Benim güzel naif dünyam

İnsanın arada bir de olsa kendi kendisiyle konuşması gerekir. Bir tür diyalog, mono-diyalog demek lazım. Yıl sonu için şahane bir aktivite. Bunlardan biri aşağıda satır başlarına sıkıştırılmış fikirler. Kendi kendimle yaptığım sohbetten bir bölüm. Laf lafı açtı.

Zenginlik 

Ekonomik olarak geliştikçe zenginleşeceğimi düşünüyormuşum. Teknolojiyle gelişeceğime param oldukça her şeyi satın alabileceğime inanmışım. Su gibi yabancı dil konuştuğumda enternasyonal olacağımı, Türkçe bildiğim için yurdum insanıyla havada karada iletişim kurabildiğimi sanıyormuşum.

Sevgi

Herkesin birbirini sevebileceğini hayal ediyormuşum. Komşunun iyi, çalışanın üretken, arkadaşın dost, öğretmenin bilge, yönetenlerin kavrayıcı, kitapların referans, gazeteciliğin haber, ahlakın tek tip, polisin içeride askerin sınır ötesinde asayişin bekçisi, hukukun adaleti sağlayacağına inanıyormuşum…

Eşitlik 

Küreselleşmenin eşitliğe götüreceğini, silahsızlanmanın mümkün olabileceğini, barışın tesis edilebileceğini, açlığın ortadan kaldırılabileceğini, kadınların şiddetten çocukların eğitimsizlikten engellilerin engelsizlerin teröründen kurtarılabileceğine inanmışım.

Sanıyormuşum

di’li geçmiş kipiyle konuşmanın geride bıraktıklarım için, miş’li geçmişin başkasının başına geleceğini, geniş zaman kipinin evrensel, üçüncü çoğulun kavrayıcı olduğunu sanıyormuşum.

Dil 

Sıradan kelimelerin anlamlarının değiştiğini fark etmemişim, tahammül edemediğim kelimelerin ise günlük dilimize girdiğini görememişim. Topyekun savaş, savunma, angajman kuralları, tecrit, tuzak, sokağa çıkma yasağı, olağanüstü hal, güvenlik bölgesi, bomba-canlı bomba-mayın… abluka, esaret, esir, hak ihlali gibi kelimeleri cümle içinde kullanmaya başlamışım. “Bu konuları çoktan geçmiştik, ne oldu bize?” diye sormayı akıl edememişim… Ruhumuzun esir düştüğünü anlamamışım.

Kanıksamak

Her gün gelen şehit haberlerine çok uzaktaymış gibi, koca şiddetiyle ölen kadınların başka diyardaymış gibi, işten çıkarılanların başkasının yakını gibi, hapse giren gazetecileri başka ülkedeymiş gibi… İçselleştirirsem başıma gelecekmiş gibi hissetmişim. Çağan Irmak için güzel bir film başlığı önerisi: ‘Benim güzel naif dünyam…’ Ben her yıl büyürken çökmüş, yaş alırken küçülmüşüm, dünyam genişlerken sınırlanmışım, sevdiklerim azalmış korkularım çoğalmış. Daha iyi yaşam kuracağım derken endişeyle kol kola girmişim, umudumu denize atmışım.

Bunun için mi çabaladık yıllarca. Nedir bu geriye dönüş?

Yeni yıldan dileğim; aklı selim!

Big Brother is Watching You, Me…

New York-Suruç-Ankara-Paris (11 Eylül 2001-2015) Umutları patlattılar…Paris saldırısının ardından ‘Özgürlük, Kardeşlik, Eşitlik’ kavramlarından geriye ne kaldığını görelim;

– Halka evden çıkmama uyarısı yapıldı.

– Metro seferleri durduruldu. Maçlar, konserler iptal edildi.

– Asker kente indi. Polis devriye gezmeye başladı, sokaklarda güvenlik bariyerleri kuruldu.

– Ekspres Anayasa değişikliği ile yargı kararı olmadan polis baskını ve gözaltı sağlayacak düzenlemeler yapılması istendi.

– Havaalanları, büyükelçilikler ve hükümet binaları tedbir yüzünden normal vatandaşa zindan edildi.

– Adli ve idari dinleme sistemleri güçlendirilirken internet servis sağlayıcıları ile işbirliğine karar verildi.

– Sınır kontrolleri zirve yaptı; Avrupa şehirleri arasında uçan yolcuların listesinin üye ülkeler arasında paylaşımı gündeme geldi.

– AB istihbarat servisi kurulması an meselesi. Okul ve eğitim kurumlarında “teröre bulaşma tehlikesi” olan öğrencilerin tespit edilmesi için öğretmenlerden öğrencileri ispiyonlaması talep edildi.

Hortlayan demode kavramlar 

Soğuk Savaş’ın tarih sayfalarına hapsolduğunu düşünüyordum. Komünizm, faşizm, sosyalizm, militarizm, totalitarizm… Modası geçmiş bu kavramlarla mücadele edip yendiğimizi sanırken, meğer virüs misali güçlenip geri dönmüşler. Hastalığın adı totaliter anlayış. Dünyanın büyük bir bölümünde geçerli. Gelişmeler öylesine korkutucu ki, rızamızla yeni moda totaliter anlayışa boyun eğiyoruz. Bu küçük sözlükte yer alan kelimeleri içimden mırıldandım. Yok yok… hayır diyorum. Pes etmek yok.

Totalitarizm: 1920’lerin başlarında, İtalyan faşizmine yapılan eleştirilerde ortaya çıkmıştı, Mussolini kendi siyasi rejimini bu kavramla tarif ediyordu.

Faşizm: Otoriter devlet üzerine kurulu bir radikal milliyetçi yönetim sistemi. Mussolini İtalyasında resmi ideolojiydi.

Militarizm: Bir ülkede ordu gücünün ağır basması, her tür sorunu askerî yöntemlere başvurarak çözme eğilimi…

Şovenizm: Kişinin mensup olduğu herhangi bir grubun körcesine, aşırı taraftarlığını yaptığı ve özellikle de bu taraftarlığın rakip gruplara karşı üstünlük iddiası, garez ve nefret içerdiği durumları da kapsar.

Otokrasi: Buyurgan bir rejim. Temel özelliği, yönetimin halk adına karar vermesi, iyi, doğru ve güzel olanları dayatması.

Global Database’in Araştırması’na göre Avrupa’da Terör

2323131.jpg

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir