Youtube kanalımın en genç konuğu Sude Kahraman’ı (16) takdim ederim.
Fatih Atatürk Çağdaş Yaşam Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde okuyor. 2. sınıf öğrencisi. Bir e mail attı; “…çıkıp konuşma yapan kişilerden cesaretlenerek ve kendime de yeteri kadar güvendiğim için size yazıyorum… Bu zamana kadar hep yaş almış, gerek psikologlar gerekse doktorlar, eğitimciler çıkıp ergenlik, ruhsal durum, gençlik psikolojisi hakkında konuşmalar yaptı. Hep onlar anlattı ama soruyu bize soran olmadı. Ben şimdi içten dışa doğru anlatmak istiyorum…” Mesajdan bir bölüm! Okuduktan sonra gayet haklı ve neden kendi kendisini doğrudan ifade etmesin diye düşündüm.
Sude açık yüreklilikle ve samimiyetle hayatının ergenlik dönemini yaşayan bir gencin hislerini ve ihtiyaçların aktardı. Kendilerini nasıl hissettiklerini, onları büyüklerden uzaklaştıran konuları ve sorun haline gelen ergenliğe çözümünü aktardı. Sude bizi yanlış tanıyorsunuz, hatta tanımıyorsunuz diyor.
Hepimiz bir gün ergen olmadık mı, ne çabuk unuttuk yaşadıklarımızı. Adeta topluca demans yaşıyoruz… Çocuklarımızla aramızdaki sorunu modern zamanlara bağlamanın kimseye faydası yok.
Ne anlatmak istiyorsun?
Ben ergenliğin kutsallaştığını anlatmak istiyorum. Yani doğru olmadığını, yanlış bilgilerin aktarıldığını ve de gençlerin ileriye dönük hayallerinin hayalden ibaret olmaması gerektiğini aktaracağım.
Neden düşüncelerini aktarma ihtiyacını hissettin.
Kitap okumayı çok seviyorum. Kitap okurken kendimi daha özgüvenli ve daha mutlu hissediyorum. Düşündüm ve etrafımda da gözlemledim ki, kitap okuyan sayısı çok az. Durum böyle olunca da öncelikle arkadaşlarımı okumaya teşvik etmek istedim. Bunu başardığımı hissettim. Daha sonra neden okumuyoruz veya neden okuyoruz, bunların bir alt dalı olduğunu düşündüm ve psikoloji olarak adlandırıldığını duydum. Bu yüzdenden psikoloji hakkında ilerlemek istedim. Çeşitli yazılar yazdım.
Bloğunda mı yazdın.
Evet. Daha sonra kapattım.
Pekâlâ. Şimdi psikolojiye ilgi duyuyorsun. Sanırım üniversite de bu yolda ilerleyeceksin.
Umarım.
Ergenliğin kutsallaştırılması derken bir eleştiri mi hissetmem icap ediyor?
Evet.
Biz büyükler ergenliği kutsallaştırıyor muyuz?
Şimdi ergenlik geçmiş yıllarla kıyaslandığında sanayi devrimi ile gelişen bir şey. Sanayi devrimi ile kol gücünün yerine makinelerin geçmesi ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanlar köylerden şehirlere yerleşmeye başlıyorlar. Köyde herkesin ne olduğu belli. Küçük bir çevre, küçük düşünceler. İnsanlar şehirlere gidince daha büyük düşüncelerle, daha farklı hayat tarzlarıyla karşılaşıyor ve yaşamaya çalışıyorlar. Düşünün ki, bir apartmanda yaşıyorsunuz ve anneniz yeni yeni kişilerle tanışıyor. Anneniz için bir çay bardağı bile komşulara göre şekilleniyor ya da babanızın araba sevgisi alevleniyor. Sen, ağabeyin-ablan yeni tarzlar keşfediyorsunuz, yeni insanlarla tanışıyorsunuz ve kendinizi onlara göre şekillendiriyorsunuz. Bunun daha öncesinde çok daha basit bir yaşantı vardı. İnsanlar sürekli sadece kendilerine odaklanıyorlardı. Kendi kendilerini geliştiriyordu. Ama zaman ilerledikçe, teknoloji geliştikçe insanlar kendi kendilerini yetiştirmiyor. Toplum bizi yetiştiriyor. Toplum bizi ileriye götürüyor.
Mahalle baskısına mı gidiyoruz?
Evet. Bu yüzden insanlar kendi düşüncelerini aktarmıyorlar. Yani, ben varım sorusuna kendi cevaplarını değil de toplum için varım cevabını veriyorlar.
Bu da onları kendileri gibi yapmıyor.
Evet.
Ve normal bir süreç olan ergenlik, sorunlu bir hale geliyor galiba değil mi?
Evet.
Biz sizi anlamıyoruz. Siz de bizi anlamıyorsunuz.
Yani…
Gördüğüm en önemli eksiklik okumakla ilişkili. Siz gençler niye okumuyorsunuz?
Sosyal çevreden çok çabuk etkilenebiliyoruz. Çünkü duygusal anlamda çok yoğunuz. Ya ailesinden okumayı görmüyor ya da sosyal çevresi onu okumamak için kendi içine alıyor. Mesela şu an sigara içmek çok popüler bir durum çünkü sigara içtiğin zaman arkadaşlarınla konuşacak bir konun oluyor. Hep popülerin etkisi altında olmak istiyorsun, onun doğrultusunda ilerliyorsun. Şimdi kitap okuyan sayısı da gittikçe azalıyor. Çünkü kitap okuduğunda artık insanlar sana garip bakmaya başlıyor. Böyle olduğunda da gerek okul kitapları gerekse normal kitaplar sana uzaklaşıyor. Ve sen kendini yetiştirme şansını elde etmediğin için, kendini boş popüler kültüre uygun gördüğün için okumak istemiyorsun, okumak zevkini de elde edemiyorsun.
Yalnız kalmayı göze alarak okuma yolculuğuna devam etmek seni korkutmuyor mu?
Korkutuyor, çünkü şu an kendi düşüncelerimizde var olmuyoruz.
Sizin için ne yapabiliriz?
İlk eğitim aileden başladığı için ailenin bilinçlenmesi gerekiyor. Böyle söylendiğinde herkes karşı çıkıyor. Çünkü herkes kendi ailesinin sorunsuz bir şekilde ilerlediğini düşünüyor ya da anne babaya söylendiğinde kendilerinin en doğru eğitimi verdiklerini düşünüyor. Fakat ilk aile iletişimi çok önemli. Önce aile oluşturulmalı ki giderek toplum da normal düzeye gelsin, toplum da ilerlesin. Çünkü bizi hayata kazandıran ilk aile oluyor.
Sizin için ne yapabiliriz, sizi nasıl daha iyi anlayabiliriz?
Konuşarak.
Peki. Konuşmuyor muyuz?
Herkes konuşmuyor. Konuşsan da dinlemiyor diyebilirim.
Biraz açabilir misin; beni duymuyorsun mu demek istiyorsun? İletişim mi kuramıyoruz?
Evet.
Kendi cümlelerinle bunu nasıl ifade edersin.
Şimdi konuşmak var, bir de konuşmak var. Konuşmak, iki insanın duygusal anlamda da zihinsel anlamda da bir arada bulunmalarıdır. Senin bir derdin oluyor. Karşı tarafa bunu aktarıyorsun fakat karşı taraf onu ya görmek istemiyor ya da kendi içinde gereksiz buluyor. O yüzden cevap vermiyor. Hal böyle olunca kişi cevapsız kalıyor, kendini de ne tanıyor ne de konuşmak istiyor. Cevapsız kaldığımız sorulara ve yanıt alamadığımız şeylere de yönelmek istemiyoruz. Bu yüzden konuşmalarınız dinlenmeli ki daha çok ileriye doğru faaliyetlerde bulunabilelim.
Diyorsun ki; “…popüler kültüre doğru itiliyoruz, bizimle konuşmuyorsunuz, konuştuğunuzu sandığınız zamanda bizi dinlemiyorsunuz. Bu kısır döngü içerisine girdikçe popüler kültüre daha fazla yanaşıyorum çünkü en azından konuşabileceğim bir konu oluyor. Arkadaşlarımın arasında kitap kahramanlarını konuşan yok. O zaman da ben onların arasına giremiyorum, bir yeri seçmem lazım…” Bu mudur?
Evet.
Biz ne kadar yanlış şeyler yapıyoruz böyle!… Örneğin sizleri sulu gönüllü, hiçbir yerde sebat etmeyen, pek de işe yaramayan olarak nitelendiriyoruz… Yanlış yaptığımız konusuna katılıyor musun?
Katılıyorum.
Kendinizi bize anlatır mısın?
Ergenlik kelime anlamı olarak olgunlaşmak, büyümek demek. Yani yaş aralığında değişim göstermek. Yaş aralığında değişim gösterirken çevresel faktörler de etki ediyor çünkü duygu olarak yoğunuz. Duygu olarak yoğun olduğumuz için aile bizi pek önemsemiyor. Nasıl olsa ergendir deyip geçiştiriyor. Fakat aile bizi kimlik arayışına sokmalı ki, biz ne olduğumuzu erkenden kavrayalım, ileriye dönük adımları atabilelim. Ben şu an ayna karşısında “ben kimim” sorusuna yanıt verebiliyorsam toplum için varımdır, kendim için de varımdır. Ben eğer kendim için de toplum için de en doğru şekilde varsam hep var olacağımdır. Bunu aile sağlamalı veya aile gibi gördüğümüz kişiler bize kazandırmalı ki, biz var olalım.
Başka ne söylemek istersin?…
Ben sadece kişinin kendi sorularına yanıt vermesini, toplumdan soyutlanmasını istiyorum. Önce kendini anlamalı sonra çevreyi anlamalı.