Türkiye ekonomik ve toplumsal paradokslar ülkesi. Ekonomik gelişme insani gelişmenin önünde gidiyor. Örneğin, İnsani Gelişme Endeksi’ne göre 186 ülke arasında 90. sırada yer alıyoruz ama Küresel Rekabet Endeksi’nde Estonya ve Polonya gibi ülkelerin gerisinde kalıyoruz.
Kriz dönemleri dışında uzun bir süredir büyüyoruz. Ekonomide işler fena değil, yolunda gidiyor. 2013 yılı ilk çeyreğinde cari fiyatlarla 805 milyar 69 milyon dolar, kişi başı GSMH’de 10 bin 755 dolar oldu. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Rekabet Endeksi (GCI) sıralamalarında 16 sıra yükselerek 43. olduk.
Ne var ki, çelişkilerden kurtulamıyoruz. Bir yandan seçkinler kulübündeyiz: 1961’den beri OECD üyesiyiz. Beğenelim beğenmeyelim, 2005 yılında Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerine başladık… Öte yandan 2012 Dünya Kalkınma Endeksi’nde 90. sıradayız. Doksan numara olmak demek orta düzeyli insani kalkınma grubunun, ortalarında bir yerde olmak anlamına geliyor. Burada Romanya ve Bulgaristan dışında hiçbir OECD ve AB üyesi ülke yok.
İnsani Gelişme Endeksi’nde durum parlak değil
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2012 İnsani Gelişme Endeksi’ne göre Türkiye 186 ülke arasında 90. sırada yer alıyor. Avrupa Birliği’nin üyeleri Çek Cumhuriyeti ve Macaristan 28. ve 37. sırada, Romanya ve Bulgaristan da 56. ve 67. sırada yer alarak “iyi düzeyde” gelişmiş ülkeler kategorisine giriyor. Türkiye İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde, Küresel Rekabet Endeksi’nde geride bıraktığı Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerin gerisinde kalıyor.
Türkiye hala, eğitim ve yaşam beklentisi konularında sorunlarla karşı karşıya. Sözgelimi, GSYİH’si satın alma paritesine göre 5 bin 673 Dolar olan Sri Lanka, İnsani Gelişme Endeksi sıralamasında Türkiye’den hemen sonra 92. sırada geliyor. Arnavutluk ve Bosna gibi daha yoksul ülkeler de Türkiye’den daha iyi performans gösteriyor.
Türkiye 2005 yılına göre İnsani Gelişme Endeksi’nde iki sıra yükselmişti. 2006’da İnsani Gelişme Endeksi’nde (HDI) yükselmesini, en çok kişi başına düşen GSYİH’nin satın alma paritesine göre artması neden olmuştu. 2006 İnsani Gelişme Raporu, gelişmekte olan 102 ülke için, yoksunluğu ve sosyal dışlanmışlığı ölçen bir birleşik endeks olan İnsani Yoksulluk Endeksi’ne de yer veriyor. Türkiye yüzde 7,3’lük bir yoksulluk oranına sahip. Bu, yaklaşık dört buçuk milyon insanın, eğitim hizmetlerine erişim gibi bazı temel ihtiyaçlardan yoksun olduğu gerçeğini ve bu eksiklikten dolayı sosyal alanda dışlanma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Nüfusun yüzde 19,2’si ise Türkiye için belirlenen ulusal yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Kadın erkek eşitsizliği hala önemli sorun
2013 İnsani Gelişme Raporu’ndaki endekslerden biri, kadın ve erkeklerin aktif olarak ekonomik ve politik hayata katılma ile kendi ekonomik kaynakları üzerinde kontrol sahibi olma kapasitelerini ölçen “Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü”. 2012 yılında Türkiye Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü istatistiğinin mevcut olduğu ülkeler arasında 68. sırada yer alıyor. Türkiye’yi bu sıralamada Mısır, Suudi Arabistan ve Yemen gibi ülkeler izliyor. Toplumsal Cinsiyet Eksenli Gelişme Endeksi’ne göre daha başarılı bir profil izleyen Türkiye’nin, Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü’ne göre son sıralarda yer almasının nedenlerinden biri yalnızca parlamentoda, kamuda, özel sektörde kadın sayısının düşük olması değil, aynı işi yapan kadının eşit işe eşit ücret alamaması. Kadınlar erkeklerden yaklaşık yüzde 35 daha az kazanıyor.
OECD liginde son sıradayız
Türkiye OECD istatistiklerine göre de üye ülkeler içinde sosyal gelişme açısından son sıraları zorluyor. OECD 2012 “Factbook” Yaşam Kalitesi istatistiklerine göre Türkiye (kamu ve özel toplamı) kişi başına düşen sağlık harcamalarında bin Dolar’ın altında kalan dört ülkeden biri. Üstelik bunların arasında da son sırada. Bebek ölümlerinde, her yeni doğan bin bebekte 22,23’lük oranla Meksika’nın ardından son sırada yer alıyor. Yine aynı istatistiklere göre Türkiye yaşam beklentisinde 72,9 yaş ile son sırada.
Gelir dağılımı adaletsizliğinde de durum pek farklı değil. Bu kategoride Türkiye, Meksika ile birlikte son iki sırayı paylaşıyor. Aynı şekilde, Türkiye 15-19 yaş arası “ne çalışan ne de okuyan” genç nüfus oranında da Meksika ile son iki sırada yer alıyor. Ayrıca Türkiye OECD 2009 istatistiklerine göre eğitime yapılan harcamaların GSYİH’deki yüzdesi itibariyle 2,9’luk skorla OECD ülkeleri arasında en düşük skora sahip ülke durumunda.
Sonuç
Okumayan, okuduğunu anlamayan, aynı işi yapan kadının erkekten daha az kazandığı, tercih yapması gerektiğinde kız çocuğunun okumasa da olduğu bir ülkede yaşıyoruz… Beyninde bilgi olmayanın kalbinde sevgi ile hoşgörü barınmıyor. Çevrenize şöyle bir bakın yeter. Bilginin esirgendiği toplumlardaki kaçınılmaz sona adım adım yaklaşıyoruz. Biraz daha az yiyip biraz daha az gezelim, biraz daha az giyinip biraz daha az lüks içinde yaşayalım… İtirazım daha çok kazanmaya değil, yanlış anlaşılmasın. İtirazım kültüre dönüşmeyen kaba kazanca. Daha çok insanı daha kaliteli bir yaşama çekmek için hep birlikte çalışmak zorundayız. Aksi halde bilgisizlik bizi hoşgörünün olmadığı bir bataklığa gömecek. Sandığımızdan daha yakın bir zamanda!