Güven Barometresi su kaynattı. Dünya halkları, “ona buna şuna güvenmem, feriştahı gelse dönmem, ben kendim gibisine inanırım”, diyor. Siyaset, medya, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere 4 alana duyulan güven, en düşük seviyesinde ölçüldü. Kimseye güvenmeyen yığınlar bir tek kendi gibi olana itibar ediyor.
Dünyanın önde gelen iletişim firması Edelman’ın parçası olan analiz ve danışmanlık birimi Edelman Intelligence’in 17 yıldır düzenli olarak hazırladığı Güven Barometresi kısa bir süre önce yayınlandı. Anketin bu yılki metodolojik bilgileri şöyle; çalışmaya 28 ülkeden, her biriyle 25 dakika görüşme yapılmış 18 yaş üstü 33 bin kişi katıldı.
Barometre, “güven yok” alarmı verdi. Katılan ülkelerin 3’te 2’si, “güvenini kaybetmiş” kategorisine giriyor. Geçen yıla göre en fazla düşüş ve en düşük güven duygusu, medyada. İlk kez sivil toplum kuruluşlarına güvende düşüş yaşanıyor. Onlar da iş dünyası seviyesine inmiş…
Bugüne kadar araştırmalarda pek de dillendirilmeyen konular ortaya çıkıyor. Örneğin dünya üzerinde eğitimli bireylerle diğerleri arasındaki uçurum hızla büyüyor. Bilgili kesim, üniversite eğitimli 25-64 yaş arası, gelir dağılımının ilk yüzde 25’lik diliminde yer alan ve medya takipçisi olan bireyler… Bu kitlenin yarısından fazlası sisteme hiç güvenmiyor. Bilgili ve bilgisizler arasında güven puanında 15 birimlik bir fark bulunuyor, fark her yıl bir önceki yıla kıyasla büyüyor. Burada farklı olan ve araştırmada da vurgulanan konu, bu bir sınıf çatışması değil. Bugün var olan ve gelecekte daha çok can yakacağını düşündüğüm gelişme, bilgiye sahip olanlar ile bilgisiz kalması için çaba sarf edilen ve zorunluluktan bilgiye ulaşamayanlar arasında olacak.
Endekse katılan ve güveni ölçülenlerin yüzde 85’i sistemin çalışmadığını düşünüyor, sistemin adil olmadığına inanıyor. Gelecekle ilgili umut taşımadığını söylüyor. Bir de liderlerin problemleri çözemeyeceğine inanıyor. Üçte iki yöneticilerin değişimi yönetemediklerini, değişmediklerini, yenilik yaratamadıklarını hatta yetersiz olduklarını düşünüyor.
Çıkarılacak çok ders var
Halk inanmadığı konuda gelen bilgi ya da habere itibar etmiyor. İnanmadıkları ya da aynı fikirde olmadıkları insanları dinlemiyor. Arama motorlarına gerçek muhabirden daha fazla inanıyor. Medyanın siyasetin bir parçası olduğu, gazetecilerin asli görevi olan haberciliği yerine getirmediğine olan inanç güçlü. 10 kişiden 6’sı bir canlıdan canlı haber almaktansa, arama motorundan haber almayı tercih ediyor. Yüzde 53, anlaşmazlık yaşadığı ya da aynı görüşü paylaşmadığı kişi ve kurumları düzenli dinlemiyor ve izlemiyor. Üstelik göz ardı ediyor.
İlk kez Güven Barometresi’nde bireyler “benim gibi” birine güveniyor. Yani kendisine eş değerde olanlara. Bunun içinde iş yerinde aynı pozisyonda çalıştıkları, sınıf arkadaşları, mahalleden tanıdıkları gibi sıradan insanlar yer alıyor. Bu kişilere duyulan güven, teknik donanıma sahip hatta teknisyen ya da akademisyene duyulan güven seviyesinde. CEO’lara duyulan güven ise en düşük seviyede.
İş dünyasında yaşananlar güvensizliği körüklüyor. Güvensizliğin kaynağı büyük oranda hızlı değişim. Yetişememe duygusu olarak özetlenebilir. İşlerini kaybetmekten korkuyorlar. Yeterince eğitim alamadıklarını becerilerinin yeterli seviyede olmadığını düşünüyorlar. Yani iş dünyası değişirken aynı hızda değişememenin verdiği sıkıntıyı yaşıyorlar. En fazla yabancı rekabetten, örneğin işlerini çok daha düşük ücretlendirmeyle yapmaya talip olan mültecilerin varlığından; işlerinin daha ucuz coğrafyalara kaymasından endişe ediyor, korkuyorlar. Bir de otomasyondan! Yani robotların iş gücünün yerine geçecek olmasından ki, oldu bitti demeye az kaldı.
Ne oldu, çivi mi çıktı?
Sanırım öyle… Her yerde aşağı yukarı aynı şey oluyor. Brezilya, Güney Kore, İtalya, İngiltere, ABD’de yönetimler ya da yöneticiler değişti. Fransa’da Almanya’da popülist adaylar seçimlere hazırlanıyor. Terör her yeri vuruyor. Sağlık kurumlarının ellerindeki veriyi sattıkları ortaya çıktı. Hükümetler sürekli yanlı yanlış bilgi veriyor. Panama Skandalları diye bir efsane sayesinde akla gelmeyecek türlü kirli çamaşırlar ortaya saçılınca anlıyoruz. ABD seçimlerini Rusya idare ediyor. Bilgi sızdıran ve casuslukla suçlanan Amerikalı Snowden Moskova’da yaşıyor, oradan özgür medyanın özgürce haber alması için kurulan ABD’de yerleşik bir derneğin başkanlığını yürütüyor. Madalya almış birçok sporcunun doping yaptığı ortaya çıkıyor, madalyaları geri alınıyor ya da alınsın mı diye tartışılıyor. Kurumlar etkisi olmadığı için medyaya reklam vermiyor. Vatandaş medyadan haber alamayınca kendi arasında haberleşiyor. Güven düştükçe milliyetçilik artıyor. Milliyetçilerin anti küresel çabasına karşın küreselleşme teknoloji marifetiyle yayılıyor. Şehrinden dışarı çıkmamış tekstil işçimiz bu nedenle Pakistan’dan korkuyor, köyünden dışarı adım atmamış Amerikalı otomotiv işçisi Çin’den… Teknoloji yetkinlik seviyesi düşük tüm işleri tehdit ediyor, otomasyon ve bilişim sayesinde az adam çok iş yapılabiliyor. Ama aslında olay tam tersinde ilginç. Otomasyon sayesinde nitelikli eleman sayısı artabiliyor.
Kendimizden örnek; işsizlik rakamı açıklandı; resmi işsizler 3.7 milyon kişi, gayriresmi ama gerçek işsiz olanların sayısı 6 milyon 611 kişi! Çözüm “istihdam seferberliği”. Seferberliğin tanımı ne; herkes işçi alsın. Patronlar göze girme telaşıyla, “… ben 500, ben 1000 alıyorum, ben …” diye ses veriyor. Hangisinin iş hacmi, üretimi, ihracatı dün’le kıyasla arttı? Tezgahlarına ya da üretim bandına ne eklendi? İstihdam edilenler, 3 – maksimum 6 ay sonra işsiz kalabilir mi? Mümkündür… Kimsenin çıkarılmayacağı yeni sanayi yatırımına bağlı olarak istihdam seferberliği daha inandırıcı olmaz mı, güvene katkı yapmaz mı?
Küresel sosyal sorumluluk alanında da güvensizlik hakim… Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarından küçük bir örnek; şu sıralar Suriyeli mültecilere prim ve destek veriliyor diye kuruluş amacını unutmuş bir dolu dernek ve vakıf var. Yardıma muhtaç vatandaşı unutmak mı gerek? Bir yerde hata yok mu sizce de? Genel olarak sivil toplum kurumlarının Güven Barometresi’ndeki yerinin iş dünyasının güven seviyesine inmiş olması şaşırtmıyor.
Herkesin güveni sallanıyor. Askere yolladığı oğlunu bir daha göremeyecek olmaktan, işten çıkarsa bir daha giremeyecek olmaktan, eğitime ulaşamayacak olmaktan, şiddet görecek olmaktan, sesini duyuramayacak olmaktan ve daha birçok nedenden korkan bir dolu insanız! Birey vaatlerini yerini getiremeyen kurumlardan vazgeçip, güveni, “kendi gibi”sinde arıyor. Tehlikeli kısmı güvensizlikten kaynaklanan memnuniyetsizlik öfkeye dönüşüyor; hukuka güvenmediği için adaleti kendi tesis ediyor, doktora güvenmediği için dövüyor, medyaya güvenmediği için haberi kendi yapıyor-yayıyor.
Güven çok değerli bir şey.