Onun arabası var, güzel mi güzel, onun roketi de var özel mi özel ve üstelik ruhu da var çılgın mı desem!
Elon Musk bu hafta NASA’ya rakip kendi roketini fırlattı: Falcon Heavy. SpaceX teknolojilerinin üretimi olan Falcon Heavy, Musk’ın “cherry red” diye markalaşan kırmızı renkli meşhur aracı Tesla Roadster’ı uzaya taşıyor. Aracın sürücü koltuğunda manken “Starman” oturuyor. Sembolik, bundan sonraki araçlar zaten sürücüsüz (otonom) olacaklar.
Çılgın Musk “uzayda arabamın olması beni acayip heyecalandırıyor” diye tweet atarken, bir rüya gerçek oldu. Ve pek çok gerçeğin de sonu geldi. Ay ve veya Mars’ta yaşam çok yakın. Ve devletlerin karşısında artık “çılgın” bireyler var. Bazı gerçeklerin sonu bu hafta başladı!
Florida yakınlarında uzaya fırlatılan roketle bir yandan, “buraya kadarmış…” deyip bu coğrafya için havluyu attım, diğer yandan “esaret bitti” diye küresel anlamda umutla doldum. Yaşadığım ülke, bulunduğum coğrafya, hayatı tükettiğim zaman dilimi gözümün önünden geçti. Ülkemin bir bölümünde an itibarıyla yaşanan savaş gerçeğini unutmadan, “neden” dedim kendi kendime, “çıkmaz bizden bir Elon Musk?”
Ekip işi
“Neden” diye sordum gerçekten. Alphan Manas’a sordum. Röportajı youtube kanalımdan izleyebilirsiniz. Manas da bizim toprakların çılgını. “Neden sen Musk olamadın? Yanlış zamanda mısın, yanlış coğrafyada mı?” Doğru yanıt; her ikisi de! Aslında biliyor musunuz ki, Manas, Musk, Paypal üzerinde çalışırken, ödeme sistemleri üzerinde çabalıyordu, Musk “hyperloop”u ortaya atarken, Manas da trafik konusuna çözüm geliştiren güneş enerjisinden yararlanan araçlar üzerine kafa yoruyordu, pil teknolojisi hala dirsek çürüttüğü alan. Musk bu hafta uzaya favori arabasını gönderdi, Manas 3 ya da 4 kez elektrikli aracın köşesinden döndü. Neden, işi mi bilmiyordu, yeteneği mi yoktu… Sordum anlattı. Özetle şöyle; birinde Türk olduğu için projeyi alamadı. İkincisinde şirkette teknoloji transferinde sıkıntı oldu. Üçüncü denemesinde karşısına Rus mafyası çıktı, “sen bir dur bakalım” dediler… Hikaye çok.
“…Gerçek şu ki…” diye söze başladı, “Çıkmaz Elon Musk bizden, çünkü bu iş tek başına yapacağın bir şey değil. Büyük ekip işi” diye devamını getirdi. Şimdi siz o büyük ekibin içini bilginiz ve hayalinizle doldurun.
Hadi Elon Musk’ı çıkarmak hayal, daha küçük örnekler çıkarsak bari… Ki, onlar da zaten gidiyor. Manas, “Haksız değiller gidecekler tabii,” dedi; “Fonlanamıyorlar burada, ne yapsın, fikrini nasıl hayata geçirsin? Kaynak bulmak için gidiyor. Elon Musk denen adam tesadüf çıkmıyor.”
Yine yeni yeniden
Ben bu konulara uzun zamandır kafa yoruyorum. 2000 yılı sonu 2001 başında TRT 2 için hazırlayıp sunduğum programa Rahmetli İshak Alaton (Alarko Holding), Rahmetli Prof. İbrahim Kavrakoğlu (akademisyen-fütürist iş insanı-danışman), Cengiz Ultav (TTGV Başkanı), Metin Akpınar (Tiyatro Sanatçısı, fikir insanı) davet etmiştim. Bugün konuştuklarımızı konuşmuştuk. Üşenmedim arşivden buldum çıkardım, dinledim… Yine yeni yeniden ama bu kadarı da olmaz ki! Konuştuklarımızın, eksiği yok, tam tersine bugünden fazlası var. Bir sokak röportajları var ki, dinlemeniz gerek. (youtube’dan izleyebilirsiniz söyleşinin tümünü) O gün gündemimizde Elon Musk olmadığından, başka türlü sormuşum sorularımı ama hepsi aynı kapıya çıkmış. Artık sevinsem mi üzülsem mi bilemedim:
İshak bey bir örnekle anlatmış neden Elon Musk çıkmazı: “… Dünya Bankası Yöneticisi Türkiye’ye geldi.Türkiye’nin ekonomisini yağladı balladı ondan sonra bir genç adam kalktı dedi ki “Bizim ekonomimiz bu kadar iyiyse neden bu kadar fakiriz?” “Güven vermiyorsunuz” diye cevap verdi. Konferanstan sonra yanına gittim; dedi ki “Bak sen holdingin başındaki insansın ve hisselerin borsada satılıyor. Sorumluluğunun idrakindesin ve hesap veriyorsun, 3 ayda bir bilanço açıklıyorsun. Devlet büyük bir şirket gibidir peki devlet topluma veya insana hesap veriyor mu? Bir an durdum, haklı…”
Gördüğünüz gibi bu coğrafyada hayat da sorular da tekrardan ibaret. Donmuş kalmışız, yetmez geriye gitmişiz. Tam 17 yıl geçmiş, aynı konu aynı cevaplar. İbret olsun diye aktarıyorum.
Bakın Metin Akpınar’a göre neden Elon Musk çıkmaz bizden: “… Bireyin oluşumunda çevre çok önemli. Birincisi genetik şifre ikincisi çevre. Genetik şifreyi çok fazla elleyemiyoruz… Bir insanın beynindeki 200 milyar hücrenin ara bağlantıları çevresindeki gereksinimlerine göre kuruluyor. Çünkü bu ara bağlantıların olması için insanın yetiştiği coğrafik çevrenin sağlıklı olması lazım, ekonomik çevrenin sağlıklı olması lazım, kültürel çevrenin sağlıklı olması lazım. O zaman bu 200 milyar hücre 10- 30 bin bağ ile bağlanıyor ve beyin üretken oluyor. O zaman yaratıcı oluyorsunuz. Bunlar sağlıksız gittiği zaman sağlıksız beyin, ara bağlantılar az, kısa devreler çok oluyor ve yaratamıyorsunuz…”
Türkiye’nin teknoloji gurusu diye anılan, insansız araçlar, deniz suyundan içme suyu elde etmek ve sayamayacağım pek çok konuda tuzu bulunan Cengiz Ultav’a göre; “… Zaafımız bence ister siyasette ister şirketlerdeki yönetici kadrolarda, bilgiye dayanan yönetim sistemlerini kurmuş değiliz. Daha çok bağırsaklarımıza ve sezgilerimize dayanan… bazen de çok hızlı bir şekilde Tanrısallaştığımız için ilahi kararlarla yönetmeye çalıştığımız şeyler var…”
Ve aramızdan bence zamansız ayrılan İbrahim Kavrakoğlu’yla bağlayayım;
“Sistemin düzeltilmesi”ni ne zaman dile getirsek bazı düşünür arkadaşlarımız, “Bu hamurdan başka türlü bir ekmek çıkmaz” diyor… Toplumda bir değişim istiyorsanız sistemi değiştireceksiniz. Bunu yapmak için de yegâne şey liderlik. Bizim eksikliğimiz bu. Yoksa değişimin gerekliliğini Türkiye’de bilmeyen yok.” “…Bir eğitmen olarak şunu gördüm, evlatlarımızda zaten yaratıcılık var. Yaratıcılığı öldürmeyelim yeter… Yaratıcılığın gelirle de alakası yok.”
Ayağımız hep frende
Alphan Manas’ı 2001 yılındaki programdaki konuklarımın arasına koysam o gün ne çıkardı bilmem mümkün değil… Eğlenceli şeyler olurdu mutlaka. Sizin-benim eğlenmemiz değil de Türkiye’nin top yekun keyiflenmesi ve zenginleşmesi önemli!
Sayısını hatırlamadığı kadar hedefi o ya da bu nedenle vuramamış projesi bulunan, buna karşın, eko sistemimize hayatın bir parçası haline gelen ilginç uygulamalar sokmayı başaran Manas’a cesaretimi topladım doğrudan, “Fütüristim diyorsun da tutan bir iki örnek var. Neyi bildin?” diye sordum. Çok güldü; “1999’da cep telefonuyla canlı yayın yapacaksın demiştim. Tuttu. Bir de 2035 için fikrim var, onu birlikte bekleyelim; AT&T firmasıyla UPS’in birleşip mal dolaşımını ışınlamayla sağlayacaklarını ileri sürmüştüm. Hala arkasındayım. O firma olmaz bu firma olur ama olur”… Tutmayan elektrikli aracı anlatsın istedim, onun için geçmiş geçmişte kalmış. “Ceketimi alır çıkarım modundayım” diye başladı, “ben sana milli ve yerli araçla ilgili fikrimi vereyim” diye sürdürdü; Bu araç olursa insansız, elektrikli olmalı. Bunu herkes söylüyor. Ama araçtaki inovasyon iş modelinde olmalı. Kiralama modeliyle çıkmalı. Şansı yok. Mal sahipliği dönemi bitiyor. Teknoloji çok hızlı yenisini üretiyor. Kaportayı 3D’de basıyorsun, Çin’de 3-4 elektrikli araç firması var, şasiyi de alıyorsun. Olay pil teknolojisi ve iş modelinde!”
Prof. Kavrakoğlu’nun yaratıcılığın gelirle alakası yok vurgusunu anmak adına sordum; “Ne tutuyor senin elini kolunu, para mı…” yanıt çok ilginç; Türkiye’de fütürizmde, gazdan çok fren tertibatı var. Ha bire fren! Elon Musk frene değil gaza bastığında yetişiyor. Olmaz bizde.
Biliyorum yazıyı sonlarken içinizden soracaksınız bana, bu kadar kişiden alıntı yaptın, birinden bal damlamadı sen niye umutluyum dedin başta? Umutluyum çünkü, görürüm görmem, ama ilkel siyasetin ve liderliğin bittiği noktadayız. Bir adam kırmızı arabasını yüklediği roketini fırlattıysa, bu işin geldiği yer başka. Ve tabii o kadar naif de değilim; Kuzey Kore’den fırlatılan içine ölüm yüklenmiş roketleri de unutmuyorum. Oradaki da bir anlamda çılgın (!).
Günün özlü sözü şu, burada Elon Musk yetiştirmek istiyorsak, o ayağı frenden çekeceğiz.