Asıl adı ile Eric Arthur Blair olan George Orwell (1903–1950), 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemlerinden. Orwell, “Hayvanlar Çiftliği” ve “1984” adlı yapıtlarıyla ünlü. Her ikisinde de despotları yaratan hırsları ve budalalığı taşlar.
Orwell’in “1984”de yarattığı “Big Brother” (Büyük Birader) Okyanusya (Oceania) totaliter devletinin gizemli diktatörü. Okyanusya’da herkes iktidarın gözetimi altında, büyük televizyon ekranlarından “Big Brother is Watching You” sözü tekrarlanıyor: Halk gözetim/denetim altında olduğunu unutmasın! ‘Big Brother’ın Stalin’i betimlemesi olduğu söylense de aslında kim olduğu tam olarak bilinmeyen, hayatın her anında kontrolü elinde tutan ve her şeye tüm detaylarıyla hakim olan iktidarı simgeliyor. Hayvanlar Çiftliği ise modern bir fabl. Öyküde kesilmekten, kırkılmaktan, sağılmaktan, dövülmekten gına gelerek zalim sahiplerine karşı ayaklanan Manor Çiftliği hayvanlarının hikayesi yer alır.
Ölümünden yıllar sonra Orwell’in de İngiliz istihbaratı tarafından izlendiği ortaya çıktı. Scotland Yard, o tarihte hazırladığı raporunda Orwell’i, sol görüşü ve bohem giyim tarzıyla ileri bir komünist olarak nitelendiriliyor.
“Disiplin toplumu” 18’inci yüzyılda ortaya çıkan bir kavram. Kavrama hakkını ancak bugün verebiliyoruz. Nasıl mı; disiplini içselleştirdik; hayatın her alanında, her yerde varolan teknoloji sayesinde 7/24 izlemeyi mümkün kıldık. Artık rahatız “kontrol toplumu” yarattık.
Okullar, internet kafeler belirli web sitelerine erişimi kısıtlıyor, işverenler çalışanlarının elektronik posta mesajlarını takip ediyor, ebeveynler enformasyon çeşitlerine erişimi engellemek için sanal ortam sansür programları kullanıyorlar.
Bill Gates çocuklarının bilgisayar kullanım saatlerini kontrol altında tutuyor. Ödev yapma dışında bilgisayar kullanımları hafta içi günde 45 dk. haftasonu ise 1 saat ile sınırlı. Microsoft’un kendi üretimi olan Xbox oyun konsolu için izin sadece 45 dk.
Kameralarla sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, otobüslerde vs. her yerde izleniyoruz. İngiltere, ülkenin çeşitli yerlerine dağıtılmış 4 milyon kamera ile izleniyor. Sadece Londra’da bulunan kamera sayısı 500 bin. İngilizler, dünyanın en çok gözetlenen yurttaşları. İstanbul’da ise şimdilik 360 kamera bizi izliyor. En kısa zamanda 1000’e çıkarılması hedefleniyor.
İzlemeyi güçlendirecek teknolojik gelişmeler arka arkaya geliyor. Şifresi çözülen DNA ve elektromanyetik dalgalarla kontrol edilen zihinler… Deri altına yerleştirilen çipler yoluyla uydudan takip edilebilecek potansiyel suçlular. Yüz, iris tanıma sistemleri… Bilgisayarımızdaki casuslar, elektronik olarak fişlenen arkadaşlarınız.
Son izlenen ünlü CHP Genel Sekreteri Önder Sav. Sav Bolu eski Valisi Ali Serindağ’la makam odasında görüşürken Vakit Gazetesi aramaz mı… Sav da yanlışlıkla “yes” tuşuna basmaz mı… Vakit de 44 dakika boyunca dinleyip, dinlediklerini yazmaz mı… Vakit ne yapalım “yes tuşuna basmasaydı” demez mi…
Normal yani… Disiplin ve kontrol! Dinlemek izlemek izin almadan açıklamak etikmiş meğer.
İstihbarat Daire Başkanlığı’nın tüm iletişim trafiğine takibe almış… Emniyet Genel Müdürlüğü “dinleme”nin adını “izleme” koymuş. “Dinleme” için ayrı ayrı mahkeme kararı gerekiyor, zahmetmli! “İzleme” için toplu izin yeterli. Neyse içime su serpildi. Bu satırları yazarken 3 ayda bir toplu izinler kalktı.
“Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı” oldu bittiyle Meclis’e sunuldu. Tasarı “kişisel veri”yi “kimliği belirlenebilir gerçek ve tüzel kişilere ilişkin bütün bilgiler” olarak tanımlıyor bilgilerin nasıl toplanacağı, nasıl korunacağı, nasıl kullanılacağını düzenliyor. “Bütün bilgiler” ifadesinin, sadece nüfus kütüğü, öğrenim düzeyi, adres, iş, sabıka, vergi, pasaport gibi ‘teknik’ kayıtlardan ibaret olmadığı anlaşılıyor.
Yakında tüm bu bilgilere iş yeri amirinden polise kadar, muhatap olmak durumunda kaldığınız tüm kişi ve kurumlar erişebilecek. Amir, memurunun inancından, özel hayatındaki gelişmelere haberdar olabilecek.
“Yes” tuşuna bassan da basmasan da yanmışsın.