Volkan Akay “motivasyon” konuşmacısı. Herkes ya motive ya bıkkın! Ben bu konuda dertliyim. Malum bir konuşmacı ajansının kurucusuyum. İçerik üretmek ve içerik bazında konuşmak ve konuşturmak işimiz. Ama motivasyon konuşmaları isteyenlerin neden istediğini anlayana aşk olsun! Doğru duydunuz bize “Motivasyon Konuşmacısı” diye geliyor talepler. Motivasyon nedir, ne değildir?…
Motivasyon denen şey nedir, buyurun anlatın lütfen.
Motivasyon konuşmacılığı Google’dan 3-5 tane güzel fotoğrafı alıp, üstüne onun bunun sözünü koyarak, geçmişten hepimizin çok beğendiği efsane sözcükleri alıp koyarak yapılabilecek bir şey değil. Ver coşkuyu haliyle yapılabilecek bir şey değil. Motivasyon konuşmacılığı gerçek manada, bir duygusal deşarj halidir. Eğitim seviyemiz farklı olabilir, gezdiğimiz yerler farklı olabilir, evimizi dekore etme şeklimiz, yaşadığımız semt, aslında öyledir değil mi… Evet. Alışveriş yaptığımız market dahi üzgünüm kanaat oluşturucu, his belirleyici artık, oradan alışveriş yapıyorsa, bu kıyafeti giyiyorsa, bu arabaya biniyorsa, şu semtte oturuyorsa diye bir sürü şey var. Etiketi yapıştırdık. Fakat orada ortak duygu var. Kendimizi ifade ettiğimiz sözcükler başka ama duygu aynı. Duygu kızgınlık, duygu öfke, duygu hüzün, duygu acı, duygu mutluluk. Ortamlarımız başka, sözcüklerimiz başka, davranış biçimlerimiz başka ama duygu aynı. Şimdi motivasyon konuşmacılığının da kaynağı aslında budur.
Sizi niye istiyorlar?
Ben onları rahatlatabiliyorum.
Kurum motivasyon konuşmacısını niye ister?
Eğer sıkışmış bir gaz varsa, eğer ekip arasında ciddi bir huzursuzluk varsa, ekip ile yöneticiler arasında uzlaşılmaz bir hal varsa. Hayatın merkezini oluşturan iletişim. En temel problem budur. İletişimin önündeki engellerden bahsedelim. Bir, kim olursanız olun, ego. Galip gelme duygusu, küçümseme, azımsama, ezme hissi, koltuk kaygısı gibi sayabiliriz. Şirketlerde temel problem bu. Personelimle iyi geçinemiyorum, verimliliği düştü, yöneticim iyi değil, iyi yönetemiyor. Orada sıkışmış.
Bir de bunların üzerine doğrudan müdahele edemeyeceğimiz ekonomik kriz, geçinememek gibi mutsuzluklar olsa gerek.
Kendi hayatında mutsuz olduktan sonra bunun işe yansımaması mümkün değil. Bizim yaptığımız adamın söylemek isteyip de söyleyemediklerini deşifre etme hali.
Ne yapıyorsunuz? Orada konuşturuyor musunuz?
Hayır.
Siz konuşunca kendisi konuşmuş mu hissediyor?
Tam da öyle hissediyor. Yıllarca söylemek istediklerini söyleyememe hali. Kim olursak olalım, adımızın önündeki sıfat ne olursa olsun hepimizin gerçekten söylemek istediklerini söyleyememe gibi bir hali var.
Siz eller havaya, hadi oynayalım gibi şeyler yapıyor musunuz?
Biz onu başka türlü yapıyoruz. “Ver coşkuyu” gibi değil ama içindeki o duyguyu deşarj edecek sihirli sözcüklerle rahatlatmaya çalışıp sonra da deşifre ederek yerine düzgün duyguyu yerleştirmeye çalışıyoruz. Rahatla, yalnız değilsin, tek başına değilsin, bunlar hayatta var, hepimizin bildiği şeyler. Ama işte duymaya, birinin söylemesine, birinin bizi ateşlemesine ihtiyacımız var. İyi geldiğimiz açık.
Bunu nereden anlıyorsunuz?
Bana gelen mesajlar Instagram hesabımızda görülebilir. Yüzlerce mesaj geliyor.
Nasıl konuşuyorsunuz? Empati, karşı taraftakinin yerine koyma hali, anlama… nasıl yapıyorsunuz?
Bu işin bir sırrı varsa; hissedeceksiniz.
Hissetmeyi bana hissettirir misiniz? Yani nasıl hissedecek?
O sabah işe geldi ya o adamın yüzüne baktığınızda okuyabiliyor olmanız lazım eğer iyi bir yöneticiyseniz ve ekibinizle ilgileniyorsanız, bol vaktiniz de varsa tabii. Yönetim de buna izin vermek zorunda. Bir ekibi yönetmenin en kolay yolu onun duygusunu yönetebilmektir. Bizde hep başka türlü öğretirler. Ona karşı çok duygusal olma, kaybedersin falan derler. Ben de bilakis duygusal ol kazanırsın derim. Tüm yöneticilere de bunu söylerim. Özel hayatımda herkese de bunu söylerim. Duygularını doğru yönet.
Uzun yıllardır bu işi yapıyorsunuz motivasyon kavramını en eski kullananlardan birisiniz, öyle değil mi?
Bence bu ülkede herhalde gerçekçi manada kullanan en eski kişiyim.
Televizyondan ve iletişimden buraya kayışınız nasıl oldu?
Kovuldum. Ben 26 yaşında çok güzel işler yapmış ve o işlerin nimetlerini yemiş bir adamım. Bu evlendirme programlarından yemek programlarına kadar çok sayıda programa bugün hala iş yapan çok ünlü, çok para kazanan insanlara içerik yönetmenliği yaptım.
Yani “ver coşkuyu” da biliyorum “eller havaya” da bilirim diyorsunuz.
Evet. Onu da biraz bilirim. Ondan sonra, siz iyi bilirsiniz, medyada krizler oldu. Biraz külfetli olanı hemen kovarlar. Ben de kovuldum. Kendi çapımda, kendi alanımda da olsa kendimi çok güçlü zannediyordum. Öyle olmadığını anladım. Çok üzülmüştüm. Her şirkette bu konuya hakim bir yönetici olmalı. Hayalim bu. Her şirkette bir iki tane insanların duygularına bakabilen, onları hissedebilen, onları yönetebilen insanlar olmalı. Bazı yöneticilerimiz doğuştan bu özelliklere sahipler. Bunu yapabiliyorlar. Ama kabul edelim, insanların iş değiştirme nedenlerinden bir tanesi, belki de en önemlisi para değil çoğu zaman. Para iş değiştirmek için sebep midir? Evet. Her zaman değildir. En önemli sebep çoğu zaman kabaca ortam dediğimiz şeydir. Yeter ki huzurlu olayım diye bazen daha az paraya bile gider. Her şirkette böyle bir iki tane adam yapabilirsek, kopuşlar daha az olur. Şirketin verimliliği artar çünkü hakikaten işi bilen adamla çalışmaktan daha güzel ne olabilir ki?
Herkesi kapının önüne koyarlarken ben sevgi müdürü alacaklarını hiç sanmıyorum.
Yeni dünyanın her gün türeyen kavramlarından biraz sıyrılmamız gerek. Çünkü işin özü çoğu zaman aynıdır. O kavramların hepsinin içine bakın, hepsinde bir duygu yönetimi vardır. İşte transaksiyonel analiz vs. inovatif yenilikler, hepsinin içinde, insan tarafından bahsediyorum, teknik başka, insan tarafında bir duygu yönetimi vardır. Biz orada insan yetiştirmek zorundayız.