Sınav skandalıyla çalkalanıyoruz. Üniversite giriş sınavında olmasa orta eğitim giriş sınavında oluyor, o olmazsa memuriyet sınavında oluyor… Sınıyoruz, beceremiyoruz. Gençleri, ailelerini, yakınlarını üzüyoruz. Güvenlerini sarsıyoruz. Biz bu sınavı niye yapıyoruz, yapıyorsak neden, nasıl yapılması gerektiğini bir türlü öğrenmiyoruz?
Biliyor muydunuz, Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 25’i okuduğunu anlamıyor, yüzde 42’si basit matematiksel problemleri çözemiyor. Türk gençliği sosyoekonomik statü arasında eziliyor. En alt çeyrekte bulunanlarla en üst çeyrekte bulunanlar arasındaki “başarı uçurumu”, en yüksek 3 ülkeden biri Türkiye. En üst çeyrekte bulunan öğrenciler, ortalama 92 puan daha fazla almaktadır.
2 milyon 852 bin genç okula gitmiyor. Eğitimine devam etmeyen bu gençlerin büyük çoğunluğu ilköğretim mezunu.
Ve bu çocukları sınıyoruz. Ne o üniversite okutacağız. Okuyunca iş bulsalar… Ne yazık ki çoğu bulamıyor.
Sınav skandalının gölgesinde Türkiye’nin önde gelen eğitimcilerinden, geçmiş deneyimleri ve halen sürdürdüğü çalışmalarla gündemi en iyi yorumlayabilecek isimlerden biri olarak Prof. Dr. Üstün Ergüder’i Kariyer Rehberi programına konuk ettim. Kısa söyleşimizin notlarını ve görüntülerini sizinle paylaşmak isterim.
Yaprak Özer: Eğitim reformu girişimine baktığımda aslında sizin ben dünyadaki en iyi örnekleri inceleyerek bunları Türkiye’de belki uygulama için çalıştığınızı anlıyorum. Tam olarak ne yapıyorsunuz?
Üstün Ergüder: Dünyadaki eğitim araştırmalarını Türkiye’ye bakmak için kullanıyoruz. Mesela OECD’nin, PISA’nın araştırmaları gibi araştırmaları, iyi örnekler aslında. Türkiye çapında yapıyoruz o işi. Özellikle orta öğretimde, ilköğretimde yeni projeleri olan yenilikçi bir şey geliştirmiş öğretmenleri her yıl burada büyük bir toplantıya çağırıyoruz. İyi örneklerden bir tanesi çünkü; biz Türkiye’de kötü örnekler görüyoruz.
Yaprak Özer: Ne yazık ki kötü örnekler. Nedir bu sınavda yaşadığımız? Türkiye bu sınavlarda daha ne kadar sınav verecek acaba? Öğrenci, neden üniversiteye geçemeyecek, neden iş hayatına istedikleri gibi atılamayacak, nedir bizim sorunumuz?
Üstün Ergüder: Üniversiteye giriş sistemi olarak kullanılan sınavı ben şöyle tanımlıyorum, ki bazı arkadaşlarım da aynı şeyi söylüyorlar, bugünlere kadar Türkiye’nin çok iyi yaptığı kötü işlerden biri olarak düşünüyorum. Birkaç yıldır böyle merkezi sınavlarda bir takım sorunlar olduğunu görmeye başlıyoruz. İyi derken de neyi kastediyorum Türkiye’de siyasette de görüyorsunuz toplu hayatımızda da görüyorsunuz bir güvensizlik ortamı var. Üniversiteye girişte bu sınav bir adalet sağlıyordu. Yani giren başarılı olan, o gün o 2 saat içinde performans gösteren herkes performansına göre bir üniversiteye yerleşiyordu. Adaletten kastım bu. Fakat bu sisteme bir takım soru işaretleri düşmeye başladı, güvenilirliği açısından adil olması açısından. Bu tabii aslında çok büyük bir yük. Artan yük ve siyasallaşan ortamda bu sistemin bozulmasına da pek şaşmamak gerekir diye düşünüyorum.
Yaprak Özer: Şimdi 2.5 milyona yakın genç…Bunun 400 bini girdi girecek telaşı içerisinde, herkeste hayal kırıklığı, onlar da yetmez aileleri… Yok mudur bunun başka yolu? Biz ille de böyle bir sınav sistemiyle mi üniversiteye geçiş yapmalıyız, böyle mi sınanmalıyız hayatımızda?
Üstün Ergüder: Bir şeyi de söylemeden de geçemeyeceğim. Ben yüksek öğretimciyim. Üniversitede rektörlük de yaptım, Boğaziçi Üniversitesi’nde. Bunun yüksek öğretim tarafından bu çocuklar açısından da eleştirmek mümkün bu sınavı. Bir de orta öğretim yansıması var. Orta öğretimde, orta öğretim sınıf unutuluyor, dershaneye gidiliyor ve sınava hazırlanılıyor. Bu da sakıncalı bir tarafı. Başka çözümü yok mu? Başka çözümü derken, ben ilk başta şimdi tekrar öbür şapkamı kullanıp bir yüksek öğretim mensubu olarak konuşacağım. O da şu, bir kere üniversitelerin bir ülkede özerk olması gerekir, yani kurumlar kendi öğrettim üyelerini seçebilmeli, kendi öğrencilerini seçebilmeli. Bu 11 tane falan kriteri var, bu 2 tanesi çok önemlidir.
Yaprak Özer: Yapabilir miyiz bunu?
Üstün Ergüder: Türkiye’de üniversiteler kendi öğrencilerini seçemiyorlar. Bu yapılabilir. Yani Türkiye’deki ÖSYM’yi veya ÖSS’yi, sınavı rasyonel yapan müracaat sayılarının çok fazlalığıdır. Burada siz çok fazla müracaat olan bir sistemde bir sınav sistemi kuruyorsunuz. Bu sınav sistemi de başarıya göre öğrencileri üniversitelere yerleştiriyorsunuz. Bu aslında üniversitelerin de işine geliyor. Üniversitelerin nasıl işine geliyor? Üniversiteler bir kabul sistemi kurmak mecburiyetinde kalmıyorlar.
Yaprak Özer: Ameliyeden kurtuluyorlar.
Üstün Ergüder: Ayrıca kendi öğrencilerini kabul etmeye kalksalar bir de işte, onu aldın da beni almadın burada torpil çalıştı, orda çalışmadı gibi bir sürü toplumumuzda işleyen böyle güvensizlikten ortaya çıkan durumlar var. Üniversiteler bu şekilde de kendilerini korumuş oluyorlar. Bir sınav işte, kardeşim bu kadar puan yaptın, gelirsin gidersin. Ama bu iş doğrusu mu? Bence değil.
Yaprak Özer: Nedir doğrusu?
Üstün Ergüder: Üniversitelerin kendi öğrencilerini seçebilmesi lazım. Diyeceksiniz ki bu kadar komplike bir ortamda nasıl olacak bu iş. Bence sınavdan kaçamayız. Bir şekilde sınav olacak. Bir yetenek sınavı belki. Ama bunun yanında da belki lisedeki ortaöğretimi de güçlendirmek için bence bir olgunluk sınavı da lazım.
Yaprak Özer: Zamanında bir olgunluk sınavı vardı ondan mı söz ediyorsunuz?
Üstün Ergüder: Vardı, ben girdim. Lise mezunuyken tarihe girdim tarih sınavını hatırlıyorum şimdi o günü hatırlıyorum. Ama diğer derslerden de girdik. Ama ayrıca bir de olgunluk sınavına girdim tarihten. Benim girdiğim tarih sınavı, bana olgunluk sınavı daha kolay geldi lise geçme sınavından. O zamanı hatırlıyorum çünkü. O bir standart, bütün okullar arası olan bir şey, ona göre ayarlanıyordu. Şimdi kabul sisteminin bence de üniversitelerin eline bu bilgiler sunulabilmeli. Bu çocuk yetenek sınavından şu kadar almış, olgunluk sınavından bu kadar almış, sen istediğin ağırlıkları ver buna. Sınavdan vazgeçemeyiz ama daha esnetmemiz lazım.
Yaprak Özer: Sözlerinizde satır arasından orta eğitimi çekip çıkartmak istiyorum. PİSA raporuna göre Türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin yüzde 25’nin okuduğunu anlayamıyor, bu çok vahim bir şey yüzde 42’sinin ise basit matematiksel problemlerini yapamıyor. Bu doğru mudur, bu kadar mı vahim bizim durumumuz?
Üstün Ergüder: PISA sınavlarına Türkiye gereken ilgiliyi biraz geç göstermeye başladı. Bundan evvelki dönemlerde Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulları, öğretmenleri bunun önemi hakkında yeteri kadar uyardığını sanmıyorum. Şimdi şimdi bir önem kazandı bu iş. Okullarımız öğretmenlerimiz buna göre PISA sınavına göre kendini ayarlayacaklardır. En azından öğrencilerin bunun önemli olduğunu gösterecek bir takım işler yapacaklardır. Onun için düşük performans bu nedenden de olabilir. Ama bence esas neden sizin içinizi yakan nedendir. Esas neden Türkiye’de eğitimde kalite hiç eşit dağılmış değil. Yani şunu kastediyorum; çok iyi okullarımız var. Bunlar az sayıda, az sayıda öğrencimiz oraya gidiyor. Ama genellikle kalite düşük. Yani OECD normal dağılım eğilimine bakarsanız, OECD’nin eğrisi şöyledir; normal dağılmıştır. Bir tarafta çok kaliteli, bir tarafta çok kalitesiz ama ortası şişik. Bizdeki eğri böyle, çok iyi ve birden düşüyor. O sualler bunu gösteriyor bana.
Yaprak Özer: Üniversiteler meslek verir mi?
Üstün Ergüder: Ben başından beri söylediğimi söyleyeyim, ki biraz ters gelir, bence vermemeleri lazım. Hele günümüzde üniversitelerin, üniversitede okuyan insanlara ana bir kültür vermeleri lazım, sormayı öğrenmeleri lazım, araştırma yapmayı öğrenmeleri lazım.
Yaprak Özer: Peki üniversiteden çıkan mesleksiz mi çıkacak? Ya da işyerinde mi eğitim alacaklar?
Üstün Ergüder: Hayır mesleksiz çıkacak değil. Mesela mühendislik gibi dallarda bir ön hazırlık olacaktır üniversitede. Ama bence esas, havalanmaya hazır bir uçak gibi mezun edebilirsiniz öğrenciyi gerekli donanımlarla. Ondan sonra zaten bugün günümüzde yaşam boyu eğitim dediğimiz bir şey var. Olay devam ediyor, insanlar ray değiştiriyor kulvar değiştiriyor. Onun için tekrar eğitiliyorlar. Ben mesela Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörken oradaki arkadaşlarımız, mezunlarımız bir araştırma yapmışlardı. O araştırmaya göre Boğaziçi Mühendislik Fakültesi mezunlarının yüzde 12’si mühendislik yapıyor. Diğerleri ne yapıyor? Çoğu yönetici. Gidiyorsunuz soruyorsunuz bankalara şuraya buraya, niye siz mühendis tercih ediyorsunuz diye, daha disiplinli çalışıyor diyorlar.
Yaprak Özer: Bu mudur yani? Herkes çocuğu doktor olsun avukat olsun istiyor üniversiteden çıkar çıkmaz.
Üstün Ergüder: Başka şeyler oluyorlar.
Yaprak Özer: O zaman anne babalar beklentileri yönünde de biraz eğitmek lazım…
Üstün Ergüder: Anne babaların çok daha rahat davranmaları lazım. Çocuğu şuraya girdi buraya giremedi diye, mesela bugün bakın Sabancı Üniversitesi’nin yaptığı deney, müfredat programları son derece ilginçtir. Çocuk üniversiteye girdikten sonra kendine göre kulvar değiştirebiliyor. Bunu kolay hale getirdiler. İlk başta bu programlar tutmayacak çünkü bu üniversite mesleğe adam yetiştirmiyor deniyordu. Şimdi elimizde bütün bilgilere göre öğrencilere göre çok popüler olarak görülen program ve bu çocuklar iş buluyor.
Yaprak Özer: Her ile bir üniversite açmak bu bizim sorunumuzu çözer mi, çok sayıda öğrenci giriyor, elemek zorundayız açalım açabildiğimiz kadar iyi bir şey midir?
Üstün Ergüder: Onun için de kaliteyi tutturmanız lazım. Yani size şunu da söyleyeyim, Türkiye’de hep bu eleştiriler olmuştur ve üniversitelerde kurula gelmiştir. Ben 70’li yılları hatırlarım, biz çok eleştiriyorduk, acaba uçan profesörlerle üniversite olur mu diye. Karadeniz Teknik Üniversitesi mesela o zaman hep eleştirilirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden uçan profesörler oraya gidiyor, bir uçakla geri dönüyorlar diye. Böyle üniversiteler mi olur derdik. Şimdi aradan yıllar geçtikten sonra bakıyorum o üniversiteler baya önemli merkezler oldular. Yeni bir üniversite doğdu Gaziosmanpaşa Üniversitesi. Karadeniz Teknik’e bakıyorsunuz, Çukurova’ya bakıyorsunuz. Bunlar baya gelişmiş üniversiteler oldular. Şimdi bu bir dengeler meselesi, daha hazırlıklı olmak lazım. Benim şu anda, şu son senelerde gördüklerimi sayamıyorum. Mesela bir toplantıda diyorum 158 üniversite var, bunu da YÖK’ün sayfasından almışım. Birisi toplantıda kalkıyor, yok 161 oldu, diyor. İki gün sonra 164 oldu diyorlar. Birazcık dengeyi kaçırdık gibi. Kısa vadede önemli kalite sorunları olacak diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Ergüder, 1992–2000 arasında Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Prof. Dr. Ergüder, Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu üyesidir. Ayrıca Robert College Mütevelli Heyeti’nde, Avrupa Kültür Vakfı (ECF) ve Avrupa Vakıflar Merkezi (EFC) yönetim kurullarında yer almaktadır. Prof. Dr. Üstün Ergüder’e, “Emeritus Öğretim Üyeliği” unvanı sahibi.