Milyarlarca insan ile sayısız bitki ve hayvan türünün hayatta kalması, dünyayı yöneten birkaç liderin bir araya gelip alabileceği kararlarla pekala mümkün. Oysa olmuyor… üzerinden daha birkaç gün geçmiş olan Birleşmiş Milletler Konferansı ya da referans sayılan konferansların konferansı; Paris İklim Konferansı’nda olduğu ya da birkaç hafta sonra Körfez’de toplanacak COP Konferansı’nda olacağı gibi… Bu toplantılarda ne çok kritik konular tartışılıyor ne liderler yumruklarını masalara vuruyor… sözcükler havada uçuşuyor, lügatlar şişiyor!
Sonuçta peki bir şey oluyor mu? Hayır. “Neden” diyeceksiniz, işte bunu insanın saf aklı almıyor. Tek kelimeyle izah et deseniz, “menfaat” diyebilirim. Evrensel dil İngilizce’de karşılığı “interest”. Dünya üzerinde nerede olursanız olun istediğinize söyleyin kafalarda ampul yanıveriyor, yerleşik güçlü bir kelime.
2015 yılında dünya, sanayi öncesi seviyelere göre 0,8ºC ısınmıştı. Küresel ısınmanın 1.5ºC ile sınırlandırılması ya da bu hedefe ulaşılamaması halinde en azından 2ºC’nin “çok altında” bir seviyede tutulması hedefi belirlenmişti. Dünya kayıtlarına geçen rekor sıcaklıkları bu yaz defalarca yaşadık, sıcaktan ölüyoruz… Deprem örneğinde de olduğu gibi. Her ilimizi kaç şiddetinde vuracağı belirlendi, hakkında neredeyse bilinmeyen kalmadı, ama takdiri ilahiyi geçmek mümkün olamadı. İllerde semtlerin durumu somut ortaya kondu. Ülke çapında çürük yapı stoğu da biliniyor. Peki nüfusumuzun çoğunluğu neden hala depremde mezar olacak evlerde oturuyor?
Yıllar yıllar önce bilim insanı James Hansen, insanlığın tehlikeyi azaltmaya kararlı liderler seçmedeki başarısızlığını, “inanmak için yaşamak zorunda olan lanetlenmiş aptallar” olduğuna bağlamış. Sözleri, sarf ettiği tarihten sonra farklı alanlarda defalarca yaşıyoruz, yaşayacağız… Durumun değişmemesi karşısında daha güçlü ifade edebilecek kelimeler benim haznemde yok.
Yazıyoruz, konuşuyoruz, duyuyor okuyor ve geçiyoruz. Liderler de okuyor ve geçiyor olmalı… Hadi bir örnek daha vereyim, prestijli London School of Economics’in Grantham Araştırma Enstitüsü sonucuna göre 154 ülkenin tamamının yaptığı başvurular analiz edilmiş ve hepsi uygulansa bile küresel karbon emisyonlarının şu anki seviyesi olan yıllık 50 milyar tondan 2030 yılına kadar 55-60 milyar tona çıkacağı sonucuna ulaşılmış. 2ºC sınırını tutturma şansının yüzde 50 olması için yıllık karbon emisyonlarının 36 milyar tona düşmesi gerekiyormuş. Demek artık nafile!
Araştırmalar araştırmaları kovalıyor, sesler arşa çıkıyor, medyalar aracılığıyla herkese ulaşabiliyoruz neden kimseyi yakalayamıyoruz? Kelimeler mi güçlü değil, anlamları mı kaydı? Kendinizi kaç kelimeyle ifade edebiliyorsunuz? Marifet, çok kelime bilmek, bunu yazıyla da sözle de ifade edebilmek. Bir dil bir insan çok dil müthiş birey! Böyle öğrenmedik mi?
Ezber bozuldu, yapay zeka gerçekliklerimizin çoğunu yerle yeksan etti. Soruyorsun söylüyor, veriyorsun yazıyor. Yeni versiyonları, sesden text’e, text’ten sese ve farklı dillere geçme olanağı, sesi taklit etme becerileri de içeriyor. İletişimde sorun yok.
Yapay zeka mucizevi şekilde ilerlerken insanlık yine aynı mucize düzeyinde geriliyor. Çünkü anlayamıyor. Anlasa yukarıda saydıklarımı yaşıyor olmayacağız değil mi? Ben de bu zeka düzeyinde “yapay zeka” ne kadar gerekli sorguluyorum artık.
Aşağıda çıkardığım 30 adet Türkçe İngilizce kelime, dünyanın her yerinde konuşulup yazılanları anlamanıza yeter de artar. Gündemi bu kelimeler üzerinden takip edebilirsiniz. Alt anlamlarını ve üzerindeki felsefe ile tarih bağlantısını da boş verin sizden mutlusu olmaz. Çoğu içi boşaltılarak kullanılıyor ya da anlamsızca dolduruluyor. Genellikle bu kelimeleri arka arkaya sıralıyorlar. “Sallamak” da denebilir.
Görüyorum ki, dağarcığınızda çok kelime olması sizi daha anlaşılır kılmıyor… Bir dili zengin bir ifadeyle kullanmak taktir de bahşetmiyor. Formül; yeteri kadar, ne fazla ne eksik. Zaten asrın sloganı da öyle diyor; “iş bitirecek kadar”. Biten işin anlamını bu listede olmayan “menfaat-interest”e bağlayabilirsiniz.
Kelime derleme işim kolay oldu. En çok kullanılan haber başlıkları ile içerikte geçen kelimelerden yola çıktım, size evrensel bir diyaloğun kapısını açtım. Bir tür Google SEO. Malum Google yalnızca bir arama motoru değil, hayatımızın ta kendisi.
- Catastrophe – Facia, Afet, Yıkım
- Promise – Taahhüt
- Dignity – İtibar
- Trust – Güven
- Ego – Benlik
- Unstable – İstikrarsızlık
- Change – Değişim
- Vote – Oy
- Warning – Uyarı
- Climate – İklim
- Anxiety – Kaygı
- Fear – Korku
- Opinion Polls – Kamuoyu Araştırması
- Populism – Popülizm
- Slogan (Aynı)
- Victory – Başarı
- Sanction – Yasak
- Ban – Kısıt
- Net Zero – Salınan Ve Temizlenen Sera Gazı Dengesi
- Sustainability – Sürdürülebilirlik
- Impotence – Aciz, Etkisiz, Yetersiz
- Power – Güç
- Autocracy – Otokrasi
- Democracy – Demokrasi
- Leader – Lider
- Fatigue – Tükenmişlik ,Yorgunluk, Bıkkınlık
- Sugar Coat – Ballandırmak, Göz Boyamak, Abartmak
- … Washing – … Aklamak
- Cost – Maliyet
- Short Term – Kısa Vade
Bu kelimeleri bir araya getirin, yeterince entel, yeterince boş ve hoş… güncel, eleştirel, ne isterseniz görünebilirsiniz; garantili. Hatta biraz gizem biraz da sitem, az biraz romantizm, yerinde bir Clark(!) özetle unutulmayacak bir tat bırakabilirsiniz karşı tarafta… Problem de tam burada; tat anlık, anlatım ve anlama işlemi derin olmadığında uçup gidiyor, kimse hatırlanmıyor. Warhol’un 15 dakikası bile bir asır. Hoş boş kelimeler inanmadan söylendiklerinden suya yazılan yazı olarak kalıyor.
Kelime seçkimden fatigue/bıkkınlığa kısa bir vurgu yapacağım. Fatigue kelimesini hem anlamı hem ifade ettiği sebepsiz iletişim tekniğinden dolayı seçtim. Az kelimeyle çok konuştuğumuzdan hedef kitle olarak tükenmemek yılıp bıkmamak elde değil. Hedef kitle kapatıyor kendisini, duymuyor, eğriyi doğrudan ayıramaz hale geliyor. Aynen ulusal gerçeğimiz depremde olduğu gibi. Çakmalar her yerde konuşurken gerçek bilim insanları küsüp küsüp köşelerine çekiliyorlar. Ne kadar söyleseler kaç kelime kullansalar, boş! Popüler olmak isteyene eskiden bir mikrofon bir kamera yeterdi, artık bir Youtube’la iş tamam.
Daha da örnek verebilirim; az kelimeyle çok çok konuşup kendimiz kapattığımız birkaç konu size: Corona belası, ne büyük yılgınlıktı… tam 3 yıl kapandık, hala ne olduğunu bilmiyoruz.
Ukrayna… Savaş mı oyun mu facia mı bir başka yaşam şekli mi yeni bir ticaret alanı mı… bilen yok! Hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Başkent Kiev’de hayat tatlı, cafe restaurantlar açık, drone’lar uçuyor halk yadırgamıyor artık. Bir zamanlar Lübnan gibi Suriye’nin başkenti Şam gibi. Yıldık bıktık, kafamızı çevirip bakmak gelmiyor içimizden.
Az sözle çok konuştuğumuz bir konu da sürdürülebilirlik, daha anlayamadan ne olduğunu, usandık. Kimin neyi sürdürdüğü belli olmayan müthiş bir endüstri. Yağmur-sel-çamur–yangından dolayı iklim krizinin gerçek olduğunu idrak ettik ama neredeyse onu da kanıksayacağız. Nasıl olmasın; fosil yakıt üreticisi ülke ve şirketlerinin sponsor olduğu sürdürülebilirlik konferanslarında gururla boy gösteriyor, lügatları parçalıyoruz.
Yukarıdaki 30’luk seçki dilerseniz 50 de olur 60 da. Kafalar aynı kaldığı sürece ne fark eder, sonuç aynı yere çıkacak. Dikkatinizi çekti mi, listede yer alanların neredeyse tamamı zıt anlamlılardan oluşuyor ve neredeyse hepsi taş gibi ağır ve güçlü olsa da aynı cümlede kullanılabiliyor. “Nitelik ve nicelik” farkını ayırt edemeden içi boşaltılmış kelimelerin makinalı tüfek ritmiyle kullanımı kakafoni yaratıyor. Bıkıp usanıp hızla uzaklaşıyoruz.
Yapay zeka sizce bu zekanın neresinde? Bu teknolojinin özü olan dil bilgisini kullanma sorumluluğu bulunan iletişimcilerin “ağır” sorumluluğu/muz var.