İki kadın girişimci, birinin eğitimi yok diğerinin var… Ayrı coğrafyalarda doğmuş, büyümüş, yaşamışlar… Ayrı deneyimlere sahipler, farklı kulvarlarda yüzüyorlar… ikisini bir araya getiren görünürde hiç bir şey yok. Konuşmaları, esprileri farklı… Oysa ikisi birbirine kardeş kadar benziyor. Aynı dili konuşuyorlar… Anne olmalarını saymıyorum, kariyer de yaparım, iyi bir anne de olurum diyebiliyorlar… Her şeyden önemlisi sıfırdan başlayabilme dürtüleri, gördüklerini farklı tercüme etme ve tecrübe edebilme yetenekleri. Hayal kuruyorlar, macerayı seviyorlar, hedef koyuyorlar, korksalar da dönmüyorlar, başarılı olmak istiyorlar…
Ben değil, kendileri anlatsın ve siz de keyifle okuyun…
Yaprak Özer: Geceyle gündüz gibi birbirinizden farklı olmakla birlikte birbirinize çok benziyorsunuz. Ne iş yaparsınız sizden dinleyelim?
Nurcan Özdemir: Ben inşaat sektöründe mantolama dediğimiz malzemelerin üretimini yapıyorum. Bu dışarıda enerji verimliliği için kullanılan yalıtım malzemesi. Beyaz, mavi, siyah bizim ürünlerimiz. Bu ürünleri üretiyoruz. Bunların yapıştırıcı sıvısını ve sistemi üretiyoruz. Ambalajlarken de beyaz eşya ve otomotive malzeme üretiyoruz.
Gülay Öner Özgön: Ben aslında tıp doktoruyum ve genetik uzmanlığı yaptım ve bu yaptığım uzmanlık sonrasında da insanların genetikte yakalanabilecek hastalıkları veya var olan hastalıklarının teşhisi yönünde bir genetik tanı merkezim var. Bu merkez aynı zamanda da Türkiye’de daha iyi hizmet verebilmek için de bir şekilde de kullanılabilecek kitlerin üretimini yapmaya çalışıyorum.
Yaprak Özer: Kaç yılında kurdunuz?
Gülay Öner Özgön: 2009 Ocak ayı.
Nurcan Özdemir: 1999.
Yaprak Özer: Tıp doktorlarının muayenehane açması ya da herhangi kolektif olarak bir muayenehanede buluşması alışagelmiş bir şey ama tıp doktorlarının kendi şirketlerini kurmaları çok sık gördüğümüz bir şey değil.
Gülay Öner Özgön: Doğru, çok fazla sık görünen bir şey değil hatta birçok özel hastanelerin sahibi bile doktor değil diye genelleyebiliriz. Çok fazla bu şekilde şirketsel davranan doktor alışkanlığı yok.
Yaprak Özer: Siz nasıl cesaret ettiniz?
Gülay Öner Özgön: Yani doktoramı bitirdikten sonra gördüm ki gerçekten çok büyük bir açık, büyük bir ihtiyaç var bu alanda ve Türkiye’de yapılan bütün genetik tanılar çok pahalı. Yurtdışına çok fazla bağımlıyız ve Türkiye’de maalesef yapılan akraba evlilikleri veya aynı köyden evlenme filan gibi şeylerle çok fazla genetik hastalığımız var. Hem toplum sağlığı adına bir fırsat gördüm, hem de gerçekten bir iş olarak fırsat vardı.
Yaprak Özer: Bu tek başınıza mı aklınıza geldi yoksa çevrenizde sizi yönlendiren birileri oldu mu?
Gülay Öner Özgön: Yaklaşık bir yıl kadar bunun fizibilitesini yaptım. Nerede ne yapılabilir, nasıl yatırım yapılabilir gibi… Yola başlarken bana yardım edenler tabii ki oldu. Buradan da hepsine teşekkür ediyorum.
Yaprak Özer: Olmaz bu iş diyenler de oldu mu?
Gülay Öner Özgön: Evet. En başta babam oldu mesela. Bu iş olmaz dedi.
Yaprak Özer: Genetikte tam olarak hastalıklar üzerine mi yoksa genetik kodlarımız ya da olası hastalıklarımız üzerine mi çalışıyorsunuz, ne yapıyorsunuz?
Gülay Öner Özgön: Genetikte olası kodlar üzerine çalışılıyor. Zaten var olan mutasyonlar da hepsi kodlarımızdan ortaya çıkıyor fakat benim sonraki hedefim bir bio teknoloji şirketi kurmak. Bio teknoloji şirketiyle başka alanlara da, çevre bio teknolojisi gibi şeylere de yol almak, GDO’lu ürünler açısından onların tanısını yapabilmek, tarıma gidebilmek gibi bir takım başka hedeflerim var.
Yaprak Özer: İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunusunuz. Arkasından da doktora yaptınız. O kadar uzundu ki CV’niz… Ödüller, tebliğler ve makaleler sayamayacağım… Yurtdışında da eğitim almışsınız, yayınlarınız var. Nurcan Hanım, 7 çocuklu bir ailenin kızısınız. Ortaokulu bitiriyor, eğitiminizi bırakıyorsunuz onun için geceyle gündüz kadar birbirinizden farklısınız, ama bir o kadar birbirinize çok benziyorsunuz dedim. Biraz anlatsanıza.
Nurcan Özdemir: Ardahan’da doğdum. Doğu’da doğdum, Batı’ya geldim, yatırım yaptım ve iş hayatına atıldım, girişimci oldum. İlkokulu Ardahan’da köyümde okudum. 50 haneli bir köyde… Ortaokul’u yatılı bölge okulunda okudum Ardahan’da. Lise hayatıma başlamadan Bursa’ya taşındık, iki ay liseye gittim iki aydan sonra devam edemedim. O günkü hayat şartları, ekonomik koşulları onu gerektiriyordu. Tekstil fabrikasında işe başlayarak orada vardiyalı işçi olarak işe başladım.
Yaprak Özer: Ne kadar sürdü bu?
Nurcan Özdemir: Yaklaşık 1 yıl. Ondan sonra bir avukatın yanında yardımcısı olarak çalıştım ve 1992 yılı geldiğinde, hayatımın kaderini değiştirecek yalıtım sektörüyle tanıştım. O dönem yalıtım sektörü çok fazla gündemde değildi biliyorsunuz, sekreter olarak başladım. Bu işi çok iyi öğrendim. Yani şu anda bakarsanız 20 yıldır bu işte okumuşluğum var desem doğru bir şey söylemiş olurum. Ve 1992-1998 sonuna kadar bu firmada çalıştım. Çalıştığım firmada sekreter olarak başladım, satış ve pazarlama müdürü olarak işten ayrıldım.
Yaprak Özer: Bu arada karar vererek ayrıldınız herhalde.
Nurcan Özdemir: Bu arada eşim Özden Özdemir’le evlendim. Eşim tekstil sektöründeydi ve yalıtım sektörünün geleceğini birlikte analiz ettik ve karar verdik. Destek oldu her konuda yani eşim, ailem hepsi destek oldu bu konuda. Ve 1999’da kendi işyerimizi kurduk. Bursa’da, İstanbul’da, İzmir’de çeşitli illerde satış ve uygulama yaptık ve 2007 yılı geldiğinde artık bu sektörde tepe noktaya gelmiştik, üretici olmamız gerektiğine karar verdik.
Yaprak Özer: Bursa’daki üretiminizin fiziki büyüklüğü nedir?
Nurcan Özdemir: 8 bin metrekare kapalı, toplam 14 bin metrekare alanım var. İki tane tesisimiz var. İki fabrikamızda yalıtım malzemeleri üretiyoruz.
Yaprak Özer: Gülay Hanıma dönüyorum. Karar verdiniz, fizibilite çalışması yaptınız, sermayeyi nasıl buldunuz, kredi mi aldınız?
Gülay Öner Özgön: Kredi almadım. Daha çok aile parasını biriktirdim diyelim. Kendi birikimlerim, arkadaşlarım, annem-babam şeklinde.
Yaprak Özer: Büyük bir sermaye gerekiyor muydu?
Gülay Öner Özgön: Evet, yaklaşık 550 bin lira koyduk yola başlarken.
Yaprak Özer: Nurcan Hanım siz ne kadar koydunuz?
Nurcan Özdemir: Benim hiç param yoktu o dönemde.
Yaprak Özer: Sizinki sanıyorum altyapıya ihtiyaç duyulan bir çalışma…
Gülay Öner Özgön: Altyapıya ihtiyaç var. Altyapı olmadan zaten hiçbir şekilde yol alamazsınız. O zaman yalnızca doktor olarak çalışmanız gerekir ki, ben onun ötesini istiyordum biraz.
Yaprak Özer: Genetikle ilgili bir şey yapmak istiyorum diyen biri şirket açabiliyor mu? Bu herhalde bir izne tabi diye düşünüyorum.
Gülay Öner Özgön: Evet, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almanız gerekiyor. Daha çok ilk başta zorlanma sebebimiz o oldu. O dönemde Sağlık Bakanlığı’nın doktorlar üzerinde bazı yaptırımları vardı biliyorsunuz, 2009 yılında… O merkez açılsın, bu merkez açılmasın… İşte bazı hastanelerin, tıp merkezlerinin ruhsatları alınıyordu, birleştirmeler yapılıyordu. O dönem 10 ay boyunca ben hem kira ödeyip hem 3 kişinin maaşını ödeyip, işletme sermayesinden yiyerek bekledik.
Yaprak Özer: Kaç kişi çalışıyor şu anda?
Gülay Öner Özgön: Şu anda 6 kişi çalışıyor ama o zaman benle birlikte 4 kişi çalışıyordu. Bir laboratuvarda bir kişi 96 örnekle çalışabiliyor. Daha yüksek teknolojili bir sistem olduğu için bir kişi bir örnek çalışmıyor mesela. Nurcan Hanımlar da muhtemelen öyledir. Bir kişi bir malzemeyi baştan sona kadar takip ediyordur, bizde öyle değil. 100 hastanın örneğini de bir kişi aynı anda çalışabilir.
Yaprak Özer: Teknoloji ağırlıklı bir iş olduğu için mi daha az sayıda kişiyle çalışabiliyorsunuz? Nurcan Hanıma sorsam kaç kişi çalışıyor sizde?
Nurcan Özdemir: 65 kişi çalışıyor. Ama her geçen gün büyüyoruz. Herhalde 2013’te 120-130 kişi olacağız.
Yaprak Özer: Kaç tane böyle laboratuvar var? Sizin için bir sektör var diyebilir miyiz?
Gülay Öner Özgön: Evet, şu anda genetik tanı merkezleri için Türkiye’de bir sektör var. Çünkü genetik ve yeni gelişen bir bilim diyelim. Bu bilim sonucunda da hem prediktif hasta, yani daha önce hasta olmadan hangi mutasyonları taşıyorsak o konuda nasıl hasta olacağımız yeni yeni biliniyor. Ve bunun için de yeni gelişen bir bilim zaten. Son 10 senedir genetikte bir şeyler daha çok yapılabiliyor ve her sene bir ileri teknoloji ekleniyor sisteme. Şu anda belki ben 3 sene önce burayı kurduğumda o zamanki koşullarda en iyi teknolojiyle kurmuştum. Ama 3 senedir bir yandan hizmet verirken bir yandan da 6 ayda bir yeni çıkan teknolojileri takip edip bunları almak durumundayım.
Yaprak Özer: Hakikaten niye kurdunuz?
Gülay Öner Özgön: Başarılı olmak için.
Yaprak Özer: Siz niye kurdunuz?
Nurcan Özdemir: Para kazanmak için. Gerçeği bu ama yani.
Yaprak Özer: Sermayem yok demiştiniz yani emeğimle kurdum diyorsunuz, para kazanmak için kurdum diyorsunuz. İyi para kazanıyor musunuz?
Nurcan Özdemir: Çok şükür kazanıyorum.
Yaprak Özer: O zaman iyi ki kurdunuz?
Nurcan Özdemir: Tabii, iyi ki başlamışım ve iyi ki kurmuşum, iyi ki bugünlere gelmişim. İyi ki Ardahan’dan Bursa’ya yerleşmişiz.
Yaprak Özer: Peki Ardahan’a geri dönüş olacak mı?
Nurcan Özdemir: Ardahan’da o konuda araştırdım çok fazla yatırım yapacak yer yok. Ama biraz daha o bölgeye yakın Erzurum, Kars olabilir.
Yaprak Özer: Düşünüyor musunuz peki?
Nurcan Özdemir: Tabii. Şimdi biliyorsunuz yalıtım sektörü daha yüzde onu yapılan bir sektör, yüzde doksan daha yapılması gereken yalıtım var, binalar var. Bir de yaptığımız işin gerçekten en iyisini yapıyoruz. Yani yaptığımız malzemelerin kalitesi, güvenirliği, sistemi… Ben girişimcilikte başarıyla ilgili şunu söylemek istiyorum: Başarı hedef belirlemek, başarı inanmak, başarı en iyi şekilde yapmak demek.
Yaprak Özer: Hedefiniz neydi, çok para kazanmak?
Nurcan Özdemir: İlk etapta para kazanmak çünkü paramız yoktu, bu kadar net. Sonra zaman geçtikten sonra, “Şu anda hedefiniz ne?” derseniz tamamıyla kadın girişimcilerin çoğalması. Zaten dört tane dernekte görevim var, bir de Türkiye’nin yüzde yetmiş enerjisini dışarıdan alıyoruz. Bu enerjinin saçmış olduğu bir gaz var; sera gazı biliyorsunuz insan sağlığına zararlı. Benim burada tamamıyla hedefim kadın girişimcilerin, daha doğrusu girişimcilerin çoğalması. Yani Türkiye’de 1 milyon 200 bin girişimci var ve bunun sadece 83 bini kadın. Bu, çok az.
Yaprak Özer: Neden sizi seçtiler? Çünkü bu tür yarışmalarda siz ve sizin gibi pek çok başarılı kadın o ipi göğüslemeye çalışıyor, neden siz?
Nurcan Özdemir: Aslında ben ödül verilmeden son iki dakika kala Türkiye’nin kadın girişimcisi olduğumu öğrendim. Yani bir ödül belki verilir diye düşünmüştüm, ilk 15’te kaldığım için sevinmiştim ama birinci olduğumu bilmiyordum. Ama orada iki dakika kala bunu öğrenince gerçekten çok sevindim. 35 metrekarelik çıkmaz sokaktaki bir dükkanla, 12 yıl gibi kısa bir sürede fark yaratıp 14 bin metrekarelik tesislere gelmemden kaynaklanan bir hayat hikayem var. Yanımda çalıştırdığım kişi sayısı, cirolar, ne kadar bir cirodan başlandığı, şu anda nerelerde, bunlar hep kritermiş herhalde.
Yaprak Özer: Gelecek vaad eden girişimci kadın olarak ipi göğüslediniz, neden bu değişik bir sıfatla ipi göğüslediniz, sizin yorumunuz ne?
Gülay Öner Özgön: Çünkü Türkiye’de genetik bilimi gerçekten yeni ve de geleceğe atfedilen bir bilim. Aslında ben isterdim ki, artık gelecek de bugün olsun, çünkü yurtdışında Avrupa’da ve Amerika’da genetik günümüzün kendisi. Hangi hastalığı olursanız veya prediktivite testleri yaptığınızda bütün hepsi günümüzün içinde kalıyor yurtdışında Avrupa’da ve Amerika’da. Benim de amacım oydu, demek ki tam amacıma erişememişim, hala gelecek vaad edende kaldık diye düşünüyorum. Yurtdışına gözlerinizi diktiğinizde yurtdışındaki olaylar nasıl gelişiyor diye baktığınızda, orada artık gelecek değil genetik. Türkiye tıp alanında çok ileri. Çok iyi doktorlarımız, cerrahlarımız var, sürdürülebiliyor. Ben bunun genetikte de olmasını istiyorum.
Yaprak Özer: Şöyle bir şey sezinliyorum: sizin macera bitmemiş, devam edecek. Siz, bu ödülü alırım ben diyorsunuz, öyle mi?
Gülay Öner Özgön: İnşallah. Öyle olmalı diye düşünüyorum. Çünkü benim başarıydı birinci hedefim biliyorsunuz. Tabii ki ikide, üçte para geliyor, başka şeyler de geliyor ama başarı bitti dersem zaten şirketten çıkmam gerek o zaman. “Yapabileceklerim buraya kadardı” diyecek bir noktada değilim. 3 yılı öyle ya da böyle geçirdik. Altı ayda bir başka yatırımlar yapıyoruz. Bir de sağlık piyasasında var olabilmek ayrıca zor. Sağlık camiası çok kapalıdır, sağlıkta yeni bir şey yapmak çok zordur. Tüm doktorları da o konuda bilgilendirmeniz gerekir.
Yaprak Özer: İyi ki kurdum, iyi ki ben bu işi yaptım diyor musunuz?
Gülay Öner Özgön: Çok zorluk çekmeme rağmen evet.
Yaprak Özer: Korktuğunuz anlar oldu mu?
Gülay Öner Özgön: Çok… yani, bırakmak istediğim, yeter artık niye ben bunu çekiyorum dediğim anlar tabii ki oldu.
Yaprak Özer: Ne düşünüyorsunuz o zaman?
Gülay Öner Özgön: Farklı yönlerden işe bakmaya çalışıyorum. Bir de “Şöyle yapayım, kendimce alternatif geliştireyim…” diyorum. İşin nasıl yönetilir kısmını ben biraz da deneyerek öğrenmeye çalıştım.
Yaprak Özer: Nurcan Hanım ortaokul mezunu.
Nurcan Özdemir: Şu anda Lise sondayım. Akşam Lisesi’ne gidiyorum bu arada.
Yaprak Özer: Tebrik ediyorum sizi. Nasıl gidiyor dersler?
Nurcan Özdemir: İyi gidiyor. Tabii zor oluyor hala ekibin başındayım yani fabrikada ama firmamız şu anda kurumsallaşma yönünde bayağı bir yol kat etti. İstanbul’da da bölge müdürlüğümüzü açtık ileriki dönemde ofislerimizi de açacağız.
Yaprak Özer: Eğitimde hedef ne?
Nurcan Özdemir: Eğitimde Üniversite olabilir mi, inşallah olur. Biz kadınlar istersek yapabiliriz diye düşünürüm.
Yaprak Özer: Ne okursunuz mesela?
Nurcan Özdemir: İnşaat mühendisi ya da mimarlık okurum herhalde. İkisinden birini okurum. 40 yaşında Lise mezunu 50 yaşında herhalde üniversite mezunu olurum.
Yaprak Özer: Bir de annelik rolleriniz var, böyle steril, yalnızca çalışan kadınlar değilsiniz.
Nurcan Özdemir: Evet kariyer de yapıp çocuk da yapanlardanız.
Yaprak Özer: Kaç çocuğunuz var? Kaç yaşlarındalar?
Nurcan Özdemir: İki çocuğum, bir oğlum bir kızım var. 9 ve 6 yaşlarında.
Gülay Öner Özgön: Benim de bir kızım var 9 yaşında.
Yaprak Özer: Çocuklar sizin gibi olmak istiyorlar mı?
Gülay Öner Özgön: Benim kızım doktorlukla alakalı olduğunu düşünüyor bu kadar yoğun çalışmamın. Ben doktor olmayacağım diyor. Evde olunca telefondayım, bilgisayardayım yani bir iş takip ediyorum veya eve geç gidiyorum.
Nurcan Özdemir: Ben çok yoğun çalışıyorum, kızım iş kadını olmak istemiyor şu anda. Ben öğretmen olayım anne, öğlene kadar kurabiye yapayım öğleden sonra da okula giderim diyor.
Yaprak Özer: Eşiniz aynı sektörde mi? Eve iş geliyor mu, gelmez mi merak ettiğim için soruyorum.
Gülay Öner Özgön: Evet. Eşim de sağlık sektöründe. O da doktor. Biz iş konuşuyoruz. En azından benim için işletmecilik, sürdürülebilirlik, bunlar yeni olduğu için ve de bu konularda çok parlak fikirleri olur eşimin. Onunla konuşup tartışırız, bir şey yaparız.
Yaprak Özer: Dinler misiniz peki?
Gülay Öner Özgön: Yok. Sonra bana söylenir durur “Bak ben sana söylemiştim bunu” diye. Ama fikir almayı çok severim. O konuda paylaşabileceğim bir şey varsa özellikle zaten değişik fikirleri olur. Dinlerim ama en sonunda kendi süzgecimden geçirip bir şey yaparım. O açıdan bazen o da üzülüyor tabii. “Biz hiç konuşmayalım, sen hep kendi başına kendi dediğini yapıyorsun” der.
Yaprak Özer: Sizde ne oluyor evde? Şimdi siz çok başarılı bir kadın girişimcisiniz. Başarılı bir dinleyici misiniz? Eşinizi dinliyor, fikir alış verişi yapıyor musunuz?
Nurcan Özdemir: Eşimle birlikte çalışıyorum, aynı fabrikalardayız. Eşim tamamıyla üretim bölümüne odaklı çalışıyor, ben finans ve pazarlama bölümünün başındayım. Biz kadınlar istersek her şeyi başarabiliriz. 2023’e kadar 10 büyük ülke arasında olmak istiyorsak girişimcilik ama başta kadın girişimcilerin iş hayatında olması gerekiyor. Şimdi ben çok çalışan bir kadınım bir kere öyle bir özelliğim var. Hayatta baktığım her şeye işle ilgili bakarım. Bir yere gittiğimde kendi işimi çok araştırırım, belli bir saatten sonra eşimle ilgili araştırmalar yaparım bilgisayar başında.
Yaprak Özer: Kendi bildiğinizi mi yaparsınız?
Nurcan Özdemir: Eşimi dinlerim. Eşimin fikirlerine çok değer veririm; fikirleri de gerçekten çok güzeldir. Ama ben karar veririm, verdiğim kararı uygularım. Eğer uygulamayacağım bir karar varsa, onu kaldırırım ortadan. Hantallığa yer vermiyorum ticari hayatımda. Bir de herhalde iyi bir liderim, liderlik herhalde sonradan olunmuyor doğuştan olan bir şey.
Yaprak Özer: Peki diğer kardeşler çalışıyor mu sizinle?
Nurcan Özdemir: Tabii, dört tanesi benimle birlikte fabrikada. Bir tane ablam Ardahan’da, diğer iki kız kardeşim de benim yanımda değiller.
Yaprak Özer: Baktığımız zaman girişimcilikle ilgili bir sürü efsane var aslında. Canlı iki örneksiniz. Nasıl girişimci olunur ve girişimci olmanın sizdeki özellikleri neler?
Nurcan Özdemir: Ben hayal kurmak ve hedef belirlemek diyebilirim.
Yaprak Özer: Hayal kurmayı biz çok sevmeyiz aslında. Nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Nurcan Özdemir: Kendi işimle ilgili kurduğum her hayali gerçekleştiriyorum. En azından onunla ilgili ilk önce kafamda canlandırıyorum. Ne yapmak istediğimi, nerelerde olmak istediğimi.
Gülay Öner Özgön: Bence fırsatları görüyorsunuz demek daha doğru geliyor bana. Hayal kurmak değil siz ayağınızı yerden keserek hayalleri kurmuyorsunuz muhtemelen.
Nurcan Özdemir: İşimle ilgili hayal kuruyorum.
Gülay Öner Özgön: Fırsatları görüyorsunuz aslında, “Bunu yaparım” diye bir şey inşa ediyorsunuz.
Yaprak Özer: Cesur olmak, esnek, yaratıcı olmak bu konularda neler söyleyebilirsiniz?
Gülay Öner Özgön: Bence evet, hani çalışanlarla esnek olmak, yeri geliyor çünkü siz girişimciyseniz ilk andan itibaren birinci çalışan sizsiniz aslında.
Yaprak Özer: Sizi diğer doktorlardan farklı kılan şey neydi?
Gülay Öner Özgön: Yani inatçılık herhalde öyle diyebiliriz. Bir konuda bunu yapacağım, başaracağım, bu olmalı dediğiniz şeyin peşinden gidebilmek. Tabii aslında bütün kadınlar girişimci olsun diyoruz ama herkesin sosyal konumları da müsait değil. Sosyal konumlar da buna müsaade etmiyor. Ben bu yola çıktığımda, evi geçindirmeden öteydi benim derdim belki de. Nurcan Hanım’ınki öyle değil. Dediğiniz gibi ak ve kara gibiyiz belki bu anlamda farklı sosyolojik yapılardan geliyoruz.
Yaprak Özer: Ama bir şey fark etmiyor, ikiniz de hayal kuruyorsunuz, ikiniz de bir cesaret örneği gösteriyorsunuz baktığınızda.
Gülay Öner Özgön: Yani ben kurguyu çok fazla mantık üzerine kurup o şekilde yola çıktım aslında. Çünkü bir fizibilitesini çıkartıp bu, budur dedim. Tabii Nurcan Hanımlar’da öyle bir fizibilite yapıldı mı onu bilmiyorum.
Yaprak Özer: Yapıldı mı?
Nurcan Özdemir: Hayır. Tamamıyla buradaki 35 metrekarelik dükkanı açtığımda o anda iş hayatında bir şeyler yapmak istiyordum. Fizibilite yapma şansım yoktu, zaten param da yoktu, öyle bir fizibilite yapamazdım o dönemde. Orada 35 metrekarelik yerden 300 metrekarelik bir dükkana geçerek bir cesaret örneği sergiledim ve o çıkmaz sokakta bir dükkandı. 300 metrekare cadde üzeri dükkana geçince hayatımın akışı değişti. Orada işler daha hızlandı, daha iyi müşteriler gelmeye başladı. “Girişimcilik biraz da risk almaktır diyebilmek lazım. Çünkü o dönemdeki yaklaşık 4 katı daha büyük bir yere geçtim kiraya. Aslında zorlanabilirdim ama ben çok inanmıştım, yaptığım işe çok inanıyordum.
Yaprak Özer: Kendinize mi inanıyordunuz yoksa piyasaya mı inanıyordunuz? Kime inanıyordunuz?
Nurcan Özdemir: İlk önce kendime çok inanıyorum. Yani “Ben yapacağım” dedikten sonra istersem yapacağıma inanıyorum. Benim şu anda 14 bin metrekare tesisim ve burada çalışan arkadaşlarımız var, gün geçtikçe artıyor. Şimdi fizibiliteyi daha iyi yapıyorum. Şu anda ne kadar bir yatırım yaparsam nasıl olur, hangi bölgede yatırım yapmam lazım…
Yaprak Özer: Her riski almıyorum diyorsunuz öyle mi?
Nurcan Özdemir: Şu anda biraz öyle, evet.
Gülay Öner Özgön: İnsan bilmeye başlayınca herhalde riski almak da azalıyor.
Yaprak Özer: Cahil cesareti denilen şey mi aslında?
Gülay Öner Özgön: Ben hep öyle diyorum. Bana sordukları zaman biraz cahil cesaretiyle yola çıktım doğrusu.
Yaprak Özer: Ama Nurcan Hanımın, kaybedecekleriniz o kadar fazla ki riski onun için mi almıyorsunuz?
Nurcan Özdemir: Biraz da kontrollü. Şimdi artık riskleri kontrollü bir şekilde devam ettiriyorum.
Yaprak Özer: Peki sizi tutan birileri var mı? Bir dakika dur diyen var mı etrafınızda?
Nurcan Özdemir: Tabii eşim zaman zaman “Şunu şunu yapmamamız gerekiyor” diye mantıklı açıklamalar yapıyor. Zaten eşim dediğim gibi çok güzel bir bakışa sahip ve sektörümüzü şu anda çok iyi bilenlerden birisi, üretimde çok başarılı. Ben pazar araştırması yapıyorum, o üretimin maliyetinin analizlerini çıkarınca ortaya bir ortak nokta çıkıyor.
Yaprak Özer: Sürdürülebilir olması için bir işletmede ne yapılması gerekir?
Gülay Öner Özgön: Sürdürülebilirlikte en önemli şey adım adım gitmek. Beş adımı birden gitmek değil de, bir adım gittikten sonra biraz o adımın oturmasını sağlamak… Benim için öyle oluyor en azından. Çünkü nakit akışı sıkıntısı gibi şeylere Türkiye’de düşmek çok oluyor. Zaten ilk yıllarında biliyorsunuz siz de işletmelerin çoğu nakit akışı yüzünden zarar görebiliyor. Kendimi onun için nakit akışlarında biraz idare etmeye çalıştım. İşte işletmeyi de bu şekilde götürmeye çalıştım. Bunun için de TÜBİTAK ve KOSGEB’den hibe ve yardım projeleri yaptım. Yaptığımız birçok çalışmayı TÜBİTAK’la birlikte götürdük. Özellikle Türkiye’de son yıllarda bu tip hibe projeleri çok fazla oldu. Yeni girişimcilerin özellikle bunlardan yararlanmasını tavsiye ediyorum.
Nurcan Özdemir: Ben de yararlandım.
Yaprak Özer: Peki sizin için sürdürülebilirlik nedir nasıl sağlanır?
Nurcan Özdemir: Marka bilinirliği ve ekip çalışmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Hedefim beş yıl içinde Türkiye’de bilinir bir marka olmak, on yıl içinde de dünyada global bir marka olmak. Bu hedefi gütmek için markalaşmaya da gidiyorum. Bir de ekip çalışması çok önemli yani belirli bir süreye geldikten sonra artık her işi siz yapamıyorsunuz. Şu anda bizim reklam işleri bölümü, insan kaynakları bölümü var bizde.
Dr. Gülay Öner Özgön, Nesiller Genetik Yönetim Kurulu Başkanı. KAGİDER “Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimci”si.
Dr. Gülay Özgön İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji uzmanlığını aldı. Yine İ.Ü.’de Tıbbi Genetik bölümünde doktora programını bitirdi. Yurtdışında da Psikiyatri, Farmakoloji, Moleküler Genetik, Genetik Danışmanlık, Epilepsi Genetiği, İlaç Etkileşimlerinin Tıbbi Yönleri, Kardiyovasküler Genetik konuları ile ilgili eğitimler almıştır. İyi derecede İtalyanca ve İngilizce bilmektedir.
Nurcan Özdemir EPSA Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı, KAGİDER “Yılın Girişimci Kadını”.
İnşaat sektöründe Mantoyap Isı Yalıtım Sistemleri, Burpor, Nurpor, Ataboard ve ambalajda Ecepack markalarıyla hizmet veren EPSA Yönetim Kurulu Başkanı. EPSA 14 bin metrekare alan üzerine kurulu iki tesiste, yalıtım ve ambalajda EPS üretimini aylık 450 ton, yapı kimyasalları üretimi ise aylık 15 bin ton kapasite ile sürdüren yüzde 100 yerli sermayeli bir şirket. Özdemir, sıfır sermaye, yüzde yüz cesaretle kurmuş işi. Ortaokuldan sonra eğitimini bırakıp çalışmak zorunda kalmış. Şimdi akşam lisesinde son sınıf öğrencisi, üniversite azmi de var, mühendis ya da mimar olurum diyor…