Bir İletişim Dersi

Sizce Şafak Pavey’in Meclis’te yaptığı konuşma neden rahatsızlık yarattı? Üslup olabilir mi? Küfür etmedi, hakaret etmedi, sesini yükseltmedi… Eleştirenleri sinir ettiğini düşünüyorum, içerikten çok sükunete takıldılar. “Sen misin, bu topraklarda küfür etmeden konuşan, ağzından köpükler çıkmadan, bağırmadan konuşan… Sonuna kadar eleştiren ama kişilik haklarına dokunmayan…” Ne diyeceklerini bilemediler.

Ne oldu bize? Bu kadar mı tahammülsüz, bu kadar mı hoyrat olacağız? Her konuyu neden bu kadar kişiselleştireceğiz?

Şafak Pavey’in kimsenin korumasına ya da herhangi birinin desteğine ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Kimseyi övmek ya da yermek adına da yazmıyorum. Bir iletişimci olarak bundan bir süre önce Şafak Pavey’le BloombergHT için hazırlayıp sunduğum Başarı Hikayeleri programında yaptığım söyleşiyi bir kez daha paylaşmak istiyorum sizinle. Olabildiğince kibar, doğal, yumuşak ve çok kararlı bir genç kadınla sohbet ettim. Sorduğum soruların her birine tane tane yanıt verdi. Acındırma çabası olmadı, üstenci (ne demekse) yaklaşımda bulunmadı, bildiklerini ve söylemek istediklerini sakin ve sistemli aktarma gayretine girdi, sorduklarıma katıldığı ve katılmadığı noktalar oldu. İtiraz etti, düzeltti, yeniden kurguladı ama tahrif etmedi, tehdit etmedi, konuştu… İletişim kurdu.

 

Şafak Pavey’le BloombergHT’de gerçekleşen röportaj:

Türkiye onu geçirdiği kazayla tanıdı. Tren altında kaldı, vücudunun yarısını kaybetti. Engelli oldu, engellerle tanıştı. Yıkılır sanıldı. Sanıldığı gibi olmadı. Kendisine bizim yapıştırdığımız rolü kabul etmedi, yenisini yazdı. Eğitimine devam etti, Birleşmiş Milletler’de aktif dünya vatandaşı oldu, sonra Türkiye’de aktif vatandaş olmak üzere Meclis’e girdi. CHP Milletvekili Şafak Pavey, yapacaklarını anlattı.
Yaprak Özer: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çok uzun  süre çalıştınız. Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye, Irak, İran gibi pek çoğumuzun ayak dahi basmak istemediği yerlerde çalıştınız. Siz niye kendinize böyle eziyet ettiniz?

Şafak Pavey: Dünyanın çözüm arayışı içinde olan kriz bölgelerinde bulunacak çözümlere katkım olur diye.

Yaprak Özer: Sizin buna verdiğiniz bir isim var nedir?

Şafak Pavey: Aktif vatandaşlık diyorum. Aktif dünya vatandaşlığı diyorum, yani aktif dünya vatandaşıyken şimdi de ülkemde ulusal anlamda vatandaşlığımı yapmaya çalışıyorum. Başka birinin yaralarını sarmadan kendinize çözüm bulamayacağınıza inanıyorum. O yüzden, uluslararası olarak her çözümün uluslararası aksinin aksinde de çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yaprak ÖzerMutlu musunuz, iyi ki döndüm diyebilir misiniz?

Şafak Pavey: İyi ki döndüm, tabii çok mutluyum.

Yaprak Özer: Aktif vatandaş olabiliyor musunuz? Aktif vatandaş olacağım dendiğinde aktif vatandaş olunuyor mu?

Şafak Pavey: Politikada ve parlamentoda, aktif parlamenter olarak hayatıma devam ediyorum. Uzmanlığım olan her alanda vatandaşlarımızın bir nebze sesi olabilirsem çok mutlu olacağım. Daha çok erken, çok yeni adımlar. O yüzden yavaş yavaş göreceğiz. Umuyorum hem kendimi hem de bana inanç, sevgi ve umut besleyen insanları hiç mahcup etmem.

Yaprak Özer: Siyaset düşündüğünüz bir şey değildi galiba. Ansızın mı oldu?

Şafak Pavey: Hayır, kariyer politikacısı değildim. Hiçbir zaman siyasetçi olmayı düşünmedim. Aslında aktif vatandaş olma kavramı da siyasetçi olmadığımı dile getirmek için geliştirdiğim bir kavram.

Yaprak Özer: Niye kötü bir şey mi siyaset?

Şafak Pavey: Kötü bir şey değil. Politikayla siyaset ikisi ayrı kelimeler. Politika ‘poli’ den geliyor, çoğulculuktan geliyor. Siyaset ise ‘seyis etmek’ten geliyor, Arapça kökenli bir kelime ve benim kimseye seyis etmek gibi bir istemim yok. Tam tersine, katılımcı, gerçek bürokraside olması gereken herkesin sesinin var olduğu bir mecliste var olmak için geldim.

Yaprak Özer: Herkesin sesi var mı o Meclis’te?

Şafak Pavey: Herkesin sesi olmalı bence, onun için de elimizden geleni yapacağız.

Yaprak Özer: “Engellilik, bedensel fonksiyonlardaki hasarlar nedeniyle meydana gelen kayıpların yarattığı sosyal dezavantajlardır” deniyor tarifinde. Engellileri engelsiz bir hayata kavuşturabilme umudunuz olmasa zaten burada olmazdınız, ama ne kadar mümkün olacak engelleri ortadan kaldırmak?

Şafak Pavey: Çok sevdiğim görevimden ayrıldım ve başka çok sevdiğim bir göreve yolculuk etmekteyim, o da yerel anlamda politikada yer almak. Son mesleğim dünyada kurulan ve Türkiye’nin imzası ve onayını da almış, 86 ülkenin aslında imzası ve onayını almış, Dünya Engelli Hakları İnsan Hakları sözleşmesinin kurucu başkanıydım. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları kapsamında 9. Sözleşme olarak çıktı. Diğer sözleşmelerin de kadın hakları, çocuk hakları, işkence kurbanlarının hakları, faili meçhuller ve ailelerinin hakları diye alanları var. Bütün bunlar, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’ne uyamadığımız için teker teker spesifik haklar vermek zorunda kaldığımızdan. İnsan Hakları çatısı altında engelli haklarının çıkmasının nedeni aslında sosyal ve sadaka bakışının değişip bunun bir insan hakkı olduğunu anlatmaktı. Orada yapılan en büyük iş, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin engelli haklarında engelli tanımını yapmayarak oldu. Engelli tanımı herhangi bir kayıptan değil bir bireyin toplumla karşılaştığında dışlanması, aşağılanması, hor görülmesi, engellenmesiyle engelli vatandaş olmasından bahsediyor. Yani Afrika’da Ruanda katliamı yaşanırken gözlüklü bireyler, gözlük takması gereken bireyler, entelektüel sayıldığı için bir kıyımdan geçirildiler. Görmesi için o gözlüğe ihtiyacı olanlar artık gözlük takamayarak engellenmiş oldular. Görme kabiliyetleri engellenmiş oldu. Çünkü onların aydın sınıfına mensup olduğunu düşünüp, bu fiziki zorunluluğundan ötürü taktığı gözlük, o kadar sembolik bir anlama geliyordu ki bunun için kelleri uçuruluyordu. Sokakta silahla kafalarından vuruluyorlardı. Dolayısıyla gözlük takmaktan vazgeçti Ruandalılar ve kör bir nesil oluştu. Engellenmek bu anlamda İnsan Hakları’na giriyor.

Yaprak Özer: Türkiye’de 8,5 milyon engelli vatandaşımız var. Bu kadar büyük bir kitle olmalarına karşın seslerini yeterinde duyuramadıklarını zaten görüyoruz. Neden daha etkili, daha güçlü olamıyorlar?

Şafak Pavey: Seslerini duyurmak için aslında ellerinden geleni yapıyorlar ama her şey sadaka ve bağış kültürü üzerinden gidiyor.

Yaprak Özer: Sadaka ve bağış kültüründen neyi kastediyoruz?

Şafak Pavey: Toplumda konuşamadığımız gerçeklikler var. Akraba evliliklerinden tutun engelli bir çocuğu olduğu için o annenin günahkar olmasına kadar varan algılar var. Eksik, günahkar, zaten doğuştan günah bu çocuğun kendisi gibi bakışlar var. Bu bakışları ve bu algıları değiştirmeden, toplumdaki değerleri değiştirmeden, kolay kolay sadece yasalarla bir yere varamayız. Ama yasalar üzerinde ben kesinlikle çalışacağım, çalışma içinde zaten varım. Ama toplumun değerleriyle o yasaları nasıl bir araya getiririz ona bakmamız gerekiyor. Sadece evlerine kilitlenmiş, arka bahçelerde, karanlık odalarda kilitli yaşayan o kadar çok çocuğumuz var ki.

Yaprak Özer: Kaç engelli vekilimiz var?

Şafak Pavey: 4 vekil benim bildiğim kadarıyla. Ancak anladığım kadarıyla engelli konusunda çalışabilecek iki vekiliz. Tekerlekli sandalye kullanıcısı başka bir vekil var, Gürsoy Bey, AKP’den. Ben de zaten oldukça talep alıyorum, bu konuda insan hakları alanında çalıştım.

Yaprak Özer: Sizin aktif vatandaşlığınız sadece engelliler alanında olmayacak. Ancak engelliler ile ilgili bir şey yapmak da sizin üzerinize yapışmış bir durum gibi. Etek konusu sizi üzdü, hatta kızdırdı, değil mi?

Şafak Pavey: Şaşırttı.

Yaprak Özer: “Protezimle ben mutluyum” diyecek kadar ileriye gittiniz.

Şafak Pavey: Biz mutluyuz çünkü. Bu benim sorunum değildi. Sadece adımın olduğu bir konu. Benden bağımsız olarak bütün tartışmalar gelişti ve bedenim üzerinden inanılmaz konuşmalar yapıldı. Bir seçim değil bu benim için, benim için bir mecburiyet. Ben bununla yaşıyorum, bu benim gerçeğim. Benim gerçeğim üstünden bambaşka konular konuşuldu. Özgürlükler bir seçimdir, her zaman varım. Ama benim mecburiyetim üzerinden, benim bedenim üzerinden bu kadar kolaylıkla dile getirilmesi beni çok şaşırttı. Mecburiyet olan ve benim hayatım boyunca birlikte yaşayacağım bacağımla sorunum yok. Ben bedenimle barışmışken, niye başkaları barışmadı diye çok şaşırdım. Hayatım boyunca düşünsem aklıma gelmezdi ki bir parlamenter topluluğunda bedenimle ilgili bir konuda öne çıkayım.

Yaprak Özer: Alışacak mısınız buna?

Şafak Pavey: Buna alışmak değil, galiba hep beraber birbirimize alışacağız. Bunun olacağına eminim.

Yaprak ÖzerBir milletvekili, çok da iyi hislerle, tekerlekli sandalyede sizi görmekten dolayı çok üzgün olduğunu, size bunu yakıştıramadığını belirtmiş. Siz de “Bir gün protezsiz gelebilirim, o zaman ne olacak?” diye sormuşsunuz. Gidebilirsiniz de değil mi mecbur kaldığınızda?

Şafak Pavey: Fiziksel engel yaşamayan insanların dört katı çaba harcayarak günü geçiriyorum. Aynı hızda çalışabilmek, aynı hızda yaşabilmek içinb Bacağımı takıyorum; onun belli bir bilançosu var vücudumda enerji kaybı olarak vs. Özele girmeye gerek yok. Ama ben bu eforu sarf edip günü hep birlikte el ele geçirmeye çalışıyorum. Bazen bacağımı takamayacağım, ağrılarımın olacağı, ödem olacağı günler oluyor, oldu. Birleşmiş Milletler’de çalışırken de bunu yaşadım. Tekerlekli sandalyemle gidip gelmem çok normal, bu da oluyor ara sıra. Ama tekerlekli sandalyeyi size hiç yakıştıramıyoruz gibi bir algıyı işte Türkiye genelinde değiştirmemiz gerekiyor. Benim yaşadığım bu tablonun çok küçük bir kısmı. Türkiye’de 8,5 milyon diye bilinen, bu 10 sene önceki nüfus sayımına dayanıyor, şu an 12,5 milyon diye en az tahmin edilen bir rakamımız var, ayrıca saklanan çocuklarımızın sayısını bilmiyoruz ve onları maalesef bilmeyeceğiz algıları değiştirmediğimizde. Aileler toplum önünde bunun için utanmaları gerekmediği, zihinsel engelli bir çocuğu olduğu için utanması gerekmediğini bilmedikçe onun hakkının kendisi öldükten sonra da verilebileceğini, onuruyla o çocuğun yaşayabileceğini bildikçe yavaş yavaş o çocuklarımızı evden çıkarabileceğiz. Benim yaşadığım sadece küçük bir parçası bütün bu bulmacanın.

Yaprak Özer: Meclis sizin için kullanılabilecek bir bina mı?

Şafak Pavey: Asıl sıkıntılar aslında erişilebilirlik anlamında mecliste. Geçiş katları var, merdivenlerle dolu, birçok engeli olan bir bina maalesef. Bana mümkün olduğunca meclisin çalışanları, iyi niyet çerçevesinde, yardımcı oluyor ama önemli olan bağımsızca hareket edebilmek. Düşünsenize, günlük bazen halktan 8.000 tane ziyaretçisi olan bir yer. Halktaki engelli oranı %10-12, yaşlılık oranı daha da yüksek. Bu sayılardan bahsederken bu ziyaretçi sayımıza da yansıyor. Beni unutun, orası bir halk meydanı ve halk meydanını erişilebilir kılmak her şeyden önce geliyor. O yüzden kolları sıvadık, gayet iş birliği içinde meclisin yeni bir binası yapılıyor, projelerin üstünden geçiyoruz teknik ekiple birlikte. Eski mesleğimde de Birleşmiş Milletler saraylarını tek tek revize etmiştik.

Yaprak Özer: Asistanınız var mı şu anda?

Şafak Pavey: Bütün milletvekillerine danışman kadrosu açılıyor. Ancak diğerleriyle fırsat eşitliğine dönüşebilmesi için benim ayrıca bir asistana ihtiyacım var. Bunun için, meclis için de, bundan sonraki nesiller için de, toplumun oranına oranlı olarak engelli vekilleri de daha fazla göreceğimiz meclis günleri olacak. Güzel günler gelecek ve bunun için şimdiden meclisin kendi bürokrasisi içinde kuralları üstünde çalışacağım ki bundan sonraki vekillik dönemlerinde diğer engelli vekillerin de yolu açılsın. Mesela Avusturya Parlamentosu’nda işitme engelli bir vekil var ve bu vekil için her dakika her daim, nereye giderse, ister meclis içinde ister yurtdışı gezilerinde iki tane dönüşümlü tercümanı var. Çünkü işitme engelliler için iki tane tercüman gerekiyor, işaret dili çok yorucu.

Yaprak Özer: Fırsat eşitliğinden pozitif ayrımcılığa gelecek olursak, siz pozitif ayrımcılığı destekliyorsunuz.

Şafak Pavey: Bazı zamanlarda bir atlayış yapmak için pozitif ayrımcılık çok önemlidir.

Yaprak Özer: Ancak Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in size pantolon konusunda bazı ayrıcalıklar tanımak istemesine karşı çıktınız.

Şafak Pavey: Kanun yapıcılar olarak bizim kanunu delme imtiyazımız olamaz. Dolayısıyla bu komisyondan geçer, o zaman önümüze yasa olarak gelir ve biz buna uyarız, bunun özgürlüklerinden faydalanırız.

Yaprak Özer: Bu yasa için uzlaşılamamasına, olayın bambaşka yerlere taşınmasına şaşırdınız mı?

Şafak Pavey: Ben aslında uzlaşmanın bir noktada olmuş olmasına, en azından anayasa gibi çok daha ağır konulara bakacak olan komisyonun, ilk noktasında uzlaşmış olmasına çok sevinmiştim. Kendi talebim olmamasına rağmen. Daha çok uzlaşmalar görmek istiyoruz.

Yaprak Özer: Eylül 2009 verilerine göre kamu ve özel kuruluşlarda engelli kotası gereği gibi doldurulmamış. Cezayı öderim gibi bir mantık var. Kesilen para cezaları Türkiye iş Kurumu’nda toplanıyor ve engellilerin mesleki rehabilitasyonu için kullanılıyorsa da bu trajikomik bir durum değil mi?

Şafak Pavey: Çok ayıp bir şey. Devlet bir kota koyuyor pozitif ayrımcılık açısından, Adalet Bakanlığı uygulamıyor. Adalet Bakanlığı’nda kotalar asla doldurulmuş değil.

Yaprak Özer: 21 binin üzerindeymiş boş engelli kadrosu.

Şafak Pavey: Tabii. Size daha ayıp bir şey söyleyeyim. Doldurulan kadrolar da, mesela Çalışma Bakanlığı’nda, 70 küsur kişilik engelli kotası içinde, rakamı da yanlış söylemeyeyim, bir ya da iki kişi doldurulmuş durumda. Onlar da şöyle dolduruluyor, uzmanlığınıza göre değil. Mesela benim bir dostum vardı, finans konusunda doktorası olan. Maliye Bakanlığı tarafından işe alınmıştı. Orada bulunan birçok bürokrat, hatta siyasetçinin üstünde bilgileri olan, bu konuda çalışmış ve hayatını engelleri aşarak geçirmiş ortopedik engelli bir kişi. Bu kişi çayhanede çalışmak üzere kotadan işe alındı. Şimdi kalifikasyonlarınızla kota doldurma sadaka mantığı birbirine uymuyor. Orayı sadece sadaka gibi dolduruyorsunuz. Yani ben seni işe aldım, seni de çaycı yaptım, çok mutlu ol. Çaycılık ben de yaparım herkes de yapar. Ama kota dolduruyorsanız, böyle kalifikasyonda bir uzmanı alıyorsanız o zaman ona hakkını vereceksiniz.

Yaprak Özer: Daha önceki görevinizdeyken CHP’nin söylemlerini beğeniyor muydunuz? CHP ile herhangi bir irtibatınız var mıydı?

Şafak Pavey: Benim CHP ile organik hiçbir bağım yoktu. Türkiye’de herhangi bir siyasi partiyle şimdiye kadar olmadı, ta ki bu teklif gelene kadar. Çok ani ve sürpriz olarak gelmiş bir şey.

Yaprak Özer: Ne kadar düşündünüz?

Şafak Pavey: Çok az düşündüm. Ülkemde biraz daha nabzı hızlandırmak ve bizi izleyenleri, halkımızı daha fazla üzmemek gerektiğini düşündüğüm için. Kısa geçeceğim ama çok kritik bir dönem yaşandığını düşünüyorum haklar, özgürlükler açısından. Demokrasi açısından büyük bir test olduğunu düşünüyorum bu dönemin. Yurtdışında yaşayan Türkiye’den göçmenler olarak bir gözümüz ve kalbimiz Türkiye’yi izleyerek geçer. Orada başarılar edinirsiniz, bir hayat geçirirsiniz ama bir yandan vatanınız için atar kalbiniz. Dolayısıyla bu dönemde bana böyle bir teklif gelmiş olması, belki çok uzun zamandır içimde ateş topu gibi yanan ‘ben ülkem için ne yapabilirim’ sorusunun cevabı olarak doğdu ve hemen kabul ettim.

Yaprak Özer: Annenize sordunuz mu?

Şafak Pavey: Anneme sormadım, annemden sakladım. Çok yüksek bir görevden geldim, Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Sekretaryası başkanıydım. Yeni bir insan hakları sözleşmesinin imzasını attım. O yüzden, o benim kalıp Türkiye’yi temsil etmemin daha değerli olacağını düşünüyordu. Benim yıpranmamdan çok fazla korktu. Ama ideallerim uğruna geldim ve kendisi de zamanında idealistti.

Yaprak Özer: Birtakım korkular da yer yer başınıza geldi. Bir otoparkta dövüldünüz.

Şafak Pavey: İsveçli bir gazeteci grubu ağırlıyorduk ve onlarla Türkiye’de kadına karşı şiddet konusunu inceliyorduk. Daha ilk günüydü. Akşam yemeğe çıkmıştık misafirlerimizi ağırlamak için diğer kadın gazeteci arkadaşlarımızla birlikte. Sonra ben İsveçli grupla otele doğru giderken, Beyoğlu’nda bir sokakta, bir otoparkçı arkadaşlardan birinin ayağının üstünden geçti arabayla. Ben buna itiraz edince, bu kadar dar bir sokakta bu kadar sert araba kullanmak zorunda değilsiniz deyince arabadan inip beni sokakta herkesin gözü önünde bayağı bir hırpaladı. Yerde tekmelemek dahil olmak üzere.

Yaprak Özer: Protezleriniz kırılmış.

Şafak Pavey: Evet, bacak protezim kırıldı. Bunun daha sonrası daha acıklı benim için. Çünkü buraya kadar bütün dünyada yaşanan kadına şiddet var. Bunu onayladığımız için değil ama bu yaşanıyor. Bundan sonrası maalesef Türkiye’ye özgü bir şey diye düşünüyorum. 400 metre uzaktaki polis merkezinden gelinmedi tüm bunlar yaşanırken. Çeşitli zorlukları aşarak ve irtibatlar kurarak bir yer bulup sığındığımda, o emniyet müdür tarafından “Bu saatte sakat ve kadın başına sokakta ne işin var?” sorusu ile karşılaştım. Bu işte tokat gibi inen.

Yaprak Özer: Yasalar önünde de sizin vücudunuza herhangi bir darp almadığınız, kırılanın proteziniz olduğu hükmüne varılmış.

Şafak Pavey: Çürüklerimin dışında protezim de kırıldı. Emek sarf ettiğiniz, herhangi bir sosyal sigortadan yararlanmadan kendi imkanlarınızla edindiğiniz bir şey ve o da vücudumun bir parçası sayılmadı. Kırılan bacağımı tekrar kendi imkanlarımızla tamir ettirdik. Dava da düştü zaten.

Yaprak Özer: Bir protez bacak ne kadardır?

Şafak Pavey: Bu çok değişen bir alan. Ben bunu kendi imkanlarıyla Hindistan’da yapan doktoru da biliyorum. Çok fakir bölgelerde çalıştım. Hindistan’da bir doktor su borularından bacak yapıyor ve bunu 5 Dolara satıyor. Bundan tutun çok gelişmiş teknoloji ile 15-20 bin Dolara kadar normal piyasada var olan ürünler var. Yani çok pahalı.

Yaprak Özer: Her zaman da uymuyor. Öyle gidip raftan alınacak bir şey değil.

Şafak Pavey: Bu bir terzilik işi neredeyse. Protezcinizin de uzman olması gerekiyor, senelerce birlikte çalışıyor olmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Dava düşmüş ama ülkede güzel şeyler de oluyor…

Şafak Pavey: Evet, yasaların yapamadığını toplumun kendisi yapıyor. Bambaşka bir memlekette, daha yeni evimi taşırken, ben işe gitmiştim. Kapı çalınmış, üç dört tane adam kapıda. Annem kapıyı açıyor, Türkiye’den oldukları belli. “Şafak Hanım’ın evi mi? Biz onun için gelmiştik.” diyorlar. Annem de “Evet. Annesiyim ben. Buyurun bana söyleyin”diyor. Bir sene sonra oluyor bu olay da. Adamlar diyorlar ki “Geçen sene küçük bir vaka yaşamıştı kendisi, Beyoğlu’nda bir kardeşimiz tarafından yapılan…” Kendisi toplum tarafından cezalandırılmış ve izole edilmiş, kendi meslektaşları otoparkçılar tarafından da. Utanç içerisinde sokağa çıkamıyor. Mümkünse Şafak Hanım kamu önünde onu affettiğini söylesin ki o da sokağa çıkabilsin, biz de bunun borcunu öderiz gibi manalı bir teklifte bulunuyorlar. Yasaların veremediği şeyi; engelliyi, sakat bir kadını nasıl döversin sokakta herkesin gözü önünde ve yerlere yatırarak, sen bunu nasıl yapabilirsin diye toplum veriyor bu cezayı. Bizim o yüzden kadına karşı şiddette de bakmamız gereken yer bu. Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu’na girdim. Parlamentodaki görevimin büyük bir çoğunluğunu bu kapsayacak. Bu normlar ve Avrupa Birliği’nin ilkeleri anlamında nasıl buluşabiliriz sorusunun cevabını arayacağız. Nerede blokladık, neden bir türlü başlıklar açılmıyor? Şimdi iyi niyet çalışmaları için İsveç, İngiltere, Finlandiya, İspanya’nın da içinde olduğu devletler bir araya geldi ve Türkiye’yi nasıl tekrar kazanabiliriz açılımını yapmaya çalışıyorlar. Bizim de onlara karşılık verecek cevabımızın olması gerekiyor.

Yaprak Özer: Nasıl kuracaksınız toplumsal duyarlılığı? Her gün bir iki tane kadın ‘ya benimsin, ya toprağın’ denip toprağın oluyor.

Şafak Pavey: Ve oralarda kimseyi göremiyoruz. Kanaat liderlerini göremiyoruz, kimse hiçbir şey söylemiyor kadınlardan başka. Bence kesinlikle erkeklerimizi bu işin içine dahil etmeliyiz. Bu şiddetin uygulayıcılarını, kendisiyle yüzleşmiş, suçunu kabullenmiş ve bunun cezasını da vermiş erkeklerimizi katıp onların toplum önünde kendi hikayelerini belki anlatmalarını sağlayabiliriz. İkincisi, Avrupa Birliği’ne uyum süreci içinde yasalar bu kadar iyileştirilmişken, hakikaten Avrupa’da birçok ülkedeki standartlara getirilmişken, bu da hukuken uygulanırken neden bu kadar giderek artıyor diye bakmalıyız. 7-8 senedir, dediğiniz gibi rakamlar inanılmaz arttı kadına karşı şiddette.

Yaprak Özer: Yani devletin resmi istatistikleri bunu söylüyor. Bizim yalnızca gazetelerde gördüklerimiz değil. Onun için rahatlıkla söylüyorum aslında.

Şafak Pavey: İstatistiksel olarak arttı, bu da bir gerçek. Dolayısıyla bunda demek ki çok iyi şekillendirilmiş yasalar ve toplumun değerleri arasında bir uçurum var ve bu giderek büyüyor. Toplum değerleriyle bu yasaları nerede buluşturabiliriz.

Yaprak Özer: Yapabilecek misiniz? Mecliste böyle bir çalışma, motivasyon var mı?

Şafak Pavey: Bunda da uzlaşmalara her zaman kuş bakışı bakmak gerekiyor. Bir toplum yarısı olmadan, yüzde 51’i bu toplum nüfusunun kadın, nereye varabilir? Bir kere bunu hatırlatmak gerekir. Bir de biz erkeklerimiz olmadan bu meseleyi çözemeyiz. Kadınlar kadınlara, kadın haklarını anlatarak bu meseleyi çözemezler. Çünkü bir elmanın iki yarısı denen, belki çok klişeleşmiş ama doğru bir kavramdır, biz bu toplumun iki yarısıyız. Bütüncül politikalarla çözülebilir. Bu anlamda samimi bir devlet politikasının geliştirilmesi çok değerli.

Yaprak Özer: Kazayı geçirdiğinizde çok gençtiniz. Dans, sanat, sinema planlarınızın arasındaydı. Şimdi de dans ediyorsunuz ama uluslararası kritik konuların arasında. Engelli olmak sizde nasıl bir farkındalık yarattı?

Şafak Pavey: Beni bambaşka bir duyarlılıkla karşılaştırdı. 19 yaşımda bir kaza geçirdim ve vücudumun yarısını o kazada kaybettim. Onun getirdiği büyük kazançlar olduğunu düşünüyorum, duyarlılıklar açısından. Bir acı ancak tek başına yaşanabiliyor ama başka bir insanın acısına ne kadar yakınından geçebilir ve onu ne kadar hissedebilirseniz, bir başkasının derdine ne kadar deva olmaya çalışırsanız kendinize çözüm getiriyorsunuz. Benim Birleşmiş Milletler’de insani yardım alanında Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde bütün o kriz bölgelerini dolaşarak yaptığım mesleğim hem de İnsan Hakları anlamındaki devletler arasındaki uzlaşmaları sağladığımız ve sözleşmeleri hazırladığımız ve devletleri denetlediğimiz çalışmalarımız, işkence kurbanlarından kadın haklarına kadar, engelli haklarından çocuk haklarına kadar, faili meçhullerden basın özgürlüğüne kadar, yaptığımız çalışmalarda başkalarının hakları için çalışmanın benim de kendi hayatıma getirdiği çözümler oldu. O yüzden çok büyük kazançları olmuştur. Engelli dünyası ile beni tanıştırdı ve ben onları hem dünyanın hem Türkiye’nin sessiz ve unutulmuş çoğunlukları olarak tanımlıyorum. Aynı zamanda şu gerçekliği de getirdi; bir evde bir engellinin olduğunu düşünelim. Onun engellenmiş olması bütün o hanedeki bireyleri etkileyen bir şey. Yani bir ev en az dört kişiden oluşuyorsa annesi, babası, kız kardeşi ya da abisi, hepsi engelleniyor. Utançtan, bu günah bakışından, fiziksel engellerden, istihdam bulamamasından, iş bulamamasından, her şeyinden bütün bir aileyi kilitliyorsunuz. Bu engellilik meselesine bana şöyle bir anlayış getirdi; bu dünyanın bir parçası olmam, kendi annemle de el ele her şeyin üstünden kendi çabalarımızla gelmiş olmamamız, dostlarımızın bütün çevremizin mahallemizin ayaklanması, Türkiye’nin aynı zamanda, şunu anlattı; engellilik bir göle taş atmak gibi bir şey, hare hare büyüyen ve diğer bütün o dalgalarda başka insanları etkiyen bir mesele. Benim engelliliğimde gösterilen duyarlılık ve onun bir yerinde tutabilme çabaları her hanede yaşanan bir şey. Dolayısıyla o durumu çözdüğünüzde inanın bana Türkiye’de inanılmaz toplumsal bir sorunu çözmüş olacağız.

Yaprak Özer: Başka neler yapacaksınız Meclis’te?

Şafak Pavey: Avrupa Birliği Uyum Komisyonu’ndayım. Kesinlikle Avrupa Birliği ve dış işleri konusunda bütün tecrübelerim açık. Çünkü benim uzmanlığım uluslararası ilişkiler ve AB çalışmaları. Umuyorum bu konuda karşımıza Kıbrıs konusu gelecek, çok önemli ve çok uzun zamanlardan beri çıkmazda olan, çözüm arayışı içinde olan bir konu. Onda da bir katkım olur diye düşünüyorum. Temmuz ayından itibaren Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti AB dönem başkanlığı olacak ve dolayısıyla o zamana varmadan bu çözüm arayışlarında Kıbrıs halkına kesinlikle destek verilmesi ve önlerinin açılması gerektiğini düşünüyorum.

Yaprak Özer: Ajandanız hayli bir dolu.

Şafak Pavey: Ajanda dolu. İçinde terzilik ve konfeksiyonculuk yok. Etek ve pantolon dikmeyi düşünmüyorum bu arada.

Yaprak Özer: Bizi rahat bıraksınlar diyorsunuz.

Şafak Pavey: Bütün farklılıklarımızla.

 

ŞAFAK PAVEY KİMDİR?

Türkiye onu, geçirdiği kazayla tanıdı. Tren altında kaldı, vücudunun yarısını kaybetti. Engelli oldu, engellerle tanıştı. Yıkılır sanıldı. Sanıldığı gibi olmadı. Kendisine bizim yapıştırdığımız rolü kabul etmedi, yenisini yazdı. Eğitimine devam etti, Birleşmiş Milletler’de aktif çalışmalar yaptı. Yıllar sonra Türkiye’ye döndü, “aktif vatandaş” olmak üzere Meclis’e girdi.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir