Karbon emisyonu, iklim teknolojileri, gönüllü ve regüle karbon piyasaları… kullansak da henüz tam anlamıyla ne olduklarını bilmediğimiz kavramlar. Oysa etkileri hayli tanıdık, şöyle ki; sera gazlarının atmosferde yarattığı ısınma etkisi, tatlı su kaynaklarının tükenmesi, gıda üretiminin tehlikeye girmesi, bulaşıcı hastalıkların coğrafyalar arasında yer değiştirmesi, insanlığı bekleyen devasa göç hareketleri, çarpıcı – tehditkar bir “gerçeklik” olarak karşımızda. Karbon hayatımıza kavram ya da kelime olarak farklı ton ve dozlarda girmeye çalışırken gerçek şu ki; Küresel CCUS yatırımı 2034 yılına kadar tahmini 196 milyar dolar gerektirecek. Yaklaşık 140 milyar dolar değerindeki yatırım öyle böyle karşılanabiliyor, kritik soru geri kalanı nereden gelecek?
Karbon Yakalama ve Depolama
CCUS, İngilizce “Carbon Capture, Utilization and Storage” ifadesinin baş harflerinden oluşuyor. “Karbon Yakalama, Kullanım ve Depolama” anlamına geliyor. CCUS yatırımı, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla, ortaya çıkan karbondioksitin (CO₂) atmosfer yerine kontrollü bir şekilde yakalanması, daha sonra ekonomik değer katacak biçimde kullanılması veya güvenli jeolojik oluşumlarda depolanmasına yönelik altyapı, teknoloji, tesis ve süreçlere yapılan sermaye harcamalarını ve finansal destekleri ifade ediyor.
Türkiye’de Filizlenen Sektör
İklim teknolojileri ve karbon yönetimi alanında uzman Göker Avcı, Türkiye’de bu alanda ciddi bir açığı fark etmiş, kendi danışmanlık şirketini kurup kaynak yokluğunu gidermeye çalışıyor. Umarım demotive olup havlu atmaz. Söyleşiye davet ettim, aşağıda ana hatlarını bulacağınız sohbetin detaylarına Youtube ve Spotify’dan ulaşabileceğinizi not düşmek isterim.
Kimdir Bilgisi
Avcı, özellikle mühendislik tabanlı karbon uzaklaştırma (CDR) yöntemleri üzerinde uzmanlaşmış, küresel ölçekte projelerle çalışmış bir stratejist. Kurucusu olduğu San Francisco merkezli Covalent şirketiyle, Arizona State University iş birliğinde geliştirilen “methodology-agnostic forward-crediting” standardı sayesinde erken aşamadaki CDR projelerinin finansmana erişimini kolaylaştırarak teknolojilerin global ölçeklenmesine katkı sağlamış. Çok uluslu şirketlere karbon azaltım stratejileri, net-sıfır yol haritaları, atık azaltımı ve döngüsel ekonomi çözümleri geliştirmiş. Türkiye’de de farklı projelerde karbon kredilendirme yönetimini üstlenerek, paydaş danışmanlıkları, sürdürülebilir kalkınma amaçları (SDG) raporlamaları ve kredi ihraç süreçlerini yönetiyor.
Karbon Enteresan Bir Konu
Etkilerini hissediyoruz, artacağını biliyoruz… bu zararlı salımı ürünleştirebileceğimizi de anlıyoruz ama hakkında çok az gerçekci bilgiye sahibiz. Karışık bir durum. Söyleşi detaylarına geçmeden önce ne demek istediğimi ifade etmeme yardımcı olacak bir örnekle bu karmaşayı açıklamama izin verin lütfen; sık sık posta kutuma gelen davet ve haberler özellikle gelişmiş endüstrilerde konunun bizim yaşadığımızdan çok farklı hissedildiğini gösteriyor. Economist Impact’in 6 Şubat 2025 tarihinde Amsterdam’da gerçekleşecek Karbon Yakalama Zirvesi bunlardan biri. Bu toplantıda CCUS projelerinin nasıl finanse edileceği tartışılacak. Sektör liderleri, hükümet temsilcileri, proje geliştiricileri ve yatırımcılar katılacak. Detaylarda bankalar karbon yakalama projelerine yatırım yaparken nelere dikkat etmeli sorusu gündeme gelecek, küçük büyük ve yerleşik enerji şirketlerinin rol dağılımları nasıl olacak diye sorulacak, uluslararası finans kuruluşları küresel CCUS girişimlerini desteklemede oynayacağı rol tartışılacak…. Bizim tartışmalarımızdan çok ileride bir seviye! Doğrusu konuya dahil bile olamadığımızı görmek üzücü. Biraz daha uzatayım bu örneği çünkü ilginç noktası katılımcıları. İsimleri tanıdık gelmeyebilir ama temsil ettikleri firmalar ve üstlendikleri pozisyonlar dikkat çekiyor: Société Générale’den enerji danışmanlığı ve proje finansmanı başkanı, Howden Group Holdings Karbon Başkanı, HSBC karbon giderme teknolojileri küresel başkanı, Allianz Commercial’dan küresel geçiş çözümleri direktörü…liste böyle uzuyor. Türk firmalarında bu pozisyonlara rastlıyor musunuz?
Neredeyiz Biz?
“Biz neden bu kadar dışındayız?” diye sorarak abarttığımı sanmıyorum. Sera gazları – karbon, metan, perflorokarbonlar – tıpkı bir serada olduğu gibi güneş ışığını hapsetme işlevi görüyor. Dünya, yükselen emisyonlar nedeniyle ısındıkça iklim değişikliği derinleşiyor. Artık “küresel ısınma” tanımlamasından “iklim krizi” vurgusuna geçilmesinin sebebi de bu.
Göker Avcı, “Dünya yılda 50 milyar ton (50 gigaton) emisyon salıyor; pre-endüstriyel seviyelere dönmezsek 1,5 derece hedefini tutturmak imkânsız hale geliyor” dedi. Üstelik bugün gelinen noktada bu hedefin dahi aşıldığı öngörülüyor. Gezegen için geri dönülmez bir yoldayız. Şöyle devam etti; “…Karbonu azaltmak –diyelim ki tüm emisyonları sıfırlasak bile– yetmiyor; atmosferden her yıl 5-10 milyar ton karbon çekmemiz gerek…”
Sonumuz Kavrulmak mı? diye Sordum;
“…Sıcaklık henüz doğrudan insanı cayır cayır yakıp öldürmese de zincirleme reaksiyonlar başlıyor. Döngüyü tarif ediyorum; önce su kıtlığı baş gösteriyor, buharlaşma artıyor, yağış düzenleri bozuluyor, yeraltı sularına iniyoruz; yeraltı suları çok daha yavaş yenileniyor. Su yoksa tarım yok, tarım yoksa gıda güvenliği tehlikede. Gıda sıkıntısı, insanlar arasında beslenme krizine yol açarken, sıcak bölgelerdeki mikroplar ısınan diğer coğrafyalara yayılıyor. Bu da yeni salgınlara, hastalıklara kapı aralıyor. Göç akımları, sosyal huzursuzluklar, eşitsizlikler derinleşiyor. İstanbul’da yaratılan emisyonun bedelini Madagaskar’daki halk ödeyebiliyor. “İklim adaletsizliği” kavramı bu işte. İklim krizi eşit vurmadığı gibi, en savunmasızları hedef seçiyor…”
Özel Sektöre Ve Piyasalara Ne Rol Düşüyor?
Yeni nesil bir iş insanı olarak alternatif çözümlere örnek vermesini istedim; “… Bu noktada mühendislik tabanlı karbon giderme (Carbon Removal) çözümleri devreye giriyormuş. “Direct Air Capture” gibi teknolojiler, havayı dev fanlar aracılığıyla çekiyor, karbondioksiti hapsediyor, oksijeni geri veriyor. Hapsedilen karbon ya endüstriyel ham madde olarak kullanılıyor ya da yeraltında uygun jeolojik katmanlara gömülüp taşlaştırılarak kalıcı bertaraf sağlanıyor…”
Maliyet Yüksek, Teknoloji Prototip
Geliştirilen teknolojiler henüz emekleme aşamasında: İzlanda’daki Climeworks şirketinin Orca tesisi yılda 30 bin ton karbon sildiğinde bile bu, küresel ölçekte bir damla su hükmünde. ABD’de milyon tonluk hedefler var ama maliyetler yüksek, teknoloji prototip düzeyinde. Biraz daha detaylı anlatmasını rica ettim;
“…Karbon yakalama pahalı bir iş; ton başına 200 – 2000 Dolar arası değişen maliyetler söz konusu. Peki ne oluyor? Bu durumda büyük şirketler devreye giriyor. Örneğin Microsoft, gelecekte kıtlaşacak “karbon giderme kredilerini” şimdiden ön alım veya “off-take” anlaşmalarıyla garantiliyor…
“…Karbon Kredisi kavramı burada sahneye çıkıyor: Kyoto Protokolü’nden beri bilinen gönüllü karbon piyasasında, atmosferden bir ton karbon silindiğinde bir karbon kredisi oluşuyor. Şirket bu krediyi alıp kendi emisyonlarını “nötrlemek” iddiasında bulunabiliyor.
Gönüllü-Regüle Piyasalar ve AB
Sadece gönüllü piyasalar yok; regüle piyasalar, karbon vergileri, emisyon ticaret sistemleri de devrede. Avrupa Birliği çoktan sınırda karbon düzenlemesini uygulamaya koyuyor, ithal edilen çimento, çelik, gübre, enerji gibi ürünlere emisyon bazlı vergiler geliyor. İngiltere, ABD derken dünya ticaret haritası karbon fiyatlamasıyla yeniden çiziliyor…”
Tabii Klişe Soruya Geldi Sıra;
“Türkiye de etkileniyor mu?” Yanıt şöyle; “…2025’te emisyon ticaret sisteminin devreye girmesi, 2026’da tahsisatların başlaması öngörülüyor. Türk ihracatçıları, demir-çelik, çimento, cam, kimya, gübre gibi özellikle enerji yoğun sektörler rekabette geriye düşmemek için emisyonlarını azaltmak zorunda kalacak. Türkiye kendi gönüllü karbon kredisi mekanizmasını kurarak, jeolojik avantajlarını (yenilenebilir enerji, yeraltı alanları, okyanus kaynakları) kullanarak bu alanda önemli adımlar atabilir. Ar-Ge yatırımları şimdilik çok sınırlı…”
İhracat Kalemlerimizden Savunma, Turizm, Film Prodüksiyon…
Öğrendiğim kadarıyla doğrudan üretim ve yoğun enerji tüketimi olmadıkça bu sektörlerin emisyon etkisi görece düşük. Ancak “Kapsam 3” denen tedarik zinciri emisyonları, lojistik, personel seyahatleri gibi dolaylı etkiler önemli. Ölçmek, denetlemek, doğrulamak henüz çok zor.
İklim değişikliği, salt çevresel bir sorun değil; yaşam biçimimizi, üretim-tüketim kalıplarımızı, küresel ticareti, toplumsal adaleti ve gelecek nesillerin kaderini belirleyen, çok katmanlı bir meydan okuma. Bilgi, farkındalık, irade ve eylem. Bu dört etken olmadan, iklim krizinden çıkış yok.
1-10 Arası Karne Yetmez Not EKSİ
Şu çarpıcı mesajla noktalamak sanmayın ki, içime işlemiyor: Dünyaya karne vememiz gerekse Avcı’ya göre sıfıra bile yaklaşmıyoruz: “…1’den 10’a kadar puanlansak, 1 fazla iyimser kalır, hatta eksi 10 denebilir. Sorunun ciddiyeti ortadayken alınan aksiyonun neredeyse yok denecek düzeyde olması gelecek için karamsar bir tablo çiziyor. Ümitsizlik yine de bir seçenek değil; bilinç sıçraması gerekli. Doğayı yok edersek ekonominin anlamı kalmıyor. Dünya ısınarak, doğal dengeyi değiştirerek zaten bizleri dışlama sürecine girdi. Bu durum, insanlık tarihinde görülmemiş bir dönüşümü dayatıyor.”
Göker Avcı röportajı detaylarıyla çok enteresan. İklimin bir ekonomi olduğunu kavramamız gerek.