Boomerang

Okuduklarımızdan, gördüklerimizden ve işittiklerimizden mutsuz olduğumuz için haber protestosundayız. Kaynak: Reuters Enstitüsü 2023 Medya Görünümü. Medya araştırmaları bilimsel çalışmalar olmasa da genel resmi göstermekte çarpıcı ve pratik.

NEDEN BÖYLE OLDU?

Negatif haber daha fazla dikkat çekiyor gerek alıcı sayısı gerek yarattığı dolaylı kazanç daha yüksek diye medya kuruluşları, iletişim mecraları marifet sayarak kriz, tehdit, tehlike ve anlaşmazlık haberleriyle dolup taşıyor.  Kısa vadeli kazançlar üzerinden hareket eden medya, kendisini de hedef kitlesini de açmaza sürüklüyor, işin özeti bu.

URFA’DA OXFORD YOK TABİİ

Diyeceksiniz ortalık iyi haber kaynıyor da onlar mı vermiyor? Maalesef ortalık iyi haber kaynamıyor. Toplumlarda çatışma, anlaşmazlık ve negatif enerjiyi beslemek üzere düzenek geliştirmek görece kolay. Ama burada kritik olan iyi haberin tarifi ne? İyi haber magazin mi? İyi haber belli bir grubun sevdiği haberler mi? İyi haber mutlaka büyük ve gösterişli mi olmalı? Bireyin işine yarayan fonksiyonel haber iyi haber midir? İyi haberi görmeyi biliyor muyuz?

DÖNER VURUR

Araştırmanın kötü diyebileceğim yönü, haber reddetme eylemine girişen kitleyi aksine nasıl ikna edeceğiz, çok zor bir süreç. Kapıları kapayan bu kitleye nasıl ulaşacağız, daha önemlisi nasıl güven tazeleyeceğiz? İyi yanı ise bundan sonrası için bir umudumuz var. Kaybettiklerimize bakıp geleceği inşa edebiliriz. Küllerimizden yeniden doğmak!

Pozitif haber iştahını doğru beslemek, pozitif haberciliği geliştirmek basit bir süreç değil. Yalnızca gazeteciliği içermiyor. Toplumdaki diğer kesimlerin de gönüllülüğü şart. Negatif her şey, boomerang gibi. Dönüyor geliyor sizi vuruyor.

ANLAŞMAMAKTA ANLAŞMAK

Kişisel gelişim, sosyoloji  ve birey ile toplum üzerine Türkçeye de çevrilmiş “Orijinaller”, “Vermek ve Almak” – “Başarı için Devrimsel Bir Yaklaşım”  gibi popüler kitapların yazarı Pennsylvania Üniversitesi Wharton School örgütsel psikoloji öğretim üyesi Profesör Adam Grant’in, “How to Agree to Disagreee”  (Anlaşamamakta Anlaşmak) üzerine yalnızca ona ait olmayan ancak iyi ifade ettiğini düşündüğüm yaklaşımı “tartışma okur yazarlığı”ndan söz ederek başlıyor. Tartışmayı öğrenerek içselleştirmenin, eleştirel düşünce kapasitemizi artırdığını söylüyor. Bireyin eleştirel düşünce kapasitesini artırması demek, kendi inandığı değerler dışında başka düşünce türleri de olabileceğini kabul etme becerisi edinmesi demek.

2023’ÜN EN ÖNEMLİ SEÇİMİ

Türkiye, yabancı basının deyimiyle “2023’ün en önemli seçimi”ne sahne olacak ülke. Bu seçim farklı düşünceleri uyum içinde eritmek yerine kutuplaşmanın körükleneceği bir iklime kucak açıyor. Seçimin oyuncusu siyasi partiler sandığa ortalama 5 ay kala tartışma okur yazarlığından eser olmadığını net olarak gösteriyor.

Küçük bir egzersiz yapalım; savaşmadan tartışmak mümkün mü? Bir kazananın bulunmadığı tartışmalardan keyif alabilir misiniz? Argüman üreterek ikna etmeye çalışabilir misiniz? Karşınızdakinin ürettiği argümanı kabul etmek zorunda hissetmeden dinleyebilir misiniz?  Öğrenmek için duymaya hazır mısınız? Düşman olmadan asgari müşterekte yaşamayı başarabilir misiniz? Neden mümkün olmasın?

MİSYONER, SAVCI, POLİTİKACI

Grant, 3 role bürünmeye bayıldığımıza dikkat çekiyor; misyoner, savcı ve politikacı. Misyoner, görüşlerini yaymaya çalışan; savcı, karşı görüşe saldıran; politikacı kendi görüşü dışındakileri dinlemeyen. Yok mu bunun normali?

Fikir yürütmeye teşvik etmeyen hatta tembelliğe prim veren ortamdan mucize çıkmadığı gibi renk de çıkmıyor. İki kişinin her zaman aynı fikirde olması, en azından birinin eleştirel düşünemediğini göstermiyor mu? Onaylanmaya – aslında itaat demeliyim – duyduğumuz iştahı anlamaya akıl yetmiyor. Fikirlere meydan okuyanları düşman, farklı bilgilerle ortaya çıkanları işgüzar, kör noktalarımıza bize ayna tutanları tehditkar bulmanın faydası yok. Bu sarmalı, kendine benzeyenleri işe alan yöneticinin neden bizim şirkette yaratıcı fikir çıkmıyor serzenişlerine benzetiyorum. Sonu hep “eyvah batıyoruz” diye gelir.

ÇÖZÜM?

Haber birey için önemli olmak zorunda. Gazeteciliği, meslek eğitimi ve profesyonel adaba hakim gerçek gazetecilerin icra etmesiyle işe koyulabiliriz. Gazetecilerin siyaset dahil olmak üzere haber değeri taşıyan hikayeleri daha iyi iletecek şekillerde nasıl anlatacaklarını öğrenmeleri ise şart.

Bunu sıfır noktası kabul edersek, hemen bir örnek vereyim. İnat ettim değişik kaynaklardan okudum… bir türlü anlamlandırmadığım bir haberi size danışacağım. Danimarka’dan çıkmış Michelin Yıldızlı Nomo adlı restoranın 2024 yılında kapanma kararı aldığı yabancı kaynaklı haberin Türkçe versiyonları “copy paste” tekniği sayesinde aynı uzunluk ve kelimelerle yayınlandı. Suya sabuna dokunmayan enteresan bir magazin haberi diye düşünebilirsiniz. Türkiye’de kaç kişinin Michelin yıldızlı bu restorana gittiğini ya da Michelin yıldızlı başka bir restoranın önünden geçtiğini düşünme pratiğini de bir kenara bırakmaya razıyım. Okurla bilmediği bir tat ve yer üzerinden bağ kuramayacağını bilen editör ve yazar bari neden kapandığını anlatsa iyi olmaz mı? Zahmetli tabii. Okur yaratıcı olup araştırsın diye düşünüyor olabilirler.

ZAHMETLİ VE PAHALI

Haber, okuyan izleyen herkes için önemli olmak zorunda. Okuyan ya da izleyene dokunmak, zaman ayırmaya değer bulunmak zorunda. Tekrar olma pahasına, olumlu haber üretimi koşulsuz güllük gülistanlık slogan haber demek değil diye bir kez daha vurgu yapmak istiyorum…

Haber yazmak yalnızca teknik anlamda zahmetli değil pahalı bir süreç. Zamanın en büyük maliyet unsuru olduğu düşünelim. Pozitif habercilik de “güzel olsun torba dolsun” anlamına gelmediğine göre  haber yazmanın birinci koşulu;  bilgide gezinti. Okur ve izleyenin kaybolmasına izin vermeden, omurgayı takip ederek ancak yeterince ileri yeterince geri adımlarla “bilişsel maliyetleri” göze alarak hedef kitleyi gezmeye çıkarmak demek.

Dahası da var; haber sunumuyla da kolay değil. Anlaşılır olmalı, kolaylaştırıcı, çeşitli ve davetkar olmalı. Haber paketi, bir başlık, spot ve tanınmış kişi ismi ve fotoğrafından daha fazlasına ihtiyaç duyuyor. Haber bir yolculuk, yeniden aynı durağa bırakmak vaadiyle keyifli gezinti demek.

YEKPARE DEĞİLİZ

Toplum yekpare değil. İletişimcinin de hitap ettiği kitle kadar çok okuma yapması, farklı kültür okur yazarı olması gerekmiyor mu sizce de? Yoksa ortaya geçiyordum gazeteci oldum, koşuyordum siyasete atladım… düşünme tembeli olduğum için bürokrat oldum diyen bir güruh çıkıyor.

YALE’DE DİSLEKSİ DERSİ

Dünyanın önde gelen eğitim kurumlarından Yale Üniversitesi disleksi müfredatı oluşturmuş ve ders açmış. Sizce Yale neden böyle bir zahmete giriyor? Pozitif habercilik ve gazeteciliğe pas atmak istiyorum… Yale yeni dersin duyurusunda “Disleksi her yerde! Okurların yüzde 20’sini yani beşte birini etkiliyor!” cümlesiyle başlayıp şöyle devam ediyor: “Pek çok kişi teşhis edilmeden ve bu nedenle yardım almadan hayat sürüyor. Disleksi ile mücadele edenler sorunlarının ne olduğunu bilmeden yaşamanın yanı sıra zeki olmadıkları yanılgısıyla hayat sürüyor. Bu nedenle geleceğe dair umutları kayboluyor.”

Derse çağrıyı, disleksik bireyin kendisine, öğrencilerine, eğitimciye, ebeveyne, kamu görevi olana hatta siyasetçiye geniş bir yelpazeye yapıyor. Disleksik ünlülerin dertse deneyimlerini anlatacakları vaadini de sunuyor.  Bu pozitif duyuru, aslında pozitif haberciği anlatan örneklerden biri. İlgili kitleyi can evinden yakalayabilecek yaklaşımı gözler önüne seriyor. Basit mi gözüktü, hafife almayın derim. Virgin Atlantic Airways’in efsanevi kurucusu Charles Branson, Amerikalı ünlü basketbolcu Awvee Storey, California Valisi Gavin Newsom disleksi… Bizde kimbilir kimler?… Dönüp bakmadığınız bir haber, aralarında girişimci, doktor, ekonomist, avukat, siyasetçiler kadar ulaşılmadığı için yok olacak yığınları etkiliyor.

Umudum var aslında iyiye yol almanın tam zamanı.

 

 

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir