Eksiltmek, hafiflemek, azaltmak… Gardıroplarınıza dalın demeyeceğim ki, hemen başlayabilirsiniz, daha çok giyeceğiniz olacak, emin olun. Yediklerinize dikkat edin eksiltin de demeyeceğim ki, o da hemen sonuç verir, durmayın başlayın. Zihinde eksiltmeden söz edeceğim, zor olandan.
Yerleşik açlıklar var zihnimizde; daha çok yaparsak, daha çok konuşursak, daha çok yasa, kanun hükmünde kararname çıkarırsak, daha çok kural koyarsak, daha çok vergi alırsak, daha çok ve büyük adalet sarayları yaparsak, daha çok hapishane inşa edersek, daha çok kısıtlama getirirsek, daha çok susturursak, daha çok inşaat yaparsak daha güzel daha özel daha ve büyük oluruz sanıyor.
Tahmin edeceğiniz üzere bu yazı “daha azla” ilgili. Daha azla, daha güzel, özel ve büyük olunabileceğine ikna olduğum için yazıyorum. Bireysel fikrimi değil bir modeli aktarmak istiyorum. Sosyal ve ekonomik bir model olarak eksilerek çoğalmak da zenginleşmek de mümkün… Sözüm tabii yoksulluk sınırında yaşayanlara değil, aldıklarını koyacak yer bulamayanlara. Onlar “daha çok”a koşmaktan vazgeçerlerse, çok azla yetinenler de arayı kapama şansına sahip olacak.
Karar verme, problem çözme, yönetme eksilterek daha kolay, basit, hızlı, etkili. Tabii ki, verimli. Fayda gözeten kapsayıcı bir yaklaşım. Ve ütopik değil.
“Az Bilinen Az Bilimi”
“Eksiltmek”, en keyifli yaz okumalarımdan biriydi, orijinal adı “Subtract, Untapped; Science of Less”. Bitirdiğimde geç kaldığımı düşündüm. Leidy Klotz’un çalışması. Kulağı tırmalamasın diye “Eksiltme, Az Bilinen Az Bilimi” diye Türkçeleştirdim. Sayfalarda ilerlerken ekonomi ve siyasi karar vericilerin de -eğer herhangi bir şey okuyorlarsa- bu kitabı başuçlarına bırakmak isterdim. Eksiltmek ya da çıkartmak göz ardı edilen bir kavram. Konu akademide tartışılıyor. Sosyal deneyler yapılıyor, görülen şu ki, birey olarak çıkarmaya değil toplamaya yatkınlık sergiliyoruz. Araştırmalar istemsiz de toplayabildiğimizi saptamış. Bu durumda eksiltmeyi öğrenmemiz gerekiyor .
Toplamanın Cazibesi ve Sonuçları
Bilişsel bir önyargı diyerek kestirip atamayız çünkü, eklemeye başlayınca maalesef başımıza gelmeyen kalmıyor. Karmaşa getiriyor. Maliyeti artırıyor. Verimsizlik ve israfla sonuçlanıyor. Etkisinin görülmediği neredeyse hiçbir yer yok. Çevresel bozulma, kentsel yayılma ve ekonomik eşitsizlik… Hesapsız çoğalmak verimsizlik ve kaynak israfı anlamına geliyor. Zaman, para, enerji… kaynak listesini uzatabiliriz. Sistem ne kadar karmaşıksa, yönetilmesi, bakımı ve optimizasyonu o kadar zorlaşıyor. Yönetmek için yeni ve ek özellikler ilave ediliyoruz, her bir ek, sistemin ayarlarıyla oynuyor, performansını düşürüyor. Çoğaltmanın maliyeti nasıl hesaplanır? Göz önünde olanları teşhis etmek de hesap da kolay. Mesele görünmeyen maliyetler. Örneğin fırsat maliyeti; kafamızı toparlayamadığımız için kaçırdıklarımız… Başka örnek, kültürel değerlere ve geleneklere olumsuz etkileri…
Beynimizin İşlem Yapma Kapasitesi Belli
Değişim düşüncede başlamalı. Neden bu geçişi yapmamız gerektiğine bakalım; çoğaltmak zihinsel dağınıklık yaratıyor, karar yorgunluğuna, hatalara ve üretkenliğin azalmasına yol açıyor. Odağımız kayboluyor, karmaşıklık sürekli bakım gerektiriyor, arıza çıkması riski artıyor. Tahmin edileceği gibi çevreye de yük. Sürdürülebilir değil, yayılmacı… alt yapıyı zorluyor, kirlilik yaratıyor, verimsizlikten söz etmeye bile gerek yok. Biz, ekleyerek çoğalmayı çok iyi tanıyoruz aslında, nereden mi; bürokratik şişkinlik, sosyal gerginlik, uyum sorunları, uzlaşma eksikliği gerçeğimiz değil mi bizim?
Eksiltmeye Dayalı Ekonomik Model Var Mı?
Yalnızca çıkarma kavramına dayanan yaygın olarak kabul görmüş bir tek ekonomik model yok, çeşitli teori ve modeller bir araya gelince sistem yaratmak mümkün. Bir kokteyl hazırlayabiliriz; biraz büyümekten taviz vermek, biraz döngüsel ekonomi, biraz sürdürülebilirlik konsepti, biraz yalın yönetim, biraz minimalizm… Kilit kelimelerle meramımı anlatabilirim; refah – ekolojik denge – daha az ekonomik faaliyet – atık yönetimi – kaynak verimi – ekonomik dayanıklılık – yalın yönetim israf düşmanlığı… Kamu dahil her yere uygulanabilir diyerek noktalayalım.
Eyvah… Yoksa “Eksiltme” Popülizme Aykırı Mı?
Eksiltmek doğası gereği popülizmin unsuru değil. Malum popülizm genel nüfusun çıkarlarına ve duygularına hitap etmeye çalışan, genellikle “halk” ile “seçkinler ”i karşı karşıya getiren bir siyasi yaklaşım. Popülist liderler tipik olarak karmaşık sorunlara basit çözümler üzerinde dururlar; bu çözümler teknik verimlilik veya sürdürülebilirlik olmaz, halkın duygularına hitap eden sert önlemler veya söylemler içerir. Popülizm halkın acil taleplerini karşılamak üzere tasarlanmış yeni politikalar, düzenlemeler veya devlet müdahaleleri şeklinde karmaşıklık eklemeye bayılır, devamında da verimsizliğe davet çıkarır; odak noktası sistemi iyileştirmek değil, siyasi kazançtır. Genellikle kısa vadeye odaklanır ve seçmenleri tatmin edecek acil sonuçlar elde etmeyi amaçlar.
Eksiltmenin Faydaları
Saymakla bitmez; bürokrasinin azaltılması – mevzuatın basitleştirilmesi – temel hedeflere odaklanmak – etkisiz programların ortadan kaldırılması – kentsel yayılmayla mücadele – altyapı projelerinin kolaylaştırılması – sosyal yardım sistemlerinin basitleştirilmesi – hizmet sunumunun iyileştirilmesi – etkili müdahale planlaması – kaynak tahsisi – karar yorgunluğunun azaltılması – şeffaflık ve hesap verebilirliğin artırılması… Kalemimden bal damlıyor değil mi. Hayal değil, mümkün. Tabii ki siyasi direnç olacak. Statükodan fayda sağlayanlar karmaşıklığı azaltan değişikliklere direnecek. Kaybettiklerini düşünecekler. Menfaat sistemini bırakmak istemeyecekler.
Dünyanın En Mutlu Ülkesi Bhutan Eksilince Yok Olmuş Mu?
Dünyada eksiltmeyi uygulayarak çoğalan coğrafyalar var. Refah düzeyi ve kişi başı zenginlikleri yüksek olan Kuzey Avrupa ülkeleri başı çekiyor. Şaşırmadığınızı biliyorum. Bir de Bhutan var, mutluluk endeksi en yüksek ülke Bhutan üzerinde durmak istiyorum. Sürdürülebilirlik, refah, dengeli ve bütünsel kalkınma lehine gereksiz karmaşıklıkların veya aşırılıkların azaltılmasına odaklanması bakımından dikkate değer. “Kalkınmaya Bütüncül Yaklaşım” Bhutan’da Gayri Safi Milli Mutluluğu simgeliyormuş. Geleneksel ekonomik ölçütlerin ötesinde; ekonomik büyümenin yanı sıra manevi, kültürel, çevresel ve sosyal refahın önemini vurgulayan bir sistem. Aşırı materyalizmi ortadan kaldırmayı teşvik eden sistem, adil sosyo-ekonomik kalkınma hedefleriyle yürüyor. İyi bir yaşamın temel unsurları zihinsel ve fiziksel refah, temiz bir çevre, kültürel koruma ve toplumsal uyum- olarak özetlenebilir.
Bu kitabı edineli çok oldu. Okumaya karar vermem gecikti. Ne kadar çok kitabım olursa, kendimi o kadar iyi hissetmiş olmalıyım, çünkü sırada bunun gibi okunmayı bekleyenler var. Belli ki, eksiltmek için katedeceğim yol var. Neden paylaşıyorum, çünkü rahatsızım. Çevremizdeki vasatlığın ve adaletsizliğin çokluktan kaynaklandığını gözlüyorum.
Bu konseptin en zor yerden başladığını biliyorum; zihin!… Umudumu koruyorum.