Bazılarınız bana kızıyor. “”Karamsar olma”” diyor. Bazılarınız da kızıyor, “”Sen çok iyimsersin. İyimser olacak bir durum var mı?”” diye soruyor. Ben bir ikilem içinde değilim. Nerede durmak istediğimi seçtim. Tavrım net. Ben bir iyimserim. Evet, içinde bulunduğumuz duruma bakıp, zaman zaman son derece sevimsiz resimler çiziyorum. İyimser olacağım diye hayatın gerçeklerini görmezlikten gelemem. Hayatın gerçeklerini gördüm diye iyimser olmaktan da vazgeçemem.
Bu hafta yine iyimserlik dozu yüksek bir yazıyla karşınızdayım.
Çünkü ben özgürüm.
Sizi de özgür olmaya davet ediyorum.
Hatta sizi özgürlük savaşına çağırıyorum.
Özgürlük bir anlamda somut, diğer bir anlamda göreceli bir kavram. Ondan ne anladığınız önemli.
Özgürlük dünyanın en güzel şeyi. İnsanların yüz yıllardır uğruna savaştığı bir olgu. Ne ilginçtir ki bu savaşları hep bir başka ad altında yaptık. Bireyin ve bireysel çözümlerin ortaya çıktığı dönemle yeni tanışıyoruz.
Bireysel özgürlüklerden söz ediyorum.
Bireysel bir savaşa “”davet”” ediyorum sizi.
Yeni dönem, yeni kavramlar. Kafaların karışmaması mümkün değil.
Özgürlüğün bu hafta sözünü ettiğim türü, aslında içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürün bir sonucu.
Resmi rakamlara göre bu yılbaşından beri “”özgürlüğünü”” kazananların sayısı 700 binin üzerinde. Resmi olmayan rakamlara göre halen Türkiye’de 4 milyon kişi “”özgür””.
Hem özgür hem de iyi vasıflı.
Türk-İş’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarına dayanarak hazırladığı istatistiklere göre, ekonomik krizlerle geçen 2001′in ilk yedi ayında, tamamına yakını özel sektörde çalışan 738 bin 948 kişi işsiz kaldı.
‘Kayıt dışı’ çalışırken işsiz kalanlar dikkate alındığında bu sayının sektörlere göre 2-3 katı ile çarpılması gerekiyor. Krizin işsiz bıraktığı çalışan sayısı 2 milyona yaklaşıyor. Türk-İş, geçen yıl devletin açıkladığı 1 milyon 300 bin işsiz sayısını gizli işsizlerle yedi ayda 4 milyona yükseldiğine inanıyor.
Bazıları patron marifetiyle, bazıları yönetici marifetiyle, bazıları kendi marifetiyle, bazıları da kaderin marifetiyle işsiz olan binlerce Türk… Evet, artık siz işsiz değil, siz özgürsünüz. Durun bir dakika, ne kaybedersiniz biraz farklı bir gözlükle bakmayı deneseniz. Ne kaybedersiniz kendinizi işsiz değil de özgür diye düşünseniz.
ÖZGÜRLÜĞÜN TADINI ÇIKARIN
Buraya kadar anlattıklarımdan bütün işsizlerin özgür olduğu anlamı çıkabilir. Yanlış. İşsiz ve tutsaklar olanlar çoğunlukta. Çalışıp ve köle olanların sayısı çok fazla. Özgür olmak yalnızca çalışma durumuyla ifade edilemez doğal olarak. Ancak yeni bir kavram, geleceği olan bir düşünce.
Gelecek bilimciler (Fütüristler) iş dünyasında yakın zamana kadar hakim olan tüm kuralların teker teker yıkıldığını iddia ediyorlar. Bunlardan biri de çalışma düzeniyle ilgili. Normal mesai yapmamayı tercih eden insanların sayısı hızla artıyor.
Bunların önemli bir bölümü, dünyanın hangi coğrafyasında yaşıyor olursa olsun kendi iradesi dışında işinden ayrılmış insanlar. Diğerleri ise, hayatın anlamını farklı bir eksende aramaya gayret eden kişiler. Sandığınız gibi bu ikinci kategoriyi oluşturan kişiler tuzu kurulardan oluşmuyor. Yani güvendikleri dağlar yok. Ama sayıları kabarık ve onlar birinci öncelikli olarak mutlu olacakları bir işin peşindeler. Tabii ki en doğal ihtiyaçları olan para kazanıp diledikleri gibi yaşamak, sizin gibi onlar için de önemli.
Yönetim bilimini oluşturan bazı kavramlar Türkiye’yi pas geçiyor. Bazıları gelip, moda olursa ne ala… Olmazsa unutulup gidiyor.
Özgür çalışanlar kavramının nasıl bir kadere doğru sürüklendiğini ise zaman gösterecek. Bazıları baştan reddedecek. Ne diyeceklerini duyar gibiyim: “”Orası Amerika, burası Türkiye”” Özgür çalışma, bir fantezi değil. Fantastik bir yaşam tarzı hiç değil. Gelecek bilimciler ya da popüler adlarıyla fütüristler para ve şöhret kazansınlar diye peşinden gidilecek bir kavram değil. Tam tersine bir zorunluluk bir sonuç.
“”Özgür çalışanlar”” ya da “”özgür çalışma”” kavramına bugün inanmasanız bile bilin ki, yarın Türkiye gerçeğinin ta kendisi olacak. İsterseniz şimdiden ona adapte olmaya çalışın
KİMDİR ÖZGÜR ÇALIŞANLAR
Bazıları onlardan bir milletmiş gibi söz ediyor. İsterseniz siz de söz edebilirsiniz. Onların en belirgin özelliği kategori dışı yaşamaları. Günlük hayatlarını belli dilimlere ayırmıyorlar. Dengeyi belki de dengesizliğin içinde buluyorlar. Aile hayatına ve işe, gereğince, gerektiğinde ve sonuna kadar zaman ayırıyorlar.
Kategorisiz yaşam… Kimi bilinçli seçiyor. Kimi bilinçsiz ama sonunda çok seviyor. Bir mekan, belli bir saat dilimi, tek bir iş, sınırlı bir grup insanla birlikte olmak, hiyerarşi, onların hayatlarında yer almıyor. Yer almayan birkaç somut sözcük daha: ofis, bordro, sosyal güvenlik, mesai…
Peki, ne yapar bu insanlar. Bu insanlar çoğunlukla evden çalışma yöntemini kullanıyor. Hepsinin evden çalışıp çalışmadığını kontrol edecek bir mekanizma yok, ancak esnek çalışma diye özetlersek hemen hemen hepsini kapsamış oluruz diye düşünüyorum.
Özgür çalışanların kendilerini ifade ettiği yönetim kavramları var. Örneğin, saate bağlı olmadan çalışma, kendi başına çalışma, proje bazında çalışma, yetki ve sorumluluğun eşit şekilde paylaşılması ve özgür çalışanda toplanması, bireysel sosyal güvenlik, kalite, rekabet, yaratıcılık…
Özgür çalışanlar özellikle Batılı ekonomilerde, bazı firmaların şirket politikalarının bir parçası. Teknoloji yoğun çalışan firmalarla yaratıcılığın, işin önemli bir bölümünü oluşturduğu iş yerlerinin tercih ettiği bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür firmalar, sayıca daha fazla insandan yararlanmak, çalıştırdıklarından da daha fazla yararlanmak için, pek çok değişik kişiyle çalışma gerekliliği hissedip, bunların hepsini bordrolarında tutmanın da büyük bir külfet olduğunu gördüler. Bir yandan sırtlarında böyle bir yük taşımamak ama öte yandan o insanlara sahip olmak arzusu onları özgür çalışanlar için özgür çalışma ortamı yaratmak zorunda bıraktı. Bunun için yeni çalışma stratejileri geliştirdiler. Bir yandan maliyetlerini düşürürken bir yandan yapılan işi zamansız bir ortama aktardılar. Böylece işin hacmini ve eş zamanlı olarak kaliteyi yükseltmek istediler.
Tabii hemen ifade etmekte fayda var, bu özgür çalışanlarla çalışıyor olmak kolay bir iş değil, şirket politikası olarak benimseyen firmaların önemli bir bölümü şirket kültürlerini de buna adapte etmek zorunda kaldılar. Önemli yatırımların kaçınılmaz olduğunu gördüler ama yöntemden vazgeçmediler.
TÜRKİYE’DE ÖZGÜR ÇALIŞMAK
“”Türkiye’de olur mu?””
Olur.
Türkiye’de bu felsefeyi benimseyecek ve bu tür bir farkındalığa sahip olabilecek kurum var mı?”” Ben size sorayım! Şöyle indirekt bir yanıt buraya fena olmaz gibi geldi: “”Türkiye de sözü edilen gelişmelerden kendisini soyutlayamaz. Kurum ve kuruluşlar bugün olmasa da yarın, üretimleri çıkıp, kaliteleri hızla düşerken; hem üretim hem kaliteleri hızla düşerken, para kazanamadıklarını ya da bir rakip tarafından geçildiklerini gördüklerinde bizde ne eksik sorusunu soracaklar. Buna yanıt vermek biraz zamanlarını alacak. Debelenip duracaklar. Örneğin, “”Madem öyle adam atalım!”” bile diyebilirler. Bildikleri tek yöntem olduğu için… Ama bir gün gelecek, çözüm olmadığını görecekler. O zaman o kurum ya da kuruluşta o ana kadar kendini saklamayı başarmış bir akıllı çıkacak.
Bir de zorunlu haller var. İçinde bulunduğumuz şu günler gibi…
Bu manzaradaki insanlar zorunlu özgür çalışanlar. Çoğu “”özgür”” olduğunun farkında değil. Onlar için durumlarını ifade edecek tek kelime var “”işsiz””. Daha ileri gittiğinde açlık, yenilgi gibi kelimeler de yerlerini alıyor. Evet, bildiniz onlar ekonomik durgunluğun, başarısız ekonomi politikalarının sonucu iradeleri dışında işsiz kalmış kişiler.
Bu durumda olan birine “”Başına talih kuşu kondu”” demek pek bir anlam içermiyor.
Tek yönlü eğitim sistemimiz, bunun sonucu olarak hayatın diğer kompartmanına geçiş yapamayan bireyler, dünyadaki gelişmeleri “”globalizasyon”” kelimesini telaffuz etmiş olmanın başarısıyla sınırlayan bilgisizlik, yarının ne olacağını bilememekten korkmak, evdekilerin karnını doyuramamak… Yaşamak için paradan başka bir şey düşünememek…
Hahh işte
Tek ortak noktamız da bu.
Özgür çalışanlar yalnızca hayatın anlamını sorgulamak ve mutlu oldukları işleri yapmak adına değil ama para kazanmak hatta daha fazla para kazanmak için özgür çalışmayı tercih eden kişiler.
BU NE BİÇİM ÖZGÜRLÜK
Adına özgür çalışma dediğime bakmayın. Bu yaşam şeklinde birey daha az değil, daha çok çalışmak zorunda. Bir iş değil, birden fazla iş yapmak zorunda. Ofisi olmadığı için kendisini disiplin altına sokmak zorunda. Daha hızlı, daha yaratıcı ve daha kaliteli olmak zorunda. İşin onu bulmasını beklemeden işi bulmak zorunda. İkna etmek zorunda. Geçmişte yaptığını sandığı mesleğini belki bırakmak zorunda. İlgi alanlarını tanımlamak, nede ya da nelerde daha iyi olduğu belirlemek zorunda. Kendini anlamak, kendisini anlatmak zorunda. Hayatı kolay sananlara katlanmak zorunda.
Benim burada sözünü ettiğim özgürlük, Türkiye’de olduğu gibi bütün dünyada ekonominin daraldığı işsiz sayısının arttığı dönemlerde ortaya çıkıyor. Aynen genel anlamıyla özgürlük gibi. Özgürlük, özgürlüklerin kısıtlandığı zamanlar daha anlamlı değil midir? .
Yukarıda özgürlüğün somut bir kavram olduğunu ancak göreceli bir anlam ifade ettiğinden söz etmiştim.
Kendi kendimle çeliştiğimi düşünebilirsiniz. Ama yanılıyorsunuz. Bu kadar çok çalışmaktan söz edince ne kadar özgür olduğunuzu sorguluyor olabilirsiniz.
Adına Yeni Ekonomi denilen kavram zıtlıklarının armonisinden başka bir şey değil.
Ya da çok daha fazlası… Kafaların tamamen tersine çalışması. Tüm bildiklerimizi unutmak gibi… Yeni hayatları benimsemek, onları yaşamak gibi…
RİSKİ, SORUMLULUĞU VE TADI ÇOK
Tahmin edeceğiniz gibi özgür çalışanın işsiz kalma endişesi yok. Ekonominin daralması ya da işten çıkarma olaylarını patlaması onları çok da etkilemiyor. “”Çünkü işsizler”” diye düşünüyorsanız eğer, yanılgı içindesiniz. Yaptığı işi çeşitlendirmek zorunda kalan ve büyük ölçüde proje bazında çalışan biri, yumurtalarını aynı sepete koymaz. Yumurtalardan biri ya da bir kaçı kırıldığında elinde hala kırılmamış bir düzine yumurtası olur.
Özgür çalışanı anlamanın bir başka yolu da kalite kavramı. Kaliteli olmak zorunda. Kalite sunmak zorunda. Başkalarından ve başkalarının ürettiklerinden daha kaliteli olmak zorunda. Tüm risklere açık ve her türlü tehlikeden etkilenecek bir yapıya sahip. Bunun için projesinin geleceği, kalitesine bağlı. Kaliteyi düşürme şansı yok. Yaratıcılık dozunu azaltma şansı olmadığı gibi. Sürekli yeni fikirlerle gelmek, sürekli başkalarından daha iyisini üretmek zorunda. Neden diyecek olursanız, onun önüne koyulacağı bir kapı yok. Her an projesi işi daha iyi yapan bir başkasına verilebilir.
Bir zıtlık daha… Özgürlük, rekabetin yoğun olduğu ortamlarda daha iyi yeşeriyor.
Anlaşılması zor mu? Deneyin. İnanın seveceksiniz.
Özgür çalışanın kaçıp gizleneceği bir marka, bir yönetici, bir kurum yok. O tek başına ayakta. O maskeler takamaz, o yapmadığı şeyi yapıyormuş gibi davranamaz. O açık olmak zorunda, kendisi olmak zorunda. O özgür olduğu kadar sorumlu biri. Özgürlüğü arttıkça, sorumluluğu da artıyor.
Bu ne biçim özgürlük mü dediniz. Ben öyle duyduğumu sandım.
Evet, hayat zor. Daha da zorlaşacak.
Özgür çalışan için daha çok üretmek ulaşılacak hedef değil. Daha büyüğünü üretmek de… İsteneni üretmek, olabileceklerin en iyisini, her seferinde bir öncekinden daha iyisini üretmek en iyisi. Ne istediğini bilmeyenlere, ne istemeleri gerektiğini öğretmek ve ihtiyaca cevap vermek önemli.
Özgür çalışan trikotaj atölyesinde değil, bir butikte çalışıyor. Kendi butiğinde. Herkese aynı bedeni değil, herkesin vücuduna uygun olanı vermek zorunda.
Özgür çalışan rakiplerinden önce kendisiyle yarışıyor çünkü onun felsefesi bu. Unutmadan, özgür çalışan özgürleştikçe popüler oluyor. Çok aranıyor. Onu özgürlüğünden koparmak isteyenler bile oluyor.
İŞSİZLİĞE KARŞI ESNEK GÜÇ
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve beraberinde getirdiği işsizlik çözümsüz değil.
Özgür çalışanların yarattığı esnek işgücü işsizliğin en önemli karşılığı.
Geçen gün okuduğum bir haberden küçük bir alıntı yapacağım: “”Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakanlık Başmüfettişi ve Kamu Yönetimi Uzmanı Hüsamettin Örnek, “”esnek çalışma”” sisteminin, Türkiye’de krizle birlikte artan işsizlik sorununu bir ölçüde çözebileceğini söyledi. Hüsamettin Örnek, Milli Prodüktivite Merkezi’nin yayınladığı Anahtar Dergisi’nde yer alan makalesinde, esnek çalışmayı; “”devamlı ve belirli bir işte, tam gün çalışma saatlerine göre daha az bir süre çalışmak”” olarak tanımladı. Örnek, esnek çalışmanın Fransız İş Yasası’nda “”Aylık veya haftalık yasal çalışma saatlerinin en az beşte birinden daha kısa veya işyeri düzeyinde yapılan toplu sözleşmelerle belirlenen çalışma saatleri”” biçiminde, İspanya yasalarında ise “”Standart çalışma saatlerinin üçte ikisinden az veya bir yıl, bir ay, bir hafta içinde belirlenen günlerde yapılan çalışmalardır”” şeklinde yer aldığını belirtti. Avrupa Birliği direktif tasarısında ise kısmi süreli çalışmanın, “”Yasal toplu sözleşmelerle kararlaştırılmış veya her zamanki çalışma saatleri”” olarak tanımlandığını ifade eden Örnek, Türkiye’de esnek çalışma kavramının mevzuatta yer almadığını hatta tanımına bile yer verilmediğini belirtti. “”
Ben bu haberi okuduğumda pek sevindim. Nesine mi sevindim? Her bir kelimesine. Bir eksikliğin en azından ifade edilmiş olması çok önemli. Umarım Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir an önce alternatif senaryolar geliştirir. Geliştiriyorsa, bunları paylaşır. Kolları sıvar. Seyirci koltuğundan kalkar ve işe koyulur.
Özgür günlere, özgür bireylere, özgür çalışmaya…
Özgürlüğe!