Türkçe yayın yapan bir internet sitesinde, doğal olarak Türklere yöneltilmiş bir soru bu: Cesaretin var mı? İsterse olmasın. Keserler adamı! Bir Türk dünyaya bedel… Sen ne sanıyorsun? Türkler cesur olur.
Ben pek çok cesaret örneği anımsayabiliyorum. Eminim sizin de gözlerinizin önünden bir film şeridi gibi geçecektir pek çoğu.
İşte bir sahne…
Kameraman çekiyor, muhabir ilerliyor. Sırıtarak bakan bir adam. Muhabir, “”Korkmuyor musunuz?”” diye soruyor. Adam daha çok sırıtıyor, dişleri gözüküyor. “”Hayır”” diyor ve devam ediyor “”Atın ölümü arpadan olsun.”” Yer İstanbul caddeleri… Saat gece yarısına doğru… AIDS’in ülkemizde yeni yeni yayıldığı, yeni yeni duyulup anlaşıldığı dönemler… Hayat kadınları, travestiler ve diğerleri. Sıkı bir pazarlık sürüyor. Pazarlık sıkı, kontrol gevşek.
Yanıt hep aynı, “”Bana bir şey olmaz.”” Ya da “”Bize bir şey olmaz.””
Siz göre bu davranış şekli bir cesaret örneği olabilir mi? Kimilerine göre evet.
Gece Kabus Görmek
17 Ağustos Depremi… Binlerce can gitti. Başta deprem bölgesi olmak üzere, diğer kent ve bölgelerde halkımız oturulamayacak kadar kötü binalarda yaşamaya devam ettiler. Sizce bu bir cesaret mi? Sanırım öyle. Yapacak hiçbir şeyin; gidecek hiçbir yerin; hayatını değiştirebilecek satın alma gücün yok… Sanırım böyle zamanlarda cesur olmak zorundasın. Türkiye’de bu anlamda çok sayıda cesur insan yaşıyor.
Vurdumduymazlar hariç.
Aynı örneğin bir başka yönü. 17 Ağustos depremi… Binlerce ölü, binlerce yaralı… Kamu görev başında. Unutamayacakları bir ders var karşılarında. Belediye ekipleri semt semt geziyor, binalar kontrol ediliyor. Üniversiteler de devrede… Evlerinin alt yapısını merak edenler kurbanlık koyun gibi bakıyor onlara. Çoğuna, “”hasarsız”” ya da “”oturulabilir”” belgesi veriliyor. Bir de “”Başımıza şimdi bu iş açılmasın, sen ver oradan bir hasarsız raporu… Biz de sizin için gerekeni yaparız”” diyenlere…
Deprem bir daha vuruyor. Oturulabilir denilen binalar artık ayakta değil. Onlar birer mezar. Binalarda oturulabileceğini söyleyenler cesur mu sizce? Bence evet! Gece kabus görerek uyumayı göze aldıkları için cesur olmalılar. Ölen insanların feryatları kulaklarında çınlayacağı için cesur olmalılar.
Vatan Sağolsun
Askere alınma dönemleri… Klasiktir bilirsiniz. Mahallenin askerlik çağına gelmiş gençleri davulla zurnayla uğurlanıyor. “”Oğlum vatana hizmet edecek!””
Dönüşü bu kadar coşkulu olmuyor. Yine çok kalabalık ama neşeli değil. Dönüşte yüzler gülmüyor. Bu kez tabutta. Bayrağa sarılmış. Anne ağlıyor, baba “”Vatan sağolsun”” diyor içi yanarak. Kim cesur dersiniz. Anne de… Baba da… Ölen de… Yavuklu da… Hepsi cesur! Ne çok yaşadık bu manzaraları değil mi? Bir daha görmeyelim!
Bir örnek daha… Bir gazete haberi bilmem kaç milyon dolarlık yatırıma imza attı deniyor… Başlık şöyle: “”Cesur İşadamı””. Kendisiyle gurur duyuyoruz. İki gün sonra usulsüz kredi haberleri çıkıyor. Sizce cesur mu?
Senaryo aynı, ama adam dürüst. Krediyle borçla yapmış yatırımı. Türkiye burası ansızın giriverirsin krize. Sizce hala cesur mu?
Türkiye İMF’den 16 milyar dolarlık krediyi de sonunda almayı başardı. Hepimize hayırlı olsun… Sormak istiyorum: Hangimiz cesuruz? Türkiye mi cesur, İMF mi cesur, vatandaşlar olarak bizler mi cesuruz? Kafa karıştırıyor değil mi? Ama birilerinin hatta herkesin cesur olduğu ortada.
Üçüncü Sayfa Haberi
Gazetenin üçüncü sayfa haberlerinden. Genç kadın severek evlenir. İlk yıllar güzel geçer. Sonra dayak başlar. Adam dövdükçe döver, içtikçe içer. Hayat şartları zordur, deşarj olacak başka yer yoktur. Hem döver hem sever. Bir döver bir tecavüz eder. Sonunda bir gün kadının canına tak eder. Anasının babasının yanına gider. Çocuklar da yanında. Birkaç gün huzur yüzü görür. Görüp göreceği de odur. Kapı çalar. Adam elinde tabanca, tüfek, bıçak… Artık ne bulduysa… Kapıyı açandan başlar. Filmlerdeki gibi girer içeri. Oda oda… Görmez gözü kimseyi. Aileyi katleder.
Sizce hangisi cesur? A) Evden kaçan kadın B) Kızını eve alan ana baba C) Yapma baba diye ağlaşan çocuklar D) Herkesi katleden onuru kırılmış adam E) Hepsi F)Hiçbiri.
Cesur Yürek
Cesur kadın
Cesur çocuk
Cesur adam
Cesur halk
Cesur belediye
Cesur ….
Cesuruz vesselam!
Bu cesaret güzel şey. Cesur olmak övülür hep. Tüm ülkelerde cesur olanlar öne çıkar. Cesaret her kültürde sevilir.
Cesaret nedir?
Evet, sorum bu size. Aslında bu bir kitabın adı. William Ian Miller kitabının kapağında bu soruyu soruyor.
Okuyunca düşündüm:
Cesur muyum ben? Hayatımda kaç kez cesaret örneği gösterdim? Ne zaman korkarım, hangi zamanlar cesurum? Nasıl kahraman olunur? Kahraman olmak gerekli midir? Tanıdığım kahramanlar kimler?
Lütfen benim kendime sorduğum soruları siz de kendinize sorun. Birkaç dakikanızı bile almaz. İlginç bir deney yaşayacaksınız.
Cesur Lider Az
Miller, cesur liderlerin sayıca az olduğunu düşünüyor. Son dönemde cesaret örneği gösterenler arasına giremeyenlerden biri de ABD Başkanı George W. Bush. 11 Eylül günü İkiz Kuleler iskambil kağıdı misali binlerce insanın üzerine çökerken, Başkan’ın nerede olduğunun bilinmediği, önce kendisinin sonra yerinin saklandığı, Beyaz Saray’ın bu konuda sürekli yanıltan açıklamalar yaptığına dikkat çekiyor.
Yazar 11 Eylül kahramanı olarak, dönemin New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani’yi gösteriyor. Gerçekten de olayın meydana gelmesinin hemen ardından, enkazın bulunduğu bölgeye koşan Giuliani, o sırada henüz yıkılmamış olan ikinci kuleye gitti. Giuliani buradan çıktıktan kısa bir süre sonra ikinci kule de yerle bir oldu. Ölümden kıl payı kurtuldu. Bu tesadüfi olayın ardından bölgede çalışmaları bizzat sürdüren Belediye Başkanı halkın sevgisini kazandı.
Kitapta, halkın sevgisini kazanan bir başka örnek kişi var. İngilizlerin Ana Kraliçesi… Kitap, “”İngilizler Ana Kraliçe’yi neden bu kadar çok sever düşündünüz mü?”” diye soruyor. Cesur olduğu için. İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra bombalanırken kendisine ayrıcalık yaparak şehir dışına çıkarmaya çalışanlara karşı koyan Ana Kraliçe, halkla birlikte tehlikeyi göğüslemeyi tercih etmiş. Kendisini halktan ayırmayıp, tehlikeden kaçmayınca halkın gönlüne taht kurmuş.
Cesur Olmak Ölmeyi Gerektirir mi?
Sizce cesaret her zaman ölümle burun buruna gelmek midir? Ölümle burun buruna gelmek ve buna karşın devam etmek tabii ki takdir edilecek bir şey. Ama cesaret bundan ibaret olmamalı değil mi?
Bana göre cesaret, kalkıp viyadüklerin gelecek bir depremde kolaylıkla yıkılabileceğini söyleyebilmek. Gelen tüm siyasi baskılara ve kamuoyunun gözü önünde bürokratların saçma sapan çıkışlarına, hatta öfke seline kapılıp azarlamalarına aldırmadan, halkın tehlike altında olduğunu söyleyebilmek. İşte bu cesaret.
Doğrusunu isterseniz, ağzı köpürerek kendi kurumunun ne kadar fedakar olduğunu anlatan bürokrat ya da politikacı ya da yöneticinin yaptığı da itiraf etmeliyim ki, bir cesaret ürünü. Çünkü hiç biri kalkıp hayır Boğaziçi Köprüsü’nün ayakları korozyona uğramamıştır demiyor. Diyemiyor, belgeleyemiyor. Hiç biri viyadüklerimiz çok iyidir şu kadar depreme dayanır diyemiyor, belgeleyemiyor. Ama cesaretle, ne kadar da çok çalıştıklarını söylüyorlar. Cesur buluyorum onları çünkü onlar da o enkazın altında kalmaya aday olanlar arasında.
Biliyorsunuz doğal afet kimlik kontrolü yapmıyor. Alıveriyor çoluğun çocuğun canını, alıveriyor yaşlının, hamilenin canını. Kimsenin ailesine “”Hamili kart yakinimdir “” muamelesi yapmıyor. Ben bu nedenle şişine şişine TV’lerde boy gösterenleri cesur buluyorum. Herhalde bir gün kendilerinin de başına geleceğini biliyorlardır diye düşünüyorum.
Amacımız kimseyi korumak ya da birilerini küçük düşürmek değil. Ama hiçbir politikacı ya da hiçbir bürokrat ya da hiçbir yönetici halk sağlığını ve halkın varlığını tehdit eden konularda yapılan uyarıları sanki bir cesaret örneği sergilermiş gibi “”Nereden gelecek bunun parası”” diye alaycı bir üslupla yanıt veremez.
TV ekranında cesur olmayı, görevini ve ünvanını bıraktığı gün de sürdürebilenler bilirler ki, halkın ödediği vergiler alt yapı hizmetlerine, güvenlik hizmetlerine, sağlık hizmetlerine, eğitim hizmetlerine harcanır.
Bizden Cesuru Yok
Türkiye’yi de çok cesur bir ülke olarak görüyorum doğrusunu isterseniz. Biz halen İMF’ye borçlanan ülkeler arasında en borçluyuz. Biliyorsunuz güzel deyişlerimiz bile vardır: “”Borç yiğidin kamçısıdır”” Eskiden genç evlilerin samanlık seyran olur gönüller birleştiğinde diyerek, sonra ufak ufak borçlanarak aldıkları kap kacak vs ile övünmesini seven bizler bunu milli bir bakış açısı haline getirmesini bildik. Ev bütçemizi yapamaz, iki yakayı biraraya getiremezken, devlet bütçesini de aynı şekle soktuk.
Çok merak etmişimdir, devletin bütçesini yönetenler ile devleti yönetenler, evlerinin bütçesini yapabiliyorlar mı diye. Çünkü cesaretle devlet bütçesini yapmaya soyunuyorlar. Ama biliyoruz ki magazin haberlerinde sorulduğunda ev bütçesini eşlerinin yaptığını söylerler. Cesaretle!
Belli oranlarda risk almadan yaşanmaz. Doğrudur. Borç almanın kaçınılmaz olduğunu da bütçemiz bangır bangır söylüyor. Son iki yıldır yaşadıklarımız canımıza tak etti biraz rahat etmeli en azından boynumuzdaki ilmeği biraz gevşetebilmeliyiz. Ama 16 milyarı da garanti ettik diye halay çekmeyi anlamıyorum. Borçların biriktiğini gören mi yok, yoksa öyle de ölüm böyle de ölüm mü diyor bunlar. Yoksa cesur mu bu insanlar. Cesur muyuz biz?
Kendini Cesur Sanmak
Kendini cesur sanmak sizce bir cesaret örneği midir?
Borç yükü altına girmekten çekinmemek…
AIDS’e ya da bulaşıcı diğer hastalıklara aldırmayan bir hayat sürmek…
Krediyle milyonlarca dolar sermaye koyup şirket kurmak…
Bir de cahil cesareti denilen bir şey var. Eskilerin sözüdür. Ve ben çok inanırım. Kendi hayatınıza bakın örneklerini göreceksiniz. Örneğin ben geçmişe baktığımda bazı şeyleri nasıl yapmış olduğuma hayret ediyorum. Cahil cesareti bugün olsa başlamayabilirdim diyorum. Ancak bu cahil cesaretini, kronik cesaretle karıştırmamakta fayda var.
Örneğin şirket kuran biri… Şirketi kuruyor. Adamları dolduruyor. Dolduruyor da dolduruyor. Sonra boşalttıkça boşaltıyor. Adı küçülmek. Ekonomi de küçülüyor yaa…
Cesaret diye buna diyorlar herhalde…
Biz halk olarak cesuruz. Çünkü, hayır demeyiz, sormayız, gerekçelendirmeyiz, hesaplamayız, cesaret hikayelerine kanarız.
İçi boş cesaretin kimseye faydası yok.
Yalancıktan cesaret örneklerine, mahsuscuktan halk kahramanlarına da ihtiyacımız yok.
Cesaret dozunda güzel, fazlası zarar.