Erdemin Coğrafyasında, Erdemden Uzak

Bugünü anlamak istiyorsak geçmişin aynasına bakmamız gerek. Hızlı, gürültülü, karmaşık bir dünyada yönümüzü bulmaya çalışıyoruz. Pusulamız çoğu zaman şaşmış durumda. Mesleki refleksim hep aynı noktaya yöneliyor: İletişim. Çoğu zaman fark etmeden kullandığımız ama içini doldurmadığımız bir kavram var: Erdem.

Erdem, sadece iyi olmak değil. Platon’a göre ruhun uyumu; bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adaletin dengesi. Aristoteles için ifrat ile tefrit arasında kalabilmek. Modern düşünce ise daha muğlak: İyi insan olmak, peki kime göre? Hangi koşulda? Hangi değerle?

Benim bu yazıyı yazma amacım, içi boşaltılmış kelimeleri tekrar yüceltmek değil. Aksine, tarihin sarmal doğasını göstererek, geçmişin bugünü anlatma becerisine tekrar kulak vermek. Madem öyle, serelim önümüze; çünkü cevaplar geçmişte var.

İzmir ve çevresinde birkaç günlük bir yolculuk yaptım. Gördüğüm yerler, duyduğum hikâyeler, bana tarihle aramızda ne kadar zayıf bir bağ kurduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Oysa bu topraklar sadece felsefenin ve bilimin doğduğu yerler değil; erdemin tarif bulduğu yerler. Ve ne zaman erdem erozyona uğramışsa, o toplum çöküşe yaklaşmış.

Miletos; matematikçi, astronom ve filozof Thales’in memleketi. “Her şeyin ana maddesi sudur” diyerek evrenin akılla anlaşılabileceğini savundu. Bilgi ve bilim bu kentte doğdu ama toplumsal yapıya dair bir vizyon gelişmedi. Miletos, entelektüel meziyeti seçkin bir zümreye hapsetti. Sonuç: Siyasi istikrarsızlık ve çöküş.

Priène; etik, ölçülü olmak ve sade yaşamın kenti. Bilge Bias’ın şu sözü yeter: “Çok konuşmak tehlikelidir.” Toplumsal adalet anlayışı yüceltilmişti ama ölçü zamanla statükoya dönüştü. Yenilikten korkan, durağan bir kent haline geldi.

Didyma; Apollon Tapınağı’yla bir inanç merkeziydi. Kehanetler, siyaset kararlarını bile etkiliyordu. Ama zamanla bu sistem, sorgulamayı dışladı. Dogmalar egemen oldu. Erdem, bilgiden çok itaate bağlı hale geldi.

Efes – Afrodisyas – Hierapolis;  Efes, hukukun ve kozmopolit yapının merkeziydi. Değişime uyum sağlamak erdemdi ama doygunluk onu dirençsiz kıldı. Afrodisyas, estetiğin merkezine dönüştü ama güzellik kutsallaştığında yaratıcılık durdu. Hierapolis, ruhsal arınmanın adresiydi ama dünya ile bağ kopunca etkisini kaybetti.

Erdem Eksilince Ne Olur? Yanıt tek kelime: çöküş. Bu antik şehirler bize geçmişi değil bugünü anlatıyor. Diyorlar ki;

  • (Miletos) Bilgi tek başına yetmez, toplumla bağ kurmayan akıl, çöküşü hızlandırır.
  • (Priène) Denge güzeldir ama değişimden kaçınmak ölümcül.
  • (Didyma) Sorgulamayı dışlayan sistemler yozlaşır.
  • (Efes) Vizyon kapanırsa, dinamizm kaybolur.
  • (Afrodisyas) Biçim içeriği ezdi mi, liderlik PR’a indirgenir.
  • (Hierapolis) Dünyayla bağını koparan maneviyat etkisizleşir.

Ben bir iletişimciyim. İçerik üretiyorum, kelime seçiyorum, anlamın peşindeyim. İçerik, güzel kelimelerle kurulmuş bir bina olabilir. Ama o binayı ayakta tutan, samimiyet, ahlak, düşünsel derinlik; erdem. Yönetim sistemleri de böyle. Hayatın kendisi bu.

Liderlik, içerik, halka seslenmek, etki yaratmak… hepsi erdeme çıkıyor. Bunu fark edenler için iletişim bir strateji değil, bir duruş oluyor.

Bu yazı, bir çağrı.Tarihe çıkın, taşların anlattığı fikirlere dokunun. Kim olursanız olun,  hikâyenizi yazmadan önce bu topraklarda neler yaşandığını bilin. Kimse kalmıyor. Kalamıyor. Bazıları üzerinden yüzyıllar geçse de anılıyor. Maksat, iyi anılmak. Geleceğimizi binlerce yıldır söylenenler inşa ediyor. Kimliğimizi biz inşa ediyoruz. Seçim yapıyoruz. Unutmayın; binlerce yıl önce yaşayanları bugün gibi anabiliyorsak, hiçbir şey silinmiyor, unutulmuyor, bir günde kimlik inşa edilmiyor. Pusulayı şaşırıyoruz, doğru. İbre erdemi gösterirse doğrudur, bilin.

Paylaş