkın olduğumu sezdiniz.
Nedeni ne…
Basit.
Kadınların kendisi.
“Ben oldum” diyen kadınlar var etrafımda, aklım almıyor.
Gördüğüm kadınların bir bölümü, gelmiş bir pozisyona, diğer kadınların da öyle olduğunu düşünüyor. Bir şekilde ekonomik özgürlüğünü kazanmış ve tüm kadınların para endişesini geride bıraktığını sanıyor. Kendisinden ve kısıtlı çevresinden başka kadın tanımıyor. Göstermeye çalıştığınızda da burun kıvırıyor.
Sevgili hemcinslerim baba parasıyla, koca parasıyla rahata kavuşmak olmuyor. Kendi gücünüzle kendi kendinize elde ettiğiniz başarılarla da ne yazık ki olmuyor. Neden mi, çünkü toplu olarak iyi durumda olmamız gerekiyor.
Sürekli şaşırıp duruyorum;
Bundan bir süre önce, yanılmıyorsam geçtiğimiz yıl, Boğaziçi Üniversitesi’nde bir kadın paneline davet edilmiştim, akademisyen, hukukçu, yönetici gibi farklı alanlardan gelen kadınlarla aynı kürsüyü paylaşmıştım.
İsimleri lazım değil. Hepsi kendini fazlasıyla kanıtlamış kadınlardı. Biri hariç hepimiz kadının sorunundan söz etti. Biri kalkıp, “Türkiye’de kadın sorunu diye bir şey yoktur, benim sorunum yoktur” dedi. Neredeyse tüm Türkiye’nin tanıdığı bir kadın, belli başarılara imza atmış… Hepimiz dişiyle tırnağıyla geldiğini biliyoruz. Hepimiz hırsıyla, çabasıyla, alın teriyle orada durduğunu biliyoruz. Neden böyle bir yol ve üslup seçtiğini o gün de bugün de anlamış değilim. Paneldeki herkesi önce şaşırttı, sonra bazılarını öfkelendirdi.
Sanıyorum bazılarımız geçmişi çabuk unutuyor ya da yaşanan zorlukları itiraf etmeyi bir acz olarak görüyoruz.
Geçtiğimiz hafta içinde, Türkiye’nin belli başlı kurumlarının insan kaynağı yöneticileriyle keyifli bir toplantı geçirdim. Değişik sektörlerde faaliyet gösteren insan kaynakları yöneticilerinin sorunlarını, hayalleri ve isteklerini öğrenme fırsatı buldum. Toplantının amacı geleceği belirlemek ve insan kaynakları konusunda Türkiye’nin önündeki sorun ve avantajları tespit etmekti.
Toplantının amacı insan kaynaklarını konuşmaktı ama her zaman olduğu gibi insandan uzaklaşıldı.
Ben bilinçli ve ısrarlı bir şekilde hemen her ortamda kadın, engelli, genç gibi başlıkları tartışmaya ya da gündeme aldırmaya özen gösteriyorum. Biliyorum sıkıcı başlıklar. Biliyorum herkesi ilgilendirmiyorlar. Ama inanıyorum ki, bu konular hepimizi ilgilendirmeliler.
Sözünü ettiğim toplantıda da gelecekte insan kaynakları yöneticilerinin daha çok kadından söz etmesi ve düşünmesi gerektiğini söyledim.
Nedeni basit, kadın istihdam oranları düşüyor. Türkiye’de zaten kadınlar nüfusta temsil edildikleri şekilde istihdam içinde temsil edilemiyor.
Bir büyük grubumuzun insan kaynaklarından sorumlu kadın yöneticisi, kadın ve istihdam konusunun kendi grubundaki kadın çalışanların ilgisini çekmeyeceğini söyledi.
‘Neden’ diye sordum.
‘Bizim grubumuzda kadın çok’ dedi.
Yönetim kademesinde ve hemen her alanda…
Ne güzel değil mi?
Ben oldum sendromu.
Ben oldum diyenlere alttaki bilgileri derledim;
Zahmet edip okursanız, okutursanız yalnız ben değil, tüm kadınlar mutlu olur.
Unutmayın herkes sizin kadar şanslı değil.
Unutmayın herkes sizin kadar akıllı değil
Unutmayın herkes sizin kadar eğitimli değil.
Olmayanları orada bırakalım mı?
Tanrım çok şükür ben iyiyim, benden sonra tufan diyelim mi?
Türkiye nüfusunun yarısı kadın…
Türkiye’de istihdam artışı nüfus artışına yetişemiyor, ekonomik büyümeye karşın işsizlik artıyor. Her 3 kadından 2’si işgücü dışında.
Türkiye’de hala kadınların yüzde 40’ı görücü usulüyle evleniyor.
Türkiye’de kadınların yüzde 30’u dini nikahla, yüzde 20’si nikahsız yaşıyor…
Türkiye’de 8 milyon kadın okuma-yazma bilmiyor.
Eğitim gören 100 kadından sadece 2 tanesi yükseköğrenim görüyor…
Türkiye’de kadınların yüzde 55’i doğum kontrolünü uyguluyor.
Kadınların yüzde 6’ü hamilelik döneminde doktor yüzü görmüyor.
Türkiye’de her yıl 2 bin 500 kadın anne olabilmek için yaşamını yitiriyor.
Türkiye’de kadınların yüzde 65’i eve gelen konuğa görünmüyor.
Türkiye’de berdel, başlık parası, töre ve namus cinayetleri, dayak, baskı ve gelenekler kadını hedef almaya devam ediyor.
Neden kadınlar hala ikinci sınıf vatandaş?
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) araştırmasına göre, Türkiye’de iş gücüne dahil olmayan 23 milyon 950 bin kişinin 17 milyondan fazlası kadın. Türkiye’de 17 milyonu aşkın kadın istihdam dışında kalırken, bu kadınlardan yüzde 69.3’ünü ev kadınları oluşturuyor. Hiçbir işte çalışmayan 23 milyon 950 bin kişi içinde kadınların oranı yüzde 71.4 iken, çalışan kadın sayısı yalnızca 5 milyon 762 bin civarında.
İş sahibi 5 milyon 762 bin dolayındaki kadın nüfusun yüzde 48’i kendi ailesinin işinde ücretsiz olarak çalışırken, yüzde 39’u ücretli, yüzde 13’ü de kendi işinde çalışıyor. Dışarıda çalışan kadını korumaya yönelik kanunların, doğum ve doğum sonrası iznin, süt emzirme izninin, kreş ve yuva sağlanabilirliğiyle sınırlı olması, kadınların büyük çoğunluğunun işten ayrılmasına neden oluyor. Kadınların yüzde 70’i evlilik ve doğum nedeniyle işten ayrılırken, yüzde 20’sini de işveren işten çıkarıyor. Kadınlar işgücü piyasasında genelde kısmi çalışma, geçici çalışma ve evde çalışma gibi sık karşılaşılmayan ve kayıt dışı istihdam biçimlerinde ağırlıklı olarak yer alıyor.
DİSK araştırmasına göre, 1.5 milyon kadın ücretlinin yüzde 34’ü yüksekokul veya fakülte mezunu iken, erkek ücretlilerin ise yüzde 16’sı yüksekokul veya fakülte bitirmiş. Yine aynı araştırmaya göre, ücretli kadınların yüzde 34’ü gençlerden oluşuyor. Erkek ücretlilerin ise yüzde 18’i genç. Kadın ücretliler haftalık ortalama 47 saat çalışıyor. Bu süre erkeklerde 51 saat.
Olur ya merak edersiniz diye düşündüm.
Gerçi anlamsız da gelebilir.
Bizim kadın sorunumuz yokken, Avrupalılar yemeyip, içmeyip kadınların statüsünü geliştirmek için uğraşıp duruyorlar.
Kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hayata katılımlarının geliştirilmesi ve kadın-erkek arasında sosyal güvenlik açısından eşitlik sağlanması Avrupa Birliği’nin temel hedeflerinden biri.
AB sınırları içerisinde kadınların işgücü piyasasına katılımı erkeklere oranla yüzde 18 daha az. AB’de kadınların elde ettiği gelir, erkeklerden yüzde 20 ila 30 oranında daha düşük. AB’nin hedefi 2010’da kadınların çalışma oranını yüzde 53’den yüzde 60’a yükseltmek.
Aşağıdakileri okuyunca bir karara varacağınızdan kuşkum yok.
Lütfen sonra bana bir mail atın; bu adamlar boşuna mı çalışıyorlar.
Bizde mi yoksa onlar da mı bir tuhaflık var?
AB’de annelere tanınan sosyal haklar
AB üyeleri içinde sosyal güvenlik sistemleri farklılık göstermektedir. Bu çerçevede, annelere yönelik sosyal ve tıbbi korunma konularında da tam bir uyum söz konusu değildir. Bununla birlikte iki önemli konuda uyum sağlanmış bulunmaktadır;
- Anne ve çocuğuna sunulan sosyal hakların ikamet edilen ülkede sağlanması,
- Annenin işten uzak kalmasından kaynaklanan tazminatın kişinin sosyal güvenliğini sağlayan ülke tarafından karşılanması.
- Hamile, yeni doğum yapmış veya bebek emziren bayan çalışanlar için özel sağlık ve güvenlik önlemleri alınmaktadır. Bayan çalışanlar sadece hamile oldukları, yeni doğum yaptıkları veya doğum izninde oldukları için işten çıkarılamazlar.
- Avrupa Birliği’nde doğum izni en az üç aydır.
AB’nin kadınların mesleki hayatına yönelik girişimleri
Avrupa Komisyonu, kadınların mesleki hayatı kapsamında, 2001-2005 yıllarını kapsayan ve kadın-erkek eşitliğine yönelik olan Topluluk stratejisini uyguluyor. 2010 yılına kadar hedef, kadın işgücünün yarıdan fazlasına istihdam sağlamaktır.
- Kadın ve erkek eşit işe eşit ücret ve yan ödenek almaktadır.
- Kadın çalışanlar da erkek çalışanlarla aynı eğitim ve terfi hakkına sahiptir.
- Kadın ve erkek çalışana eşit şartlarda sosyal güvenlik sağlanmaktadır.
- Kadınlar da erkeklerle aynı şartlarda iş kurma olanağına sahiptirler.
- İş ilanlarında kadın-erkek ayırımı yapılmamaktadır.
- Hem kadın hem de erkek çalışan, çocuk doğduğunda veya evlat edinildiğinde doğum izni hakkına sahiptir. Aileden birisi hastalandığında erkek çalışan da kadın çalışan gibi izne ayrılma hakkına sahiptir.
- Çocuk 8 yaşına gelinceye kadar, çocukların bakımı için anne ve babaya ayrı ayrı 3 ay ücretsiz izin hakkı tanınmaktadır.
- Avrupa Birliği kuralları aynı mesleki vasıflara sahip erkek ve kadın çalışanlar arasında kadınların lehine ayırımcılığa izin vermektedir.
AB’nin kadın-erkek eşitliği konusunda özellikle üzerinde çalıştığı konular:
- Karar alma mekanizmalarında cinsiyetler arası dengenin sağlanması,
- İş ve ev hayatının beraber yürüyebilmesinin kolaylaştırılması,
- Kadınların bilim dünyasına katılımının desteklenmesi,
- Kadınların şiddet ve cinsel tacize karşı etkin korunması,
- Kadınlara yönelik genel eğitim ve mesleki eğitim olanaklarının artırılması,
- Eşit işe, eşit ücret prensibinin yaygınlaştırılması,
- Kadınların iş gücüne katılımının artırılması
Kadın Hakları ve AB Mevzuatı
AB mevzuatı özellikle sosyal güvenlik alanında kadınlarla erkekler arasında eşitliğin sağlanması ve kadın haklarının iş yaşamında korunması için detaylı hükümler içerir. Bu hükümlerin bazıları şöyle:
- Hiçbir işveren cinsiyete dayalı ayrımcılık yapamaz. Ayrıca, ayrıca medeni duruma ve kişinin aile içindeki konumuna bağlı olarak ayrımcılık yapılamaz.
- Ayrımcılık yapmadığına dair ispat yükümlülüğü davalıya (yani işverene) aittir. Ayrıca, ayrımcılığa uğradığını iddia eden tarafın mücadele süresince iş güvencesi yasalarla koruma altındadır.
- Eşit ve eşdeğerdeki iş için, kadın ve erkek eşit ücret almalıdır.
- Kadın çalışanlar da işe giriş, mesleki eğitim, terfi ve çalışma şartlarında erkek çalışanlarla aynı haklara sahiptir.
- İş ilanlarında cinsiyet tercihi yapılamaz.
- Hamile kadınlar doğum öncesi ve/veya doğum sonrası en az 14 hafta kesintisiz ücretli izin kullanabilirler.
- Hamile veya yeni doğum yapmış kadınlar sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atacak işlerde çalışamazlar.
- Hamilelik sırasında ve doğumu izleyen belli bir süre içerisinde kadınlar gece vardiyalarında çalışmazlar. Eğer gündüz vardiyalarına yönlendirilmeleri mümkün değilse, izinli sayılırlar.
- Hamile, yeni doğum yapmış ve bebek emziren kadınların işyerinde güvenliklerinin sağlanması ve sağlıklarının korunması için işyerleri belirlenmiş standartlara uymak zorundadır.
- Çalışan anne ve babalar, yeni doğan veya evlat edinilen çocuğa bakmak için, çocuk 8 yaşına gelene kadar, üçer ay süreyle izin alma hakkına sahiptir.
- Kadınların iş ve ev hayatlarını beraber yürütebilmelerini kolaylaştırmak için kısmi zamanlı çalışma koşulları da düzenlemelere tabiidir.
- Yetkili kurumlar, iş kurmak isteyen kadınlara erkeklerle aynı şartlarda muamele yapmak zorundadır.
- Avrupa Birliği kuralları aynı mesleki vasıflara sahip erkek ve kadın çalışanlar arasında kadınların lehine ayırımcılığa izin verir.
Buraya kadar gelebildiyseniz, sizce tuhaflık kimde?
Onlarda mı bizde mi?
Yoksa biz olduk mu?