Ezber yok, çivi çıktı, kabus döndü!

John Maynard Keynes 1930’da “Torunlarımız İçin Ekonomik Projeksiyon” diye Türkçeleştirebileceğimiz makalesini yayınladı. Yazdığı dönemde dünya Büyük Buhran’la boğuşuyordu. Keynes yazısında, gelecek nesillerle ilgili olarak zenginlik ile duraksama arasında tehlikelere dikkat çekti. Devrim sayılacak bir öngörüyle yol haritası çizdi.  Yeni bir hastalık olarak adlandırdığı teknolojiye bağlı işsizlik endişesi taşıdığını ifade etti. Gelişen teknoloji insan gücüne olan gereksinimi azaltacak ve çağın en büyük işsizlik dalgasına neden olabilir dedi..

Gerçekten çok önemli bir nokta! Ve fakat artık Keynes’in düşündüğü kadar basit değil…

Gelişmiş ekonomilerde işçi ücretleri yıllardır değişmiyor. 1980’lerden sonra işçinin pastadan aldığı pay azaldı. İsveç gibi ülkelerde bile çalışanlar arasındaki gelir eşitsizliği artıyor… ABD, eşitsizliği teşvik eden ekonomi modelinin öncüsü olarak görülüyor. Sermayeyi elinde tutan yüzde 1’lik kesim ulusal gelirden artan bir pay almaya devam ediyor. Orta sınıf arada sıkıştıkça sıkışıyor.

Şekil a-1) Türkiye!

Keynes yaşasaydı Türk siyasi ve ekonomi anlayışını nasıl tanımlardı bilemem…

Bana kalırsa, siyaset çamuruna battığımız şu günlerde, belki de tarihin en kara ekonomik gelişmesine imza atıyoruz. Niteliksiz eğitim, dünyanın en büyük genç nüfusuna sahip olan ülkelerden biri olmak, mesleksiz insanlar, nitelikli çalışan arayan işveren, teknoloji üretemeyen bir ekonomi… Çağın gerisinde kalan ve umutları hızla sönen bir nesil, bir nesil daha, bir nesil daha…

Teknoloji ile istihdam arasındaki ilişki bir türlü huzur bulmadı!.  Ekonomistlerin birbirinden farklı görüşleri var… Bir grup, teknolojinin işsizlik yaratacağını ifade ediyor… diğer grup,  üretimdeki artışın, iş gücü kullanımının yaygın olduğu ekonomilerde gelir seviyesinin artmasına neden olacağını, yeni taleplerin, yeni ürün ve hizmet türlerine yol vereceğini, yeni iş olanaklarından söz edebileceğini ifade ediyor.  Orta ve küçük çapta işlerin, bir tür  ekran görüntüsü olduğunu savunanlar var… İnsanları çalışır durumda tutmak için var olan ve ekonomiye faydası olmayan işler şeklinde tanımlıyorlar. Bu işlerin, üst sınıfın diğerlerini kontrol altında tutabilmesi için var olduklarını söylüyor… Teknolojinin gelişmesinin, her işin makineleşeceğinin göstergesi olmadığını, Hindistan’da, Çin’de teknolojiden daha ucuz olan insan gücünün bal gibi çalıştığına işaret edenler de var.

Soru şu: “Nerede olmak, nasıl yaşamak istiyoruz? Çocuklarımıza nasıl bir ekonomi bırakmayı planlıyoruz?” Kesin olan bir şey var; teknoloji sayesinde daha zeki, daha yaratıcıyız. Daha  fazla hayal gücüne sahibiz. Daha az sayıda çalışanla daha çok iş yapabiliyoruz. İstediğimiz bu mu? Yenilik ve büyümenin, sadece kalifiye elemanlara yaradığı bir ortam teşvik edildiğinde, toplumdaki eşitsizlik büyüyerek devam edecek. Bunun çaresi yok mu? Kaybolan nesilleri, işsiz gençleri ne yapacağız?

Oxford Üniversitesi’nin yayınladığı bir araştırmaya göre, teknolojinin tehdit ettiği işlerden bazıları muhasebe, hukuk gibi  beyaz yaka işler… Sanat, psikoloji gibi duygusal zeka gerektiren iş kolları en az değişikliğe uğrayacaklar arasında. Meslek gruplarının yüzde 47’si, 20 yıl içinde teknoloji sayesinde dönüşmüş olacak.  Aralarında  editörlük, oyunculuk gibi eğitim ve yüksek maaş gerektiren işler insan zekasıyla ayakta kalmayı başarabilecek.

Peki Türkiye hangi yöne gitmelidir? Çocuklarımızı nasıl yönlendirmeliyiz? Gelecek hangi sektörleri daha fazla etkileyecek, nasıl?

Seçim ekonomisi işsizliği nasıl etkiler?

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının derinleşmesiyle birlikte piyasalara hakim olan siyasal belirsizlik, yüksek faiz ve düşük kur politikalarıyla birleşerek işsizliği doğrudan etkiliyor. Son 3 ayda yaşanan süreç bunun açık göstergesi oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, işsizlik oranı 2013’ün son ayında sekiz ayının ardından yeniden çift haneye çıktı. Yüzde 10 olarak açıklanan yeni işsizlik rakamlarına rağmen, istihdamda önemli artışlar var. Tarım dışı işsizlikte yaşanan bu gerilemenin arkasında, 2013 yılının ikinci yarısında yaşanan hızlı büyüme değerleri yatıyor. Buna göre, neredeyse bütün sektörlerde istihdam artışı gözlemleniyor. Şaşırır mısınız bilemem özellikle inşaat ve tarım sektörlerinde önemli istihdam artışları yaşanıyor.

Türkiye’de istihdam edilenlerin yüzde 21,8’i tarım, yüzde 19,6’sı sanayi, yüzde 6,9’u inşaat, yüzde 51,6’sı ise hizmetler sektöründe yer alıyor. Bu dağılım, yalnızca iş gücü yapısını değil aynı zamanda ekonominin de resmini çekiyor.

Bildiğiniz gibi, biz hala kayıt dışı gibi ilkel bir konuyla mücadele ediyoruz. Bu sektörlerde çalışan işçilerin kayıt altına alınması öncelik amaçlardan biri. TÜIK verilerine göre bu konuda da önemli bir yol kat ettik. Buna göre, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 3,1 puan azalarak yüzde 34,3 oldu. Tarım sektöründe sosyal güvenlikten yoksun çalışanların oranının hala yüzde 80’leri aşıyor.

Dünyada teknoloji hangi meslek gruplarını nasıl etkiliyor, yeni iş yaratmak, istihdam piyasasından uzak kalanları entegre etmek, gelir paylaşımını eşit dağıtmak, gençlerin meslek sahibi olması… Tartışma konuları. Biz tartışamayız! Çünkü, bizde siyaset mekanizmasının yarattığı kayıt dışı, kısa dönemli de olsa gelir modelinin kendisi.

Ezberi bozulan bir dünyadayız. Çivisi çıkmış bir ülkede yaşıyoruz.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir