Yıl 2023, mekan fark etmez. Çatışma Çağı. Hoş geldiniz diyemem, rahat bir koltuk seçin, anın tadına varın…
Harmonie Toros Çatışma Uzmanı ya da bence daha yerinde anlam ifade eden şekliyle Çatışma Çözücü. Yaptığı işin İngilizce karşılığı “Conflict Resolution” olan doğrudan çeviri tam da anlatıyor, 2023’de yaptığım ilk söyleşi olması yaşadığımız günlerin anlam ve önemini yansıtıyor. Harmonie Toros’la derin ve özel konuda ortalama 45 dakika konuşmak şimdilik yalnızca üzerindeki örtüyü aralamaya yetiyor. Görüşlerini daha geniş kitlelere aktaracağı İndeks Konuşmacı Ajansı’nda dinlemek dünyaya adapte olmamıza yardımcı olacak kuşkusuz.
TERÖR MÜ DEDİNİZ?
Toros, Türkiye’nin önde gelen entelektüel simalarından Taha Toros’un torunu. Diyalog yönetiminde maharet kazanmayı dedesiyle ilişkilerinde öğrendiğini gurur ve espriyle aktarıyor. Aslında kariyerine gazeteci olarak başlamış, Associated Press’in İstanbul ve Ankara bürolarında çalışmışlığı var. Unutamadığı anlardan biri 11 Eylül’de AP New York ofisinde yaşananlar…
Toros uzun süredir İngiltere’de ikamet ediyor, Kent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Çatışma Yönetimi üzerine uzmanlığı olan bir öğretim görevlisi. Aslında uluslararası üne sahip olduğunun altını çizmeliyim. Dünyanın en sıcak çatışma bölgeleri Filipinler, Somali, Kuzey İrlanda çalışma alanları. Türkiye de köklerinden ve coğrafyasından dolayı bu listeye giriyor. Türk Emniyet Teşkilatı ve NATO, Toros’un süregiden çalışmaları arasında yer alıyor.
GAZETECİ Mİ DEDİNİZ?
Gazetecilik rolünden çatışma çözen/yöneten rolüne geçmek ilk anda tuhaf gelebilir ben düşündükçe ne kadar ince bir çizgi olduğunu görebildiğime şöyle kanaat getirdim; önemli olan kişinin rolüne büründüğü uzmanlığı profesyonelce yürütmesi. Bu cümlemi ne deve ne kuş misali rollerini anlamakta güçlük çektiğimiz kişiler için kurduğumun altını çizmek isterim.
Dünyanın sürekli çatışma halinde olduğunu söyleyerek bezgin bir tonda bu söyleşiye giriş yapmak istemem, doğrudur her yerde irili ufaklı yangınlar ve deyim yerindeyse alev alev. Aile içinde, sokakta, iş yerinde, yerel yönetimlerde, ülkede ve tabii en önemlisi kendimizle çatışmadayız. Bireyler adeta pimi çekilmiş bomba gibi bir yere fırlamaya ve veya fırlatılmaya hazır…
ÇATIŞMA KÖTÜ BİR ŞEY Mİ DEDİNİZ?
Beni bu söyleşide ilk şaşırtan cümle; “Benim baktığım yerden çatışma olumsuz bir şey değil” diye geldi. İşte şimdi başlıyoruz dedim; Toros, “Yaşam bir çatışma üzerine kuruludur ve her çatışma şiddet içermez. Çatışma şiddete başvurmadan çözülebilir. Mesele çatışmayı engellemek değil, mesele şiddeti durdurabilmek” diye devam etti.
Bu söyleşinin orijinali İngilizce. Bazı kelime ve tanımlamaları anlamlarını muhafaza etmek şartıyla yerelleştirdim. Youtube kanalımda bulacağınız içerik İngilizce, bu alana ilgi duyanların, çatışma yönetimi hassasiyetiyle konsept ve kavramları dikkatle kullanan bir uzmandan dinlemelerini öneriyorum.
ÇATIŞMA MI MÜZAKERE Mİ?
Çatışmaya balıklama atladığımı düşünebilirsiniz yol yakınken müzakere (negotiation) tanımı üzerinden konuşmak istedim. Bilerek ve bilmeyerek gün boyu ve tabii yaşam boyu bir müzakere içindeyiz. Toros’un ufkumu açan yaklaşımı müzakerenin değerini zaman kavramıyla ölçmesi oldu; “Müzakere bir başka kişiye verilen zaman değeridir.” Kafamda gerçekten ampul yandı. Bu topraklarda sürekli çatışma müzakere ve savaş halinde olmamızın en önemli nedeni zaman mefhumuna sahip olmamamız. Çocuklara küçük yaşta aileden olmayacağı için okullarda zaman dersi verseler, dünyanın sevdiği Türk klasiği “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ne hakkını veren bir disiplin olsaydı keşke.
İLLE DE “WIN WIN” AMA NASIL?
Evet sürekli müzakere halindeyiz, Toros’a göre bir müzakerenin “acrimonious” en basit anlamıyla “sert”, içinde biraz “hırçın”, biraz “ters” ve “huysuz” anlamlarını barındırması gerekmiyor. Müzakere güzel bir şey özünde. Taraflardan biri kazanana kadar devam eden müzakereler klasik senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Toros 1980’lerde Harvard Üniversitesi tarafından geliştirilen ve kendisinin de bazı çekinceleri olmakla birlikte sevdiğini ifade ettiği “Win Win” senaryosuna işaret etti. Çok basite indirgenmiş olmasından şikayetçi. Nasıl olmasın balıkçı da çaycı da “Win Win” diyor. Ağızlarına yakışmadığından değil, bu senaryonun özü karşıdakine ne vermeye hazırsın ne vermek istemezsin matematiği.
ATA SPORU PAZARLIK MÜZAKERE Mİ?
Tabii aklımda hep sokaktaki adam olunca… Karşımdaki de Türk asıllı olunca, Kapalıçarşı’dan girip Türklerin ata sporu “pazarlık” konusunu sordum; “Pazarlığın adı ne?”
Toros, “Müzakere bir pazarlık yöntemi değildir. Pazarlık bir müzakere türüdür” diye başladığı sözlerine yine Kapalıçarşı esnafının çok iyi icra ettiği taktiklerle örnekledi. Özetlemem gerekirse; olay uzun vadeli mi yoksa kısa erimli mi meselesi. Tek kerede, kısa vadede bir daha karşılaşmayacağını bildiğin bir dünyada maksimum kar peşinde koşarken, uzun vadede kar iştahını gurme tatlara bırakıyorsun diye anlıyorum….
Gurme zevkleri ben uyduruyorum, Toros da sizinle birlikte bu yakıştırmamı okuyacak. Maksadım bu müzakerelerin kimin tarafından yapıldığına atlamak. Gurme mi acaba bu kişiler? Siyasilerin genellikle doğal olarak müzakere sanatında iyi olduklarını ifade etse de gözümün önünden geçen ustalar da çıraklar da gurme tanımıma uymadı.
İNSAN OKUMAK
Şu yaklaşımını içselleştirmeye karar verdim: insan okuma. İnsanları okumak çok özel bir meziyet. Eğer hep aynı insanları okuyorsanız ve hedef kitleniz sizi yanıltıyorsa tabii yapacak şey az. Empatiyi bonkör bir öğreti olarak kullanıyorsanız şahane. Yalnız bir şartla, işte orada da Toros frene basmamı istedi; “Empati kurmak, empatiyi kuran kişinin her zaman iyi bir kişi olduğu anlamına gelmez.”
KADIN MÜZAKERECİLER NEREDE?
Bu söyleşide bir gerçekle yüzleştim. Müzakereciler erkek. Çatışma yönetimini istila etmişler. Kadınlar burada da kendilerine yer açmak için önce onlarla, sonra sorun ya da konularla mücadele etmek zorunda. O nedenle Harmonie Toros’un yolunun çok çok açık olmasını diliyorum.
TÜRKİYE NORVEÇ DEĞİL
Gelelim Türkiye’ye. Kafamın en karışık olduğu yer burası. Herkesle kavgalı, herkesle pazarlıktayız. Dikkatinizi çekerim müzakere diyemiyorum. Şiddete dayanan çatışma görüyorum resimde. Bana bizi anlatır mısın diye sordum. “Arada olmak, arada kalmak” yanıtının özü. Şöyle ki; “Türkiye her şekliyle arada, Doğu Batı, Laik İslam… Arada kalmak yerine gidiş gelişli yol diyelim, hangi pozisyonu benimseyeceğinize bağlı. Türkiye’nin bölgesel ve hatta küresel, her zaman bir güç olma hevesi oldu. Aynı anda hem tarafsız arabulucu hem bir güç ya da aynı sorunsalda beklentisi olan güç olmak mümkün değil. Norveç olabilmek başka bir durum.” “Nasıl oluyor?” o zaman diye sorduğumda Türkiye’nin Ukrayna Rusya krizinde, Rusya’yla olan çok özel ilişkisi ve bu duruma özgü yanıtını aldım. Türkiye’nin çok uzak coğrafyalara kadar yayılan etkisini göz ardı etmemek gerektiğine de dikkat çeken Toros, zaman gösterecek diye noktaladı.
KLASİK TERÖR DÖNEMİNİN SONU
Toros bugüne kadar ağırlıklı terörün bulunduğu şiddet içeren konularda çözüm gerektiren uluslararası ilişkilere yoğunlaşmış görünüyor, çalışmalarında dümeni çoktan siber güvenlik ve siber terör alanına kırdığını ifade etti. Ve beni söyleşinin sonuna doğru yine şöyle bir salladı diyelim; “20 yıldır terör konusunda biriktirdiğimiz saplantı (obsession) son bulmak zorunda. Sanırım klasik terör döneminin sonuna geldik.”
İnsan, barış olmayacaksa yerini ne alacak diye düşünüyor bir an, ama ona gerek yok ki! Gelecek öngörüleri birkaç madde; bir yanda süper güçlerin çatışması, Çin ve ABD spesifik olarak. Tabii ki orta ölçeklilerin yerinde durmadığı ve durmayacağı ortada… Ve iklim krizi.
TERÖR ONU BÜYÜTTÜĞÜMÜZ KADAR VAR
Bu geçişle ne demek istediğini rakamlarla izah etmeye gayret etti. Terör bir yılda ortalama 60-70 can alırken İngiltere’de bir yılda 7 bin genç erkeğin intihar ettiğini unutmayalım, ülkelerin dikkatini vermesi gereken alanları gözden kaçırmayalım. Terör biz onu büyüttüğümüz kadar büyük. Daha büyük terörleri ise normalmiş gibi yaşıyoruz….
KORKUYA BAĞLI GÜÇ İLE HAYAL GÜCÜ İLİŞKİSİ
Toros terörü şöyle tanımladı; “Terör, şiddet içerir. Sivil başkaldırı terör değildir. Terör siyasidir ekonomik değil. Terörde hedef kişi değildir, yaratılacak etkidir.”
Her zaman ilgimi çeken güvenlik – savunma tariflerine geldi sıra. Yer mi değiştiriyorlar, tanımlar mı genişledi daraldı ne oldu?… Burada not ettiğim yanıtı paylaşayım; “Güvenlik ile hayal gücü arasında güçlü bir bağ var. Güvenlik bireylerin hayal gücünü ele geçirmek demektir. Ne kadar başarılı olursan o kadar gücün olur. Çarpıcı bir örnek ermem gerekirse maalesef henüz iklim krizi bireylerin hayal gücünü ele geçiremedi.” İtiraf edeyim ilk kez bir tehdidin hayal gücümüze nüfus edememesine üzüldüm.
Oysa siber güvenliğin bizim hayal gücümüzü ele geçirdiğini anlıyorum. Bir çatışma uzmanı neden terör gibi şöhretli bir konudan siber dünyaya aksın değil mi?… Birkaç ipucu vermesi yetti; “…Kiminle müzakere ettiğini bilmiyorsun, nerede olduğunu hangi zaman diliminde yaşadığını, ne kadar yetkili ve yetkin olduğunu da bilmiyorsun… Niyetini bilmiyorsun, vurup kaçmak mı istiyor, esir almak mı, yok etmek mi…”
Tansiyonu yüksek dünyanın fark etmeden yeni uzmanlar yarattığını söyleyebilirim. Bu işler için özel şirketler kurulduğunu, aralarında Türk uzmanların da bulunduğunu öğrenmek hayal gücümü harekete geçirdi.
Söyleşimizi Spotify’dan dinleyebilirsiniz.