Fal bakarım, bakla falı… kağıt falı… su falı… Ne istersen bakarım, kız gelsene… Güzel gözlüm bakayım falına süyleyeyim sana… Ver kız elini!
Hey yakışıklı falına bakayım senin geleceği söylüyorum ben. Dile benden ne dilersen.
Mevsimlerden meslek seçimi dönemi. Ver elini üniversite! Öğrencilerin davetlerine zamanım yettiğince katılıyorum, konuşuyorum, sorulara yanıt veriyorum. Üniversiteler mezun vermeye hazırlanıyor. Çoğu ne olacağını bilmiyor. En büyük grup kaderci; “Allah ne verirse”. Haksız da sayılmazlar, üniversiteye de böyle girmediler mi… Allah ne verirse sistemi onları ya bir yere yerleştiriyor ya da sistem dışı bırakıyor.
Her yıl gördüklerimi bu yıl da görüyor, dinliyorum. Hiçbir şey değişmiyor, her yıl aynı dertler aynı sorun ve benzer çözümleri tartışıyoruz. Türkiye çok istikrarlı. Fotoğraf hiç değişmiyor. Aynı işsizlik, aynı umutsuzluk ve aynı umarsızlık.
Gençlerle konuşurken bir konu üzerinde önemle duruyorum; kendinizden başka güvenecek kimseniz yok! Akıl sizin aklınız, hayat sizin hayatınız, “devlet baba bana yol göster” devri bitti. Akıllı ol, sen ona yol göster. Danışman kılıklı insanların fal bakar misali geleceği söylemesine de aldırmayın. Meslek tacirliği bir meslek değildir. Size hayal satanları sorgulayın. Kendinizi tanıyın, yeteneklerinizi ve isteklerinizi belirleyin. İşte size satılan büyük formülün içeriği asılnda bu. Kendi kaderinizi kendiniz belirleyin.
Falına bakayım… Acaba doktor mu olursun, mühendis mi olursun… Gel kız senin gözünden anladım ben, senden iyi muhasebeci olur. Yok kız yok… Korkma gel söyleyeyim, biliyorum sen endüstri mühendisi olacaksın.
Yakışıklı senin gözlerin uzay mühendisi gibi bakıyor. Aç avcunu iki vakte kadar neler olacağını söyleyeyim…
Geçtiğimiz hafta konuşma yaptığım grup bu kez daha öncekilerden farklı. Minik bunlar. İlköğretim 5’nci sınıf gibi… En ön sıraları kapmışlar. Dinliyorlar, ne kadarını anladıklarını bilmiyorum ama gayret içindeler.
Yaşları büyüdükçe onların ruhlarını öldürdüğümüze karar verdim. Çocukları dünyaya getirdiğimiz an her şey çok güzel. Sıfır kilometre, pırıl pırıl! Sonra biz onları yoğurmaya başlayıp, bozuyoruz
Yedirip içirip büyütüyoruz. “Bu ayıp, bu yasak, bu olmaz” deyip eğriyi ve doğruyu öğretiyoruz. Bir küçük model “biz” yaratıyoruz. Sonra onlara dönüp, “oldukları gibi davranmalarını beklediğimizi” söylüyoruz. Küçük model bizler, bizim gibi konuşup davrandıklarında sorun yok, onları takdir ediyor ve seviyoruz. Kazara başkaları, hatta kendileri gibi davrandıklarında konuştuklarını beğenmiyor ve anında cezalandırıyoruz.
Farketmediğimiz ise onlar hiç kimseye, hiçbir şeye benzemiyorlar. Büyüdükçe farklılaşıyorlar. Yaşamıyor gibi yapıyorlar. Yüreklerindeki umudu, kafalarındaki düşünceyi çalmışız. Onlara “şablon hapları” yutturup, birbirine benzetmişiz. Tuhaf androidler yaratıp geleceğimizi garantilemişiz.
Küçük kız konuşmamın bir yerinde heyecanla parmak kaldırdı. Güzel yüzlü zehir bakışlı bir çocuk… İlköğretim beşinci sınıf öğrencisi olduğunu söyledi; “Okulda bana test yaptılar ben büyüyünce finans danışmanı olacakmışım. Ben anlamadım finans danışmanı nedir, ne yapar? Ben şimdi ne yapacağım? Nasıl finans danışmanı olabilirim?”
Çekin ellerinizi çocukların üstünden. Kendilerine kariyer danışmanı diyorlar.
Bu mu danışmanlık? Nereden çıkardın bu çocuğun finans danışmanı olacağını. Kan testi mi yaptın kardeşim? Falına mı baktın. Gözünden mi anladın. Hadi bildin diyelim, “senden iyi finans danışmanı olur” diye buyurdun, bir zahmet neden anlatmadın ne olduğunu? “Sıradaki” diye bağırmasını biliyorsun, ne kadar çok çocuğun falına bakarsarsan o kadar çok para alıyorsun…
Devleti göreve çağırmaktan bıktık usandık. Onlar kendi siyasi kariyerlerinin peşinde, sizin kariyerlerinizle ilgilenemezler. Anne babalar sizi sorumluluğa çağırıyorum. Çocuğu doğurup sokağa atıyorsunuz. Onları yedirip içirmek yetmez. Ruhunu ve beynini beslemek için ne yapıyorsunuz?
Çocuğunuza finans danışmanlığı, mühendislik, o, bu, şunu yakıştıran birilerinin eline bırakırsanız, hayatınız üzerine bir bardak su içersiniz. Hadi diyelim size yazık olmaz. O yavrucağa yazık değil mi?
Falına bakayım kız gel korkma. Bak sana üç vakte kadar kısmet var. Gel yakışıklı yanındaki sevgilin mi… At bir onluk. Bakayım falına be abicim be…