2003’te Türk İslam Eserleri Müzesi Müdürü Nazan Ölçer emeklilik yaşı geldiği için görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Türkiye’de sanat, müzecilik, tarih konularıyla ilgilenen herkes Nazan Ölçer’i uzaktan yakından tanır ve takdir eder. Konu medyaya şöyle yansıdı, “Devlet insanına sahip çıkmıyor”, hatta köşe yazılarına vesile oldu; “Bu insanlar 61 yaşını geçse de beyinler kolay yetişmiyor onları mutlaka yerlerinde bırakalım.”
Konuya hiç tersten bakmayı denediniz mi… Nazan Ölçer artık Sabancı Müzesi’nin başında. İyi ki de orada, Türkiye’ye birbirinden ilginç sergileri getirdiği gibi, yurt dışında Türkiye’nin tanıtımını yapacak harika işlere imza atıyor. Devletteyken yapamaz mıydı, zaten yaptı… Onun da bir kariyeri var, onun da hayalleri vardır herhalde…
Bu yıl da benzer olaylar yaşanıyor. Bu kez Dr. Filiz Çağman, yıllarca emek verdiği Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü’nden yaş haddi dolayısıyla ayrılıyor. Kötü bir şey mi… Son bir haftada yayınlanan gazeteleri okuyacak olursanız dünyanın sonu gibi bir şey. Topkapı Müzesi başsız kalacak… Sayın Çağman’ı şahsen tanımıyorum ama ne kadar değerli bir müzeci olduğunu biliyorum. Yıllarca özveriyle emek verdiğini herkes gibi duyuyorum, öğreniyorum…
KLONLAYABİLİR MİYİZ ACABA
Peki ne olacak?
Yine tersden bakalım isterseniz. Çözüm ne? Bu insanları klonlayalım mı… Yoksa bu insanları donduralım mı? Bu insanları bulundukları koltuğa prangayla bağlayalım mı…
Nüfusu 70 milyonu geçen bir ülkede yeni müzeciler yetiştiremiyorsak yazık bize.
Vah çaresiz Türkiye…
Müzeci olmak isteyen genç tanımıyorum ben. Merak ettim, siz tanıyor musunuz acaba? Herkes bilgi teknolojileri, çeşitli mühendislikler, hala işletme ve iktisat gibi konuları okuyor. Genç çocuklar başka meslek tanımıyor. Çaresiz Türkiyem’de belli başlı birkaç meslek var zaten. Kimse kütüphaneci olmak istemiyor örneğin. Peki bilir misiniz ki kütüphanelerde devrim yaşanıyor. Biz kütüphaneye gitme alışkanlığı olmayan bir ülke olarak, her sokakta bir kütüphane yerine bir bilardo salonu ya da kahve açmayı tercih ediyoruz. Nereden bileceğiz. Bizim ülkemizde bir tek gözde meslek vardır, siyasetçi olmak.
GELECEĞİNİ PLANLAMAYAN ÜLKE
Siz gelecek 10 yıl içinde, 15 yıl içinde, 20- 25 yıl içinde kaç elektrik mühendisi yetiştirmemiz gerektiğini biliyor musunuz. Ben bilmiyorum. Biliyorsanız lütfen bize de haber verin… Kaç hemşire, kaç laborant, kaç bilgisayar mühehdisi, kaç müzeci, kaç kütüphaneci yetiştirmemiz gerektiğini biliyor musunuz?
Ben bu satırları neredeyse her yıl yazıyorum, son 8 yıldır aynı noktayı gündeme getirmeye çalışıyorum. Ben sıkıldım aynı şeyleri yazmaktan, siz sıkıldınız okumaktan… Öyleyse neden parmağımızı kıpırdatmıyoruz? Hafta içinde Bilkent Üniversitesi’ndeydim .Türkiye’nin en iyi özel üniversitelerinden biri. Üniversite çağına gelen gençlerin hayalini kurduğu birkaç üniversiteden bir tanesi.
Her üniversitede olduğu gibi azınlığın bilinçli, yığınların bilinç düzeyinin düşük olduğu bir yer.
Kimin kabahati acaba? Hiç öyle sağınıza solunuza bakmayın. Bu çocukları doğurdunuz, bir zahmet sahip çıkacaksınız. “Üniversiteye gönderiyorum onlar sahip çıksın” demekle olmuyor. En büyük bilinç ailede başlıyor.
MOBİLYACI MI OLSAM FİNANSÇI MI
Bir ve ikinci sınıf öğrencileri henüz ne olacağına karar vermemiş. Geleceği düşünmeye başlamamış bile. Onlarla sohbet ederken, bu da olabilir o da olabilir deyip duruyorlar; “Valla bilmiyorum ki… Babamın yanında mı çalışsam yoksa gitsem başka bir yerde mi… Acaba finansçı mı olsam, yoksa insan kaynaklarına mı kaysam… Babamın mobilya atölyesi var ama suntalar çok çirkin orada çalışmak istemiyorum, dekoratif şeyler alıp satsak daha çok seveceğim…”
Konferansın sonlarında ön sırada beni dikkatle dinleyen bir genç kız dayanamayıp konuşmak istedi. Bilkent mezunuymuş. “Yeni mezunum” dedi. Sonra düzeltti, “Yok aslında neredeyse bir yıl olacak. Uluslararası ilişkiler bölümünden mezunum. İnsan kaynakları yöneticisi olmak istiyorum. Başvurmadığım yer kalmadı, hiçbir yerden düzgün yanıt alamıyorum. İki dil biliyorum, iyi bir üniversite diplomam var, benim neyim eksik. Bu okuldan mezun olduğumda ertesi gün iş bulacağımı sanmıştım. Neredeyse bir yıl sonra hala sağa sola cv yolluyorum.”
Sonra arkadaşlarına dönüp, “Türkiye’nin en iyi üniversitesinde okuyorsunuz diye yarın iş bulacağınızı sanmayın” dedi. Ben de bu kadar bilinçli konuşan birine şu soruyu sordum; birinci sınıfta ne olacağını düşünmüş müydün, yanıt “hayır”; ikinci sınıfta ne istediğini biliyor muydun, yanıt “hayır”; üçüncü sınıfta… “hayır”. Geleceği düşünmekte geç kaldığını o da söyledi.
SİYASETTE TIKANIKLIK
Türkiye’de hiçbir yerde iş olmasa siyasette mutlaka bulunuyor. Dikkat ettiniz mi. Denizde kum siyasette adam. Al birini vur ötekine.
Gelen gitmiyor. Siyaset baldan tatlı. Siyasetçi olmak bir meslek. Okulu yok. Bu nedenle olsa gerek herkes siyasetçi. Geneline baktığınızda eğitim ortalaması düşük. Olsun onlar halk üniversitesinden mezun. Kendileri ordinaryus halk profesörleri…
Dışarıdan gelenlere geçit vermezler. Hele eğitimli olanlara asla. Siyaset, parası olanın ya da maddi olarak beslenecek kaynakları bulunanların girdiği bir yerdir. Bir girince daha çok kazanırsınız. Bal tutan parmak yalar demişler… Millet tarafından seçildikleri varsayılır. Ama kural bir; seçildiğin an, seni kimin seçtiğini unutacak ve işine bakacaksın.
Üniversitenin birinci, ikinci sınıf öğrencileri ne yapacaklarını bilemezken siyasetçiler çok net, onların derdi o koltuklardan kalkmamak. Ne yaparlarsa yapsınlar ama o koltukta otursunlar…
Onları Türkiye’nin böyle bir sorunu olduğuna inandırmak güç. Büyük olasılıkla kendi çoluk çocukları için de çok fazla endişe duymuyorlar. Duyanlar yurt dışına yolluyor. Orada okullar daha iyi çünkü. Başkalarının çocuklarından onlara ne…
GENÇ EMEKLİLER CENNETİ
Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’de insan kaynakları ve kariyer planlaması açısından en bilinçli kurum. Uzun zamandır, bu işe kafa yoruyor, gençleri yetiştiriyor.
Onların durumu genelden farklı. Arkalarında genç emekliler ordusu bırakarak yoluna devam eden bir kuruluş. Hiçbir zaman anlayamamışımdır. Yetiştirir, büyütür emek verir, yurt dışına yollar, ortaya heykel gibi adamlar çıkarır sonra 50’li yaşlarında ne yapacaklarını göstermeden sokağa koyuverir. Yaş haddinden emekli olanlar bulunduğu gibi çoğunluk kadrosuzluktan emekli olur. Kimse onlar için beyinler kolay yetişmiyor demez. Orada iş biter bu adamlar acaba ne yapar diye dönüp kimse bakmaz. Bunlardan acaba faydalanılabilir mi diye kimse düşünmez.
Özel sektör de insan kaynakları ve kariyer planlaması konusunda çok yol aldı. Tabii yol alan kurumların sayısı sınırlı. Bunların arasından dikkatimi çeken bir tane var; Koç. Emeklilik yaşı uygulaması var. Belli yaşa gelen kurumla icra ilişkisini kesiyor. Ama nedense kurum ile bu insanların ilişkisi hiç kesilmiyor. Ülkedeki belli başlı sivil toplum kuruluşlarının başındaki kişiler ya da bu ve benzeri kurumlarda etkin görevlerde bulunanların dikkat çekici bir bölümü Koç Topluluğu’nun emekli profesyonellerinden.
Bir röportajda dayanamayıp; Rahmi Koç’a bunun çok başarılı bir insan kaynakları politikası olduğunu söylemiştim, beni kandırmıştı; “Yok canım, olur mu öyle şey, bizden emekli olan arkadaşlar o kadar değerli ki, toplum onları belirli noktalarda kullanıyor.” Bunda saklayacak bir durum yok. İyi adamını yaşı kemale erdi diye çöpe atacağına senin gönüllü neferin olmayı sürdürecek pozisyonlar yaratmak son derece akıllı.
ARADIĞIM ADAMI BULAMIYORUM
Geçen gün uluslararası ölçekte insan kaynakları projelerine imza atan bir arkadaşımla telefonda konuşuyorum. Üst düzey yerleştirme yapıyor. Yıllardır sektörün içinde. Laf lafı açınca, “Dur bir dakikaka sana bir şey soracağım” dedim. Yönetici asistanı arıyorum. Ama yetkin, dil bilecek, okuyacak, geleceği öngörecek, dinamik olacak…” “Üniversiteden al yetiştir” dedi. Ben sanki bilmiyorum. Zaten çoğu arkadaşımı üniversiteden alıp yetiştiriyorum ama nereye kadar yetiştirebilirsiniz. Yılmadım sordum; “Benim iş geliştirme konusunda da birine ihtiyacım var. Bildiğin tanıdığın biri var mı.”
Ne dese beğenirsiniz, “Tanıdığın varsa, bana da yolla. Ben de arıyorum. Bu pozisyon için insan bulamıyoruz. Bu iş zor. Kimse zorlanmak istemiyor. Herkes girip tıkır tıkır para kazanmak istiyor.”
Yeri gelmişken söyleyeyim 2004 yılı sonu verilerine göre 3 milyona yakın işsizimiz var bizim. Bunların yüzde 10’nun işsiz kalmış beyaz yakalılardan oluştuğu söyleniyor. Ama asgari ücrete razı hepsi. Türkiye’de işsizlerin nüfusa oranı yüzde 15. Bu insanların büyük bir kısmı 15-24 yaş arası eğitimli gençlerden oluşuyor. Eğitim sistemimiz plansız, iş dünyası alakasız, siyaset kayıp, aileler ortada yok.
Geleceği planlamıyor ve çare üretmiyoruz.