Dünyayı değiştirmek istiyorum!

Girişimcilere sormuşlar; “Neden bu işi yapmak istiyorsun, neden gidip her şeyin tıkır tıkır işlediği bir kurumsal yapıda çalışmıyorsun?” diye…  Sözleşmiş gibi, verdikleri yanıt aynı: “Dünyayı değiştirmek için!…” 
 

Birkaç gün önce okuduğum bir haber dergisinde ilginç bir araştırma konusu vardı. Belli ki kapıya kilit vurmuş bir girişimci, duygularını samimiyetle  özetlemiş: “Sabah her şeyin yolunda gittiğini, akşam olduğunda ise tam bir keşmekeşin içinde olduğunuzu düşünüyorsunuz. Yataktan kalkmak istemediğiniz günler oluyor ve kendinize, “Dünyayı değiştirmek böyle bir his mi acaba?” diye soruyorsunuz.

27 ülkede 18-30 yaş arası 12 bin katılımcıyla yapılan bir ankete göre, katılımcıların üçte ikisinden fazlası girişimci olmayı hedefliyor. Bu yalnızca ekonomik değil ciddi bir kültürel değişime işaret ediyor. Global Entrepreneurship Monitor verilerine bakıldığında dünyanın değişik coğrafyalarından benzer tepkiler geliyor: Girişimciler ilginç bir şekilde hem ürkek, hem cesurlar!…

Aslında konu şu galiba; “Girişken” ve “girişimci”… Birbirine en çok karıştırılan iki tür ve iki kavram… Bizde girişken çok, girişimci ise engelli koşu yapan bir sporcu gibi her gün yeni bir sorunu aşmakla meşgul…

Risk alma yeteneği, girişimci ruhun en önemli özelliklerinden biri… Gelin görün ki  başarısızlık risk alma dürtüsünü baskılıyor. Küresel Girişimcilik Monitörü tarafından yapılan araştırmaya göre Avrupa Birliği’ndeki 20 ülkenin yüzde 37’sinde girişimciler başarısızlıktan korkuyor. Avrupa ortalaması yüzde 32 iken dünya ortalaması yüzde 39 civarında. Çin ve Amerika ile kıyaslanınca Avrupalıların risk almakta korkak davrandığı görülüyor.

Girişkenler cesur, girişimciler tedirgin… Girişkenlikten girişimciliğe geçişte yaşanan sıkıntılar çeşitli. Birincisi, yapılan işle ilgili ekonomik, yasal ve yönetsel konular ile çalışma yaşamıyla ilgili genel bilgileri eksik… İkincisi, planlama, organizasyon, analiz, tahmin, iletişim, karşılıklı müzakere, tek başına ya da takım halinde çalışma, risk yönetimi, hem kişisel olarak hem de iş hayatında fırsatları değerlendirmede desteğe ihtiyaçları var..  Üçüncüsü, pro-aktif olabilmek, bağımsızlık, farkındalık, yenilikçilik ve motivasyon gibi davranışsal özellikleri besleyen eko sistemin olmaması.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun yayınladığı raporlara göre, Avrupa’da gelecek 5 yılda kendi işini kurmak isteyenlerin yüzde 24’ü en büyük sorun olarak finansal eksikliği görüyor. Fakat beceri eksikliği (%7), başarısızlık korkusu (%6) ve henüz bir iş fikrine sahip olmamak (%8) gibi sebeplerden dolayı girişim yapmaktan çekinenlerin oranı oldukça düşük. Avrupalı girişkenler ‘yetenek var, ama para yok’ diyorlar. Girişkenlerin korkusuzluğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Melek Yatırımcı kitlesinin doğmasının sebeplerinden biri de bu…

Girişkenlik nasıl  girişimciliğe dönüşür? Üst düzey girişkenlik ve istek, muhasebe, bütçeleme, teknik şartlar içeren bir iş planıyla buluşmalı. Asgari yeteneklerinin stratejik olarak yaptıkları girişim ile uyuşması tavsiye ediliyor. Girişimcilerin bir sonraki aşamaya geçerek girişkenlik heyecanı ile kararlar almak yerine risk yönetimi ve bilgi odaklı ile karar alma evresine geçmeleri başarının önemli kriteri. Girişimin başarılı olabilmesi için piyasaları takip edebilecek ekonomi bilgisi ve işin büyümesi için ortaya çıkan fırsatları doğru bir şekilde değerlendirebilecek sektör bilgisinin mutlaka edinilmesi ve sürekli güncellenmesi gerekiyor. Girişkenlik heyecanın girişimcilik aşamasında inovasyona dönüşmesi ve yapılan işte farkındalık yaratacak yeteneklerin geliştirilmesi şart.

Genç, erkek, lise mezunu 

Girişimciliğin iki önemli yansıması var: Yeni istihdam yaratmak ya da mevcut işlerin girişimciler sayesinde daha da büyüyüp gelişmesi. Ekonomiyi canlandırmak için gerekli bir vitamin desteği! Türkiye’de ana akım iş dünyası görmüyor, işçi ve işveren ilişkisinde yer almıyor, hükümet yeterince desteklemiyor… Farklı bir deneyim yeşeriyor. Girişimciler, sayıca arttıkça geleneksel iş dünyasının kurallarını  sarsacaklar. Çalışma koşullarının, ilişkilerin, olanakların, kuralların, yasaların, sistemin ve tabii ki anlayışın esnemesi gerekiyor. Yeni sesler, yeni renkler, yeni nefesler istiyorsak, vergi sistemi, istihdam yapısı gözden geçirilecekler arasında yer almalı…

Türkiye’de on binlerce şirket kuruluyor ve maalesef bunların azımsanmayacak bir kısmı kapanıyor. TOBB’un verilerine göre 2013 yılında 49 bin civarında yeni şirket kurulurken 15 binin üzerinde şirket de kapanmış bulunuyor. 2013 yılında, önceki yıla göre kurulan şirket sayısı yüzde 26 artarken kapanan şirket sayısı da yüzde 9,7 oranında artmış durumda.

Tipik bir Avrupalı girişimci; erkek ve lise mezunu… Eurostat istatistiklerinde bu oran yüzde 70. Cinsiyet farkı çok açık. Durum her ülkede farklı. Örneğin Portekiz’de kadın girişimcilerin oranı yüzde 40’ı buluyor. İrlanda ve Malta gibi ülkelerde bu oran yüzde 17’ye kadar iniyor, Türkiye’de yüzde 6,5’i geçmiyor. Eğitim seviyesindeki yükseliş ise belirgin bir şekilde artıyor. Avrupalı girişimler arasında yükseköğrenim görmüş olanların oranı 2000 yılından bu yana yüzde 32 artış kaydetmiş. Küresel Girişimcilik Monitörünün yayımladığı rakamlara göre Türkiye’de 2007’de yüzde 5.6 olan start-up girişimci oranının 2012’de yüzde 12’ye çıkmış olması ülkemizde de eğitim seviyesi yüksek kesimlerde girişimciliğin arttığını gösteriyor.

Girişimcilerin en yoğun kümelendiği yaş grubu 25-35. Onu 35-44 yaş arası takip ediyor. 18-24 yaş grubu üçüncü büyük grup. Görülen o ki 55-64’ten sonra girişimcilikten  pek de söz edilmiyor.

Girişimcilik yeteneklerini, kişisel özelliklerini ve iletişim becerilerini iyi tespit edemeyen girişimcilerin başarılı olmaları kolay değil. Önce tespit, sonra teşhis gerek.

Hukuk, muhasebe, finans ve iletişim… Girişimci bulmacasının parçaları! Siz olsanız formülü nasıl kurardınız, Öncelik sizce hangisinde olmalı?… İletişimci olduğum için oyumu, iletişimden yana kullanıyorum. Girişimci önce kendisini anlatmak zorunda! İşin başı doğru ve etkili iletişim.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir