Deli Olmak İşten Değil!

Konumuz Türkiye’nin ruh sağlığı. Yukarıdaki başlık aslında doğruları yansıtıyor. Ama biz ruh sağlığımızla ilgili o kadar çok kelime ve konsepti o kadar çok hovardaca kullanıyoruz ki, yaşadıklarımız da sorunlarımız da büyüyor büyüyor. Bir tek bu da değil. Sorunlarımızı büyütmek için onları pamuklarda saklıyor ve konuşmuyoruz, içimizde büyütüyoruz.

Bizi başarıya götüren aslında iç bütünlüğümüz. Sağlık Bakanlığı’nın 2011-2023 yılları arasını kapsayan Ruh Sağlığı Eylem Planı’nına göre nüfusumuzun yüzde 18’i hayatı boyunca en az 1 kez ruhsal bir hastalık geçiriyormuş. Ruhsal hastalığı olan 6 kişiden sadece 1’i yardım arıyor. Geçen yıl 35 milyon kutu anti-depresan ilaç tüketmişiz. Kardiyovasküler hastalıklar, rahatsızlıklardan sonra Türkiye’de ikinci sırada psikiyatrik hastalıklar yer alıyormuş.  Yazık değil mi bize?…

Emre Konuk ruh sağlığı terapi konusunun Türkiye’deki öncülerinden. Davranış Bilimlerinin Enstitüsü’nün kurucu başkanı.  Sorularımızı, hepsini olmasa da sorunlarımızı soruya çevirerek kendisine yönlendirdim. Sorunlu bir toplumuz, aslında dünya sorunlu… İyi haber; çaresiz olduğunuzu/olduğumuzu düşünmemeliyiz. Çünkü yönetilebilirse üstesinden gelmek mümkün.

Konuşalım, anlatalım, dinleyelim.

Kavga etmeden konuşmanın, dinlemenin ve karşılık vermenin mümkün olduğunu gösterelim.

Yaprak Özer: Türkiye’nin ruh sağlığı nasıl sizce?

Emre Konuk: Genel istatistiklerin dışında bir şey yok. Dünyada ne kadar şizofren varsa, bizde de o kadar şizofren var; ama giden hizmet açısından tabiki çok gerideyiz. Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Bugüne kadar çok sistemli yaklaşımlar pek geliştirilmedi. Şimdi yeni yeni sağlık politikaları vs. başladı. Ciddi biçimde ele alınıyor. Umarım ki; İngiliz gibi başlayıp Türk gibi bitirmeyelim.

Yaprak Özer: Başarı ruh sağlığından geçiyor. Başarının Sağlık Bakanlığı verileriyle elde edilmesinin güç olduğuna kanaat getiriyorum. Haksız mıyım acaba?

Emre Konuk: Doğru, hizmet çok geri. 70 milyon büyük bir nüfus. Nüfusu üç-beş milyon olan ülkeler var, insan imreniyor. Yani Beyoğlu ilçesini, Şişli ilçesini topla bir memleket ediyor. 70 milyonla baş etmek, hele iyi bir şeyler yapmak istiyorsanız, gerçekten çok zor. Dolayısıyla atılacak çok adım var. Hizmet alınamıyor. İster istemez ruh sağlığı hizmeti, eleman azlığı nedeniyle ve başka nedenlerden ötürü ağırlıklı olarak ilaç üzerine oturmak zorunda kalıyor.

Yaprak Özer: Onun için biz bu kadar çok tüketiyoruz, öyle mi?

Emre Konuk: Dışarıda da tüketiliyor. Sistemlerini biraz oturtmuş olan ülkelerde, ruh sağlığı hizmeti dendiği zaman ağırlıklı olarak terapi hizmeti anlaşılır ve terapi hizmetinin koruyucu bir yönü vardır. Yani aileye çok erken girersiniz. Bir çocuğun problemleri iyice bir yerlere gelmeden önce müdahale başlayabilir.

Yaprak Özer: Erken teşhis mi diyelim buna?

Emre Konuk: Teşhis demeyelim.

Yaprak Özer: Ne diyelim?

Emre Konuk: Problemler hep yaşanır. Ağır problemler yaşanır, bunun hastalık olması gerekmiyor. Bir insanın hayatını zehir edecek problemleri yaşaması için illa hasta olması gerekmiyor. Yani kocanız sizi aldatırsa, bir hastalık değildir; ama bu ciddi bir problemdir. Dolayısıyla terapi hizmeti, aynı zamanda bir koruyucu hizmettir. Ailelerde ve uygulamaya geçildiği zaman daha sonra ihmalden ötürü, özen gösterilmemesinden ötürü başımıza gelen ağır tabloları önleyici bir yanı da vardır.

Yaprak Özer: Yani bizde hekimlere mi daha fazla ağırlık veriliyor? Bu arada rakamlar nedir? Bizde şu anda varolan hekim sayısı ve psikolog sayısı?

Emre Konuk:Yanlış bilmiyorsam aşağı yukarı 1500 psikiyatrist var.

Yaprak Özer: 70 milyona?

Emre Konuk: 70 milyona. Yani mümkün değil.

Yaprak Özer: Terapi sayısı bundan da mı aşağıda bizde? 1500 hekim dediniz.

Emre Konuk: 1500’den fazladır tabiki.

Yaprak Özer: Fazladır ama yine o seviyelerde 70 milyona. Peki, terapistler baktığımızda bir o kadar mıdır?

Emre Konuk: Terapistlerin sayısı daha fazladır; ama onların da eğitim kalitesinin çok fazla geliştirilmesi gerekiyor.

Yaprak Özer: Ruhsal hastalık tanımı nedir?

Emre Konuk: Bu konudaki baş ucu kitabı, yani bütün hekimlerin de, psikiyatristlerin de, ruh sağlığı profesyonellerinin, psikologlar da dahil olmak üzere başvurduğu bir kitap vardır. Bu Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yayınladığı, DSM diye bilinen, 1-2-3-4’ü her sene yayınlanır şimdi 5.’si geliyor. Burada aşağı yukarı bütün ruh sağlığı bozuklukları tanımlanmıştır. Yani tanımı yapılmıştır. Depresyon der, belirtileri der, şu kadar zamanda olacak, bu kadar olacak der ve ona göre hekim planını yapar. Bazen bir tane değil, 2 tane, 3 tane tanı alır. Ona göre ilacını nasıl verecek, onu belirlemek için tıbbi müdahaleyi nasıl yapacağını belirlemek için böyle bir tanı kitabı vardır. Bunu bütün dünya kullanır. Oradan gelir ve o tanıma göre gider her şey.

Yaprak Özer: Dünyada 450 milyon insan ruhsal bir rahatsızlık geçiriyormuş. 154 milyonu depresyonda, 24 milyonu da şizofren diye tanımlanmış. Herhalde yaklaşık rakamlardır?

Emre Konuk: 1000’de 8 mesela şizofren dediğimiz zaman, her 1000 kişiden 8’i şizofren oluyor bütün toplumlarda, kültürlerde.

Yaprak Özer: 2020 yılında dünyada en çok yeti yitimine sebep olacak hastalıklar arasında depresyon olacak deniyor.

Emre Konuk: Bu bize şunu gösteriyor; bir, dünya iyiye gitmiyor, ikincisi, müdahale zayıf kalıyor.

Yaprak Özer: Ruh sağlığı problemi geçiren her beş kişiden biri de ailesinden, on kişiden biri de eşinden durumu saklıyormuş. Bütün dünyadaki rakam bu. Emre Bey neden konuşmuyoruz? Bunu konuşmak ayıp olduğu için mi, yoksa biri bana, deli der Allah’ım bu damgayı yersem biterim, bundan mı?

Emre Konuk: Herhalde bir tane nedeni yok, birkaç tane var. Şimdi düşünün bir aile içinde hayat sürüyor ve siz depresyondasınız. Doktora gideceksiniz, ilaç almaya başlayacaksınız. Birden bire çocuğunuzun, kocanızın gözünde akıl hastası oluyorsunuz. Kolay bir şey değil.

Yaprak Özer: Depresyon akıl hastalığı mı?

Emre Konuk: Şöyle maalesef oralardaki kavramlarda dikkatli kullanılmıyor; ama bu DSM diye tabir edilen teşhis kitabı bir akıl hastalığı bozuklukları kitabıdır.

Yaprak Özer: Orada da depresyon var diyorsunuz.

Emre Konuk: Ama bunun içinde en hafifi de akıl hastalığı içine giriyor. Dolayısıyla akıl hastalığı deyince, ille de vahim, acayip bir durum aklınıza gelmesin. Ama tanım böyle: “Mental Disorder”. Yani akıl hastalığı diye geçiyor. Ben terapist olarak işimde bu kavramları kullanmam.

Yaprak Özer: Ne kullanıyorsunuz?

Emre Konuk: Hayatın sorunları, problemleri… İşin akıl hastalığı veya teşhisi ve müdahalesi psikiyatriste ait olduğu için, ilaç müdahalesini onlar yapıyorlar. Benim işim terapiyle ilgili olduğu için bu kavramlar gündeme gelmez. Hayat problemlerini konuşuyoruz.

Yaprak Özer: Peki üç beş cümle öncenize geri dönüyorum. Yani ailede bir kadın ya da erkek depresyona girdi. Bir çare arıyor bunu aile bireylerinden başlamak üzere dillendirdi…

Emre Konuk: Komşular…

Yaprak Özer: Önce aileler sonra komşular.

Emre Konuk: “Deli doktoruna gidiyor”, yani kolay bir şey değil.

Yaprak Özer: En büyük sorun bu mu konuşulmamasında? Bununla baş etmek değil mi?

Emre Konuk: Kendi yerini düşünüyor, ne hale geliyor, nerede hissediyor kendisini. O yüzden paylaşmıyor konuşmuyor olabilir.

Yaprak Özer: Bazı firmaların İnsan Kaynakları departmanlarına hizmet veriyorsunuz, danışmanlık veriyorsunuz. Peki depresyonda olan birisini teşhis edebiliyor musunuz işe alırken?

Emre Konuk: Depresif özellikleri olan birisini görebilmemiz mümkün; ama teşhis, doktorun hekimin işi. Fakat burada bir depresyon var denebilir, ama teşhis konulup da bir tıbbi müdahale yapılacaksa onu tabiki psikiyatristin yapması gerekir.

Yaprak Özer: Danışmanlığı verirken bu gözlemi yaptığınız kişilerin işe yerleştirilmesinde olumlu mu, olumsuz mu görüş bildiriyorsunuz?

Emre Konuk: Biz ruh sağlığı durumuna göre görüş bildirmiyoruz. Biz o insanın taşıdığı yetenekleri, gireceği role göre çalışmaya başladığı zaman o role uyup uymadığına bakarız. Şirketlerde bunu ister zaten bizden.

Yaprak Özer: Kararı şirket verir diyorsunuz.

Emre Konuk: Evet.

Yaprak Özer: Yani onlara bırakıyorsunuz. Diyorsunuz ki; evet depresif özellikleri var.

Emre Konuk: Bunları demeyiz, hayır. Zaten bakmıyoruz. Böyle bir talep de olmuyor zaten.

Yaprak Özer: Bakılmalı mı?

Emre Konuk: Hassas bir konudur; çünkü depresif özellikleri olan bir sürü insan çok iyi performans gösterir. İşe alımlarda esas şudur: Baktığınız kriterler, sorduğunuz sorunlar iş performansıyla direkt ilgili olmalıdır.

Yaprak Özer: İşe alırken o işi yapabilir mi, bunun için yeteneği var mı, diye bakıyorsunuz.

Emre Konuk: Buna bakılır ve buna göre görüş bildirilir veya sıralama yapılır ve ona göre insanlar karar verirler. Bize düşen iş ve bizden beklenen şey, bu insanın ruh sağlığı yerinde mi, değil mi; değildir. Böyle bir görüşü bildirmeyiz.

Yaprak Özer: Dünyada nasıl ilerliyor?

Emre Konuk: Orada da yapılmaz, hayır.

Yaprak Özer: Depresif özellikler ya da şizofreni tanısı olan insanlar belli bir işi yapabilme kapasitesini yitirirler mi, yitirebilirler mi ya da onlar için bu bir engel midir?

Emre Konuk: Burada iki şeyi birbirinden ayırt etmek gerekir. Bir, şizofreninin ya da psikotik bir durumun ne durumda olduğu ve bir insanın hayatını ne kadar kısıtlayabildiği, bu önemlidir. İkinci; ama daha önemli olan kısmı, mesela şizofreni erken yaşlarda ortaya çıkar.

Yaprak Özer: Ne kadar erken?

Emre Konuk: Diyelim 18 yaşında ya da 20 yaşında çıkabilir. Şimdi, 18 yaşında, 19 yaşında, 20 yaşında bir genç kızın bir şizofreni teşhisiyle hastaneye yattığını düşünün. Ondan sonra da 15 yıl kalıp ilacı veriliyor, düzeliyor, stabilize ediliyor, teknik deyimiyle eve döndüğünü düşünün. Artık 15 yıl önceki o insan değildir. Bunun nedeni geçirdiği hastalık veya o süreç değil, ona söylenendir. Yani, “sen delisin”.

Yaprak Özer: Bu çok acımasız bir şey.

Emre Konuk: Çok. Eve gelir, bu kız “ben bakkala gidiyorum bilmem ne alacağım” der. Anne, kardeşine bir göz işareti yapar, onun yanına takar. Bakkala dahi gidemez.

Yaprak Özer: Aslında koruma içgüdüsü bu; ama ona yardım etmiyor değil mi?

Emre Konuk:Tabiki bir koruma güdüsü. Mahallede deli kız olur, bir şey yapamaz hale gelir. Bir erkek arkadaşı olamaz hale gelir, baş edecek mi edemeyecek mi? Yani bu sürecin kendisi daha ağır ve vahim süreçler doğurur.

Yaprak Özer: Ama bu süreç yönetilebiliyor, değil mi? Bunu söylemek lazım.

Emre Konuk: Tabiki bu 30-40 senedir bilinen bir şeydir. Bu etiketleme sürecinden sıyrılabilirlerse, pekala hayatlarını sürdürebilir, eğitimlerini sürdürebilir hale geliyorlar. Her şey bir çan eğrisidir, bir istatistiktir. Önemli olan, herkes yüzde 100 böyle olur denemez. Öyle hasta var, böyle hasta var. Koşulları değişiyor; ama istatistikî olarak anlamlı bir biçimde bu insanlar diledikleri bir hayatı büyük ölçüde gerçekleştirme imkanına, olanağına sahipler, bu potansiyele de sahipler.

Yaprak Özer: Hem olanağa hem potansiyele sahipler. Yeter ki biz onlara aslında bunun normal hayatın bir parçası olduğunu gösterelim.

Emre Konuk: Mesela hayat boyunca tansiyon ilacı alıyor muyuz? Size bir şey söylüyorlar mı? Tansiyon ilacı alıyorsun delisin, aptalsın denmiyor; ama anti-psikotik bir ilacı hayat boyu belki almak zorundasın, bilmiyorum belki öyle bir durum olabilir. E alsın…

Yaprak Özer: Yeter ki yönetebilsin.

Emre Konuk: Evet. Ailesi, etrafı, çevresi… Mümkündür. Yeter ki problemleri yani şizofreni vs. adını taşıyan problemleri, sadece doğru ilacı vermek gibi almayalım. Doğru ilacı vermek, birçok fizyolojiyi düzeltmesi açısından çok önemli; ama ondan sonra o özgüveni verecek o adımları atabilecek, “bir şeyler yapabilirim” diyecek adımları atmasına imkan verecek, hem ortamların hazırlanması hem de müdahalelerin yapılması. İşte bunlar terapistlerin işi.

Yaprak Özer: İşyerinde patron ya da yöneticilerde bu şekilde bir yetkinliğe ve davranış kalıbına girmeliler mi?

Emre Konuk: Tabiki; çünkü birçok ülkede bu gibi programlar işyerlerinde var.

Yaprak Özer: Bizde var mı?

Emre Konuk: Çalışan destek programları yavaş yavaş başladı. Bu programlar, bir problemi olan insanların sorunlarını aşmasına yardım eder. Eskiden işten çıkarılırdı. Alkolik mesela, işten çıkarılırdı. Şimdi çıkarmıyor; çünkü alacağın adamın ne olduğunu bilmiyorsun artık. O kadar yaygınlaştı ki. O da alkolik geliyor. Üstelik oarada düzgün zamanda iyi performans gösteren biri var. Dolayısıyla onun sorunlarını aşmasına yardımcı oluyorsun. Bu sadece alkol gibi değil, aile sorunları vs. bir sürü şey olabilir.

Yaprak Özer: Her türlü sorun aslında.

Emre Konuk: İkincisi kendilerini geliştirmeye yönelik programları tasarlar yani çalışan destek programları bu işe yarar.

Yaprak Özer: Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görmek için sırada bekleyen 400’den fazla vaka varmış. Dünyada ruhsal bir hastalık için hastaneye yatanların dörtte üçü bir seneden az kalıyormuş. Biz de ise 27 yılmış. Giriyorsunuz ve çıkamıyorsunuz?

Emre Konuk: Bu şu demektir, en ağır ve kronik vakalar oraya gidiyor, diğerleri tedavi görmüyor demektir. 400 tane bekleme listesi varsa Bakırköy’ün, bu çok az bir rakamdır söyleyeyim. Çünkü bütün Türkiye ve bütün İstanbul oraya gidiyor.

Yaprak Özer: Bu arada kadınların durumu erkeklerden biraz daha mı zor, olumsuz, böyle mi? Yani kadınların depresyona girme oranı erkeklerden 2 kat fazlaymış.

Emre Konuk: Bu dünyada da böyle.

Yaprak Özer: Daha hassas insanlar.

Emre Konuk: Şöyle söyleyeyim; depresyonu değişik şekilde tanımlayabilirsiniz; ama bizim açımızdan yani terapi açısından öğrenilmiş çaresizliktir, öyle deriz. Problemi çözemiyorsunuz, sonra bırakıyorsunuz artık. Buna demek ki, kadınlar daha çok maruz kalıyorlar.

Yaprak Özer: Hiçbir gün mutlu ortama göz açmıyoruz. Bu bizi etkileyen unsurlardan biri olabilir mi?

Emre Konuk: Sanmıyorum; çünkü dünyada da böyledir. Ses getiren şeyler iyi şeyler değildir.

Yaprak Özer: Valla benim moralim bozuluyor.

Emre Konuk: Tabiki; ama bir zaman sonra duyarsız kalınır. Orada dünyanın altı üstüne gelir, siz burada işinize devam edersiniz. Duyarsızlık yaratan bir şeydir daha çok; ama sizi depresif yapmaz.

Yaprak Özer: Depresyonun veya diğer problemlerin nedeni olarak görülemez anlaşılan.

Emre Konuk: Tetikleyicisi şusu busu olarak…

Yaprak Özer: Toplum olarak intikam duygusunu mu keşfettik? Herkes birbirinden bir intikam alıyor. Geçmişin intikamını, solcu sağcıdan, işte polis bir başkasından, öğretmen öğrenciden?

Emre Konuk: Bunu bir intikam diye görmeyelim.

Yaprak Özer: Ne diye görelim?

Emre Konuk: Buna bir yüzleşme diyelim. Bakın 1980 yılı, askeri darbe oluyor. Bana kalırsa o darbenin en önemli tarafı, darbe olmuş olması değil. Ondan sonra yaşanan süreçler. Binlerce insan işkenceden geçirildi. İnsanlık dışı olaylar bunlar ve üstü kapatılıyor.

Yaprak Özer: Yüzleşme bitecek mi?

Emre Konuk: Bunu bitiriyorlar. Mesela Almanya. Evet, Almanya’da artık problem olarak dile getirilmiyor.

Yaprak Özer: Nedir yani tartıştığınız için, bunu dillendirdiğiniz için bir noktada artık rahatlıyor mu toplum, bu mudur?

Emre Konuk: Tabii ki yüzleşme dediğimiz zaman bir biz varız, bir taraflar var, susan bir çoğunluk var. Mesela ne bileyim ’80 yılında bütün bunlar olurken biz de işimize gidiyoruz, geliyoruz, bazı şeylerin farkındayız.

Yaprak Özer: Bazılarının değiliz.

Emre Konuk: Ama bize dokunmuyor.  Öyle gidiyor, şimdi bunlarla yavaş yavaş yüzleşiyoruz, yavaş yavaş bir hesaplaşma. Bu gerekli. Bunun yapılması gerekiyor.

Yaprak Özer: Aslında normal ve sağlıklı bir noktadayız öyle mi?

Emre Konuk: Bunun önlenmemesi lazım.

Yaprak Özer: Buna travma denebilir mi? Yüzleşme, bir travma. Ne kadar sürer?

Emre Konuk: Bir kere o işlere karar verenlerin, o işleri yapan insanların ortaya çıkması, olabiliyorsa cezalandırılması, yaptığının yanında kalmaması gerekiyor.

Yaprak Özer: Güven konusuna mı geliyoruz buradan?

Emre Konuk: Bana bir şey yapıldı ve bu kötülüğü yapan cezasını buldu. Manevi olarak da bulabilir. Yani Kenan Evren’e falan o yaşında ben bir şey yapılabileceğini zannetmiyorum; ama oraya koyuyorsun. Mahkemeye çıkması, mahkemeye gidip hesap vermesi, orada bir şeyler söylemesi.

Yaprak Özer: Toplumun tartışmasının sağlıklı olduğunu düşünüyorsunuz.

Emre Konuk: Evet, bunun yapılması gerekiyor.

Yaprak Özer: Peki, travma derken yalnızca siyasi travmalar yaşamıyoruz. Van, Türkiye için önemli bir travmaydı herhalde, değil mi? Hala o travmayı yaşıyoruz.

Emre Konuk: Şimdi şöyle, o çeşit bir travmadan söz ettiğimiz zaman, ikiye ayırt etmek gerekiyor. Bir, travmaya erken müdahale. Yani ilk 1-2-3 ayında yaptığınız şeyler. Travma yaşayan insanlara bir müdahalede bulunuyorsunuz. Bu müdahale çok önemli; çünkü bu müdahale doğru yapılırsa, sonraki travma sonrası stres bozukluğu denilen problemi azaltma veya yok etme imkanına sahipsiniz.

Yaprak Özer: Genel travmadan mı konuşuyorsunuz, yoksa Van örneğinden mi gidiyoruz şu anda?

Emre Konuk: Van’a benzeyen travmalardan bahsediyorum. Araba kazası da olabilir. Yani beni tehdit eden, birdenbire ortaya çıkan olumsuz, ciddi yaşanmış bir travmatik süreçten bahsediyorum. Şimdi erken müdahale önemli, dolayısıyla ilk müdahaleler erken müdahale adı taşır. O arada yapılacak şeyler farklıdır. Başka şeyler yaparsınız; ama iki-üç aydan sonra travma sonrası stres bozukluğu oluşur. Yani Vietnam Sendromu dediğimiz hikaye, Amerika’nın hala başına bela. Sonra Irak, Körfez Savaşı, hala başına bela. Bu oluştuğu zaman orası çok sıkıntılı; çünkü bir takıldığı zaman kendi kendine geçme olasılığı çok düşük, öyle kalıyor ve bir sürü yan problem çıkarıyor. Uyuşturucu kullanımından alkole, şiddete kadar bir sürü problemi doğuruyor. Dolayısıyla yapılması gereken şey travma sonrası stres bozukluğuna müdahale edecek elemanların orada çalışıyor olması lazım. Bizim yaptığımız şey, gücümüz o kadar. Biz on tane Van’da çalışan ve halen çalışan meslektaşımızı Ankara’ya davet ettik. Güzel ve iyi bir travmaya müdahale eğitimi verdik.

Yaprak Özer: Onlar şu anda orada çalışmalarına devam ediyorlar.

Emre Konuk: Şu anda çalıştıkları yerlerde bu popülâsyona bu hizmeti veriyorlar. Ama bu on tane, yapabildiğimiz odur. Devlet “bunu da bunu da yap” dese, seve seve.

Yaprak Özer: O zaman şunu anlıyorum; doğal afete müdahale etmek tabiki mümkün değil; ama ona önceden yaraları saracak önlem almak çok mümkün ki depremde biz bunu görüyoruz.

Emre Konuk: Zaten devlet bu Marmara depreminden sonra Afet Koordinasyon Kurulu vs kanalıyla travmaya erken müdahale ekiplerinin koordinasyonunu yapabildik.

Yaprak Özer: Sonrasında mı problem var?

Emre Konuk: O koordinasyonda, 4-5 tane dernek, Psikiyatri Derneği, Psikologlar Derneği, hemen derhal ertesi günü toplandı. Kafamızda haritalar belli, neler yapılacağı belli, gidecek ekipler ayarlandı hala gidiliyor.

Yaprak Özer: Ama sonrası?

Emre Konuk: Şimdi artık iş ciddileşti öyle diyeyim.

Yaprak Özer: Türkiye’nin ruhsal haritasını çıkartan Sağlık Bakanlığı’nın son raporunun sizce önemli tarafı nedir?

Emre Konuk: Bir kere çok uzun zamanlardır, yıllardır ilk defa hükümet, bir devlet politikası olarak sağlık sistemini, bunun içinde ruh sağlığı da var, derli toplu bir proje haline getirmiş durumda.

Yaprak Özer: Ve envanterimizi çıkartmış en azından.

Emre Konuk: Bu çok önemli, envanteri çıkarılmış, iyi bir araştırma yapılmış. Neler yapılacağına dair aşamalı bir yaklaşım var. 2016 yılına kadar orta vadelisi böyle, uzun vadelisi böyle diyen bir perspektiften yaklaşmış. Bir kere bu çok iyi. Olmayan bir şeydi, rastgele giden bir iş düzene giriyor; çünkü bu politikaları üreten insanlar için “şurası işe yaramadı”, “şurasını değiştirsek daha iyi verim alırız” deme imkanı veriyor.

Yaprak Özer: Eksik bulduğunuz bir tarafı var mı?

Emre Konuk: İster istemez tıp ağırlıklı bir perspektiften bakılıyor.

Yaprak Özer: Yani aslında ilaç, hekim değil mi, ruh sağlığı hizmeti denince?

Emre Konuk: Mesela 1500 psikiyatrist var şu anda, bu sayı her sene 170’ten 350’ye çıksın gibi bir projeksiyon yapılmış. Bu hizmetin, ruh sağlığı hizmetinin, bütün dünyada, işini sistemini oturtmuş her yerde yüzde 90’ını terapistler götürür.

Yaprak Özer: Yani terapi kısmının ağırlığı biraz daha yoğunlaşmış.

Emre Konuk: Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, Amerika’da terapinin %80’ini sosyal hizmet uzmanı götürür. İngiltere’de de böyledir ve hekimin maliyeti çok yüksektir.

Yaprak Özer: Ama terapistin maliyeti çok daha düşüktür.

Emre Konuk: Çok düşüktür. Kısa ve çabuk terapiler var artık. Bunlar geliştirildi ve bunların eğitimi verilebilir ve derhal hizmete sokulabilir süpervizyonla vs. işlerini yapar hale getirirler. Benim gördüğüm buraya ağırlık verilmesi gerekiyor; çünkü bu memleketin nüfusu her sene bir milyon artıyor.

Yaprak Özer: Ruhumuzu inciten acıtan olaylar başarımıza aslında engel değil, yönetebilirler diye anladım ben bütün bu konuşmadan.

Emre Konuk: Travma baş edilebilir bir şeydir. Hele tek travma, deprem gibi, araba kazası gibi tek travma çok daha kolay. Doğru müdahale yapıldıktan sonra çok kısa zamanda aşılabilir bir şey.

Emre Konuk kimdir?

İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu olan Konuk, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Derecesi’ni Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden aldı. Aile Terapisi eğitimini Mental Research Institute, Palo Alto-Kaliforniya’da yaptı. Aynı enstitüde Brief Therapy Center’da terapist olarak çalıştı. 1985′te Türkiye’de psikoterapi mesleğinin kurulmasını sağlamak ve kişilere, ailelere ve organizasyonlara psikolojik ve kurumsal hizmetler vermek amacıyla DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nü kurdu. Psikolojik Danışmanlık çalışmalarında; Bilişsel Davranışçı ve Aile Terapisi Model’ini temel alarak sonuç odaklı “Brief Therapy” yapmaktadır. EMDR, terapide kullandığı bir diğer yaklaşımdır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD), erken dönem travmalar, kişilik bozuklukları, ilişki problemleri ve performans geliştirme, çalıştığı başlıca sorun alanlarıdır. Psikoterapi mesleğinin Türkiye’de kurulmasına büyük katkısı olan Emre Konuk, ekibinin de katkısıyla DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde psikoloji mesleğine destek veren eğitim, staj, süpervizyon ve bilgilendirme faaliyetlerini sürdürmektedir.

Davranış Bilimleri Enstitüsü

DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü, bireylere ve kurumlara psikoloji disiplini çerçevesinde hizmet veren, araştırmalar yapan, sistem kuran ve eğitim programları oluşturan bir danışmanlık merkezidir. Psikolog Emre Konuk tarafından 1985 yılında kurulan enstitü, çözüm ürettiği psikolojik sorunları hastalık değil, insan olmanın çözümlenebilir sorunları olarak nitelendirir.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir