Yaprak Özer, 2000-2003 yılları arasında TRT2’de yayınlanan Kariyer Dünyası’nın bu bölümünde değerli iş kadını Güler Sabancı’yı ağırlıyor. Sabancı ile hayata, çocukluğuna, gençliğine ve iş yaşamına dair özel bir sohbet…
Yaprak Özer: Siz çocukken, büyüyünce ne olmak isterdiniz?
Güler Sabancı: O kadar seçme şansım yoktu. Ben ailenin en büyük torunuydum. Rahmetli Hacı Ömer dedemle de çok yakın ilişkim vardı. Çok küçük yaşlarda, Adana’daki ilk fabrikamız Bossa fabrikasına dedemle birlikte gittiğimizi hatırlıyorum. O günlerden itibaren de üretime, sanayiye karşı ayrı bir ilgim vardı her zaman. Üretim beni her zaman çok heyecanlandırır. Bir fabrikaya gitmek ve o prosesi görmek, takip etmek, yaratıldığını görmek, bana her zaman sevinç verir. Dolayısıyla ben üretimi ve sanayiyi çok severek büyüdüm. Kısmetmiş de bunu yapabilme imkanı buldum. Ama yaşantımın tabii bir döneminde her genç gibi başka şeyler hayal etmedim değil.
Yaprak Özer: Neler hayal etmiştiniz?
Güler Sabancı: Ankara Koleji’nin son iki senesinde, o yıllarda yeni yeni popülerleşmeye başlayan iç mimarlık ve iç dekorasyona karşı ilgi duydum. Etrafta duyuyorduk bu kavramları; bu alanların gelişip iş yaşamına yerleşmesiyle beraber kariyer fırsatları da arttı. Benim de o dönemde ailemde birçok akrabam evleniyordu, örneğin amcam… Onun için bir ev hazırlığı başlamıştı, belki benim de bir katkım olabilirdi. Tabii o yaşlarda gençler arayış içindedir. Hayatta başka neler yapabileceğimi de sorgulardım.
Yaprak Özer: İnsan ailenin dışına çıkmaya çalışır, her çocukta vardır. Asi bir döneminiz oldu mu?
Güler Sabancı: O dönemde böyle bir arayışım, isteğim oldu. Tabii görüyorsunuz ki kariyer seçimi gelip geçici heveslerle yapılmaması gerekir.
Yaprak Özer: Bir röportajınızda şöyle söylüyorsunuz; “Hep sevdiğim ilgi alanıma giren derslerime çalışırdım ve sevmediklerimden geçecek kadar not alırdım. Bütün lise hayatımda her sene şubemi değiştirirlerdi. Benim bir sınıfa girip o sınıfta ele başı haline gelmem 3-4 ayımı alırdı…” Yaramazmışsınız doğru mu?
Güler Sabancı: Liderlik vasfına sahip olmakla beraber muzır bir çocuk olduğumu söyleyebilirim. O zaman sınıflarda elebaşları sevilmez, malum, çünkü öğretmenlerle bir iktidar mücadelesine girerler. Sık sık şubem değişiyordu ama hakikaten çok iddialı, çok başarılı bir talebe değildim. Öğretmenlerim velilerime her zaman “istese çok başarılı olur” diyordu.
Yaprak Özer: Dedeniz de sizin bu hallerinizi görmüş olsa gerek… Hacı Ömer Sabancı demiş ki; “…kızım büyüyecek, okuyacak, araba kullanacak, pantolon giyecek, fabrikaya gidecek…”
Güler Sabancı: Dedem beni bu şekilde severdi. Şimdi geriye dönüp, “Yaşantınız, çocukluk dönemlerinden nasıl etkilendi?” diye sorulduğu zaman, bu etkinin çok bariz, belirgin olduğu söylenebilir.
Yaprak Özer: Sizin kariyer planlamanızı küçükken yapmışlar. Peki memnun musunuz?
Güler Sabancı: Ben hayattaki başarının mutluluk olduğuna inanıyorum. Bu anlamda da mutluyum. Ben bu sene 25. yılımı dolduruyorum. İş hayatına 1978 yılında başlamıştım. Bugüne kadar sadece iki defa durup düşündüm gerçekten yapmak istediğim bu mu diye… Her ikisinde de cevabı kendime göre yeniden değerlendirdim ve sonuçta “evet yapmak istediğim bu, bunu da başarıyla yapabiliyorsam bu bana mutluluk veriyor” diye karar verdim. Bu sorgulama dönemlerinden birinde 27-28 yaşlarındaydım. Lassa’da o zamanki lastik fabrikasında genel müdür yardımcılığına gelmiştim. Fakat daha büyük sorumluluklar alma noktasına gittiğim görülüyordu. Nitekim 30. yaş günümde Kordsa’ya genel müdür oldum.
Yaprak Özer: Ne yaptınız, korkmadınız mı?
Güler Sabancı: Çok güzel bir söz vardır; “Eğer hiç korkunuz yoksa, çok da az başarınız olur!” Ben bu söze katılıyorum. Korku biraz ve bazen gerekli. Biraz sancı gerekli, biraz tereddüt gerekli… O zaman daha dikkatli, temkinli ve planlı oluyorsunuz.
Yaprak Özer: Ne düşündünüz o an? Yani bekliyordunuz böyle bir şeyi.
Güler Sabancı: Tabii çalışıyordum, kademe kademe yükselmiştim. Geldiğim yerde böyle bir görevi yapabileceğime inanıyordum. Ama benim inanmamdan daha önemlisi, bana o görevi, sorumluluğu vereceklerin inanmasıydı. Onlar da inanmışlardı. O dönem böyle bir sorumluluğu alabileceğimi düşündüm. Bu artık öyle bir adımdı ki, “bu kariyere devam ediyorsun, dönüşün yok” gibi bir anlamı vardı. Dolayısıyla orada ciddi düşündüm ve “bu, yapmak istediğim” dedim.
Yaprak Özer: “Hayır” deme şansınız var mıydı?
Güler Sabancı: Vardı. Ben hayatta insanların her zaman seçme şansı olduğuna inanıyorum.
Yaprak Özer: Amcalar size “Olmaz Gülerciğim sen böyle bir yola girdin artık” derler miydi?
Güler Sabancı: Derlerdi. Bana bu görevi uygun gördüklerini, bunun için yeterli donanıma sahip olduğumu ve başarılı olacağıma inandıklarını söylediler ve elbette bu benim için büyük bir sorumluluk. O zamanki patronum Hasan Güleşçi Bey genel koordinatördü. Görevi bana Hasan Bey ve Sakıp Bey ile birlikte devrettiler. Vardı tercihim. Yani “Yok hayır ben kariyer yapmayacağım, düşünmüyorum bu kadar yüksek seviyede sorumluluk almayı…” diyebilirdim.
Yaprak Özer: Tercihler insanların hayatlarını ne kadar değişik yönlere götürüyorlar… Bir daha ne zaman düşündünüz, şarapçılığa doğru mu acaba?
Güler Sabancı: Beş sene kadar önceydi galiba… Üniversiteyle şarapçılık aynı anda girdi hayatıma. Hemen hemen aynı zamanda bu iki konuya konsantre olurken “Artık 20 sene oldu, değiştirme zamanı mıdır?” diye düşünmeye başladım. İş dünyasındaki sorumluluklarımı bırakıp, sadece, kar amacı gütmeyen üniversite ile uğraşmak ve hobi olarak da şarapçılık yapmak… Bu noktada “Hiçbirini bırakmak zorunda değilsin, hepsini birden yapabilirsin” diye destekleyenler oldu, destekçilerimin başında ise Sakıp Bey geliyordu. Ben de, “Olur tamam” dedim.
Yaprak Özer: Memnun musunuz?
Güler Sabancı: Evet, bu tercihten memnunum.
Yaprak Özer: İnsanların hayatlarının kompartmanlara ayırmamaları gerekmiyor. Bunu mu anlamalıyız?
Güler Sabancı: Evet. Bir şeyi yapmak için bir başka şeyden vazgeçmek gerekmiyor. İnsan kendini iyi planlarsa ve iyi bir ekibi varsa her şeyi yapabilir. Doğru seçilmiş insanlardan oluşan bir ekibiniz varsa ve beraber disiplinli çalışırsanız farklı disiplinlerde birçok işi başarmanız mümkün.
Yaprak Özer: İşe alım sürecinde aradığınız kriterler neler? Siz nelere bakıyorsunuz? Tecrübenize dayanarak işe alım süreci için neler söylersiniz? Ne tür ipuçları verirsiniz?
Güler Sabancı: İşe alacağımız kişide bilgi ve uzmanlık önemli. Hangi işe kimi alıyorsunuz? Tabii artık dünya çok değişti, eskiden yetenek öne çıkıyordu, şimdi ise yetenekten de öte baktığımız şeyler var. Her kişinin farklı etkinlik alanları bulunuyor. Kimimiz insan ilişkilerinde daha kuvvetliyiz, kimimiz analitik düşüncede… Kişilerin biraz da kendini bilmesi gerekiyor. Bizler adayları firmalarda bazı testlerden geçirebiliyoruz. Adayları tanımak için gerek psikosomatik, gerek kişilik özelliklerini belirleyici testlerden yararlanıyoruz. Çünkü her işte aynı kişilik özelliği başarılı olamıyor. Yani bir örnek vermek gerekirse, finans ya da mali işlerde çalışacak bir arkadaşımız daha dikkatli, daha titiz, daha zor tatmin olan, daha çok irdeleyen, daha çok hesapların içine giren kişilik özellikleri taşımalı. Ama pazarlamacı pozisyonları için daha rahat, biraz daha pozitif düşünen, hayal kuran, cesareti olan birilerini arıyoruz. Farklı kişilik özellikleri, farklı mesleklere yöneltiyor bizi. Dolayısıyla uzmanlık, bilgi çok önemli ancak bir o kadar da kişilik özellikleri yapacağı işe ve o işin kişiyle bağdaşması için çok önemli.
Yaprak Özer: Para mı? Kariyer mi?
Güler Sabancı: Para mı kariyer mi dendiğinde, kariyeri tercih ederim.
Yaprak Özer: Paranız olduğunuz için mi?
Güler Sabancı: Param olduğu için değil. Yeni gelen, yeni başlayan hatta mevcut çalışan arkadaşlarıma da aynı şeyi söylüyorum.
Yaprak Özer: Konuşur musunuz yeni girenlerle? Vakit ayırır mısınız?
Güler Sabancı: İlgilenirim, en önemli görevlerim: İşe almak, işten çıkarmak, o ara süreçte de onları yetiştirmek. Çalışanlarıyla ilgilenmek bir yöneticinin bence en önemli görevlerinden biridir.
Yaprak Özer: Tepeye gelince pek ilgilenilmez diye düşünürüz.
Güler Sabancı: Hayır. Çünkü doğru işe doğru insanı alabilmek, aslında bir yöneticinin başarısını direkt tarif eden öğelerden biridir. Bu tercihi doğru yapabilmek bir başarıdır. Kariyer başlamışsa ve kişi başarılıysa kazanç onu takip eder. İş yaşamımızda hep bunu söyleriz, hep kalite. Ürün kalitesi tamamsa, servis kalitesi tamamsa biz o işten mutlaka para kazanırız. Kariyer de kişilerin yaşama bakışlarıyla ilgili bir şeydir. Eğer kariyerleri tamamsa, doğru yerdeler, doğru hattalar ve başarılı gidiyorlarsa mutlaka para kazanırlar.
Yaprak Özer: Siz, ikinci kuşaktan ilk aile üyesisiniz değil mi? Sonra sizi diğer aile üyeleri takip etti, yolu açtınız. Hep merak etmişimdir ilk işiniz neydi Sabancı Holding’te?
Güler Sabancı: Benim ilk işim sekreterlikti. Boğaziçi’nde talebeliğim sırasında, son sınıftayken Sakıp Bey ile çalıştım. Üniversite 3. ve 4. sınıftayken yaz aylarında staj yaptım.
Yaprak Özer: Para verirler miydi size?
Güler Sabancı: Asgari ücret veriyorlardı o zaman. Ama esas işe başlamam, henüz yeni kurulmuş olan lastik şirketinde oldu. Orada da bir memur olarak başladım, bir oryantasyon programından geçtim ki, hepimiz geçeriz.
Yaprak Özer: Kendinizi memur gibi hissetiniz mi? Size ilk işe giren muamelesi yapıldı mı?
Güler Sabancı: Yapıldı. Ben çok memnundum. Lassa yeni bir şirketti ve çok profesyonel bir ekiple kurulmuştu. Amerikalılardan know-how/teknoloji alıyordu ve organizasyonda beş müdürlük Amerikalılar tarafından sahiplenilmişti. Dolayısıyla bir Sabancı olarak orada işe başlamamın bana ayrıcalık getirmediği bir ortamdı. Tam tersi bazı profesyonellerin, “Şimdi bu patronun yeğeniyle mi uğraşacağız, bu kıza çok iş verelim de bir an önce kurtulalım…” dediklerini tahmin ediyorum. Zorlandığım oldu ama kazandım zannediyorum.
Yaprak Özer: Belçika’daki ilk yüzde 50 ortaklık öykünüzü bizimle biraz paylaşır mısınız? Siz ve Sakıp Bey arasında geçtiğini okuduğum ilginç bir konuşma var, nasıl oldu?
Güler Sabancı: Belçikalı ortağımızla konuşuyoruz. Kuruluş çalışmaları yapıyoruz, ben takım lideriyim. Bu tip ortaklık görüşmelerine yetkili bir takım oluşur, “proje grubu” deriz bu takıma. Artık görüşmelerde öyle bir noktaya geldik ki, en son ortaklık yapısına kaldık. Onlar da yüzde 51 olmak istiyor, biz de yüzde 51 olmak istiyoruz. Ben ertesi gün Brüksel’e işi bitirmek üzere gidiyorum. Toplantıda dedim ki, bu ancak 50-50 biter, yani eşit ortaklık. Bunu konuştuğumuz sene 1985, eşit ortaklık tamamen bir yaklaşım meselesi, bir bakış açısı. Hissedarlar, şimdi git gide değişiyor… Dünya da değişiyor, ama hissedarlık hakimiyet hissiyle giden bir iştir. Eşit bir ortaklık alışılmamış şeydi o zaman. Ama bu şu anki dünyanın tam istediği bir şey: “Participation management” yani katılımcı yönetim, eşit yönetim. Bunlar biraz zihinsel disiplin meselesi, alışkanlık meselesi. Bu ancak 50-50 biter dedim, Hasan Bey, Sakıp Bey diğer kardeşler var. Bu işi yapalım gerekirse 50-50 olalım. Sakıp Bey dedi ki, “Kızım kim patron olacak. Bunu bir kere daha düşünelim, bir patron olacak” dedi. Burada patron ne Sabancı ne Bekart, işin kendisi patron olacak. Sizler de ona uyacaksınız. Bunlar başlı başına bir yaklaşım meselesi, ama Sakıp Bey değişime çok çabuk ayak uyduran bir insandır. Anında, “Tamam git imzala” dedi. Hakikaten bu bizim grubumuz için çok gurur vericidir. Dünyanın çok büyük firmalarıyla ve hep eşit ortaklık yaptık. Bu bir yönetim anlayışı açısından bizim çok esnek, çözüm üreten ve işin kendisine daha çok öncelik veren objektif bir yönetim anlayışımız olduğunu gösteriyor. Başarıyla yapılan yüzde 50-50 ortaklıklar.
Yaprak Özer: Siz nasıl bir yöneticisiniz? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Güler Sabancı: Kendimi tanımlamam çok doğru değil ama deneyeceğim. “360 Derece Değerlendirme” adlı konseptimizi hem çalışanlarımıza hem de üst yönetime uyguluyoruz. Bana da 2002’de uygulanmıştı. Bu çalışmada yönetim stili olarak astlar ve üstler tarafından değerlendirmeler yapılıyor. Siz de kendinizi değerlendiriyorsunuz ve aradaki farkı böylece görüyorsunuz. Bu çalışmada belirgin 6 yönetici stili bulunuyor: Baskıcı, yön gösteren, dostane, demokratik, tempo belirleyen ve koçluk eden. Benim değerlendirme sonuçlarımdan birinde dominant ibaresi yer alıyor. Destekleyici unsurlar arasında ise koçluk yapmak, uzun vadeli gelişime destek olmak, yön gösterici bir yönetici olmak yer alıyor. Bendeki en belirleyici yönetici stili ise “tempo belirleyen” olarak ortaya koyuldu.
Yaprak Özer: Tempo belirleyen yönetici nasıl oluyor?
Güler Sabancı: Tempo belirleyen yönetici, uzmanlığa çok güveniyor, inanıyor. Başarılı bir tempo belirleyen yönetici olabilmeniz için çok başarılı, görevini doğru yapan çalışanlarınızın olması gerekiyor. Çünkü siz tempoyu belirleyip önde koşarken onların da sizinle birlikte koşmaları gerek. Onların da kendi kendilerine yeterlilikleri olması, yaratıcı çözümleri olması lazım ki birlikte takım halinde koşabilesiniz. Belirgin özelliğimin, kişisel yönetim tarzımın bu olduğu görüldü. Tabii bunda bir risk var: Zaman zaman durup arkanızdan bakmanız gerekiyor, takımın diğer oyuncuları arkamdan geliyor mu diye… Bu zamana kadar hep geldiler, ben de hep durup baktım.
Yaprak Özer: Temponuzu merak ediyoruz. Bir ay, bir hafta nasıl geçer, bize anlatır mısınız?
Güler Sabancı: Bir aya baktığım zaman sorumlu olduğum şirketlerin belli günleri vardır. O günlerde toplantılar yaparım, şirkete ya da fabrikaya giderim. Bana bağlı 5 şirket bulunuyor. Bu şirketlerin genel müdürleriyle, takımlarıyla ve onlara doğrudan bağlı ekiplerle ayda en az iki defa planlı toplantılar yaparım. Tabii ki bunun dışında plansız toplantılarımız da olur. Bir konunun üzerindesinizdir, gelişme olur, sık sık toplanmanız gerekir. Tabii bu şirketlerden bir tanesi dünyanın her yerinde faaliyet gösteriyor. Bu şirketle olan toplantılarımız telekonferans yoluyla gerçekleşiyor ve dünyanın her yerinden ekipler bu toplantıya katılıyor.
Yaprak Özer: Toplantı sever misiniz?
Güler Sabancı: Kısa ve çabuk toplantıları severim. Toplantıların gündeminin önceden belirlenmesine önem veririm, gündeme uygun olarak hazırlığımı yaparım ve diğer katılımcıların da toplantıya hazır gelmesini beklerim. Çabuk tartışmayı ve orada konsantre olup meseleyi hızla bitirmeyi severim.
Yaprak Özer: Seyahatleriniz çok galiba. Siz hep çalışıyor musunuz?
Güler Sabancı: Tabii… Amirlerimle yapmam gereken toplantılar için sürekli seyahat etmem gerekebiliyor. CEO’muz Kazım Kantarcı’yla ya da Sakıp Bey’le yapacağımız toplantılar sebebiyle sık sık seyahat ederim.
Yaprak Özer: Görev ve sorumluluklarınız arttıkça daha fazla mı çalışıyorsunuz?
Güler Sabancı: Daha fazla çalıştığımı söyleyemem ancak daha etkin çalıştığımı söyleyebilirim.
Yaprak Özer: Kendinize zaman ayırıyor musunuz?
Güler Sabancı: Genelde hafta sonunda çalışmamaya özen gösteririm. Hafta sonları bana aittir. Üniversite ve müzeye ilişkin çalışmalarla hafta sonu ilgilenmeyi tercih ediyorum. Çünkü bu iki konu, benim için birer gönüllülük faaliyetleri… O yüzden hafta sonu kendime ait zamanlara onları da birer hobi gibi yaşamıma dahil ediyorum.
Yaprak Özer: Dans etmeyi seviyorsunuz…
Güler Sabancı: Dans etmeyi severim, eskisi kadar sık vakit ayıramasam da fırsat buldukça dans ediyorum. Jimnastik yapmayı da severim, spor yapmayı da. Hafta içi ya da hafta sonu fark etmiyor. Spora zaman ayırıyorum. Hafta sonları ise masaj yaptırmayı veya alışverişe çıkmayı seviyorum. Tabii bir hobi olarak yemek yapmak da oldukça keyifli. Şarap sektörüne girişimiz ve benim yemek yapma tutkum neredeyse aynı zamanda başladı. Eskiden mutfağa girmezdik, sanki şarap işine girince bunun bir parçası olarak yemek yapmalıymışım gibi geldi, ben de böyle bir ilgi duydum.
Yaprak Özer: Şarapçılıktan memnun musunuz? İyi gittiğini düşünüyor musunuz?
Güler Sabancı: Evet. Türkiye’de iyi ve güzel şarap üretilebilir, bunu yaptık. Şarap üretmek lastik üretmekten çok farklı ve tabii yine de bir hobi. Çünkü çok daha kontrolsüz çok daha doğayla iç içe yapılıyor.
Yaprak Özer: Yurt dışında sizin için lastik kraliçesi demişlerdi. Herkese nasip olmaz…
Güler Sabancı: Otomotiv sanayi genelinde erkeklere ait bir dünya gibi görünüyor. Her ne kadar otomobil kullanıcıları arasında kadınların sayısı artsa da yine de erkek egemen bir sektör olduğu ortada. Ben her işte kendi kendini motive etmeyi başaran biriyim. Bu işe ilk girdiğim günden bu yana o kapkara kupkuru yuvarlak lastiği çok sevdim.
Yaprak Özer: Sevmek veya sevmesini öğrenmek…
Güler Sabancı: Davranış şekli, duruşumuz, yaşamdan beklentimiz, işten beklentimiz bunlar çok önemli. Burada biraz pozitif olmak gerekiyor. Enerjilere inanan bir insanım. İnsanların tutumları çok önemli ve belirleyici. “Yapabilirim, bu benim istediğim şey” demek, olaylara ya da iş yaşamına böyle yaklaşmak gerekiyor.
Yaprak Özer: Başarının anahtarı sadece çalışmak mı, yoksa fırsatlar mı, siz ne dersiniz?
Güler Sabancı: Çalışmak sadece tek başına yeterli değil, doğru işte çok çalışmak önemli. Önce doğru tercih yapmış olacaksınız. Kendinizi iyi tanımanız, yeteneklerinizi iyi bilmeniz gerekiyor. Şimdiki zaman eskisi gibi değil, dünya çok gelişti, imkanlar çoğaldı. Dershaneler kariyer tespit edebilmek için birçok testler uyguluyor. Sabancı Üniversitesi’nde de bunu yapıyoruz. Gençlerin istekleri ve arzuları başka, gerçek yetenekleri başka. Bunun bir yerde buluşması, her iki unsursun bir araya gelmesi lazım. Sonrasında doğru işi bulmanız gerekiyor. Doğru işi de bulmuşsanız artık çalışmanız lazım.
Yaprak Özer: Keşke’leriniz var mıdır hayatta?
Güler Sabancı: Hiç yoktur. Hayatta keşke’m yok denecek kadar azdır. Keşke’nin zaman ve enerji kaybı olduğuna inanıyorum.
Yaprak Özer: “Şu konu daha iyi olabilirdi ama keşke demek istemiyorum” diye düşündünüz mü?
Güler Sabancı: Bu söylediğiniz anlamda tabii ki geriye dönük değerlendirme yaparım, “Daha iyi olabilirdi, şöyle olsaydı daha iyi olurdu” gibi… Ama bunların üzerinde çok fazla enerji kaybetmem. Oradaki sorun veya hata neyse bir daha yapmamaya, yapılmamasını sağlamaya çalışırım. Pek geriye bakan biri değilim, o yüzden keşke’lerim yoktur.
Yaprak Özer: Siyaset… Biliyorum ki ilgilenmemek için elinizden gelen gayreti sarf etmektesiniz. Bundan sonra da böyle mi olacak?
Güler Sabancı: Ben siyasetle her zaman ilgilendim. Ancak aktif görev almayı hiç düşünmedim. Başka bir meslek başka bir kariyer… Elbette insanlar kariyer değiştirebilirler, biraz önce söylediğim gibi kendinizi değerlendirirsiniz. “Ben artık iş yapmayacağım, politika yapacağım” diyebilirsiniz. Bu bir tercih meselesi. Benim böyle bir tercihim yok.
Yaprak Özer: Hayal kuruyor musunuz?
Güler Sabancı: Duygusal yönü yüksek bir kişiyim, çabuk etkilenirim her şeyden, mehtaptan etkilenirim, lodostan etkilenirim… Bütün bunların yanında tabii ki hayal de kurarım. Hayal kurmanın insanın duygusal zenginliği olduğunu düşünürüm. Bu sene için de bir hayalim var mesela… Çin’de yatırım yapmak istiyorum. Bu, yalnız benim değil, tüm ekibimin hayali…