Hayat görmek isteyene çok komik, onu çocuklar için tasvir edince masal oluveriyor. Çünkü çocuklar komik, renkli ve heyecanlı hikayeler dinlemeyi hakkediyor. Hayatın komik taraflarını görenlerin sayısı yazık ki, yaş aldıkça azalıyor. Büyümek, adeta yavan, renksiz bireyler haline dönüşmekle eş anlamlı.
Dünyayı olması gerektiği gibi komik, neşeli, üretken görmek istemek güzel de mümkün kılmak mümkün mü diye sorabilirsiniz. Evet, hayal kurarak mümkün. Bir yöntem önerebilirim. Keşke herkesin bir hayal köyü olsa, gerçek yaşamı ona benzetmeye çabalasa. Ayşe Gülay Hakyemez’in böyle bir köyü var; adı Fenerköy. Olmasını istediği bir dünya.
Fenerköy’ü yazmaya başladı. Hikayesi, çocuklara masal büyüklere ders olmuş. Hayatın sıradan dizilimine dur diyen birileri çıkınca karşıma, içim kıpır kıpır oluyor. Sizinle de tanıştırmak adeta ödevim. Ayşe Gülay Hakyemez de bunlardan biri. İçimizden, yanımızdaki evden, yukarıdaki mahalleden… Özelliği hayallerinden taviz vermek istememesi. Kendisini yıllar önce kurumsal iletişimci sıfatıyla tanıdım. Önce büyük kurumlarda sonra kendi iletişim ajansında başarılı projelere imza attı. Bir günde bu hayatı yavaşlatmak istiyorum diyerek hayatına değişik bir yön verdi. Yavaşlatmaktan inziva anlamı çıkarmayın lütfen. Meşguliyetse eskisinden daha tempolu.
Gelgelelim bu cümle beni etkiledi. Bir insan hayatı yavaşlatmak istiyorum deyince bu ne anlama geliyor? Ben, durdurun dünyayı inecek var desem, inecek bir durak var mı acaba diye düşünmeden geçemiyorum.
Hakyemez yavaşlattığını söylediği yeni hayatında pek çok uğraşısının yanı sıra çocuklara masal kitapları yazmaya başladı. Kar Tanesi Pastası, Renkli Yağmur Damlası, Fenerköy’de Fırtına başlıklı 3 kitabı Altın Kitaplar’dan çıktı, tüm kitapçılarda bulabilir, internetten satın alabilirsiniz.
Bu arada sevindirici haber, kitap ve dergilerin KDV’si kalktı. Alkışlayalım da, geç değil mi? Nesilleri okuma eylemine yönlendirmeden büyüt, öğretmenler dahi kitap okumasın, sonra milletçe kitaba sarılalım… Hadi inşallah.
Fenerköy’de çocuklar çok okuyor, ebeveynleri de. Bu güzel köyde geçen 3 masalda her yer temiz. Çocuklar taze balık yiyebiliyor. El becerisiyle iş yapabilen insanlar yaşıyor. Kitapçıları, kütüphaneleri var. Çocuklar parkta oynuyor…
Paradoksal; hayallerimizi bir zamanlar gerçeklerden esinlenmeye başladık. Sizi hayallerden gerçek, gerçeklerden hayal yaratan Ayşe Gülay Hakyemez’le sohbetimize davet ediyorum;
Demek ki, Gülay’ın hobileri varmış.
Şükür. Ben ona kendi içine dönmek diyeyim. Başka bir Gülay fark ediyorsun. Hobileri, keşfettiği yeni alanlarla. Bunlar sayesinde şimdi daha mutluyum. Aslında hayatı yavaşlatmadım. İstediğin gibi yaşa hayatı, gereğinin götürdüğü yere git diyorum. Dört yıldır Datça’da yaşıyorum. Bir bakıyorsunuz takı yapıyorum, sulu boya yapıyorum, blogumu yazıyorum, değerli arkadaşlarımla Datça Kent Konseyi Kültür Sanat Grubu kurduk, sanatçılarla toplantılar, sergiler yapıyoruz. Sanatçılarla röportaj yapıyorum son olarak çocuk kitapları yazmaya başladım.
Kar Tanesi Pastası, Renkli Yağmur Damlası, Fenerköy’de Fırtına. Hepsi Fenerköy’de neresi burası?
Fenerköy benim hayal köyüm. Hepimizin kaçıp gidip yaşamak istediği yer. Bir köy yarattım, haritası da kendi ellerimle çizdim. Çok kıymetli bir illüstratör Canan Barış hayata geçirdi. Öyküler bu resimlerle can buldu.
Kitaplar tesadüfen bir gün bir basın bülteniyle kucağıma düştü. Çok hoşuma gitti? Kar Tanesinden Pasta, Yağmur Damlasında Renkler bana çok gerçek ve aynı zamanda çok masalsı göründü.
Tam da öyle.
Ne yapmak istedin? Gerçek ile hayal arasında harmoni, güzel bir müzik var. Bunu anlatır mısın?
Ne güzel fark etmişsin. Gülay, dünya ile baş etmek için kendi hayal dünyasını yaratıp orada yaşadı. Bununla ilgili beni ne kadar romantik bir kadınsın diye suçlayanlar da oldu. Ama ben çok kolay yaşadım.
Şimdi bu Fenerköy’de aslında hayat devam ederken yani gerçek yaşam devam ederken çocukların etrafındaki detaylardan bir şey fark etmelerini, hayatlarına anlam katmalarını, hikâyeleri fark etmelerini istedim. Burada kar tanesi hikâyesi, öbüründe çakıl taşının, diğerinde yağmur damlasının. Masala dönüştüler ama çok gerçekler.
Fenerköy’ü anlatır mısın?
İdeal bir yer. Deniz kenarında. Ormanı da denizi de var. Benim çocukluğum tekne tepelerinde geçti. Rahmetli babamla yılda bir kez denize açılırdık, ben de onun miçosuydum. Rahmetli Sadun Boro’nun Kısmeti’yle yan yanaydı tonozlarımız Fenerbahçe limanında. Kardeşimin adı Deniz. Annem “kızım git öğle vakti geliyor, kardeşine balık tut” derdi… ben sandalla bir koşu gider izmarit, istavrit ne çıkarsa onu tutarım. Kardeşim taze balık yiyerek büyüdü. Babam limana girerken “Gülay koş çapayı al” der ben çapa çekerim. Gece pavurya avına çıkarız… Heybeliada’da Çam limanında pavuryalar kayaların üzerine çıkarlar, biz pavurya karides toplarız. Deniz bana o kadar yakın… Ama çocuklarımıza da o kadar uzak. Türkiye’nin üç tarafı deniz, istavrit- ıskarmoz nedir, çapa-“baştankara” bağlamak nedir, fırtına – deniz nedir anlatmak istedim. Bu nedenle Fenerköy’de deniz var, yanı sıra ben sanat vermek istiyorum, bu nedenle sanat galerisi var.
Masal kitabına harita da yerleştirmişsin… Gitmek isteyenlere duyurulur.
Çocuklar ve ebeveynleri bu haritada birlikte gezecekler. Fenerköy’de deniz, denize dökülen bir ırmak var. Bir botanik bahçesi var. Şurada da bakın bir ters lale var. Bu Türkiye’nin endemik bitkilerindendir. Aslında farkında olmadan birçok bilgi yüklemişim. Fenerköy’de sanat galerisi de var, pastane var, marangoz var, fener bekçisi var. Marangoz aslında bir arkeolog arkadaşıma göndermedir. Tahtadan oyuncaklar yapan bir marangoz. Fener bekçisi eskiden uzun yol kaptanıymış, anlattığı öyküler var. Rumi Kaptan, babamın teknesi, burada liman var, gemilerin bağlandığı portlar var, su sporları kulübü var, sinema ve tiyatro var, veteriner var. Veteriner hayvanları sahiplenmemiz gerektiğini söylüyor. Birlikte çakıl taşlarına resim yapıyorlar.
Fenerköy’de üretim dikkatimi çekiyor, Fenerköylüler nasıl insanlar?
Kızımdan bahsetmek istiyorum. Suna, bugün Londra’da 3 Michelin yıldızlı restoranda aşçılık yapıyor. İdeallerine kavuştu. Küçüklüğünden beri pasta yapmak isterdi. Suna bir gün, bana bir pasta yaptı. Beyaz bir pasta. Mutfakta saatleri geçirdi. Ben salonda önüme nasıl bir şey gelecek diye bekliyorum. Hikâye uzun aslında ama o Kar Tanesi Pastası kızımın girmek istediği üniversite ile ilişkilendirdim. Kazandı, girdi okula. Gastronomi Güzel Sanatlar şemsiyesindeymiş. O sınavı da kazanmak lazım. Okula girdiği gün ben bilgisayarına bu öyküyü yükledim. 10 yıl sonra bu kitap oldu. Kızımın doğum gününde yayınlandı. Böyle de bir öyküsü var. İşte Fenerköy’ün insanlarından biri pastacı Suna.
Renkli Yağmur Damlası’nın öyküsü nedir?
Renkli Yağmur Damlası renkli olmak isteyen bir yağmur damlasının öyküsü. Komik!
Zaten hayat komik değil mi yaşam, sıkıcı, acı yapan bizleriz.
Nasıl görmek istiyorsan. Şöyle, yağmur damlası renkli olmak istiyor ama rüzgâr arkadaşı onu uyarıyor. Bak diyor, “Eğer sen sarı olursan, düşünsene denizlere yağacaksın denizler yeşil olacak. Kuzucuklar da ovalara koşuyoruz zannedip denize atlayacaklar.”
“Ohhh…” diyor; “Evet!”.
Yani özünden memnun olması gerektiğini dolaylı olarak veren bir öykü. Neysen onunla mutlu ol.
Hatırı kalmasın Fenerköy’de Fırtına ne anlatıyor?
Fenerköy’de Fırtına… uzun yol kaptanı olmak isteyen Denizci Ali. Denizci Ali ile Nazlı birlikte Ali’nin saklı koyuna gidiyorlar. Orada çakıllara resimler yapıyorlar. Burada birçok deniz ayrıntısı var. Vermek istediğim terimler var. Fırtına çıkıyor. Fırtınadan nasıl kurtulduklarını çocuklar okusun.
Kaç yaş çocukları için yazdın?
Aslında sınırlamıyorum çünkü üzülerek gördüm ki, birçok çocuk 10 yaşına gelmiş hala okumayı sökememiş. Ama birçok çocuk da 5 yaşında kitap okumuş, bilgisayarı hatim etmiş. Dolayısıyla bu kitaplar 4 yaş üstü için diyelim.