Benim hukukum;

 

hukuk benim

 

Genç bir adam ile genç bir kadın gülerek zafer işareti yapıyorlar. Bu insanlar neyi kutluyor?  Kardeşlerinden biri, geçenlerde diğerini öldürdü ve hukukun boşluklarından yararlanıp “düşündürücü” bir ceza aldı. Olay Türkiye’de değil, Almanya’da cereyan etti. Coğrafya önemli değil, her yerde çağdışı yaşayabiliyoruz.

 

Almanlar şaşkın! Neden şaşırdıklarına da ben şaşırıyorum!… Yıllardır senin ülkende yaşıyor bu insanlar. Şimdi senden değilmiş gibi davranıyorsun. Öbürünün hukuksuzluğuna mı yanayım, yoksa devlet olarak yaptığın ayırıma mı? Bu da hukuksuzluk değil mi? Eleştirdiğin alanlarda neden eğitmedin onları? Neden yaşamalarını istediğin kuralları ve hukuku anlatmadın? Yoksa hukuk sizin orada yalnızca Alman doğanlar için mi?

 

Birleşmiş Milletler’e göre Türkiye kayıtsız bir ülke, çünkü kaydı kuydu yok. Rapor falan tutmuyor. İstatistik yok. Avrupa Birliği de her raporunda istatistiklerimizin yani kayıtlarımızın güçlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

 

Halkımız kaçak ev yapıyor, kaçak elektrik kullanıyor, hız sınırını aşıyor, direksiyonda içiyor, karısını dövüyor, çocuğu suça alet ediyor. Ekonominin yüzde 50’sinin kayıt dışı olduğu söyleniyor, evlerin yüzde 65’i kaçakmış, bazı illerde yüzde 80’e varan kaçak elektrik kullanılıyormuş. Türkiye 70 milyon, vergi veren altı-yedi milyon mükellef var. Nüfusa kayıtlı olmayan yüzlerce insan bulunuyor. İstihdamın büyük bir kısmı kayıt dışı.

 

Kaçak yaşamak ülkenin çoğunluğunda hayatın ta kendisi. Peki kayıtsız olanlar kayıtlı yasalara uyar mı? Kayıtsız olanlara kayıt işler mi? Hayır! Onlar kendi kayıtlarını kendileri tutar, kanunlarını kendileri yapar.

 

Kayıt dışı Türkiye’nin aktörleri kimdir? Bazen işportacı, bazen atık maddeyle dolu varillerini gizlice toprağa gömen işadamı… Zehirli maddelerle dolu varillerin tesadüfen bulunduğu bölgenin belediye başkanı yakınmış, “Suç benim değil, düzenin! Elimde beş adam var. İşportacının peşine mi salayım yoksa araziye mi?” Özrü kabahatinden büyük. Gücün işportacıya yetiyor, diğerine yetse kim tutar seni Sayın Başkan?… İşportacının kaçırdığı devede kulak, diğerine bak, o hepimizi varil gibi toprağa gömecek.

 

Tabii sorunun bir bölümü de aslında şu; kayıt dışı ülkede kural olmadığı için, göreve gelenler, göreve hizmet etmek için değil, hizmet görmek için talip oluyor. Varilleri toprağa gömen iki kişi yakalandı. Biri şoför… Zehirli atığı üreten ve o araziye gömülmek üzere gönderenlerin kim olduğunu henüz bilmiyoruz. Elma dersem çık, armut dersem çıkma. Bak kanunda zehirli atıkla ilgili madde yokmuş, ceza almayacaksın. Elma!…

 

Yıllar yıllar önceydi, bir arkadaşım eşinden şiddet gördü. Dayak yedi anlayacağınız. Üniversite mezunu anne baba ve çocuktan oluşan çekirdek bir aileydi bunlar. Hayatımda tanık olduğum ilk medeni dayak hikayesi oldu. Medeni ve lüks semtlerden birinde oturuyorlardı. Kadın medeni semtin medeni karakoluna gitti. Kocasından şikayetçi olmak istedi. Az kalsın polislerden de dayak yiyecekti. Evde kaba şiddet, karakolda manevi şiddet gördü; “Kimbilir ne yaptın adamı çıldırtacak…” diyen polisin içinden de “kaltak!” dediğini düşünüyorum. O da karısını her gün dövüyor. Ülkenin kanunu işlemeyince evde kocanın kuralı işliyor.

 

Her seçim öncesi tüm siyasi partiler dokunulmazlıkları kaldıracağız nutku atarlar. İktidara gelene kadar dokunulan bu konuya sizce iktidarda neden dokunulamaz? Basit; artık sistem onun sistemidir, neden dokunsun? Buna yabancılar “tailor made” diyor. Biz de “Kişiye Özel” hukuk diyelim mi; Benim hukukum!

 

Oğlunu işe mi yerleştirecek, siyasal iktidardan bir tanıdık bulursam istediğim işe sokarım diye düşünüyor. Türk Hava Yolları’na geçmek isteyen bir tanıdığım AKP iktidarından tanıdık avına çıktı. THY’ye başka türlü girilmezmiş. Türkiye’de iktidarla, devletle iyi ilişki içinde olmak, nüfuzlu tanıdıklara sahip olmak birçok kapıyı açıyor.

 

Sokakta çocuklar kavga ediyor. Biri diğerine benim babam seninkini döver diyor! Muhtemeldir ki, onun babası iri yarı, fiziki şartları daha uygun. Ya da silahı var. Dövebilir mi? Kural yoksa, döver de vurur da… Al sana babalar kanunu…

 

İlkokulların önünü mesken tutan seyyar satıcılardan çıkan kesici maddelerle Türkiye’nin gelecek 10 yılda bıçak ihtiyacı olmayacağını gördük. Satana soruyorlar, “Ben valla çocuklara satmıyorum” diyor. Tezgahında başka bir şey yok ki, okul önünde ne işin var?

 

Benim babamın, senin babanı dövdüğü yerde sizce hukuk olabilir mi? Hukuku kim yapar? Hukukçuların yaptığı sanılır. Hayır! Hukuku halk yapar. Çünkü halk hukuku talep eder. Yalnızca başınıza gelen hukuk dışı bir olayda hukuku arayacak olursanız, o hukuk da döner size nanik yapar!

 

Hukukun üstünlüğünü tanımayan ülkelerde keyfi uygulamaların üstünlüğü doğuyor. Hukuk standart olarak uygulanmazsa, istikrarın sağlanması mümkün olabilir mi? Bugün bana yarın sana değil mi? Hukukun kendisini korumadığına inananlar kendilerini koruması için başka adreslere gider mi? Hukuk istiyor muyuz, istemiyor muyuz?

 

“Ezeli bir tecrübeyle sabittir ki, elinde güç bulunduran onu kötüye kullanmaya meyleder.” Montesqieu

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir