Özgür Uysal aslen reklamcı, metin yazarı ve sunucu. İnce İşler adında popüler bir youtube kanalı var. Çok izleyeni çok merak edeni bulunuyor. Fenomen diyebiliriz. Cinsellik konuşuyor ve yazıyor, video prodüksiyon yapıyor. Nesi enteresan diyebilirsiniz. Her şeyden önce ayıp günah ve yasak konuları eğlenceli samimi bir dille anlatıyor. Konusunda uzman olanları teknik konuları aktarmak üzere konuk alıyor. Siyaset okuyup medyaya bulaşmış, boşlukları başarıyla teşhis etmiş, yetkinlikleri sayesinde çokça izleyen edinecek kadar iyi bir anlatıcı olmuş. Cinsellik temasına demir atmış. Gençler alanındaki popülerliği azımsanır gibi değil.
İletişimci gözüyle dikkatimi çekti. Konusu Türkiye’de zor mu zor. Bıçak sırtı! Biraz sağa kayarsa çok ucuzlayabilir, biraz sola kayarsa çok teknik olabilir, biraz ileri gitse cüretkar sayılır, geride kalması bu temada hayatını bitirir. Dozu iyi ayarlamak gerekir… Okuduğum ya da izlediğim her şey bana Türkiye’de cinselliğin can yakacak kadar zor olduğunu gösteriyor. Bunu gülümseyerek anlatmak ve dinleyenlerde kötü bir his uyandırmamak maharet. Lafı uzatmaya gerek yok, işte bir iletişim projesi olarak Özgür Uysal ve Türkiye’de cinsellik.
Cinsellik konusunda çalışma yapmak nasıl olurmuş anlamak istiyorum. Kaderin bir oyunu mu yoksa planlı bir şey mi? Nedir bu?
Aslında ikisi de. Çocukluğumdan beri “insan”la ilgileniyordum. İnsan neyi neden yapar? Biz yalnızken niye farklı, insanların arasında neden farklı davranırız? Neden yalnızken davrandığımız gibi insanların arasında davranmıyoruz? Niye bu sosyallik bizi bu kadar etkiliyor ve bu etkilemenin içerisindeki faktörler neler? Ben bunu çocukluğumdan beri hep merak ediyordum. Tabii çok daha safça bir şekilde. Bunların en önemli kısımlarından bir tanesi kadın erkek ilişkileriydi. Bir erkek olarak ergenliğimde, ergenliğimin öncesinde ve sonrasında motivasyonum, kadınlarla olan o iletişim kurma mücadelelerim beni şuna götürdü, bunun neden acaba bir eğitimi yok?
Pek çok Türk erkeğinin makus talihini paylaşmış olamazsın, bana konuyu rahat geçmiş olmalısın gibi geliyor.
Öyle görünüyor ama şöyle anlatayım size…Onlarda öyle tahmin ediyorlardır ama insan böyle doğmuyor. İki tip insan vardır. Bir tanesi çirkin olup sonra yakışıklı olanlar ki, bunlar kendilerinde özgüven geliştirirler, onlar bordo berelidir. Onları sevin. Bir de çocukken çok güzel olup büyüyünce çirkin olanlar. Onların da gerçekten hayat ile ilgili çok büyük mücadeleler vermesi gerekir. Ben 12 yaşımdayken 1,55 boyunda ve 60 kiloydum. Çok sempatiktim ama bir kızı etkilemek için olması gereken son şey sempatiklik. Ayakkabımı bağlamak içi yan yatmak zorunda kalıyordum.
O kadar da değildir canım.
Gerçekten o kadar. Çünkü kolej sınavları vardı. Ben son girenlerdenim. Ona çalışırken cips, bol bol ye, otur! Tam ergenliğimin doruk noktası…
Ben sadece 2 ay anne sütü emmişim, annem ben geri zekalı olacağımı düşündüğü için her sabah bana bal, süt, polen karıştırıp verirdi. Hem bir böyle yüklenmişlik vardı, duvarları tırmalamak üzereyim, hem çok şişmanın ve kızlarla bir türlü iletişim kuramıyorum. İnternetin yeni zamanları araştırmaya çalışıyorum hiçbir şey yok. O zaman Google bile yoktu.
Tarih öncesinden konuşmuyoruz. Ben başlamayayım neler yoktu demeye.
İnternet öncesinden hiç bahsetmiyorum bile. Buna ihtiyaç olduğunu düşündüm, dedim ki, birinin bununla ilgileniyor olması lazım. Annem o zaman bir dönem ilaç şirketinde çalışıyor Türkiye’ye INSTI diye bir “quick test” getiriyorlardı. INSTI nedir? HIV testi olarak, parmağınızı kanatıyorsunuz, iki nokta çıkarsa HIV taşıyıcısı oluyorsunuz, bir nokta çıkarsa HIV taşıyıcısı değilsiniz. 10 dakika içerisinde olan biten quick test. Annem ilk getirmeye çalışanlardandı. O yüzdende Anadolu’da cinsel tatmin, cinsel hastalıklar ve cinsellik üzerine bilinç düzeyi üzerine tek tek yazacak şekilde araştırma yaptılar. Elle yazılan araştırmaları, bilgisayarda 10 parmak yazabildiğim için dijitale ben geçirdim.
İlk eğitimin bu şekilde.
İnsanların orgazm hakkındaki düşüncelerini okusanız, ben o alanı ihlal etmemek için kimseye söylemiyorum ama inanamazsınız. Ve dedim ki, insanlar daha burada değil, bu nasıl olacak?
Şunu mu anlamalıyız, cinsellikle ilgili ciddi bir bilgisizlik, ciddi bir açlık ve yanlış anlaşılmalar var. Bir de yasaktır, ayıptır, günahtırlar var. Onu da tabu adı altında topluyoruz doğru mu?
Evet. Ki bu bizi cinselliğe kadar gitmesek bile zaten en başta insanlarla kurduğumuz ilişkilerde bile etkiliyor. İnsanı araştırırken ve insanın ayarlarını düzeltmeye çalışırken en temel noktaya gitmemiz gerekiyor. Hepimiz duyguya muhtaç olduğumuz için oraya girmek zorundayız. Hobbs ve arkadaşlarının yaptığı bir deney var, çok kısa bahsedeyim. Bir maymun grubuna, çocuk bunlar, iki tane maymun veriyorlar. Bir tanesi metalden ve süt veriyor. Tamamen besin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir maymun ama metal. Diğerinin sütü falan yok pamuk pamuk tüylerden. O maymunlar süt olmasına rağmen açlıktan ölmek pahasına gidip annelerine benzeyen o tüylü olana sarılıyorlar. Demek ki, duygu bizim için ekmek su gibi bir ihtiyaç. Bu ihtiyacı karşılayamadığımız zaman hem bireysel hem toplumsal sorunlar çıkmaya başlıyor. Ben de insan neyi neden yapar konusuna inerken, bekârete kadar girmek istedim. Beynimizin, zihnimizin içerisindeki en büyük yükleri, o duyguda bağlanamamızın en önemli sebeplerini oluşturuyorlar.
Nereden nereye geldiğimizi kavramakta şaşırıyorum. 12 yaşında şişko ve ayakkabısını bağlayamayan bir çocuktan başladık… Türkiye’de yapılan ilk cinsellik araştırmasına geldik, onun sonuçlarını yazarken edinilen bilgiler, insanı keşfetmek… Cinsellik üzerine konuşan ile sana baktığımda ayrı resimler görüyorum. Tıp doktoru olmadan işin sosyal kısmında yolculuk nasıl oldu?
Bunu bana zaten çok soruyorlar. Bu benim de sürekli anlattığım bir şey. Ben sadece cinsellik anlatmıyorum. Ben insan anlatıyorum. İnsan, ilişkiler ve cinsellik.
O kadar büyük ve o kadar derin ki.
Doğru. Saint Joseph lisesini bitirdim. İnsanla ilgili bir şey yapmak istiyorum. Henüz kendimi keşfedememişim, ne yapacağımı bilmiyorum… siyasala girdim. Oradan Ankara siyasala geçtim. Ben zannediyorum ki Ankara siyasaldan mezun olacağım, memleketi kurtaracağım, insanlara faydalı olacağım. Mezun olur olmaz beni bir kürsüye çıkartacaklar ve konuşacağın falan zannediyordum. Hiç öyle olmuyormuş. Baktım ki, oradaki o süreç beni ben yapmayacak. Çünkü ben daha eğlenceli ama aynı zamanda doğrudan insanlara temas edebileceğim bir şeyler arıyordum ve medyaya geçmeye karar verdim. Medya master’ı yaparken ekranlar önünde bir şeyler anlatmak istiyordum. Çok rahattım ve bir şey anlattığımda beni dinlediklerini fark ettim, iyi yazıyor, iyi anlatıyordum.
Kader ağlarını örüyordu.
Evet. Öyle oldu. Bir arkadaşımla birlikte bir ajansa girdik. Orada da program yazmaya başladım. İş oralara o kadar acayip geldi. Sonra Acun Ilıcalı satın aldı. TV8’de benim programım yayınlanıyordu. Bizi şutladı. Askere gitmeye karar verdim. Biraz kafayı toparlayayım dedim. 6 ay askerlik çok öğretici oldu.
Laboratuvar gibi olmuştur.
Aynen öyle. Tam olarak “İnce İşler”i kurmaya karar verdiğim andır o. Biz kısa dönem askerleriz. Yaklaşık 600 kişiyiz acemilik yapıyoruz. Size Ninja kaplumbağa gibi yürümeyi öğretiyorlar. Sonra yemin ediyorsunuz, elinize silah veriyorlar, nöbete gönderiyorlar. Acemilik bu. Acemilik bitti, albay geldi. Albay bizimle tek tek tanışacak. 600 kişiyiz. İçerde subaylar, yedek subaylar, baş çavuşlar falan da var. Albay geliyor herkesle tek tek tanışıyor. Özgür Uysal İstanbul, Emret Komutanım, nasılsın asker, sağ ol, ne işle uğraşıyorsun asker, şunu şunu yapıyorum komutanım. Böyle bir akış var. Ben de şansa en sondayım. Albay böyle tek tek geldi, geldi en son bana geldi. Allah’ım ne diyeceğim acaba? O kadar çok şey yapıyorum ki. Dergilerde yazıyorum, Cosmopolitan’da seks ve ilişkiler üzerine yazıyorum. Bir yandan sunuculuk yapıyorum, televizyon programı var. Bir yandan metin yazarlığı yapıyorum. Ne anlatacağım?
Geldi, bana ne iş yapıyorsun dediğinde sunuculuk ve yazarlık yapıyorum komutanım dedim. Nerede yazıyorsun asker dedi. Sunuculuğu direkt attı. Cosmopolitan dergisinde ve Kadıköy Life’ta komutanım dedim. İçimden diyorum ki inşallah Kadıköy Life’ı sorar. Cosmopolitan’da ne yazıyorsun dedi. Kadıköy Life’ı ne bilsin. Seks ve ilişkiler diye bağırınca alayda büyük bir kahkaha koptu. Sonra benim ismim yürüyen cinsellik kaldı. Cinsellik aşağı, cinsellik yukarı. Ben baktım ki bir sürü iş yapıyorum, akılda kalmıyor döndüğümde Youtube gibi özgür bir mecra var, çıkayım orada anlatayım dedim. “İnce İşler” böyle başladı ve iş buralara geldi.
Türk’ün aklı.
Hepimizin ortak ihtiyacı diyelim.
İşin tekniğine girelim. Hedef kitle kimlerden oluşuyor? İzleyen, dinleyen ciddi bir grubun var.
Bunların yarısı kadın yarısı erkek. Hem de tam eşit yani yüzde 53’e 47… 18-25 yaş arası ana kitlem, 25-34 yaş arası ikinci grup, ondan sonra dramatik bir şekilde düşüyor.
Senin yaşın büyüdükçe izleyenlerin yaşları büyüyecek mi?
Bazı konularımı 25-34 izliyor. Çünkü işte aldatmak diye bir konu anlattığım zaman belki daha küçük bir kitle izlerken seri monogamistler diye teknik bir şey anlattığım zaman – ilişkisi olmadan var olamayan insanlara denir- biri mesela kendini görüyor, gençliğini görüyor, kitap önerileri, film önerileri veriyorum, bunları da yaşı erişkin bir kitle izliyor. Ama Argonot ahtapotu cinsel organını mevsimi geldiğinde suya salar, çiftleşmeden sonra geri gelir konusu…
Bu arada hayvanların cinsel hayatı bize çok şey öğretir. Ama bu tip yaptığım geyikler tabii daha çok genç kitle tarafından izleniyor. Nasıl daha iyi öpüşürsünü tabii ki 18 yaşındaki biri izliyor. 34 yaşında birinin böyle bir şeye ihtiyacı olmuyor.
Adatmayı anlattığında çok mu deneyimledin de aldatmayı anlatıyorsun?
Tabii ki, bir kısmını deneyimlediklerimden anlatıyorum ama en büyük bölümü araştırmalar. Ben araştırma olmadan hiçbir şeyi ne yazılarımda ne de söylediklerimde iddia etmem. Bu benim tarzımdır.
Türk usulü çalışmıyorum diyorsun.
Asla. Duyduklarımla, abilerimin söyledikleriyle değil oturur araştırırım.
Sınadım… Sen kullandığın için kullanayım; ne kadar geyik içerikler diye baktım.
Aldatmak bir bilgi. Mesela 16 ile 24 yaş arası kadınlar daha çok aldattıklarını itiraf ediyorlar. 25’ten sonra da erkekler daha çok aldattıklarını itiraf ediyor. Böyle ters bir makas var. Bu araştırmalarla sabit.
Türkiye’de araştırmalar var mı?
Var. Bunların çoğu zaten Türkiye’de. Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’de yaptığı araştırmalar var, TÜİK verilerini kullanıyorum. Anlattıklarımın hepsi bir araştırmaya dayanıyor. İstatistik, kendini doğrulama sanatıdır. Araştırma insana baz alacağı, temel alacağı bir şey veriyor.
Cosmopolitan önemli bir yayın. Herkes hayatında bir şekilde okur, geçer. Ama çok sudan şeyler de var. Nasıl öpüşeceğiz başlığını nasıl anlatıyorsun?
Tabii ki teknikleri öğrenip çıkan da var, hayal kırıklığına uğrayan da var. Hayal kırıklığına şundan dolayı uğruyor; Abi niye uygulamalı göstermedin. Nasıl daha iyi öpüşürsün videosu üzerine konuşuyorum, çünkü bunu ancak tecrübe ederek öğrenebilirsin. Sosyal normlardan dolayı tecrübe edemediğin için bir yerlerden araştırmaya çalışıyoruz. Ben orada Türkiye’nin fotoğrafını çekiyorum. Nasıl daha iyi öpüşürsün konusunun bir kitabı olamaz. İki insan gerekli zaman geldiğinde öpüşürler ve zamanla bunu öğrenirler. Çünkü sonuçta senkronize olma meselesidir. Neler anlatıyorum? Ağzının temiz olmasından tut dilini nasıl kullanacağına, ellerini nasıl kullanacağına aslında sevişmenin sadece penetrasyondan ibaret olmadığını aslında bunun bir süreç, bir dans olduğunu anlatıyorum. Şimdi biraz daha özel bir konuya gireceğim; bizim en büyük derdimiz ön sevişmedir çünkü biz onu atlarız. Bana en çok sorulan soru bir kadını nasıl tatmin edeceğiz oluyor. Bir kadını tatmin edebilmenin tek yolu onu arzuladığını göstermek ve onu tahrik etmektir. Onu tahrik etmekte senin porno filmlerde öğrendiğin şekille olmaz. Aslında bunu anlatıyorum.
Senin yaş grubunda bunun alıcısı var mı?
Tabii ki çünkü niye? Bir şeye erişemiyor. Erişemediğinde oraya orgazm diye yazdığında pornoya gidiyor. Porno insanların cinselliği öğrenebileceği en yanlış yer.
Sosyal bir hizmet yapıyorsun.
Tabii. Porno kadın ruhunu unutturan, kadını anlamayı tamamen yok eden ve dışardan her şeyi bir erkek gözü ile yapan bir mecra, bir sektör. Şimdi bununla öğreneceğine oraya orgazm yazdığında en azından belki 3.’de, 4.’de ben çıkabilmek istiyorum ki orgazmın gerçekten ne olduğunu ve nasıl ulaştığını benim gibi araştırmalarla ve başka kadınların yorumlarıyla anlatabilen birine erişebilsin. Pornonun haricinde bir yerden öğrenebilsin.
Cinsellik üzerine Türkiye’de yazmak, Amerika’da, Almanya’da, Fransa’da yazmaktan daha farklı bir durum. Mahalle baskısına uğradığını düşünmeli miyim? Titrin yazar ve sunucu altına cinsellik koymadık. Bana kalırsa ağır bir şey. Porno ile sosyal bir konu arasındaki hassas çizgide duruşunu nasıl sağlıyorsun?
Şöyle söyleyeyim, gelen her yorumu tek tek okuyorum. Bir kere öncelikle bir kitleyi elde tutabilmenin ve ben o kitleye bu işi yapıyorsam onunla etkileşim kurabilmenin yegane yolu oradaki yorumlar. “Milletin ahlakını bozuyorsun” diyene de cevap veriyorum, “abi çok teşekkür ederim, iyi ki böyle bir şey yapıyorsun” diyene de cevap veriyorum. Ciddiye alıp cevap vermem, bir süre sonra samimiyetsiz trol kitleyi yok etmeye başladı. Rastgele bir şeyler yazmayı bıraktılar. Ya takdir etmek için ya merak ettiği bir şeyi sormak için ya da gerçekten değer verdiği bir eleştiriyi yapmak için yazıyor. Sokakta yürürken, beni sadece cinsellik değil, “abi cesur bir iş yapıyorsun” diye anıyorlar. Son olarak insanların aklında anlattıklarım değil benim yaptığım şey ve duruşum kalıyor. Ve diyorlar ki cesur bir adam, ben de böyle olabilirim. Abi senin sayende artık daha cesur olabiliyorum ya da senin gibilere bu ülkenin ihtiyacı var, bizlere ilham veriyorsun diyorsa veya üniversitelere, liselere bile konuşmak için cesaret edip beni çağırıyorlarsa benim için yeterli. Ben bu sırt çantasını bir yük olarak değil, bu sırt çantasını bir alet çantası olarak, hayatımı devam ettireceğim bir değer olarak görüyorum.
Çok güzel bir açıklamaydı. Yolculuk nereye?
Yolculuk hep insana doğru. Her zaman insana doğru. Bir noktada tabii ki başka bir yere evrilebilir. Bir kere her şeyi ben anlatıyorum diye bir şey yok, bu işin içerisinde bir sürü konuklar da var. Mesela ben Prof. Dr. Akif Poroy’u da konuk olarak alıyorum. Ürologda alıyorum, Seksolog Rayka Kumru’yu da alıyorum. Benim vajinismus anlatacak halim yok. Yapmam da yapandan da nefret ederim. Herkes uzmanlığını yapmalı. Ben buna cesaret etmiş bu konuları konuşabilen, bu konuyu sorgulayabilen bir adamım sadece. Özel, teknik konular olduğu zaman uzmanı ile konuşuyorum.
Halkımızın, etkilediğin kitlenin ilk en önemli problemi ne?
Tabular. Bana 14 yaşında bir çocuğun ereksiyon problemi ile ilgili bir soru sorması yani eksepsiyonel fizyolojik olan şeyleri bir kenara bırakıyorum ama tamamen psikolojik. Biz birini gerdeğe sokarken bile sanki Sparta’ya asker alıyormuş gibi yumruklaya yumruklaya sokuyoruz. Yani baskıyı düşünebiliyor musunuz? Bizim geleneklerimiz ve kendimizle ilgili bu süreç erkekleri daha fazla erkek olmaya dair baskı altına almak ve kendi ilişkilerini yaşayamamak noktasına çok erken yaşta getiriyorlar. Kadını da en kötüsü, erkek bir gözlemciyle baş başa bırakıyor. Kadının kendini gözlemesi de erkek gözlemcidir. Siz dışardan kendinize bakarken bir erkek gözüyle bakarsınız, bir kadın gözüyle değil. Ona göre kıyafetinizi giyersiniz. Ona göre davranırsınız. Bu bir kadının bugün sosyolojik konumda kendine koyduğu en büyük cam tavandır. Ben bunları kaldırmaya çalışıyorum. Kadın kendini kadın gibi gözlemleyebilmeli, kadın bir meta olarak kendini konumlandırmamalı. Erkek de aynı şekilde. Kendini erkek hissetmesi için kadının üzerinde baskı kurmak ya da cinsel olarak kendini ifade etmesine gerek yok. Çok iyi sevişiyor olmaya ya da bir kadına hükmediyor olmana gerek yok. Sırt çantanızdan atın yukarıya öyle tırmanabilirsiniz dediğim şey bu aslında.
Yolculuğunda bir akademik çalışma yapma arzun ya da derinleşme gibi bir planın var mı?
Sosyoloji alanında gideceğim. Çok fazla alan değiştirdiğim için dijital aktivizm ile ilgili doktora yaparken bundan vazgeçip… Dünyam başka yere, sosyolojiye gitti. Ona karşı artık heyecanımı kaybettim. Şimdi daha farklı bir ilgi alanım var. Sosyoloji şu anda en geniş hali ile kesinlikle net ilerleyeceğim alanlardan bir tanesi.
Benim için çok enteresan bir konu oldu, özellikle seçtim. Bu platformda ağırlıklı ekonomi, siyaset, stratejiye değen çalışmaları ve yorumları konuşuyoruz ki, bu çok önemli ve çok ciddi bir konu. Kendi çapımda şöyle yorumladım. Birtakım içerikler eksik olduğunda insanlar tabu ya da mahalle baskısı altında eziliyor ve/veya yanlış yollara sapabiliyorlar açıkçası. Konuşulmayan her şeyin ciddi bir sorun olduğu kanaatindeyim.
Bu konu ile ilgili Sigmund Freud’un bir sözü var. “Biri eğer bir yere bakıyorsa orada onun ilgilendiği bir şey vardır. Ama biri hiçbir yere bakmıyorsa orada onun kesin ilgilendiği bir şey vardır.’’
Utanmak başlığını kendime not almışım. Utanmak aslında korkmak mı? Gözlemlerine göre kadında mı erkekte mi farklı tezahür ediyor?
Korku ve utanç. Tabii ki ama şimdi söz konusu insan olduğu zaman öyle bir mekanizma ki, coğrafya, tarih, bulunduğu ailesel koşullar, bunların hepsi şekillenmesini etkiliyor. Hani bana hep diyorlar, kendini geliştirmek için ne yapıyorsun, insanı öğrenmek için ne yapıyorsun diye ben sosyoloji ve psikolojinin yanında insanın tarih ve coğrafyayı da çok iyi bilmesi lazım ki insanı anlayabilsin.
Evet ve bunların hepsi bizim korkularımızı, yargılarımızı, ön yargılarımızı, peşin yargılarımızı, bunların hepsini şekillendiriyor. Hepsini aslında biz doğar doğmaz yavaş yavaş üstümüze almaya başlıyoruz. Biz zaman içerisinde bu coğrafya ile tarih ile sosyoloji ile aile ile doluyoruz ve bir süre sonra eğilmeye başlıyoruz. İşte o eğildiğimizde artık dolmuş oluyoruz. Burada aslında en temele inmek ve doğru doldurmak. Şu anda insanın var olan korkularını değiştiremeyiz. Herkesin korkusu da farklı. Bunları anlayabiliriz ancak bunları değiştiremeyiz. Bunlar ancak insanların çok erken yaşlarda kendilerinde yapabileceği şeylerdir. Tabii ki kadının ve erkeğinki başkadır. Ağrı Patnos’taki biriyle İzmir Alsancak’taki birinin korkuları asla aynı olmayacaktır. Ya da İzmir Alsancak’taki biriyle Helsinki’deki birinin korku ya da endişeleri, hayatla ilgili bir kadına veya bir erkeğe bakış açısı aynı olmayacaktır. Finlandiya’da bir kadına tornavida sıkarken bırak ben yaparım diyemezsiniz, demezsiniz. Size “neden” diye sorar. Onlar öyle yetişmiş. Bizde bu bir kibarlık göstergesidir. Yani yapamayacağından değil. Bunu takıyorsun, saat yönünde çeviriyorsun. Böyle kadın işi, erkek işi diye ayrılmaz. Ama işte bu coğrafi koşullar ve sosyopolitik koşullar bizi farklı kibarlıklara, farklı ahlaki kuramlara, tavanlara, yüklere ve korkulara doğru götürüyor.