Türkiye hiç durmadan değişim konuşurken hiç olmadığı kadar azim ve sürdürülebilir şekilde değişime direniyor. Buna karşın aramızda değişimi yakalayan birçok genç ve korkmadan farklı düşünen bireyler var. Sayılarını artırmamız gerek. Özge Özmen bunlardan biri. Özge, “Social Maker Lab” girişiminin kurucusu. Teknoloji ile toplumsal sorunlara çözüm bulmak için çalışıyor. Türkiye’nin en iyi 10 sosyal girişimcisinden biri seçilmiş.
Özge yaptığı iş, toplum içindeki yeri, eğitimi, profesyonel çalışma şekli, gelir modeli, yarattığı katma değer ve daha sayabileceğim birçok nedenden dolayı değişimi temsil ediyor. Bir sistem kurmuş, gelir modeli var, sistemin çıktıları var, ekosistem yaratmış, zamandan ve mekandan bağımsız çalışıyor, teknoloji geliştiriyor, topluma dokunuyor, sonuçları ölçebiliyor. Özge yalnız değil, onun gibi değişime cesaretle yaklaşanlar var. Genç olmaları da gerekmiyor. Ne yaş ne cinsiyet ayrımcılığı yapamam. Ama onların sesini duyurmak için değişime direnmeyip değişenleri ayırabilirim. Seslerini yeterince duyuramadıklarını düşünüyorum. Özge’yi de davet ettim. Çıktılarını sizinle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum:
Özge kim, Social Maker Lab nedir?
Social Maker Lab kurucusuyum, 25 yaşımdayım. Social Maker Lab kısaca yeni teknolojileri yani üç boyutlu yazıcılar, drone’lar, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve robotik yazılım dünyasındaki gelişen teknolojiyi, sorun çözmek için nasıl kullanabiliriz diye düşünen, tartışan ve bir şeyler üreten bir inovasyon merkezi. İkinci yılımızdayız, yavaş yavaş etkimizi göstermeye başladık.
Nasıl gelişti fikir?
Benim kelimem ki, her insanın bir kelimesi olduğuna inanıyorum; “merak” ve öğrenmeyi öğrenmek. 18 yaşımdan beri sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak aktif bir şekilde çalışıyordum. Bir dönem İtalya’ya da gittim, altı ay boyunca orada sivil toplum kuruluşunda çalıştım. Ardından, “yeni bir şeyler katmam gerekiyor” dedim… Sivil toplum dünyasındaki gelişmeleri ve buna bağlı neler yapabilirim diye internetten araştırmaya başladım. 2013 yılında “sosyal girişimcilik” kavramıyla tanıştım. 21-22 yaşındaydım.
Merak insanın içinde büyüyor değil mi?
Evet, bir tutkuya dönüşmeye başladı.
Bu kıvılcım nereden çıktı, yetiştirilmende mi, eğitiminde mi farklılık var, paylaşır mısın?
Ben Ankara’da doğdum büyüdüm, orada öğrenimime devam ettim. Bu tutkuyu keşfettiğimde Gazi Üniversitesi Ekonometri öğrencisiydim. Ekonometri öğrencisi olarak mezun olduğumda aslında çok iyi bir finansçı olacağımı düşünüyordum. Deneyimledim. Birinci sınıftayken staj yaptım ve ekonometri-finansın benim rengim olmadığına, yani hayatta böyle bir duruşum olmaması gerektiğine karar verdim. 19 yaşımdan sonra sürekli denemeye ve kendimi, keşfetmeye adadım.
Rengini buldun mu?
Şu anda mutluyum, galiba buldum. Aydınlık bir renk. Beyaz bence. Biz teknolojiyle insanları nasıl bir araya getiririz diye çalışıyoruz. Yeni bir şeyler yaratmaya çalışıyoruz. Bundan 3-4 sene önce katıldığım bir eğitimde, “bir problemle karşılaştın, sadece iki seçenek var, hangisini seçebilirsin” diye sormuşlardı. Ben de, “C noktasını yaratırım” demiştim. Şu an yaptığımız da bu işte! C noktasını yaratmaya çalışıyoruz. Yeni bir ışık ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. O yüzden rengimiz aydınlık, beyaz bir ışık.
C noktasını tanımlayabilir miyiz, toplum için C noktasına ulaşmak ne demek?
Toplum için C noktası inovasyon. İnovasyonun günümüz için çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. İnovasyonu, yeni teknolojileri toplum için nasıl kullanabiliriz diye düşünüyor ve çalışıyoruz. İnsanların hayatlarında nasıl kullanabilecekleri ile ilgili çalışmalarımıza devam edip ilham vermek istiyoruz.
İnovasyon toplumla nasıl buluşur, örnek var mı?
Biz ilk yaptığımız girişimimizde, Manisa’nın Yırca Köyü’nde bir proje gerçekleştirdik. Kemal Kahya diye bir sosyal girişimci arkadaşımız var. Manisa’nın Yırca Köyü, zeytin ağaçlarının kesildiği ve orada yaşayan halkın geçim kaynaklarının elinden alındığı bir köy. Orada yaşayanlar için yeni bir ekonomik model yaratmak gerekiyordu. Kemal ve köy halkı bir sabun evi kurdular. “Neden sabun evi?” diye gelen sorular oluyor; çünkü, en hızlı şekilde üretim yapabilecekleri alan orada sabundu. Biz de bunu üç boyutlu yazıcılarla yapabilir miyiz dedik ve hemen harekete geçtik. Üç boyutlu yazıcılarla sabun modelleri üretmeye başladık köyde. Sabun modellerini yaptıktan sonra satışlar yüzde 70 oranında artış sağladı. Bizim için çok önemli bir projeydi. Haberlerde, televizyonlarda; “…teknoloji gelişiyor… gelişiyor… yayılıyor…” söylemlerini duyuyor ve görüyoruz. Ama bence insana dokunan yerlerde olması gerekiyor.
Bana dokunduğun bir yer daha var, bir başka projeniz… Teknoloji sayesinde görme engelli gençlerimizin hayatına nasıl dokunduğunu kısaca anlatır mısın?
Biz son iki yıldır Kilyos’ta Görme Engelliler İlköğretim Okulu’nda çalışıyoruz. Geçen sene mezun olacak sekiz öğrenci için üç boyutlu yazıcı kullanarak bir mezuniyet yıllığı hazırladık. Türkiye’de ilk kez görme engelliler için bir mezuniyet yıllığı hazırlandı.
Görme engelliler sayenizde nasıl gördü, o yıllık neye benziyordu?
Yıllıkta, bütün mezun olan öğrencilerin üç boyutlu yüzleri ve kendileri için yazdıkları üç boyutlu yazılar yer alıyor. 3D printer sayesinde öğrencilerin yüzünü yıllığa katman katman koyarak, dokunarak görmelerini sağladık. Okula gittiğimizde, bu yıllık sizin için ne anlam ifade ediyor diye sorduk, bir öğrenci şöyle dedi; “Ben sekiz yıllık en yakın arkadaşımı bugün ilk kez nesnel olarak tanıma fırsatı buldum. Hep hayal ediyordum acaba en yakın arkadaşım nasıl biri diye”.
Dokunarak eğitim yayılabilir mi?
Geçtiğimiz yıl yaptıklarımıza yeni bir şeyler katmak istedik, bu eğitim öğretim yılında neler yapabiliriz diye yine okula gidip çalışmaya devam ettik. Okulda bir sorun tespit ettik. Öğrenciler, öğretmenlerin anlattıklarını hayal dünyalarında canlandıramıyorlardı. Örneğin Peri Bacaları’nı coğrafya dersinde öğretmen anlatıyordu ama öğrenciler Peri Bacaları’nı ya da diğer olguları hayal edemediği için eğitim süreçlerinde aksaklıklara yol açıyordu. Biz de eğitim materyallerini üç boyutlu yazıcılarla ürettik ve okula götürdük. Coğrafya, matematik, fizik dersindeki materyallerin hepsini… Artık öğrenciler derste anlatılanların nasıl bir şekilde olduğunu algılayabiliyorlar.
Sevgili Özge, görme engelli çocuklarımızın hayallerine dokunmalarını sağladın, senin hayalin ne?
Ben nereye gidiyorum, aslında yaptığımız işte hiçbir zaman amacımız bakın bunları yapıyoruz demek değil. Biz bir şeyler yaptık, insanlar duysun, ilham alsınlar, kendileri de harekete geçsinler istiyoruz.
Hayal kurmanın bulaşıcı olmasını istediğini mi anlamalıyım?
Başkaları da hayal kursunlar istiyoruz. En başında söylemiştim, benim kelimem “merak”. Ben daha çok merak eden, öğrenmeyi öğrenen insanların olmasını istiyorum ve sürekli öğrendikleriyle kendini geliştiren, topluma ışık tutan, kendi rengini bulan insanlar olmasını hayal ediyorum ve bunun için de çalışmaya devam ediyorum.
Eğitimindeki süreçleri anlatır mısın?
Üniversiteyi bitirmedim. Bitirmeyi de düşünmüyorum, çünkü onun benim rengim olduğunu düşünmüyorum, benim hayalimle kesiştiği bir nokta olduğunu düşünmüyorum. İnsanların artık en büyük üniversitesi internet. Dijital bir dünyadayız ve ben de kendimi dijital bir eğitim sisteminin içerisinde bir öğrenci olarak konumlandırdım. Öğrenimimi bu şekilde tamamlamayı seçtim. Umarım benim için güzel olur. Şu anda gayet mutluyum.