Prof. Dr. Barbaros Çetin (Dokuz Eylül Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi) kendisi gibi gönül veren yüzlerce bilim insanıyla birlikte çıktıkları yolda bir zafere imza attı; ALS, MS, Otizm, Romatoid Artrit, kanser, şizofreni, tiroit, Behçet hastalığı, Parkinson gibi tam 365 hastalığı taklit eden bir bakterinin sebep olduğu Lyme hastalığını Dünya Sağlık Örgütü literatüre sokmayı başardılar. Lyme artık tanınıyor.
Prof. Dr. Çetin, yıllardır Lyme semptomu ve sebep olduğu hastalık üzerine çalışıyor. Bir biyolog olması yüzünden tıp doktorlarından ayrı tutuluyordu, ezber bozduğu için bariyere tosluyordu, bence konuya “kene” üzerinden girdiği için hafife alanlar da çok oluyordu. Barbaros Çetin’le yollarımız tam olarak ne zaman buluştu inanın anımsamıyorum. Kendisini ilk dinlediğimde ki, yıllar önce, inanmakla inanmamak arasında gittim geldim. İnanmamak derken yanlış anlaşılmasın, anlattığı konu çetrefilliydi. Nereden dinlemeye başlayacağınızı bilemiyordunuz. O yıllarda fenomen olan kene salgınından mı, küresel ısınma ve doğanın katlinden mi, sebep sonuç ilişkisi üzerinden hastalıklardan mı… Çünkü önce anlamak sonra inanmak gerekiyor. Ama Prof. Dr. Çetin’in bitmeyen enerjisi ilgiyi hak etti.
Zaferi bu anlamda hem üzücü hem sevindirici! Çünkü Türkiye’de milyonlarca Lyme hastası olduğunu ifade ediyor ki, artık 7-10 milyon kişi arasında olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, artık rakamları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) referansıyla vermenin lüksünü yaşıyor.
WHO, Lyme’ın ciddi bir salgın hastalık olduğunu ve yıllardır teşhis konulamayan hastaların tedaviye ulaşamadıkları için insan hakları ihlaline maruz kaldıklarını açıkladı. Bu arada ABD’de Lyme hastası sayısı 25 milyon.
Neden bir ekonomi yayını olan Dünya Gazetesi’nde böyle bir konuya dikkat çekiyorum. Bunu sık tekrarlıyorum… Farkındalık yaratmak istiyorum. Her şeyden önce peşine takıldığımız konuların sayısını artırmalı ve önyargısız farklı konulara da eğilmeliyiz. Hayat yalnızca siyaset ve siyasetçilerin gösterdiği dünyadan ibaret değil. Hayat bugün yaşadığımız ekonomik krizden de büyük. Ekonomik kriz de bir sonuç… İkinci ve en önemli neden ise ekonomi ile siyaset, hayatın yönetilmesini sağlayan iki parametre. Hastalıklar, sevinçler, çevre, insanlık… aklınıza ne gelirse iyi yönetilebilsin diye varlar.
Aşağıdaki röportajı farklı pencerelerden okumanızı öneriyorum. Bir akademisyenin azmi, bir sürü hastanın farkında olmadan yanlış tedavi gördüğü bir dram ve tabii ki şu ana kadar yaşananları bir ekonomik kayıp olarak da değerlendirebilirsiniz. Söyleşiyi youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.
Bir pandemi’den söz ediyoruz değil mi? Lyme hastalığı nedir? Siz bu mücadeleyi niye veriyorsunuz?
Şöyle söyleyeyim. 2011 yılında doktora öğrencilerinden bir tanesi zor yürüyordu. “Hocam ben MS hastasıyım” dedi. “Kaç yıldır?” dedim, “4 yıldır, ama 5 yaşından beri hastayım” dedi. 25 yıl önce İzmir’de kene yapışıyor karın bölgesine. Annesi onu önce siğil zannediyor, sivilce zannediyor fakat kene kan emmeye başlayınca büyüyünce doktora götürüyorlar. Doktor da bu kene diyor ve çekiyorlar. Lyme hastalığına da sebep olan Borrelia bakterisi öğrencimin 25 yıl önce vücuduna giriyor.
Bakteriyi bir daha söyler misiniz?
“Borellia burgdorferi” adını verdiğimiz Lyme bakterisi. Bakteri öğrencimin vücudunda 25 yıl içerisinde değişik semptomlarda kendini gösteriyor. Başta kalp rahatsızlıkları olmak üzere. Kendi ifadesine göre kalp ameliyatı da yapacaklarmış. O sırada Türkiye’de Kırım-Kongo kanamalı ateşinden hastalıklar başlamış. Ben de meraklı bir biyolog olarak 4 yıllık ihtisas eğitimi aldığım İsveç’ten yeni dönmüştüm. Konunun üzerine giderken Lyme hastalığının MS’i taklit ettiğini gördüm. Bunun üzerine tahlilleri yaptırdık. Tedaviyi yapan hocanın yanına gittik ve ben tezimi sundum nöroloji profesörüne. Ondan sonra tedavi Lyme’a döndü. Ve bu öğrencim şu anda doçent, yüzde 90 oranında iyileşti.
Bunun gibi bir sürü vak’ayla karşılaştınız herhalde…
10 yıldır bu işle uğraşıyorum. Bugüne kadar yüzlerce, binlerce kişinin hayatını değiştirdim. Hiçbir karşılık beklemeden. Bu bana bir ilham verdi. Böyle bir hastalığın, böyle bir mikrobun 365’ten fazla hastalığı taklit etmesi inanılmaz bir şey.
Alzheimer, MS gibi korkutucu hızla yükselen hastalıkları da taklit ettiğini bildiğimiz bu bakteri nereden geçiyor insana?
Şimdi hemen konunun başına geleyim. Lyme hastalığı ismi nereden geliyor? 1970’li yıllarda ABD’de Connecticut Eyaleti Lyme kasabasında, üniversite ve lise öğrencilerinde salgına yakın biçimde romatoid artrit ve egzema gibi deri hastalıkları görülmeye başlayınca, aileler sağlık komisyonlarına müracaat ediyorlar. Sonra bu bakteriye ismini veren Willien Burgdorferi ve bir doktor arkadaşı konunun üzerine gidiyor. Borellia bakterisinin sebep olduğunu buluyorlar. Kasabanın isminden dolayı da Lyme ismini alıyor.
Bütün romatoid artritlerin tüm MS’lilerin ya da Alzheimer hastalarının Lyme olduğunu söylemek istemiyoruz, bir kere altını çizelim. Onu taklit ettiğini söyleyelim. Verilere göre ABD’de 25 milyon kişi, Türkiye’de 7 ile 10 milyon kişi muhtemelen Lyme hastası. Dünya Sağlık Örgütü bunun bir salgın olduğunu kabul etti. Doğru mu?
Doğru. Lyme ile mücadele, Lyme’a gönül vermiş doktorlar, biyologlar ve sivil toplum örgütlerinin ortak başarısıdır. İlk çalışmalar 25 yıl önce Amerika’da başlamıştır. Daha sonra Avrupa’ya da yayılmıştır. 80 civarında ülkeden sivil toplum örgütü temsilcileri bu iş için gönül vermiş biyologlar, doktorlar bunun mücadelesini yaptılar. Mücadele şuydu: dünyada Lyme denilen bir hastalık var. 10 yıldır kendimi bu işe veriyorum. Tıp da biyolojinin bir uygulama alanıdır. ABD’de tıp okuyabilmeniz için bazı eyaletlerde 3 bazılarında ise 4 yıl biyoloji okumadan tıp fakültesine gidemezsiniz. Bizde çocuklar liseden çıkıyor ve tıp fakültesine gidiyor. Demek istediğim şu, iyi bir tıp doktorunun öncelikle temel biyoloji eğitimi alması lazım birkaç yıl. Dolayısıyla biz bakterilerle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Onlar tabii tedavi uygulamaları yapıyorlar. Onlarla çizgimiz farklı.
Ne kadar tehlikeli?
Bu canlı ne bakterilere ne de virüslere tam olarak benziyor. Hem doğrusal kromozoma hem de dairesel kromozoma sahip. Üzerine basarak söylüyorum, bu genomda bir canlı yok. Bu insanlık için büyük bir tehlike. İnsanlığın sonunu getirebilir.
Hastalığa yakalananların, hastalıklarının bugüne kadar kabul görmüş olmamasının bir insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesi ise çok ilginç.
Haklısınız. Bunun iki tarafı var. Bir doktorlar cephesi var. Bir de tedaviye ihtiyacı olanlar. İkisi de çok enteresan. Uzun yıllardır Amerika’da eyaletlerin sağlık mahkemeleri Lyme’a gönül vermiş doktorların diplomalarını 1-2 yıl ellerinden alıyorlardı. Ta ki bu gerçek kabul edilene kadar. 30 yıl boyunca dünyada Lyme hastalığı kabul ettirme savaşı yapıldı.
Peki nasıl anlayacak insanlar?
10-20 yıl, 30 yıl hasta olursunuz ondan sonra farklı disiplinde doktorlara gidersiniz. Bir türlü size kesin tanı koyamazlar. En sonunda derler ki “siz psikolojik hastasınız” ve psikiyatrik ilaçlar verip gönderirler. Bu insanlar acılar içerisinde kalırlar. Bir türlü tedavi olamazlar. İşte insan hakları ihlali bu nedenle kabul edilmiştir BM Cenevre’de… Çok önemli bir nokta da şu: doktorlar Lyme’ı bilip başlangıçta anlarsa, siz üç haftalık bir antibiyotik tedavisiyle Lyme’dan kurtuluyorsunuz.
Neden bulaşıyor?
Bit, pire, sivrisinek, tahtakurusu gibi bütün kan emenlerden… Uzun yıllardan beri biz kene zannediyorduk. Anneden fetüse hamileyken geçiyor… ABD’de birçok eyalette çocuk yapmadan önce Lyme testi yapılıyor, rutin hale geldi. Kan nakli yoluyla geçebiliyor… Bazı eyaletlerde kan bankaları tarama yapmaya başladılar. Artı organ nakli yoluyla…
Tedavisi var mı yok mu?
Var. Türkiye’deki testlerle ilgili koleksiyon, arşiv bende.
Yani tedavi olmuş insanlardan söz ediyoruz.
Tabii, tedavi olmuş ve Lyme çıkmış insanlardan bahsediyorum. Türkiye’de henüz gerçek anlamda Lyme tedavi merkezleri yok. Sadece birkaç ay önce İstanbul’da bir doktorlar grubu bu işe başladı.
Ağır bir tedavi mi, pahalı mı?
Hastalarda Lyme hep sonradan teşhis edildiği, kronikleştiği ve gecikildiği için dolayısıyla 2-3 hafta yoğun bir tedavi programı oluyor.
Şunu sorsam ne kadar anlamlı olur, bir insan MS olmayı mı Lyme olmayı mı tercih eder?
Ben olsam Lyme olmayı tercih ederim.
Çünkü diyorsunuz ki onun kurtuluşu var.
Tabii, daha yüksek. Yanlış anlamasın tıp camiası, ben bugüne kadar yüzlerce MS hastasına yardımcı oldum. Elimdeki test sonuçlarına göre yaklaşık yüzde 78.3’ü Lyme. En çarpıcı örneği verdiniz. Çünkü MS ile Lyme’ın tedavisi zıt. MS tedavisinde bağışıklık sistemi baskılanır. Lyme’da ise tam tersi bağışıklığı güçlendirici destek ürünler vermeniz gerekir. Hiçbir doktor hastasını bilerek yanlış tedavi etmez ama siz farkında olmadan bir nörolog olarak, MS uzmanı olarak Lyme hastasını MS diye tedavi ediyorsanız, farkında olmadan o kişinin ömrünü kısaltmış oluyorsunuz.
Lyme nasıl semptomlar verir?
Lyme’ın genel anlamda 800’e yakın semptomu var. En belirgin olanları kronik yorgunluk, vücutta gezen ağrılar, boyun fıtığı olmak üzere bazı fıtık çeşitleri, ani sağırlık, ani çift görme, ani yüz felci tek veya çift taraflı… Bu bakteri vücudun hangi bölgesinde ise hangi organına yerleşmişse tabii onla ilgili semptomlar ortaya çıkıyor. Dünyada bu güçte bir bakteri yok. Ve insan bağışıklık sistemini çözmüş, bizim bağışıklık sistemimizle oynuyor. Bağışıklık hücrelerimizi öldürüyor.
Neden şimdi ortaya çıkıyor. Küresel ısınmayla alakası var mı?
Küresel ısınmanın ilk salgını. Küresel ısınma sivrisineklerin ve kenelerin biliyorsunuz çok geniş enlemlere yayılmasını sağladı. Dolayısıyla patojenin de yayılmasını sağladı. Afrika’da biz sıtma biliyorduk. Afrika’daki birçok sıtmanın “relapsing fever lyme” olduğu ortaya çıktı. Bu da Dünya Sağlık Örgütü raporlarına girdi.
Ne yapmalı?
Dünya Sağlık Örgütü bunu kabul etti, biz de ülke olarak 2022’ye kadar hızlı bir şekilde farkındalık yaratacağız. Hızlı bir şekilde Lyme doktorları yetiştirecek, Lyme klinikleri açacağız. Lyme hastalığıyla mücadele eylem planını Sağlık Bakanlığımız hazırlamak zorunda.