Avrupa’da birbirinin peşi sıra yapılan iki referandum ortalığı karıştırdı. Tam biz kendimizi ayarlamış kör topal giderken… Planlarda Avrupalılara bir haller olacağı yoktu. Olsa olsa o haller bizde olabilirdi.
Hazırlopçu, son dakikacı, adamsendeci, vurdumduymaz, biraz ateşböceği, çok plansız, kaygısız, kaderci…
Referandum aslında AB ve Avrupa’nın iç meselelerine ilişkindi. Ne olduysa oldu, Türkiye’yi çok yakından ilgilendirmeye başladı. Referandum sonuçlarını orada da burada da suni bir şekilde Türkiye’nin Birliğe kabulüne evet / hayır’la eş değerde tutmaya çalışanlar var. Türkiye akıllı oynamazsa bu oyuna düşecek. Yoksa düştü mü…
Avrupa’nın ya da Türkiye’de bazı çevrelerin anlamadığı önemli bir şey var; her ne olursa olsun Türkiye’de geri dönüş yok. Avrupalı olmak bir ehliyet almakla mümkün değil. Zaten bizim Avrupalı olmak istememizi anlamak mümkün değil. Biz Türküz. Medeni ve dünyalı olmalı, kendimiz gibi davranmalıyız. Avrupalı olmak için mi, medeni olmak için mi yapıyoruz bunları. Ben, ikincisi olmak için demeyi tercih ediyorum. Bir kulübün üyelik kartını cüzdanda taşımaya hiçbir zaman itibar etmedim. Önemli olan bütün kulüplerin kapısının açık olması. Bu da kendine yatırımla mümkün. Türkiye ise ne yazık ki hazırlopçu, son dakikacı, adamsendeci, vurdumduymaz, biraz ateşböceği, çok plansız, kaygısız, kaderci…
Sözüm şu, lafı bırakıp işimize bakalım. Onlar tartışa dursun bizim çalışmamız gerekiyor.3 Ekim’de başlayacak Avrupa Birliği müzakereleriyle beraber AB’nin siyasal sorunlarıyla da başa çıkmamız gerekecek. Sadece AB müktesebatına uyum sağlamakla işimiz bitmeyecek, şu ana kadar pek taraf olmadığımız Avrupa Birliği’nin iç siyaseti konusunda fikir sahibi olmamız, gerektiği yerde tartışmaya katılmamız beklenecek.
İstihdam politikası, kendisine eklemlenen sosyal güvenlik ve eğitim politikalarıyla çok yakından ilgili. Tek başına düşünülmesi sonucunda işsizlik sorunun bütününü anlayabilme imkanımız kısıtlı. Kişilerin becerileri, eğitimi, çalışma hayatları ve sonrasında yararlanacakları sosyal güvenlik imkanları, sosyal tarafların ilişkilerini düzenleyen yasal altyapı istihdam politikalarıyla iç içe konular.
AB ülkelerinde istihdam politikaları ülkelerin ihtiyaçları, sosyal politikaları ve insan kaynaklarına göre değişiyor. AB üye ülkelerden zorunlu ve birbiriyle uyumlu politikalar istemiyor. 1997 Amsterdam antlaşmasıyla, istihdamı bireyin doğal hakkı varsayıyor. İstihdamın arttırılmasına yönelik politikalar geliştirilmesinin AB içindeki bütün bireylerin yararına olduğu vurgulanıyor. Bu antlaşmada ulusal istihdam politikalarında esneklik sağlanması hedefleniyor. Üretilecek politikaların üye devletlerin sorumluluğunda olduğu ekleniyor.
Avrupa ülkelerinin çoğunda, özellikle dünya savaşlarına katılmış ülkelerde, sosyal güvenlik bireyler için hayati önem taşıyor. Yapılan referandumlar ile sonuçlarını belki bu açıdan yorumlamak gerek. Çünkü Avrupalı seçmenin oyunu belirleyen önemli bir unsur istihdam…
Ulusal üretimin yüzde 25 ile yüzde 35 arasında değişen kısmının sosyal harcamalara ayrıldığı refah devletlerinde, istihdam politikaları da geleneğe uyuyor. Üniversite dahil eğitimin ve sağlık sisteminin devlet tarafından finanse edildiği, iş arayanlara uzun süre doğrudan destek yapıldığı refah devleti pahalı bir yatırım ve devamlılığı işçiden ve işverenden alınan vergi ve kesintilerine bağlı. Avrupa ülkelerinde, özellikle Almanya ve Fransa’da ekonomik büyümeye rağmen işsizliğin hala yüzde 10 seviyelerinin üstünde olması, refah devletinin gerektirdiği kesintiler ve istihdamın korunmasına yönelik yasal düzenlemelere bağlanıyor. Avrupa şimdilerde esneklik sağlayan yaklaşımlar sayesinde hem sosyal tarafı güçlü, hem de yeni iş yaratılmasını kolaylaştıran çözümleri tartışıyor.
Almanya ve Fransa’nın başını çektiği, refah devleti ve sosyal unsurların işbirliğinin öne çıktığı anlayış yeni iş yaratmakta zorlanıyor. Oysa aynı mantıkla yola çıkan Hollanda’da farklı bir uygulamayla işsizlik canavarının başı ezilebiliyor. 1998 yılı itibariyle yüzde 3 olan işsizlik oranlarının yakalanmasında nüfusun yaklaşık yüzde 40’ının kısmi süreli çalışma olanaklarından yararlanmasının rolü büyük. Her ne kadar son dönemde Hollanda’da işsizlik yüzde 6.6’ya çıkmış olsa da, özellikle kadınların yüzde 60’ı ve erkeklerin altıda biri kısmi süreli çalışma ile istihdam bulabildiler. Uzun dönemli işsizlerin azalmasıyla kısmi süreli çalışan sayısının artışı el ele gidiyor.
Türkiye’de yüzde 26 seviyesinde olan kadının iş gücüne katılım oranını artırmada ve yüzde 20’nin üzerindeki üniversite sonrası işsizliğinin önüne geçilmesinde, istihdamda esneklik sağlayan bu yaklaşım özendirilmeli. İş gücüne katılımı tam olmasada, bireyin bu şekilde istihdama girmesi daha sonrasında yeni imkanlar bulması için fırsat yaratacak.
Yine refah devleti geleneğinden gelen fakat daha piyasa ekonomisi öncelikli bir şekilde istihdam politikasını düzenleyen İngiltere’de de kısmi istihdam oranları Hollanda kadar yüksek değil; yüzde 24.9. İngiltere aynı zamanda ekonomik büyümeyle istihdam artışının kol kola gittiği diğer bir ülke. İstihdamı koruyan yasal yapının çok güçlü olmadığı İngiltere’de de kısmi süreli çalışmadaki artışın istihdamın artmasıyla paralel gitmesi, kısmi süreli çalışmanın istihdam piyasasının istediği esneklik açılımlarından biri olduğunu gösteriyor.
İstihdamın artırılması için esneklik uygulamalarının diğer bir işareti de süreli hizmet sözleşmelerinin yaygınlığı. Özellikle Fransa ve İspanya’daki süreli hizmet sözleşmelerinin artması (toplam istihdam içindeki rakamları sırasıyla yüzde 13.1 ve yüzde 33.6), istihdam piyasasındaki yetersiz esnekliğin bu tip iş sözleşmelerinin artışına yansıdığı fikrini veriyor. İş verenler ve çalışanlar katı yasal zorlukları aşmak için bu yöntemi kullanıyor.
Türkiye’nin sorunu üretiminin artmasına rağmen, istihdamın artmaması. İstihdam artışının büyümeyle el ele gidebilmesi için, istihdam piyasası ihtiyaçlarına uygun, esneklik sağlayacak yöntemler bulunması gerekiyor. Kısmi süreli istihdam önemli bir silah. Hollanda ve İngiltere örneklerinde istihdamdaki esnekliği sağlamada kısmi süreli çalışmanın etkisi büyük. Sonuç; Türkiye’de acilen üniversite sonrası istihdamın ve kadının iş gücüne katılımının arttırılmasında çalışanların ihtiyaçlarına uygun esnek iş olanakları özendirilmeli.
Not: Yazıdaki rakamlar ve kısmi süreli istihdam hakkındaki veriler Doç. Dr. Ahmet Selamoğlu’nun İş-güç dergisinde yayınlanmış makalesinden alınmıştır. Gelişmiş ülkelerdeki istihdam politikaları ve esneklik arayışını konu alan makale bu konuda düşünenler ve öğrenmek isteyenler için yol gösterici olabilir.