Arzu Kaprol için nesiller boyu modacı denilebilir. Anneanne, anne, teyze derken Kaprol kadınları geçmişten bugüne tasarım dünyasının içinde olmuşlar. Arzu Kaprol ise geleceği tasarlamayı hedefleyen ve tercih eden yönüyle dünya çapında haklı bir başarı elde etmiş. Paris Moda Haftası’nın en önemli günü kabul edilen son gününde defile gerçekleştiriyor. Kaprol, Türkiye’de perakendede çoklu mağazacılığa geçen tek Türk tasarımcı olmasının yanı sıra Coco Chanel’dan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tasarım yapan ikinci kadın olmanın haklı gururunu da yaşıyor. Bütünü tasarlamaktan hoşlandığını belirten Kaprol, tasarım yapmakla kalmıyor kumaş seçiminden kıyafetin dikimine kadar bütün süreçlere hakim olmayı da seviyor. Arzu Kaprol, bir anlamda terzi kendi söküğünü dikemez deyimini çürütüyor. Kendi işini kendi görüyor, işini en iyi kendisi biliyor ve sürecin her alanına hakim olma başarısını gösteriyor.
Yaprak Özer: Çok geniş bir yelpazede tasarım yapıyorsunuz. Moda tasarımcısı dediğim zaman biraz daraltmış mı oluyorum?
Arzu Kaprol: Sanırım biraz bütünü tasarlamayı seviyorum. Tasarımın bir noktasından başladığınız zaman onunla ilişkilendirebileceğiniz bir bütünü, bütünün tüm parçalarını tasarlamak bana çok büyük bir keyif veriyor.
Yaprak Özer: Bu nasıl bir bütün? Neyin bütünü?
Arzu Kaprol: İplikten, elyaftan başlayıp ürünün nihai satış noktasına, onu giyecek kişinin nasıl hissedeceğini hayal etmeye kadar tasarımın her aşamasını hissedebilmek önemli olan. Sadece kıyafeti tasarlamak değil her teknik aşamasını biliyor olmak zaten mecburi bir şey. Onu bilmeden bir şey tasarlamak söz konusu dahi olamaz.
Yaprak Özer: Çok yok mu böyle örnekler?
Arzu Kaprol: Muhakkak var. Her meslekte olduğu gibi moda tasarımı alanında içeriğini bilmeden tasarlamak var.
Yaprak Özer: Tasarım şu an çok popüler olan mesleklerden bir tanesi.
Arzu Kaprol: Evet, ama şöyle bir farklılık var. Tasarım ve sanatın herhangi bir dalı ve moda hayatı güzelleştiren şeylerden biri. Keyif alarak yaptığınız şeylerden biri. Sanat gibi, resim gibi, müzik gibi… Kendinizi iyi hissettiğiniz bir şey giymeniz anınızı güzelleştirebilir. Ama bir şeyi iyi yapmak, onu sizin mesleğiniz yapmaz. Belki ben bir kere iyi bir yazı yazabilirim, birisi bir kere iyi bir kitap yazabilir, birisi de 3-5 kez iyi bir kıyafet tasarlayabilir, bir başkası birkaç kez aksesuar, mücevher tasarlayabilir. Ama bir iş sizin mesleğinizse her gün iyi yapacaksınız. Her gün iyi yaptığınız bir şey ancak mesleğiniz olabilir ya da her gün yapmaya devam ettiğiniz şey mesleğiniz olabilir. Arada böyle çok önemli bir fark var.
Yaprak Özer: Siz her gün iyi yaptığınız mesleğe nerden geldiniz?
Arzu Kaprol: Aslında geleneksel bir hikaye. Çünkü annemin bir moda evi vardı, ananem çok çok iyi bir terzi. Büyük teyzemiz aynı şekilde. Biraz ailenin hanımlarının genlerinde olan bir şey. Dikiş, işin zanaat kısmı ve o yıllardaki Türkiye’nin ekonomik durumunu da, dünyadaki anlamda da kıyafet tedariğinin terziler ve birebir siparişlerle yürüdüğü bir jenerasyonun devamından geliyorum.
Yaprak Özer: Anneanneniz Paris’e gidermiş ve oradan dergiler alırmış.
Arzu Kaprol: Onun sayesinde 1920’li 30’lu yılların çok çok iyi moda dergileri arşivim var. 20’lerin 30’ların Vogue’ları, Bazaar’ları ve hatta, 1936 sanıyorum, Queen Elizabeth’in evlilik sayısı orijinal olarak elimde. Alternatif gelinlik çizimleri, hangisine karar vereceği, eldivenler, aksesuarlar gibi… Çok özel bir eski moda dergi arşivim tamamen onlar sayesinde var.
Yaprak Özer: O zaman sizin farklı bir şey tercih etmeniz pek söz konusu olmadı mı?
Arzu Kaprol: Açık söylemek gerekirse hayatımda bir gün boyunca acaba ileride ne meslek yapsam diye endişeli bir yaklaşımım olmadı ya o yönde yönlendirildiğim için ya hakikaten onu hissettiğim için, bu kısmı karışık bilmiyorum. Ama başka bir şey de hayal etmedim. Çok severek ve isteyerek yaptığım bir şeydi ve tek hayalim bunu doğru ve istediğim şekilde yapabilmekti.
Yaprak Özer: Dikebilir misiniz?
Arzu Kaprol: Dikerim, evet.
Yaprak Özer: İyi diker misiniz?
Arzu Kaprol: İyi dikerim.
Yaprak Özer: Her tasarımcı dikebilir mi?
Arzu Kaprol: Ben kıyafet tasarımını mimarlığa paralel buluyorum. Mimariden de çok esinleniyorum, o da ayrı bir yaklaşım. Ama siz bir mimarın bir merdiven çizmeyi veya onun merdiven teknik çözümlemesini bilip bilmediğini sorgulayamazsınız. Bilmek zorundadır zaten. Aynı şey moda tasarımı için de geçerlidir. Onu teknik olarak mükemmel bilmek ve inşa etmek zorundasınız ki nasıl daha iyi yapılacağını veya neyi değiştirmeniz gerektiğini anlatabilin.
Yaprak Özer: Bursalı’sınız. Nedir bu Bursa’nın havası, suyu?
Arzu Kaprol: Uludağ’dan kaynaklıdır belki.
Yaprak Özer: Siz Türkiye çapında ve Türkiye’yi aşmış kaçıncı moda tasarımcısısınız? Başka örnekler de var değil mi?
Arzu Kaprol: Tabii. Çok keyifli, çok takdir ettiğim örnekler de var. Bursa’nın avantajı hem İstanbul’a yakın olması hem bir sanayi şehri olması, tekstilin kökenlerinin Bursa’da başlaması; malum Kozahan İpek Yolu’nun en önemli duraklarından biri. Aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olması, bunların hepsi çok keyifli ve bana heyecan veren, benim yetişmemde bana katkı sağlayan çok önemli faktörler.
Yaprak Özer: Hissediyor musunuz bu katkıyı?
Arzu Kaprol: Çok hissediyorum, çok da keyif alıyorum. Şunun gibi hissediyorum; köklerimin olduğunu ve köklerimin bir yerde güçlenip dünyaya uzanabildiğimi hissediyorum. Belki Bursa’ya 6 ayda bir gidebiliyorum. Bu demek değil ki orada yerleşmiş bir düzenin parçası olarak ilerliyorum. Hayır, o değil. Ama varlığımın ve beni besleyen şeylerden biri olduğunu, Bursa’nın, İstanbul’un, bu coğrafyanın benim benliğimi ve tasarım kültürümü oluşturan şeyler olduğunu biliyorum ve bunu daha ileriye nasıl götürebilirimi dünyayı dolaşarak oluşturmaya çalışıyorum.
Yaprak Özer: Siz kendi tasarımlarınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Nedir Arzu Kaprol tasarımı?
Arzu Kaprol: Ben öncelikle siluet olarak moderni seviyorum. Geleceği tasarlamaktan büyük keyif alıyorum. Geleceğe dair tasarımlar, formlar, siluetler… İlerde ne giyeceğimizi hayal etmek benim için çok heyecan verici. Dolayısıyla modern bir siluet tasarımcısıyım. Biraz da şunla ilişkilendiriyorum; o kadar hızlı görsel iletişimin olduğu bir dünyadayız ki hepimiz çok benzer siluetlerde giyiniyoruz. Dolayısıyla yeni çıkan bir şey beşinci saniyede artık yeni değil, aynı anda hepimizin hayatında. Belki bu sebeplerden dolayı dünyada insanlarla tanıştığımız zaman, siluetlerine bakarak karar verdiğimiz zaman, hiçbirinin kültürel geçmişini bilemiyoruz. Benim Türk olduğum, sizin Fransız, başkasının İngiliz olduğunu dış görünüşe bakarak karar vermiyoruz. Çünkü çok benzer siluetlerdeyiz. Ancak biraz sohbet ettikten sonra ifade dillerimizle beraber kendi kimliğimizin kültürel geçmişinin ipuçlarını veriyoruz. Ben yıllar önce istedim ki kıyafetlerim de böyle olsun. Dıştan baktığınız zaman çok modern, çok global bir dili olsun ki herkes giyebilsin ama içini açtıkları zaman kimseye gösteremedikleri yerlerde, sırtlarına ve tenlerine değen yerlerde, benim imzam olsun ve giydikleri zaman kendilerini iyi hissetsinler. Çünkü kıyafet tasarlamamın tek bir sebebi var; giyildiğinde iyi hissetmek.
Yaprak Özer: Osmanlı sizin etkilendiğiniz alanlardan bir tanesi değil mi?
Arzu Kaprol: Osmanlı’nın çok kültürlülüğe yaklaşımı beni heyecanlandırıyor.
Yaprak Özer: Bir yerde “Yalnızca folklor kıyafetleri bugüne kadar geçmişi ya da değişik kültürleri anlatıyordu” diyorsunuz. Ama o değil anladığım kadarıyla.
Arzu Kaprol: Değil, hiç değil. Ben kendi tasarımlarımda şunu yorumlamayı seviyorum; bizim kültürümüzün en önemli özelliklerinden bir tanesi, aileler kendi kendilerini övüp pohpohlamazlar. Ama beklerler ki dışarıdakiler onu takdir etsin. Dolayısıyla bir anlamda içte gizli aile yapıları vardır. Ev yerleşimleri böyledir. Mimari yerleşimler, avlular o iç bahçeler üzerine kurguludur. Dolayısıyla Osmanlı’nın o yaşam anlayışı açık toplumlar değil kapalı toplumlar seviyesindedir. Kıyafetlerimde de bu kişiselliği, biraz geri kalmayı ve keşfetme fikrini ortaya çıkarıyorum.
Yaprak Özer: Zorluyorsunuz bir anlamda.
Arzu Kaprol: Zorluyorum ama bunu hem kişisel buluyorum hem de daha özel hissettirdiğimi düşünüyorum. Çünkü modanın moda olma hali aslında burada; popüler kültüre görsel ürün tasarlayan bir tasarım dalı. Sadece dikkat çekmek veya sadece farklı olmak adına değil, bunu tercih ettiğimiz anlar da olabilir, ama temel tasarlama sürecinin giyen kişinin iyi hissetmesini sağlamak olduğunu düşünüyorum.
Yaprak Özer: Sizi kimler giyiyor? Nasıl bir kadın sizi tercih ediyor?
Arzu Kaprol: Çok heyecan verici bir kitlem var. Oldukça da yaygın bir gruba dönüştü zaman içerisinde. Kıyafetlerin içlerinde desenler ve baskılarla yapılmış çok özel astar çalışmaları var. Bu astarların üstünde de bir saadet düğümüyle beraber kullanılmış taş baskı var. Bu taş baskı benim imzalarımdan biri ve Osmanlı’dan taşıdığım bir imza. Çünkü bu taş baskı saadet düğümü sikkelerin üzerinde olan ve üzerinde birçok sembolü barındıran çok kültürlülüğün bir ifadesi ve yaratılma sebebi de bu çok kültürlülüğün içinde olması. Para elden ele dolaşırken mutluluğun ve bereketin artması için yaratılmış bir sembol. Bu yüzden ben de istiyorum ki kıyafetlerimdeki baskı tene değdiği zaman bir an için mutluluk versin. Ama şöyle verebilmesini ümit ediyorum; hiç kimsenin göremediği bir yerde beni koruyan bir şey var. Koruyor, korumuyor; ama onun varlığını bilmek benim o anımı güzelleştirebilir. Bunun bir saniye bile olabilme ihtimalini düşünmek beni heyecanlandırıyor.
Yaprak Özer: Kim taşıyor bunları?
Arzu Kaprol: Türkiye’de 6 tane Arzu Kaprol monobrand mağazası var. İstanbul’da 3 tane: İstanbul, Galata ve Nişantaşı’nda. Ayrıca Bursa, Antalya ve İzmir’de var. Bu şu an Türkiye’deki perakende çoklu mağazacılığa geçmiş tek Türk tasarımcı markası. Bu nedenle çok enteresan.
Yaprak Özer: Neden diğerleri geçemedi?
Arzu Kaprol: Ben yakın zamanda geçeceklerini düşünüyorum ve ümit ediyorum. Çünkü çok önemli iş birliği modelleriyle bunları yapmanız gerekiyor. Ben bunu Boyner Grubu’yla yaptım ve Türkiye’deki mağazacılık operasyonunu şu an onlar yönetiyorlar.
Yaprak Özer: Onlar sizi temsil ediyor gibi mi anlamalıyım bunu? Yoksa onlarla yaptığınız bir iş birliği mi?
Arzu Kaprol: Üretim ve mağazacılık anlaşması, bir perakende operasyonu. Hangi mağazalara ne gönderilecek, nerede mağaza açılacak, ne tip bayilikler verilecek, tamamen Boyner Grubu’nun Ay Marka yönetiminde olan bir çalışma ve büyük bir keyifle devam ediyor. Bir diğer yandan ben de yurtdışı operasyonlarıyla ilgileniyorum. Aynı zamanda da 9 yıldır devam eden Network kadın koleksiyonlarının tasarımlarını yapıyorum ve son 3 yıldır devam eden Que markası var. Network çok büyük bir gruba hitap ediyor.
Yaprak Özer: Çalışan kadın değil mi?
Arzu Kaprol: Çalışan kadın ama çalışan kadının her anı. Pazar günü balık yemeğe giderken de giyeceğiniz kıyafetler var, gece davete giderken giyeceğiniz, kahvaltıya giderken giyeceğiniz, işte toplantıya giderken de giyeceğiniz kıyafetler var. Bununla pek çok insana dokunmak beni çok heyecanlandırıyor. Arzu Kaprol markasında da bu 6 mağazada ulaştığımız müşteri profili çok farklı birbirinden ve çok keyifli.
Yaprak Özer: Yaş grubu olarak mı gelir grubu olarak mı farklı?
Arzu Kaprol: Farklı gelir grupları da var. Çünkü Arzu Kaprol çok pahalı bir marka değil. İçinde çok özel gece kıyafetleri de var. Ama tişörtler de var. En iyi, en çok beğenilen parçalarımızdan bir tanesi triko grubu, çok ama çok ilgi görüyor. Aksesuarlar var. Çantalar, ayakkabılar, kemerler…
Yaprak Özer: Bunları hep siz mi tasarlıyorsunuz?
Arzu Kaprol: Tabii.
Yaprak Özer: Her tasarımda sizin mutlaka bir katkınız var mıdır?
Arzu Kaprol: Bir tasarım grubum var.
Yaprak Özer: Kaç kişilik bir ekip bu?
Arzu Kaprol: Arzu Kaprol hazır giyim operasyonunda bir tasarım asistanım var. Gece kıyafetleri yani couture serisinde bir tasarım asistanım var. Network’de bir tasarım asistanım var ve Que’da da bir tasarım asistanım var.
Yaprak Özer: Ne kadar ekonomik bir çalışma alanına sahipsiniz?
Arzu Kaprol: Çok daha kalabalık ekiplerle çalıştım ama zaman içerisinde hiç verimli olmadığını fark ettim.
Yaprak Özer: Halbuki ne kadar çok çalışanımız olsa o kadar büyüdüğümüzü anlatabiliriz gibi bir algımız var.
Arzu Kaprol: Büyüklük çok göreceli.
Yaprak Özer: Kaç adet tasarım yaptığınız mıdır büyüklük, kaç adet sattığınız mıdır, nasıl bir şeydir?
Arzu Kaprol: Ticari anlamda büyüklükten bahsediyorsak bu tasarladığım ürünlerin ticari olarak sevk satışlarının ne kadar başarılı olduğu ile ilgili gayet tabii ki. Ama bu cirosal bir büyüklük. Tasarım hissiyle büyük hissetmeniz ise çok riskli bir duygu. Çünkü ne çok büyük ne çok küçük hissetmemek lazım bu tür ego ile ilgili her türlü meslekte. Tüm yaratıcı mesleklerde her zaman belli bir egodan bahsediyoruz. Kendinizi bazen self motive için, kendi kendinizi tekrar yükseltip bir şeyler tasarlayabilmek adına muhakkak gerekli ama her zaman da Kaf Dağı’nda olmadığınızı ve hayata dair gerçek bir şeyler tasarladığınızı ve gerçek insanların gerçek hayatlarda giydiğini de unutmamak gerekiyor.
Yaprak Özer: Çok ödül alıyorsunuz, her yerde bir defileniz var, adınızdan sıkça söz ediliyor.
Arzu Kaprol: Bunlar mesleğin doğal parçaları gibi düşünüyorum. Bu meslek çok popüler bir alan. Çok göz önünde. Onun artı ve eksi etkileri bununla beraber olabiliyor.
Yaprak Özer: Gününüz nasıl geçiyor? Siz hep masa başında tasarım mı yapıyorsunuz?
Arzu Kaprol: Masa başında sabahtan akşama kadar tasarım yaptığım günler de var, atölyelerde bire bir model makinecilerle o tasarımın nasıl dikilmesini sabahtan akşama hatta ertesi sabaha kadar tartıştığım atölye çalışmaları da var, tozlu kumaş topları arasında kumaşları çekiştirdiğim fabrika ziyaretleri de var, mağazalarda gezdiğim, mağaza reyonlarını düzelttiğim günler de var.
Yaprak Özer: Oysa biz sizi partilerden partilere koşan, ışıkların üzerinizde olduğu podyumda alkışlar alan biri olarak düşünüyorduk.
Arzu Kaprol: Bu işin 6 ayda bir yaşadığımız on bir dakikalık kısmı. 11-13 dakika arasında sürüyor defileler. Ama defile işi sadece final fotoğrafı. O defileye gelene kadar gerçek şey o koleksiyonu oluşturmak, o koleksiyonu hangi süreçlerde, hangi ekiplerle ve nasıl bir paylaşımla oluşturduğunuz, önemli olan konu bu.
Yaprak Özer: Tasarım ekibinizin dışında teknik ekip de var mı?
Arzu Kaprol: Her farklı branşta farklı bir üretim grubuyla çalışıyoruz. Triko için çok nitelikli iki üç tane triko üreticimiz var. Aynı şekilde penye gruplar için. Constructed ürün dediğimiz ceket, pantolonlar için muazzam bir Altın Yıldız konfeksiyon fabrikası var. Bunun gibi hakikaten bir şeyi tasarladığınız zaman o iki boyutlu tasarımdan üç boyutlu bir tasarıma geçene kadar bir süreç var ve o süreç ürünün değerini oluşturuyor.
Yaprak Özer: Merkezde sizin bulunduğunuz ama belli noktalarda birikimlerinizi ve kuralları ortaya koyduğunuz, outsource ettiğiniz bir yapı var.
Arzu Kaprol: Kendi atölyem de var. Kendi atölyemde de daha özel ürünlerin geliştirildiği bir alt yapı var ve orada da çok değerli teknik ekibim var. Yıllardır artık birbirimizin gözüne bile bakmadan oluşturduğumuz bir know-how var. Dolayısıyla bunların her biri çok önemli değerler ve her biri bir bütünü oluşturuyor. Yoksa benim tek kişisel varlığım bugün bu markayı konuşmaya yeterli olmayabilirdi.
Yaprak Özer: Ekip olmadan olmaz ama benim anladım siz tasarımda büyük ölçüde varsınız.
Arzu Kaprol: Benim yön verdiğim, brief ettiğim, nelerden ilham alacağımızı, neleri nasıl uyarlayacağımızı verip feedback alıp revize ettiğim, konuştuğum yani birebir tabii ki içinde olduğum bir süreç.
Yaprak Özer: Öğrendim ki Harrolds’a adım atıyorsunuz. Nasıl bir adım atıyorsunuz?
Arzu Kaprol: Geçtiğimiz hafta Londra’da sadece bununla ilgili bir toplantıdaydım. Valentino ile Herve Leger arasında Arzu Kaprol’u satacağız dediler.
Yaprak Özer: Niye böyle bir şeye karar vermişler?
Arzu Kaprol: Onların yorumu bu.
Yaprak Özer: Paris Moda Haftası’nda da özel bir anda defileniz oluyor değil mi?
Arzu Kaprol: Bizde moda ve defileler parti ve eğlence sektörüne yönelik aktiviteler gibi algılanıyor. Fakat defile moda endüstrisinin çok önemli bir işi. İnsanları eğlendirmek için değil ürününüzü doğru anlatmak için yaptığınız bir aktivite. Bunu da bir arkadaşımın tanımlamasıyla; nasıl ki bir futbol ligi, futbol federasyonu ve bunun bir takım kuralları var, dünyada da sizin bu ilişkinizi doğru konumlandıran moda federasyonları var. Dolayısıyla ben de Paris Moda Federasyonu’nun bir parçasıyım. Fransa Moda Federasyonu sizi belli bir kategoride, belli bir gün ve saatte değerlendirip o ligin koşularını tanımlıyor. Ben de orada kapanış günü defile yapıyorum. Bu hem güzel hem de büyük sorumluluk getiren bir şey.
Yaprak Özer: Sizin gardırobunuz nasıl bir gardırop?
Arzu Kaprol: Aslında çok kolay bir gardırop. Sayısal olarak biraz geniş olabilir ama bu da mesleki deformasyon diye düşünüyorum. Tabii tasarladığım şeyleri giymekten çok keyif alıyorum ve genellikle kendi tasarladıklarımı giyiyorum. Sokakta, herhangi bir mağazada tanınan veya tanınmayan beğendiğim bir şeyi almakta da tabii ki özgürüm.
Yaprak Özer: Sizin alışveriş zevkiniz kalmamıştır değil mi?
Arzu Kaprol: Tam olarak değil aslında. Bildik ve tanımlı mağazalardan alışveriş etmenin bir heyecanı kalmıyor ama yeni şeyler keşfetmeyi, yeni ülkelerde pazarlara çıkmaktan büyük keyif alıyorum.
Yaprak Özer: Peki, gardıropta neler var?
Arzu Kaprol: Bolca siyah var. Ama onun dışında anıma göre giyinmekten keyif alıyorum. Bir anda baştan aşağıya renkli de olabilirim. Bunun gibi kurallarım yok.
Yaprak Özer: Detaylarda renkleriniz var sanırım.
Arzu Kaprol: Detaylarda renkleri seviyorum ama blok renkleri de sevebilirim. Mesleğimin en büyük avantajı zaman içerisinde daha pratik giyinmeyi biliyorsunuz. Minicik valizlerle seyahat edebiliyorum. O çok büyük bir avantaj.
Yaprak Özer: Sizin için modayı takip etmek diye bir şey var mıdır?
Arzu Kaprol: Modayı takip etmek diye herhangi birinin bir kaygısının olması gerektiğini düşünmüyorum. Ayrıca moda da artık eskiden algıladığımız gibi modayı takip edersem şöyle olur, moda dışı kalırsam böyle olur gibi kaygılar barındıran bir alan olmaktan çıktı. Bu birörnekleştirme hali ve çok sevimsiz bir şeydi; birileri moda dedi diye herkesin aynı şeyleri giymesi. Çok şükür ki böyle bir şey yok yıllardır.
Yaprak Özer: Kadınlar da erkekler de artık daha bilinçli.
Arzu Kaprol: Çok daha özgürler, erkekler de kadınlar da. Artık her şey aynı anda moda ve hiçbir şey aynı anda moda değil. Dolayısıyla çok farklı kişiselleştirilmiş giyim anlayışımız var.
Yaprak Özer: Sizin bir de iş kadını yönünüz var. Ancak birçok yerde “Hayır, iş kadını değilim” diyorsunuz. Neden sevmiyorsunuz iş kadını olmayı?
Arzu Kaprol: Ben bütünü tasarladığımı düşünüyorum. Hiçbir zaman şöyle bir marka olayım, bunu böyle oluşturayım, böyle cirolar yapıyım hedefiyle veya ekonomik planlamalarla bu işi yapmadım. Bir iş kadınında bunların çok özellikli bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar henüz hala ben de yok.
Yaprak Özer: Ama iyi yönetiyorsunuz.
Arzu Kaprol: Ben sadece oluşturduğum markalarda koleksiyon yapısını, ürün tipini, bunların belli bir matematiksel anlayışla yaratıldığını savunuyorum. Tasarımın bir tür matematiksel düşünce yöntemi olduğuna inanıyorum. Bu beni iş kadını yapar mı? Bence hayır. Ama şunu doğru bulmuyorum; ülkemizdeki yaratıcı disiplinlerde konu tamamen gökten gelen ilhamlar, sizi bekleyen şeylerle ilişkilendiriliyor. Sanat hariç tüm yaratıcı disiplinlerde, çünkü bir şeyden bir adet yapmanızdaki kaygıyla iki adet yapmanızdaki kaygı ve bakış açısı çok farklı, bir şey bir adetten fazla yaratılacaksa, ki bu benim meslek dalımı da ilgilendiriyor, bunun bir takım tasarım parametreleri vardır. Kimin giyeceğiyle, nasıl bir ortamda giyileceğiyle ilişkilidir. Dolayısıyla bana çok ilham geldi diye sizin içinde hareket edemeyeceğiniz bir kıyafeti tasarlama lüksüm yoktur. Bu beni belli bir kıyafet tasarım bakış açısına yönlendirir ki bunun da yönetilebilir bir şey olduğunu düşünüyorum ve tasarımcıyla da bu briefin verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir fincan dahi olsa onu tasarlarken önce elinizle tutabiliyor olmanız lazım.
Yaprak Özer: Ne hoş ki tasarım ve iş bir araya gelebilmiş.
Arzu Kaprol: Muhakkak ekonomik olarak çok yanlış verdiğim kararlar da olmuştur zamanında.
Yaprak Özer: Bu ilham size hep gelir mi?
Arzu Kaprol: Ben ilhamı şöyle ilişkilendiriyorum; mesleki eğitiminiz içerisinde temel sanat eğitimi, benim de Mimar Sinan Üniversitesi ‘nde aldığım çok kuvvetli bir eğitim var, size bir bakış açısı verir; bu mesleki formasyon. Ve zaman içerisinde egzersiz yaparak, belli bir sıklıkta bu mesleği yaparak, bütün ekiplerdeki ve her meslek dalındaki herkes belli bir saat, vakit, zaman, gün ve yıllar içerisinde mesleğini daha iyi nasıl yapacağını öğrenir. Bu bir egzersizdir. Yaptıkça daha iyi yaparsınız. Ben de yapıkça, tüm meslek dallarında olduğu gibi, nelerden ilham alabileceğimi biliyorum. Baktığım herhangi bir şeyi mesleki olarak ifade edebilme lüksüne sahibim ki herkes bunu kendi mesleğinde yapabilir. Herhangi bir şeye bakıp, zeminde olan herhangi bir desene, gökyüzünde olan herhangi bir şeye, bu fincandaki herhangi bir şeye bakıp bunu benim mesleğim olan kıyafet tasarımına uyarlayabilirim.
Yaprak Özer: Yaratıcılığın özünde çok çalışmakla ilişkili olduğunu söylüyorsunuz.
Arzu Kaprol: Aynen öyle. Ama şunu sorgulamıyoruz, aman böyle bir yanlış anlaşılma olmasın. Hayal etmeyi öğretemezsiniz. Hayal etmek, dolayısıyla yaratıcılığınız bir yetenektir, onu ifade etmeyi ve nasıl ifade edebileceğinizi öğrenirsiniz. Yani hayal etme yeteneğinizin zaten var olduğunu varsayıyoruz.
Yaprak Özer: Siz Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tasarım yaptınız. Şu an onlar mı giyiliyor?
Arzu Kaprol: Evet, kamuflaj kıyafetleri olarak onlar giyiliyor.
Yaprak Özer: Türk Telekom gibi gene sahada çok çalışanlar için de bir şeyler yapmışsınız. Ama TSK’nın diğerleri arasında eminim yeri bir miktar daha farklı.
Arzu Kaprol: Bir de Hava Kuvvetleri’nin bayan pilot kıyafetlerini yaptım.
Yaprak Özer: Meğersem Atatürk, Coco Chanel’den tasarım istemiş.
Arzu Kaprol: Bu konuda arkadaşlarla çok takıldık birbirimize. Bir Coco, bir ben diye.
Yaprak Özer: Coco Chanel 1980’e kadar TSK’yı giydirmiş.
Arzu Kaprol: Atatürk’ün nasıl bir vizyonu varmış.
Yaprak Özer: Coco’dan sonra ikinci kadın olmak nasıl bir duygu?
Arzu Kaprol: Coco’dan sonra olma çok keyif ve gurur verici ama bunun için Atatürk’e teşekkür etmek lazım. Bizi böyle önemli bir isimle buluşturması ve 1980’e kadar değiştirmeye gerek bile duyulmaması muazzam bir şey. Bu kadar sürede bir tasarımın eskimemesi çok kolay bir şey değil.
Yaprak Özer: Sizinkiler de aynı şekilde eskimeyecek bir şey tasarlıyorsunuzdur.
Arzu Kaprol: Tasarımı tasarım yapan şey onun zamansızlığı. Hayata kolaylık sağlıyorsanız bu eskimez. Masayı yeniden tanımlamak, sandalyeyi yeniden tanımlamak, bir ayakkabıyı yeniden tanımlamak; eğer hayatınızı kolaylaştırmıyorsanız mümkün değil, gerekli de değil.
Yaprak Özer: Teknolojik kumaşlar kullanıyorsunuz. Birkaç cümleyle bunu nasıl özetlersiniz?
Arzu Kaprol: Her tür kıyafet tasarımına bakış açım, onun performansını , günlük anlamda kullanımını ve giyeni rahatlatmaya yönelik. Hem rahatlık hem moda anlamında daha üstün bir şıklık vaadi ve taahhüdü ile ortaya çıkıyor. Kurumsal alana uyarladığımız zaman da her gün aynı kıyafeti giymekle mükellef olan çalışan kişinin psikolojik olarak giydiğinden memnun olması, hoş ve estetik bir şey taşıdığını bilmesi, hem de işini daha iyi gerçekleştirebilmesi adına akıllı çözüm önerileri üretiyorum. Teri dışarı atması, koku yapmaması, buruşmaması, daha kolay ütülenmesi gibi o ürünün yani giydiği kıyafetin ömrünü uzatacak öneriler bunlar.
Yaprak Özer: Bunlar nano teknoloji mi?
Arzu Kaprol: Bir kısmı nano teknoloji, bir kısmı teknolojik elyaflar, bir kısmı apreler, bir kısmı kesim teknikleri, bir kısmı dikiş teknikleri ama hepsi bir kıyafet tasarımının farklı aşamaları ve farklı alanları. Soğukta sıcak tutan, sıcakta serin tutan gibi şeyler veya sürekli kollarınızı hareket ettiriyorsanız, kolay kol hareketleri gibi sadece o fiziksel aktiviteye katkı sağlayabilen bir takım kesimler, dikişler.
ARZU KAPROL KİMDİR?
Arzu Kaprol için nesiller boyu modacı denilebilir. Anneanne, anne, teyze derken Kaprol Kadınları geçmişten bugüne tasarım dünyasının içinde olmuşlar. Arzu Kaprol ise geleceği tasarlamayı hedefleyen ve tercih eden yönüyle dünya çapında haklı bir başarı elde etmiş. Kaprol, Türkiye’de perakendede çoklu mağazacılığa geçen tek Türk tasarımcı olmasının yanı sıra CocoChanel’den sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tasarım yapan ikinci kadın olmanın haklı gururunu yaşıyor.