Bir T.C. filmi; “Kadın kurtulur mu be gülüm!”

 

 

Her 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın sorunları masaya yatırılır. Mangalda kül bırakma olmaz mı? Topu topu 24 saat… Kadının olmayan statüsü bir sağdan bir soldan tarif edilir. 24 saat çabucak geçiyor tabii. Bir dahaki seneye kadar unut sen bu kadınları. Arada kendini kurtaran kadınlar olursa, onları alkışlarız, yeter be gülüm. Geri kalanı da Allah’a havale et gitsin.

 

Türkiye, Hindistan ve Irak gibi ülkelerle birlikte dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeyen, önümüzdeki 10 yıl içinde de gerçekleştirememe riski taşıyan 12 ülkeden biriymiş meğerse. Bizim dışımızdakiler bizi izliyor, inceliyor ve bir zahmet bize de söylüyor. Tabii duymak isteyene be gülüm.

 

Bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini gönlünde, yakasında, beyninde taşıması gerekenlerin başında kadınlar yer alır, ama kadın bunu bilmez. Kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği öncü ülkelerden biriyiz. Bir hakka sahip olmakla, o hakkı kullanmak arasında fark vardır. Hakkının hakkını vereceksin be gülüm. Yoksa alırlar, ruhun duymaz.

 

Gülüm bak anlatayım; her kadınlar gününde aynı konuşmaları yapmak, yazmak ve dinlemek beni üzüyor. Ne yalan söyleyeyim bıktım. Ama pes etmeyeceğim, elim ayağım tutana kadar konuşacak, yazacak ve dinleyeceğim. Vatandaşlık görevi, kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı. Bir arpa boyu yol almadığımızı görmek var ya, nasıl kahrediyor insanı. Siz erkekler bunu anlayamazsınız. Kaybedecek neyiniz var?..

 

Ben ümitlerimi AB’ye sattım. Çünkü kadın sorunları Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik müzakerelerini etkileyecek. Geçtiğimiz yıl Avrupa Parlamentosu’na bir rapor sunuldu. Raporda Türk kadınlarının durumu değişik şekilde ortaya konuyor. Raporda bizim bilmediğimiz hiçbir şey yok aslında. AB, Meclis’te yüzde 4.4, yerel yönetimlerde yüzde 1 oranında temsil edilen kadınlar için ‘kota’ sisteminin getirilmesi istiyor. 70 milyonluk nüfusta sadece 10 adet kadın sığınma evini yeterli bulmuyor, 250’ye çıkarılmasıni istiyor. Aile içi şiddet konusunda reformların bir an önce uygulamaya konmasını bekliyor.

 

Elin gavuru bizim kadının işine yarayacak şeyler istiyor. Yol yakınken girmeyelim istersen bu AB’ye… Ne dersin be gülüm?…

 

İstihdam, sosyal işler ve fırsat eşitliğinden sorumlu AB Komiseri Vladmir Spidla geçtiğimiz hafta Türkiye’deydi. Spidla AB üyeliğine hazırlanırken Türkiye’nin fırsat eşitliği konusuna öncelik vermesi gerektiğini, Türk kadınının gündelik yaşamda ayrımcılıkla karşılaşmaya devam ettiğini, kadınların önemli bir bölümünün okuma-yazma bilmediğini, kadın istihdamının her geçen yıl düştüğünü, kayıt dışı çalışan kadın oranının yüksek olduğunu, kadınların iş yasalarının koruması altında olmadığını, Komisyon’un kadın erkek eşitliği alanında kaydedilen yasal gelişmeleri yakından izleyeceğini söyledi ve gitti.

 

Biz bundan korkar mıyız? Bilmem ki be gülüm… Bizim bıyıklılar korkar bakarsın diye umut besliyorum.

 

AB komisyonu kadın-erkek eşitliği yol haritası çizdi. Hedef 2010. Beş yıldan az var. Planın 21 maddesi bulunuyor. AB tam üyeliğe aday ülkeleri de izlemeye aldım diyor. Yandık vallahi be gülüm!

 

Gülüm bak şimdi… Sen de 4 yıl, ben diyeyim 5 yıl içinde bizim kadının durumunu düzeltebilir miyiz? Demedi deme zor iş; Türkiye’de kadınların yüzde 88,2’si şiddet gördükleri ortamlarda yaşıyor, yüzde 68’i dayak yiyor. Solcusu da, sağcısı da, dincisi de kadını dövüyor. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2001-2004 yılları arasında aile içi şiddete maruz kalanlar arasında ölüm oranı yüzde 65 artmış.

 

Türkiye’de her dört kadından biri okuma yazma bilmiyor. Okur yazarım diyen kadınların dörtte biri okul yüzü görmemiş. Artık sen düşün neyi nasıl okuduğunu… Kadın nüfusumuzun yarısı ilkokulu zar zor bitirmiş. Kadınlarımızın yüzde 10’u lise yüzde 3,9’u üniversite mezunu. Bizim ülkemizde kadınların ortalama eğitim süresi üç yıl. Birleşmiş Milletler’in 2004 İnsani Kalkınma Raporu’na göre, okullaşma oranında Türkiye dünya 110.’su.

 

Kadınların TBMM temsil oranı yüzde 4,4. Siyasetteki kadın sayısı açısından Hindistan, Nijerya, Ürdün, İran ve hatta Irak’tan gerideyiz. Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı makamı iyi ki var, yoksa bu günleri bile göremeyeceğiz… Kadından sorumlu bakanlığa kadın bakacak tabii. Hoş bir jest değil mi? Kadın olsun da ne olursa olsun. Sayın bakanın beyanına rastladım, ‘bizde söylendiği kadar çok şiddet uygulanmıyor kadına’ demiş. İçim ferahladı.

 

Çalışma hayatında da durum aynı. Aynı işi yapan kadınların kazancı erkeklerden daha az. Karar mekanizmalarındaki kadın oranı ancak yüzde 7. İstihdam edilen kadın nüfusun tamı tamına yarısı ücretsiz aile işçisi, yüzde 39’u ücretli işçi, yüzde 10’u kendi hesabına çalışıyor, yüzde 0,9’u (yüzde 1 bile değil) işveren konumunda. Buraya kadar saydığım rakamların anlamlı olması için Türkiye’de kadınların yüzde 25’inin çalışma hayatına katıldığını da söylemeliyim.

 

Türkiye Cumhuriyeti gururla sunar.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir