Her biri olağanüstü önemli günlük siyasi ve ekonomik gelişmelerimizin arasında bir yıldız daha kaydı. Ekimin son günü Erdal İnönü’yü kaybettik. Cenazesi kalabalık olduğu için gazeteler Türk halkının görevini yaptığını yazdı. Göstermelik olarak omuzlarda taşındı!
Erdal İnönü ülkenin iki numaralı asker ve siyasetçisinin oğlu, bir dönem siyasete bulaşmak zorunda kalmış bilim adamıydı. Türk halkına çok önemli mesajlar verdi. Anlamak ve görmek istemedik. Ben bu yazıda eğitim hayatımıza değmesini çok arzu ettiğim bir özelliğinden söz edeceğim: Disiplinlerarası olmak.
İnönü hayatının önemli bölümünü “fizik profesörü” olarak geçirdi. “İnönü-Wigner Kontraksiyonları” ile bilim yazını tarihine geçti. Grup Teorisi aracılığıyla matematiksel fiziğe yaptığı önemli katkılardan dolayı, Nobel’den sonra en önemli ödül olarak kabul gören Wigner Madalyası’nı aldı. Zaman zaman Bakanlar Kurulu sıralarında, hararetli tartışmalarda fizik problemleri çözerken yakalandı. Siyasetçiyken de bilimadamıyken de olaylara yalnızca bir tarafın gözlüğüyle bakmadı. Bunun için yadırgadık onu. Ardından veda mesajı yayınlayanlar söz birliği etmişcesine ne denli espirili olduğunu vurguladılar. Ne tuhaf bir algı değil mi?
Bu yüzyıl uzmanlık çağı. Uzmanlık bir konunun ayrıntılı olarak incelenmesi ve uygulanmasına olanak sağlar. Ancak aynı yüzyıl, hiçbir meslek disiplininin sorunları, yakın alanlarda çalışanların işbirliği, yardımı ve kapsamı olmaksızın tek başına çözemediğini gösteriyor. Uzmanlaşma ile disiplinlerarası çalışma tavrının birlikte sürdürülmesi gerekiyor. Yaşadığımız sosyal, ekolojik ve teknolojik değişimler bizleri yeni sorunlarla yüzyüze getiriyor.
Örnek mi istiyorsunuz?.. AIDS çalışmaları/küresel ısınma/iklim değişikliği gibi konuların hangi disiplinin altında olduğunu söyleyebilir misiniz? Biyoloji, Fizik, Kimya, Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler, Ekonomi, Tıp, Mühendislik gibi disiplinlerin hepsinin konu alanına giriyor… Terör sizce hangi disiplinin altında yer almalı? Dünyanın en prestijli mimarlık ödülü Ağa Han Mimarlık Ödülleri jürisinde neden yalnızca mimarlar yok? Neden sanatçı, felsefeci de bulunuyor?
Avrupa’da ve Amerika’da özelleşmiş lisans bölümleri açılmaya başladı: Biyopsikoloji, Davranışsal Ekoloji, Transkültürel Psikiyatri, Sosyal Psikoloji, Kültürel Çalışmalar, Biyokimya, Avrupa Çalışmaları, Medya ve Kültürel Çalışmalar, Post-kolonyel çalışmalar… Türkiye’de ise bu tip bölümler yüksek lisans programı olarak bile bulunmuyor.
Erdal İnönü ölümüne kadar Sabancı Üniversitesi’nde Bilim Tarihi üzerine dersler verdi. Sözlerinden şu küçük pasaj eğitim sorunumuza ışık tutuyor: “…bilimsel devrim; 16.-17. yüzyılda Orta ve Batı Avrupa’da ortaya çıkan buluşların toplamıdır. Bu bilimsel devrim Batı’daki insanlara yeni bilgi üretmenin yolunu öğretti. İşte en önemli olay budur. Yeni bilgi nasıl üretilir? Bilimsel araştırmayla üretilir. Bilimsel araştırma nasıl yapılır?… Tabi bu, Türkiye’ye çok sonra geldi. Hele Osmanlı döneminde hiç gelmedi. Onlar Avrupa’dan birçok şeyi aldılar ama araştırmayı almadılar, meselenin kaynağına inmediler”.
Bilimsel araştırma ve yeni bilgi üretmenin yollarını öğretemiyoruz. Bunu yapamadığımız gibi eğitimimiz gittikçe sınava endeksli hale geliyor. ÖSS, OKS, ALES… OKS kalkıyor yerine OGES geliyor. Övünelim!.. Sınava endeksli çalışan öğrencilerden interdisipliner bir bakış açısına sahip olmalarını bekleyebilir misiniz? Araştırma yapmanın ya da yeni bilgi üretmenin yollarını gösterebilir misiniz? Hayır, onlar test çözmek zorunda!
Bu miras bu çocukları asla bırakmayacak. Onlar bir gün büyüyecek ve bırakın disiplinlerarası olmayı tek disipline bile sahip olamadan devleti yönetecek. Modası geçmiş katı pozitivizmin etkisinde yetişip asla farklı entelektüel ihtiyaçlara sahip olmayacak. Disiplinler arası diye bildiği tek şey terörle siyaset, siyasetle ekonomi ve bunun bir uzantısı olarak Türkiye ile ABD ekseni olacak. Sizce böyle yönetilen Türkiye bir yere varır mı?